İnsanlarda fikir, his, irade ve ünsiyet olmak üzere dört meleke vardır.
Bu melekelerin içtimaileşmiş yani sosyalleşmiş şekilleri ilim, din, iktisat ve siyasettir.
Bunlar kurumsallaşmış şekilleriyle aynı zamanda insanların bu içtimai müesseseler içindeki haklarını koruyan dayanışma ortaklıklarıdır.
DAYANIŞMA ORTAKLIKLARININ GÖREVLERİ ŞUNLARDIR.
a) ORTAKLARININ DEVLET İÇİNDE TEMSİLCİLERİDİR.
-Ortakların ne istediğini devlete ahlâkî dayanışma ortaklıkları bildirirler.
-İsteklerin nasıl yapılacağını ilmî dayanışma ortaklıkları bildirirler.
-İstenenlerin kimler tarafından yapılacağını meslekî dayanışma ortaklıkları bildirirler.
-Elde edilen ürünlerin nasıl bölüşüleceğine siyasî dayanışa ortaklıkları karar verirler.
b) HALKIN NEZDİNDE DEVLETİN TEMSİLCİLERİDİR.
-Yapılacaklarla ilgili bütçeleri ahlâkî dayanışma ortaklıkları yaparlar.
-Plan ve projeleri ilmî dayanışma ortakları yaparlar.
-Kredileri meslekî dayanışma ortaklıkları dağıtırlar.
-Vergileri siyasî dayanışma ortaklıkları toplarlar.
c) BİRER SİGORTA KURUMUDURLAR, ortaklarının beklenmedik zararlarını dayanışma içinde bölüşürler.
-İhmalden doğan zararları AHLÂKÎ dayanışma ortaklıkları tazmin eder.
-Bilgisizlikten doğan zararları İLMÎ dayanışma ortaklıkları tazmin eder.
-Beceriksizlikten doğan zararları MESLEKÎ dayanışma ortaklıkları tazmin eder.
-Kasten iras edilen zararları SİYASÎ dayanışma ortaklıkları tazmin eder.
d) YÖNETİM ERKLERİNİ OLUŞTURURLAR.
-YARGILAMA erkini ahlâkî dayanışma ortaklığı kullanır.
-YASAMA erkini ilmî dayanışma ortaklığı kullanır.
-YÜRÜTME erkini meslekî dayanışma ortaklığı kullanır.
-YÖNETME erkini siyasî dayanışma ortaklığı kullanır.
Devlet başkanları geçici hakemlikler yapar, dayanışmalar arasında dengeyi korurlar.
Tüm çıkan nizalar HAKEMLERDEN OLUŞAN YARGI tarafından çözülür.
İnsanlık BAĞIMSIZ ÜLKELERE, ülkeler BAĞIMSIZ İLLERE, iller BAĞIMSIZ BUCAKLARA, bucaklar BAĞIMSIZ OCAKLARA ayrılır.
Bugün bütün güçler siyasi partilerde toplanmıştır, sorun buradadır.
Aslında siyasi partilerle ordu bir olmalıdır. Ne var ki bugün ordu ile siyasi partiler ayrılmıştır. Siyasi partiler de dört dayanışma yerine geçmişlerdir. Dayanışma da yoktur.
Yapacağımız işler vardır. Orduları güçlendirmeliyiz. Yavaş yavaş siyasi kuruluşlara doğru götürmeliyiz. Halk ordusunu kendisi seçecektir. Ancak seçerken kendi bölgesindeki orduyu seçemeyecektir. Ordu ile sivil yönetimi bağımsız hâle getirmeliyiz. Ordu sivil yönetime, sivil yönetim de askere karışmamalıdır.
Ondan sonra siyasi partiler de yavaş yavaş ilmî dayanışmaya dönüştürülmelidir. Bundan sonra profesör olmayanlar milletvekili olamamalıdırlar. Şimdiye kadar milletvekilliği yapmış olanların müktesep hakları korunmalıdır.
İlmî dayanışmaya dönüşecek siyasi partilerin sayısını yirmiye kadar çıkarmalıyız. Seçim barajını yüzde 5’e indirmeliyiz. Tüm ülkeyi tek seçim merkezi hâline getirmeliyiz.
Mecliste herkes temsil edilmelidir. Ayrılıkçılar da temsil edilmelidir. İsteyenler ayrılıp ayrı ocak, bucak, il veya devlet kurabilmelidir.
10 KASIM TÖRENLERİ
Mustafa Kemal’in Ölüm Gününde büyük törenler yapıldı…
Adeta Atatürk’e tapıldı...
Bu şirktir.
Arap müşrikleri Hz. Muhammed’in tek tanrısını kabul etmişlerdir. Bir şartları vardı. Putların da şefaatçi olacağını kabul etmesini istediler.
“Bir elime Ay’ı, bir elime Güneş’i koysanız ben bunları kabul etmem” demiştir.
Ölüm veya doğum gününde Anıtkabir ziyaret edilmeyecek...
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı olduğu gün veya diğer önemli gümlerde, onun ortaya koyduğu ve milletimizin benimsediği ilkeler anlatılacak.
Millî Hâkimiyet, Millî Kuvvet, Kuvvetler Birliği ve Müsbet İlim ilkeleri ile Milliyetçilik ve İnkılâpçık, Devletçilik ve Ahlâkçılık, Lâiklik ve Cumhuriyetçilik anlatılacak, tartışılacak...
Kişilerden yalnız Hazreti İsa’nın doğduğu gün kutsidir, o da anılıp kutlanmaz.
ANDIMIZ VARDI; KALDIRILDI!
"Türküm, doğruyum, çalışkanım, Yasam; küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir. Ülküm; yükselmek, ileri gitmektir. Ey büyük Atatürk! Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime ant içerim. Varlığım Türk varlığına armağan olsun. Ne mutlu Türküm diyene!"
Bu andda en hatalı ifade “Ey büyük Atatürk!” sözüdür.
Ölüler muhatap olmaz, olamaz.
“Ey Muhammed!” de denemez. Çünkü o duyamaz. Onu duyar kabul etmek onu tanrı kabul etmektir. O sebepledir ki dua ederken “Sevabını Muhammed’e hediye eyledik, Allah’ım Sen vasıl eyle” derler.
" Ben Hakk’a inanan bir Türk insanıyım, doğruyum, çalışkanım, Yasam; küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi, insanlığı özümden çok sevmektir. Ülküm; yükselmek, ileri gitmektir. Milletimin İstiklâl Savaşı ile açtığı yolda, gösterdiği hedefe durmadan yürüyeceğime söz veriyorum. Varlığım insanlığın varlığına armağan olsun. Ne mutlu Türküm diyene, ne mutlu Kürdüm diyene!"
(Başkaları da “Ne mutlu Lazım diyene!” der veya istediğini diyebilir.
Andın bu şekilde değiştirilmesi gerekirken, iktidar bunu tamamen kaldırdı!
“Ben Türk değilim, sahtekârım, tembelim…” anlayışının gençlerin beynine yerleşmesine izin vermiştir.
SÜLEYMAN KARAGÜLLE
Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL
www.akevler.org (0532) 246 68 92