İki Türlü cehalet vardır. Bilmemek basit cehalettir, bilmediğini bilmemek mürekkep cehaletidir. Türkiye’de dinde, ilimde, meslekte, siyasette yükselenler kendini üstün görme hastalığına tutuluyorlar ve aşağı gördükleri insanlara kulak vermez ve dinlemez oluyorlar. Oysa Kur’an her söze kulak ver ve en iyisine uy demektedir.
Sami Selçuk bizi okusaydı bugünkü hatalara düşmezdi.
BİRİNCİ HATASI: Bu yazıyı (S.S.’nin Zaman gazetesindeki yazısı) bugün yayınlamıştır. Seçime birkaç gün kala, hem de iktidara saldıran bir basın organında bu yazıyı yayınlaması, onun art niyetli olduğunu göstermese bile en azından siyasi zekâsı yok demektir. Türk seçkinleri arasında mevcut olan değerini yitirmiştir. Seçimden önce ülke için yararlı gördüğü kimseleri Türk milletine tanıtabilir, onlara oy verilmesini isteyebilirdi. Bu hizmet olurdu. Ama mevcut olan savaşta karşı cephede yer alıp Türkiye Cumhuriyeti iktidarına saldırmak, hiçbir yönüyle mazur görülemez.
İKİNCİ HATASI: Devlet hukuk düzeni için vardır. Ülkeyi eşkıyalardan kurtarmak için devlet vardır, yargı kararlarının uygulanmasını sağlamak için vardır. Devlete saldıran yargıyı devletin koruması söz konusu değildir. Devlete saldırılmıştır. Yargı bunları korumamıştır. 28 Şubat’ta askerleri ayakta alkışlayan hâkimleri Selçuk unuttu mu; iktidar partisini kapatmak için seferber olan yargıyı bilmiyor mu; Türk ordusunu perişan eden yargıdan haberi yok mu? Şimdi yargı kendi kendisini perişan etmiştir. Böyle durumlar her zaman olabilir. Bir gün gelir ki hukuk devleti yaşatamaz hal alır. O zaman devlet hukuk düzeni içinde değil askeri düzende harekete geçer ve devleti yeniden kurar. Bunun için anayasal kurumlar vardır.
a) Devlet başkanı yalnız vatana ihanetten sorumludur. Onun kararını da Meclis verir. Dolayısıyla vatana ihanet dışında her türlü hukuk dışı operasyonlar yapar ve sorumlu değildir.
b) Siyasilerin yargılanabilmesi ve suçlanabilmesi için Meclis’in izni gerekmektedir. Dolayısıyla hükümet ne yaparsa yapsın yargı onu yargılayamaz. Meclis’in de yargılanması için halkın onu ekseriyetle seçmesi gerekir. O halde sandık yargının üstünde mercidir. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda sandıkta aklanan sorguya bile çekilemez. % 99 değil adi ekseriyet bile bunun için yeterlidir.
c) Bir de örtülü ödenek müessesesi vardır. Başbakana para verilir, sen bunu istediğin şekilde harca, kimseye hesap verme denir. Eğer hukuk yeterli olsaydı bir kişiye böyle hesabı sorulmayan özel ödenek verilmezdi.
d) Bütün bunlar yetmeyebilir. Bunun için sıkıyönetim müessesesi vardır. Yönetim askere teslim edilir. Hak hukuk dinlemeden devletin hukukiliği iade edilir.
Savaş meşrudur ki ordular vardır. Yoksa orduya gerek kalmaz, büyük külfetlere devletler katlanmaz. Savaşta haklı değil kuvvetli olmak gerekir. Savaşı kazananın karşı tarafa istediğini kabul ettirme hakkı avdır.
Görülüyor ki sadece hukuk kuralları ile yönetim olmaz.
ÜÇÜNCÜ HATASI: Yargıçları ve savcıları hatasız kabul edip onları melek saymasıdır. Oysa onlar da bizim gibi insanlardır. Onlar da hata yapabilirler, onlar da suç işlerler, onların içinde de hain olanlar vardır. Sami Selçuk’un bilmesi gereken başka bir gerçek vardır. Hâkim ve savcı bağımsız değildir. Ama onun bu bağımsızlığını yok eden iktidar değil basındır. Basının şerrinden korunmak için son derece siyasi davranmak zorundadırlar. Yalnız basın değil, basının arkasında olan sermayedir. Sermayenin elinde başka bir silah daha vardır, o da mafyadır. Danıştay hâkimlerini öldürdüler. Katilin arkasındaki güç keşfedilip cezalandırılmadı, katil de şimdi elini kolunu sallayarak geziyor. Bugün bir savcıyı, bir hâkimi bir tetikçi öldürmeye kalkışsa onu kim koruyacak. Baskı altındaki bir mahkemenin verdiği kararlara nasıl uyacağız? İdamın olmadığı bir yerde yargı diye bir şeyden bahsedilemez. Cumanın şartlarından birisi de o beldenin yöneticisinin idam yetkisi de olmalıdır, yoksa cuma geçersizdir.
DÖRDÜNCÜ HATASI: Kuvvetler ayrılığının anlamını bilmemesidir. Bağımsız, tarafsız, etkin ve saygın yargı karar verir. Ne var ki yargı onun infazına karışmaz. Yargı kararına saygınlığı dolayısıyla herkes uyar. Uymayanları yola getirmek ise yargının değil yönetimin işidir. Yönetim yargı kararlarını infaz etmiyorsa sandıkta hesabını verir ve seçilemezse ondan sonra yeni iktidar ona hesabını sorar. Yargılatır ve infaz eder. Halk sandıkta hesabı sormuyorsa, demektir ki halk yargıya değil siyasilere güveniyor demektir. Yapılacak bir şey yoktur. O ülke çöker, başka devletler gelir, işgal eder ve adil düzeni kurarlar. Kim kurarsa o yaşar. Yahut düşman yerine bir asker çıkar, taraftarlarını toplar ve yeni devleti kurar. Hukukçular devlet kuramaz. Devleti silah kurar.
Sami Selçuk’u Adil Düzene göre eleştirmedik, kendi düzenleri içinde hata yaptığını söyledik. Büyüklük hastalığından kurtularak bizimle değil fikirlerimizle tartışabilir, bizi de aydınlatabilir.
SÜLEYMAN KARAGÜLLE