Aylar önce yazdığım yazıda asker (orgeneral) adaydan başkasına oyumu kullanmayacağım, Ak Partili başkan adayı olursa da Ak Parti’ye oyumu kullanmayacağım diye yazmıştım. Tabii ki bu nezir değildi, yemin değildi. Şartlar değişince içtihat da değişir.
Anayasa Mahkemesi’nin askerleri serbest bırakması ile Gül başarılı bir cumhurbaşkanlığı yapmış oldu. Gül adaylığını koyarsa oyumu vereceğim diye içtihadımı değiştirdim. Karşı cephe atağa geçti ve Ekmeleddin’i aday yaptı. Bu İslâmiyet’in büyük zaferi idi; İslâm düşmanları artık İslâmiyet’e teslim oldular demektir.
Karşı tarafı dinlemek istedim, bir konuşmasını yakalayamamıştım.
Erdoğan’ın konuşmasını dinledikten sonra düşündüm, yeniden içtihadımı yaptım, şimdilik eğer seçim esnasında bir anormal konuşma yapmazsa oyumu ona vereceğim. Bir oy önemli değildir. İçtihat önemlidir.
1) Önce Gül ve Erdoğan ikilisi son derece uyumlu bir ikili oluşturdular. Aralarında kırgınlık derecesinde bir ayrılık olmadı. Gül, sivil bir cumhurbaşkanı olarak başaralı sonuca vardı. Planlanan oyunların hemen tamamı sabırla yenilmiş oldu.
2) Askerler cumhurbaşkanlığına talip olmadılar, zımnen Ak Parti’yi destekliyorlar. Erdoğan’ın başkanlığını her zaman tercih ettiler. Dolayısıyla askerle uyumlu çalışacak bir cumhurbaşkanı adayına oy verilir.
3) Konuşmasında çok açık olarak Müslüman olduğunu ve asla taviz vermeyeceğini ilan etti. Laikliğe aykırı konuşmalar yaptı. Ne var ki bunu bir AK Parti başkanı olarak değil, cumhurbaşkanı adayı olarak yaptı. Cumhurbaşkanı adaylığı için böyle bir yasak mevcut değildir. Yasak sadece siyasi partilere yasaktır ve kapanırlar. Burada takiyyeye gitmeyip halkından ben Müslümanım, Allah’ıma inanıyorum, bana oy verecekseniz böyle verin demiş olması büyük bir hamledir, bu da ona oy vermek için yeterli sebeptir.
4) Bir insan laik olamaz. O inançsız ve ahlâksız biri olur. Bir insan eğer sosyalistse laik değildir. Kapitalistse laik değildir. Faşistse laik değildir. Kim olursa olsun, bir şeye inanıyorsa o laik değildir. Hiçbir şeye inanmayan kişi olarak laiktir ve ondan bir hakkaniyet beklenemez. Ama eğer dindarsa ve adil olması gerekiyorsa, o zaman o yönetimde dini gereği laik hareket eder. O halde İslâmiyet laik bir dindir, insanların inançlarına ve yaşayışlarına müdahale etmez. Herkes hesabını kendisi Allah’a verir. Ne yazık ki müslimlerin çoğu bu gerçeği bilmezler ve İslâm düzeninin laik olmadığını sanırlar. Başta Erdoğan da böyle görünüyordu. Bu konuşmasında çok açık olarak kendisinin kişi olarak dindar, dininin icabı olarak yönetimde laik olduğunu çok açık olarak vurgulayarak ifade etti. Cumhurbaşkanlığı seçiminde oyumu ona kullanacağım.
Hâsılı, Ak Parti’nin karnesi sınıfı geçecek bir durumdadır ve ikinci sınıfa geçmiş olacaktır. Erdoğan cumhurbaşkanı olacaktır. Gül’ün başbakan olmasını da tasvip ederim. Cumhurbaşkanlığındaki başarısını başbakanlıkta da gösterir, ümit ederim. Yani Erdoğan bu düzende iyi başbakanlık yaptı. Gül bu düzende iyi cumhurbaşkanlığı yaptı. Görünürde Erdoğan iyi cumhurbaşkanlığı ve Gül de iyi başbakanlık yapacaktır.
Vurguladığı başka nokta da etkili cumhurbaşkanı olacağını söylemiş oldu. O zaman söylerken bu etkinliğini yurt içinde kendi partisine değil de gerektiği zaman düşmana ve fitneye karşı, paralel devlete karşı kullanmıştır. Bu hususu da açıkça beyan etti, kurumlarla ve hükümetle uyum içinde çalışacağına söz verdi. Böylece bu hususta da korkulacak bir şey kalmadı.
Paralel devlet hakkında söyledikleri aslında doğrudur ama bu düzende, merkezi bürokratik düzende, ekseriyet sisteminde herkes paralel devlet olmak için uğraşır. Kimi kazanır, kimi elenir. Bunu önlemek hayaldir. Paralel devleti Gülen oluşturmadı, onun adını kullanarak düşmanları oluşturdu. Şimdi paralel devleti değil de Hizmeti tasfiye ediyorlar. Bunu başarması mümkün değildir ama paralel devlet etkisiz hâle getirilmelidir. Nur şakirtleri ile bunun ilgisi yoktur.
Bir de Avrupa Birliği’nden bahsetti. Bu da hatalıdır. Türkiye’yi Avrupalılara yedirmezler.
Bu iki hatalı ifade vardı, ancak bu onun devlet başkanı olmasına mani değildir.
Süleyman KARAGÜLLE