EĞİTİMDE İNSANLIK UÇURUMA GİTMEKTEDİR.
TÜRKİYE İSE BU GİDİŞATTA BAŞI ÇEKMEKTEDİR.
Eğitimin iki gayesi vardır.
Biri; insanları doğru bilgilere kavuşturma.
İkincisi ise; günlük işlerini yaparken kendisine ve topluluğa yararlı işler yapma, zamanı verimli bir şekilde değerlendirme.
*
EĞİTİMDE DOĞRU BİLGİLENDİRME YAPILAMAMAKTADIR.
Çünkü bilgiler eski yanlış varsayımlara dayanan felsefe üzerinde gelişmiştir. Bugün o varsayımların yanlışlığı müsbet ilimle tesbit edilmiştir. Oysa ilimler hâlâ o varsayımlar üzerinden okutulmaktadır. Yeni felsefe oluşturulamamıştır.
Bunun bir numaralı sorumlusu sömürü sermayesidir. Yanlış varsayımlar üzerinde oturarak dünyayı sömürmekte olan sermaye bu durumunu kaybetmek istememektedir. Çelişkili ilimler okut(turu)lmaktadır. Ayrıca merkezi yönetimi sürdürmek için de halka uygulayacağı ilimleri değil, hayali varsayımları ezberletmektedir.
*
Dünyayı uçuruma götürmekte olan yanlışlığı ilmen sabit olduğu halde, hâlâ o mantık içinde ilimleri geliştirmemekte devam edilen konulardan dört tanesini sizlere sunmağa çalışacağız.
1- KIDEM NAZARİYESİ
Bugünkü Batı’nın dayandığı felsefeye göre; kâinatın başlangıcı ve sonu yoktur, o halde yaratıcısız da olabilir varsayımıdır.
Bu varsayım bugün bütünüyle ortadan kalkmıştır.
Kâinatın başlangıcı vardır. Kâinat bundan 13,7 milyar yıl önce yaratılmıştır. Bunu kâinatın ışık hızına yakın hızla büyümekte olmasından biliyoruz. Gelen ışıklarla yaratılıştan bugüne kadar geçen olayları tesbit edebiliyoruz.
Kâinatın sonu vardır. Çünkü entropi büyümekte, faydalı enerji tükenmektedir. Bu enerjinin tükenmesi sonucu kâinat küçülmeğe başlayacak ve günü geldiğinde kâinatta hayat olmayacaktır. O halde yeni dersler kâinatın başlangıcı ve sonu olduğunun bilinmesine dayanmalıdır. Bütün ilimlerden eskimiş kıdem nazariyesini yani varsayımını atmamız gerekmektedir.
2- ZAMAN VE MEKÂNIN HUDÛSU
Eski felsefede zaman ve mekân değişmez, azalmaz ve çoğalmaz, hızlanmaz ve yavaşlamaz, aksine madde ve enerji değişir.
Oysa bugün müsbet ilimlerle sabit olmuştur ki kâinat 13,7 milyar yıl önce yaratılmıştır. O zaman ne kadar parçacık varsa idiyse bugün de o kadar parçacık vardır ve o gün ne kadar enerji var idiyse o kadar enerji vardır. Madde ve enerji sakımı kanunları vardır. Buna karşılık mekân büyümekte, zaman uzayıp kısalmaktadır. Demek ki insanlığın bu varsayım üzerinde kuracağı felsefeye ilimlerini uydurması gerekmektedir.
3- Eski felsefede kâinatın birbirinden ayrı uyumsuz kanunları vardır. Bu kanunların çatışması sonucu yeryüzünde denge oluşmaktadır. Dolayısıyla değişik istikamette çeken kuvvetler birbirini dengede tutmaktadır.
Oysa bugünkü ilimler ispat etmiştir ki kâinat büyük bir düzen içinde tek oluşum içindedir. Kendi içinde yarış vardır, ayıklama vardır ama düzensizlik ve bozukluk yoktur.
Kâinatta abes bir şey yoktur.
Kâinatta yanlış bir şey yoktur.
Yeni ilimleri buna göre ele almamız, bu istikamette okumamız ve okutmamız gerekir.
4- Eskiden makrodaki dengenin mikroda da sağladığı zannedilmişti. Newton kanunlarının her yerde geçerli olduğu sanılmıştı.
Bugün kesin olarak bilmekteyiz ki, makrodaki kanunlar mikroda geçerli değildir. Moleküller çok iken gaz kanunu geçerlidir. Ama moleküller azaldığı zaman artık gaz kanunu geçerli değildir. Hacim * basınç sabit değildir. Her tarafta basınç eşit ve değişmez değildir.
Bundan dolayıdır ki eski ilimlerde sosyal olaylar ayrı, tabii ilimler ayrı düşünüldü. Oysa fark sosyal veya tabii olaylarda değil, makro ve mikro olaylarda böyledir. İhtimaliyat hesapları ile bunlar çok kolay anlaşılmaktadır. Yani yeni ilimler sosyal ve fen ilimleri olarak değil dr, belki makro ve mikro ilimler olarak ayrılmalıdır.
*
Eğitimin içeriğinde büyük bir inkılâbın gerçekleşmesi gerektiği gibi…
Eğitimin sisteminde de değişiklik yapmak zorundayız...
Artık insanlara;
“GERÇEK İLİMLERİ” öğretmemizin yanında…
“UYGULAMALI İLİMLER” de öğretmek zorundayız.
*
Bunun için de dört önerimizi vardır.
1- ÇALIŞARAK EĞİTİM
Öğrenciler çalışarak okumalıdırlar. Okulların yanında işyerleri kurulmalı, öğrenci ve öğretmen orada çalışabilmeli ve dersler öyle devam etmelidir.
Bu uygulama sayesinde hem ekonomik bakımdan eğitim yük olmaz, hem de insanlar uygulamalı eğitim almış olurlar...
2- BEŞİKTEN MEZARA EĞİTİM
Okuyup mezun olma yerine, beşikten mezara kadar eğitim yapmaktır. Çünkü insanlık devamlı ve süratli bir şekilde gelişmekte, yeni hayat başlamaktadır. Eski bilgiler bu yeni hayata yetmemektedir.
Mesela, benim lisede ve üniversitede okuduğum zaman DNA’lar henüz keşfedilmemiş, bilgisayarlar henüz icat edilmemişti. Televizyon yoktu, cep telefonu yoktu. Ben şayet sonraki ilimleri ve ilmî gelişmeleri takip etmeseydim, şimdi hâlim ne olurdu?
İnsanlar her gün çalıştıkları gibi her gün de okumalıdırlar. Bu onların hem çalışmalarını hem de bilgilerini bereketli kılar...
3- SERBEST EĞİTİM
Resmi okullar yerine serbest dersler olacaktır. Resmi okullar yerine resmi imtihanlar yapılacak, resmi imtihanları kazananlara sertifika ve diplomalar verilecektir. Bu sayede hem birlik sağlanır hem de özgürlük sağlanır.
Bugün Türkiye’de bin sene önceki fıkıh ve yüz sene önceki fizik okutulmaktadır...
Bunlar okutuluyor diyoruz ama ne gezer…
Okutulmuyor, ezberletiliyor!..
4- EĞİTİM DERECELERİ
İnsanlara resmi ilmi dereceleri tanınmalıdır. Bunu kişiler her yıl imtihana giderek yenileyebilmelidir. Bu suretle elde ettikleri derecelere göre kendilerine avantaj sağlanmalıdır. Kamuda görev yaptıklarında buna göre ücretlenmelidir. Emekli oldukları zaman buna göre maaş almalıdırlar. Bunlara buna göre faizsiz kredi verilmelidir. İşlerde öncelik buna göre verilmelidir…
Akevler bu inkılâpları yapacakları yetiştirmektedir...
İsteyen katılabilir...
SÜLEYMAN KARAGÜLLE
Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL
www.akevler.org (0532) 246 68 92