BEDİÜZZAMAN’IN İÇTİHAD RİSALESİ DEĞERLENDİRMESİ
III. binyıl uygarlığı, II. Kur’an uygarlığıdır. Birinci Kur’an uygarlığı Dört Halifeden sonra oluşmuş beyan ilminin ürünüdür. Onlar dört çift delile (Kitap ile istihsan, Sünnet ile istishab, icma ile örf ve kıyas ile mesalihe) dayanarak ilk aklî uygarlığı oluşturdular. Bin yıllık ömrünü tamamlayan birinci Kur’an uygarlığının ardından, bugün ilk defa peygambersiz uygarlığı kuracağız. Dört nakli delil ve asrımızın ilmî verilerine dayanarak Kur’an’ı yeniden anlayacak ve çağımızın sorunlarını çözeceğiz.
Birinci hamle Bediüzzaman tarafından yapılmış, kelam ilmi bugünkü müsbet ilme dayandırılmıştır. İlk fakihler ise felsefeye dayandırmışlardı. Kelam ilmini kuran Hazreti İbrahim’dir. Bediüzzaman Risaleler yazmıştır. Temel risalesi ise "Sözler"dir. Akevler fıkıh ile meşgul olmuştur. Erbakan siyaset yapmıştır. Gülen dini cemaat oluşturmuştur.
Bediüzzaman’ın sözleri ve diğer risaleleri ele alınıp yeniden değerlendirilmelidir. Sünnet dâhil, Kur’an’ın dışında eksiği ve hatası olmayan eser yoktur. Ben onun İçtihad Risalesi’ni bu makalemde değerlendirmek istiyorum.
"Haddini tecavüz edenin haddini bildirmek" diyor.
Şimdi üzerinde durulacak konu şudur. Kim haddini tecavüz ediyor. İçtihad babı kapalıdır diyene haddini bildirmek, içtihad deyip İslâm’ın zaruriyatını bozanlara haddini bildirmek, içtihadı icma mertebesine yükseltip başkalarına kendi içtihadını kabul ettirmek isteyenlere haddini bildirmek, Batılıların bataklıklarına batmak için heva ve heveslerini içtihad diye takdim edenlere haddini bildirmek şeklinde yorumluyoruz. İçtihad yapanlara haddini bildirmek şeklinde anlamıyoruz. Bunu ifade ediyorsa hatalı buluruz.
"İçtihad kapısı açıktır, şu zamanda oraya girmeye altı mani vardır" demektedir.
Kendi zamanı için söyledikleri doğrudur ama bu manileri bugüne getirip şimdi de 6 mani vardır demek yanlıştır. Onu izleyenler bu görüşte iseler, biz de onlara hadlerini bildirmek için bu makaleyi yazıyoruz.
İmansız amel olmaz. İçtihad amel içindir. İman yok ki içtihad yapılsın.
Birinci Mani: Bugün dinsizlik fırtınası var, kapıyı açma fırtınanın eve dolmasına sebep olursa, içtihatla da dinsizlik ev ve topluluğumuza dolar. Fırtına geçinceye kadar içtihadla değil cihadla meşgul olmalıyız diyor. O gün için söylediklerine katılıyorum. Fırtınada dışarıdan yeni şeyler almamız mümkün değildir. Fırtına dininceye kadar oturup eskileri ile yetinmek gerekir. Bugün fırtına dinmiştir. Evdekiler de tükenmiş veya bozulmuştur. Artık içtihad kapısını açıp gerekenleri almalıyız.
İçtihad icmaların içinde yapılabilir. İcmalar içtihatlara dayanır. Önce ilmî içtihad yapılır, icmalar oluşur. Sonra ameli içtihadlar yapılır. Henüz ilmi içtihadlar tamamlanmıştır.
İkinci Mani: Dinin zaruriyatı terk ediliyor. Onu ihya ederek elde etmek gerek. İmansız amel olmaz. İman terk ediliyor. Füru ile uğraşılıyor. Ev yok ki mefruşatı ile uğraşalım. "İslâmiyet’in nazariyat kısmında" diyor. Yani icma ile sabit olana iman kısmında diyor. Evet, Ehl-i Sünnet’in icmaları ile sabit olan İslâmiyet’i içtihadla değiştirmek dalalettir. Ne var ki bunların neler olduğu hususu içtihatla sabittir. İçtihad yapmadan nelerde icma olduğunu bilmeliyiz. İcma içtihatla değişmez, belki ancak yeni icma ile değişir. Henüz zamanın müçtehitleri yetişmeden zamanımızın icmaları bilinmez. Dolayısıyla eskilerin icma yaptıkları konularda içtihat yapsak bile biz o konuda amel edemeyiz. İşaret ettiği husus doğrudur.
İçtihad insanlara görevleri öğretir. Haklar kendiliğinden doğar. Hakları aramak içtihad değildir.
Üçüncü Mani: İçtihad hakkı arayanların işidir. Çıkarı aramak içtihad değildir. Başkaları onun içtihadına uyamaz. Görünürde çoğunluk çıkar peşindedir. Hak peşinde olduklarını söyleyenler de yine azami kâr düşünmektedirler. İçtihad ancak cemaatçe yapılabilir. Hakkı arayanların cemaatini oluşturmadan münferiden içtihada tâbi olunamaz. Bugün cemaat oluşmuştur. Neden içtihad yapmazlar. Yapmazlar çünkü Batlıların heva ve hevesleri ile faaliyettedirler. Ebu Hanife’nin cemaati olmayan biri ondan daha rasih olsa bile onun kadar içtihad yapamaz diyor. Doğrudur. Ama şimdi aramızda yaşamıyor. Bin sene önceki içtihatları da günümüzün sorunlarını çözmüyor.
Dördüncü Mani: İçtihad dört çift delillerle yapılır. Bu İslâmiyet’in gelişmesidir.
Bu delilleri bırakıp günün modalarıyla ve ilmi de olamayan fikirlerle içtihada kalkışmak İslâmiyet’i terktir. Bu tamamen doğrudur. Ne var ki biz bizden evvel gelen fakihlerin usulü ile günümüzün sorunlarını çözmezsek, işte o heva ve hevesçiler çözmeye çalışırlar, halk da onlara uyar. Bu içtihada mâni değil içtihadı amirdir. Bediüzzaman karşısında muhalif bulamamış, haddini bildirdim diyor. Bugün bizim durumumuz da böyledir. Kimse bizimle tartışmıyor. Ben de zannediyorum ki eksiksiz bilgilere sahibim.
Beşinci Mani: Üç gruptur.
a) Bir hükmün illeti vardır. Hikmeti vardır. İçtihat, hikmetle illeti bulmak, illetle de hükmü bulmaktır. Hikmetle hükmü bulmak içtihat değildir. Şeran memnudur. Oysa bugün hikmetlerle hükümler tesbit ediyorlar. Ona içtihat diyorlar. Bu da içtihada mâni değildir. İçtihadı zorunlu kılar. Onlar hikmetle hükümleri tesbit edecekler, biz illetle hükümleri tesbit edeceğiz.
b) İkincisi ise içtihad kişinin görevlerini tesbit eder, herkes bana başkasının hakkı geçmesin diye uğraşır. Oysa bugün herkes benim hakkım başkasına geçmesin demektedir. O halde bugünün aklı iştihada çalışmıyor diyor. Doğrudur. Fıkıh hakları ve görevleri sayar, hukuk ise hakları sayar. Hukuktaki içtihad içtihad değildir.
c) Hacat-ı zaruriye haramı mübah hükmüne sokar, hacat-ı asliye sokmaz. Bugünkü insanlar hacat-ı asliyeyi hacat-ı zaruriye kabul edip fetva verirler. Çok kazanmak için faizi meşru görürler.
Hutbe Türkçe okunmalıdır. Çünkü günün sorunları anlatılsın. “Günün sorunları mülevvestir. Onun için oraya çıkmaz.” diyor. Kur’an dışında konuşulan Arapça ifadelerin insana ne faydası var. Kur’an’ın yanında Arapçayı da kutsallaştırmak hatalıdır. Çünkü Kur’an sürekli orada Türkçe açıklanmalıdır diyorlar. Anlatılmaya gerek yok, bildiklerini yapmıyorlar. Yeni bilgiler ne işe yarar diyor. Eski içtihatları anlatmak halk için masaldır. Çünkü uygulanmaz şeylerden bahsediliyor.
Altıncı Mani: Onlar Asr-ı Saadete yakın idiler. O ışıktan yararlanarak içtihat yaptılar. Biz ise çok uzağız. İçtihat yapamayız diyor. Buradaki haklı taraf şudur. Onların fıkhını öğrenmeden içtihad yapılamaz. Onların icmalarına uymadan içtihad yapılamaz. Çünkü biz Kur’an’ın kendisini ve dilini onlardan öğrendik. Demek ki usulü fıkıh öğrenilmeden içtihat yapılamaz. Doğrudur. Ama fıkıh ilmini öğrenmek için de içtihad yapmak gerekir.
Sahabeler de insandır dersen, onlar Nübüvvetin ışığında çalıştılar derim.
Ehl-i Sünnete göre Sahabelerin kavlî veya fiilî icmaları bizim için ana delildir.
a) Sahabeler bize Kur’an’ı ulaştırdılar. Onların icmalarını delil kabul etmezsek biz neye Kur’an diyeceğiz.
b) Kur’an’ı bize onlar ulaştırdılar. Kur’an onların diliyle nâzil olmuştur. Onların icmalarını delil kabul etmezsek, Kur’an’ın manasını nasıl anlamış olacağız.
c) Kur’an kelimelerine ıstılahi manaları vermektedir. Salât, zekât, islâm, iman gibi pek çok kelime vardır ki Arapların anladıkları manadan farklı manalar taşımaktadır. Bunları peygamberlerden öğrendiler. Onların icmalarını delil kabul etmezsek, biz o manaları nereden bileceğiz.
d) Bugünkü uygarlığımız onların kurduğu uygarlığın devamıdır. Bize örnek bir uygarlık bıraktılar. Onları örnek almazsak biz yeni uygarlığı nasıl kuracağız. Binanın altıncı katı beşinci kata oturur. Altıncı kat beşinci kat değildir. Yeni kattır ama onun üzerine oturmak zorundadır.
Sonuç olarak Bediüzzaman’ın söyledikleri doğrudur. Vardığı sonuç kendi zamanı için doğru olsa bile bugün için yanlıştır.
İçtihad İslâm’ın ana dayanağıdır. Diğer şeriatlardan tek fark budur. Onlar vahye dayanarak, uygulama yaparlardı. Biz içtihada dayanarak uygulama yaparız. İçtihadsız İslâmiyet olmaz. Şeriatı terk anlamındadır. Laik hayata hazırlıktır. Bu yönüyle Bediüzzaman Hazreti İsa’ya benzer. Hazreti İsa şeriatı sahabelere ve fukahaya bıraktı. Bediüzzaman da şeriatı bize bıraktı yani Adil Düzen Çalışanlarına bıraktı.
Cemaat/Camia ile AK Partililer varsın çatışsınlar. Biz Bediüzzaman’ın ve Erbakan’ın başlattıkları inkılâpları sürdürecek olanlara Akevler olarak çalışmalarımıza devam edelim.
SÜLEYMAN KARAGÜLLE
Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL
www.akevler.org (0532) 246 68 92