Geçen haftaki yazımızda “Akevler Ekolü” dedim, “Akevler mensupları” demedim. Bu ekolün adı başka yerde başka olabilir. Bu ekole mensup olanlar birbirini tanımamış olabilir. Bu sebeple “Akevler Ekolü” dedim. Yani Akevler’in benimsediği ekoldür. Bu ekolün bugün yaygın olan din anlayışından ayrıldığı hususlar vardır. Hattâ “Adil Düzen”in de farklı ekollerde farklı manası vardır. “Millî Görüş Adil Düzeni” ile “Akevler Adil Düzeni” arasında da farklar vardır. Bu sebepledir ki “Akevler Adil Düzeni” diyoruz.
Akevler Ekolü’nün ilkeleri şunlardır:
‘Çalışmada ve yaşamada birbirleriyle anlaşabilecek kimseleri bir araya getirerek aralarında içtimai dayanışmayı ve yardımlaşmayı sağlamadır’ dedik. Burada şunu belirtelim ki ‘bizimle anlaşabilecek kimseleri’ demedik. Bunlar kendi aralarında anlaşacaklardır. Gayemiz çatışan sosyal gruplar yerine barış içinde yarışan gruplar oluşturmadır.
Önce insanlar ikiye ayrılmaktadır; Tanrı’ya inanan insanlar ile Tanrı’ya inanmayan insanlar. Tanrı’ya inanmamanın moda olduğu o dönemde dedik ki; tamam, siz Tanrı’sız yaşayın, biz Tanrı’lı yaşayalım, kavga etmeyelim.
Hakemlik sistemini kabul edelim, aramızda çıkan nizaları hakemlikle halledelim dedik. Biz insanları Tanrı’ya inananlarla Tanrı’ya inanmayanlar olarak değil de, hakemliği kabul edenlerle hakemliği kabul etmeyenler diye ayırıyoruz.
Hakemliği kabul etmeyenleri devre dışı bıraktık, onları ortak etmedik.
Hakemliği kabul edenlerden de Tanrı’yı kabul etmeyenleri ayırdık, onlara ayrı blok ve ayrı siteler yapmayı planladık. Onlarla barış içinde yaşayacağız ama onların yaşadığı gibi yaşamayacağız. Biz Tanrı’yı kabul edenlerin yaşadıkları sitede yaşayacağız.
Tanrı’yı kabul edenleri de ikiye ayırdık. Sadece kendilerini cennette görenlerle, kendilerinden başka kimselerin de cennete gireceklerine inanan insanları ayrı ayrı bloklarda veya sitelerde toplayalım. Biz kedimize bizden başka insanların cennete gireceklerine inananların sitelerinde veya bloklarında yerleşmeyi kabul ettik.
1967’de kooperatifi kurduğumuzda bize katılanları şöyle sıralayabiliriz:
a) Mehmet Akhan’ın etrafında toplanan Uşşaki tarikatı mensupları.
b) Mustafa Birlik’in etrafında toplanan Risale-i Nur şakirtleri.
c) Harun Teşit Tüylü’nün baş çektiği Süleyman Efendinin şakirtleri.
d) Remzi Güres ve Dursun Aksoy’un merkez olduğu İstanbul Sami Efendi mensupları.
e) Şükrü Tüzün’ün mensup olduğu İskender Paşa Cemaati mensupları.
Bunlarla beraber yaşamaya azmettik, bunların hepsini bizden saydık.
Bunun yanında ikinci bir grup oluşumu da vardı.
a) Demokrat Partililer.
b) Hareket Partililer.
c) Halk Partililer.
Biz bunlarla eşit yakınlıkta dost olup Kooperatifimizde kucak açtık. Bizden hayat anlayışı bakımından en uzak görünen CHP’lilerle (CHP-MSP koalisyonu) koalisyon yaptık, MHP’lilerle (RP-MHP) seçim ittifakı yaptık.
Bu gruplar dışında Aleviler vardı, Hıristiyanlar vardı, Yahudiler vardı. Biz bunları da tek Tanrı’lı dinin salikleri olarak sevdik ve onlarla da yakın ilişkiler kurduk. Yahudilerden dostumuz olmadı ama Hıristiyanlar dostlarımız oldu, Aleviler ile iç içe olduk.
Biz insanız, insanlığı bir bütün kabul eder ve onların saadeti için çalışırız. Ama önce milletimizi, milletimiz içinde önce bucağımızı/beldemizi/belediyemizi, belediyenin içinde önce kooperatifimizi, kooperatif içinde önce sitemizi, sitemiz içinde önce apartmanımızı/aşiretimizi/ocağımızı düşünürüz, onların menfaati ve yararı için çalışırız. Ne var ki kendi çıkarımızı “topluluğun çıkarı” olarak kabul ederiz.
Biz ordusuz devlet olamayacağına inanırız. Bu sebeple ordumuz bize zulüm etse bile biz ona karşı olmayız; onu düzeltmeye çalışırız ama onu zayıflatma ve yıpratma cihetine asla gitmeyiz. Ordumuz zayıfladığı zaman artık devletimiz yok olur, biz de kaynayıp gideriz.
Şimdi biz bunları ortaya koyarken, Ehli Sünnet cemaatine döndüğümüzde, onlar da bizim anladığımız gibi anlamışlar ve Emevilerin hilafetini kabul etmişlerdir. Dolayısıyla biz kendi ekolümüzü oluştururken Sünnilerin içinde yer alıyoruz ve böyle düşünmeyenlerin Sünni olamayacağına kaniyiz.
Bu meselelerle ilgilenenler yukarıdaki satırları okusun ve Akevler Ekolü’nden olup olmadığına kendiler karar versinler, bize saldıracaklarsa öyle saldırsınlar.
Süleyman KARAGÜLLE