1950’den önce İstanbul Teknik Üniversite’de talebe oldum. Yatılı idik. Ramazan’da 250 kişi sahura kalkıyordu. Yurdun öğrenci sayısı bu sayının iki katından biraz fazla idi. Yani biz dinsizliğin tepeye tırmandığı günlerde teknik üniversitenin yurdunda oruç tutan üçte bir idik. Dışarıda bu oran en az üçte iki idi. Şimdi arkadaşların bana söylediklerine göre bu sayı yurt genelinde üçte bire düşmüş. Yani o gün her türlü dinsizliğin moda olduğu dönemde üçte iki iken, bugün oruç tutanların sayısı üçte bire düşmüştür.
İşte, bizi düşündüren bu olmalıdır. Anayasa ekseriyeti ile iktidar olmak insanların doğru yolu tutturduklarına delalet etmez. İnsanların o tarihten bugüne kadar ahlakta, faizde, rüşvette ve isyanda çoğaldıklarını yazmıştım. Oruç hikâyesi de bize bozulmanın artmakta olduğunu göstermektedir.
“Araştırmacı Müçtehit Yetişme Merkezi”ne bunun için ihtiyacımız vardır. Demek ki biz bizim kadar inanmış neslin yetişmesine örnek olamamışsız. Çocuklarımıza daha iyi bir dünya bırakmıyoruz. Topluluk bozulmuştur, kişiler de bozulmuştur. Bunun sebebini araştırmamız gerekir. Düzelmeliyiz ve bu da ancak ilimle mümkün olur.
Camilerin önünden geçerken kitaplar gördüm. Yasin-i şerifler, cevşenler, muska kitapları sıralanmış. Din üfürükçülükten ibaret hâle getirilmiş.
“İSLÂM DEVLET VE DÜNYA DÜZENİ” kitabımızdan Zeki Altuboğa çalışma arkadaşımıza verdim ve götür konsinye olarak bırak, sattıkları zaman parasını bize verirler dedim. O da altı yedi yere gitmiş. Bir yere bile bırakamamış.
- Bizi buralarda yalnız Diyanet’in kitaplarını satıyoruz...
- Bunlar burada gitmez, üniversitelere gider...
- Biz İslâm’da devlet düzenine karşıyız...
- Müşterimi kaybederim...
İşte, orucun azalmasına sebep olan bizim kitabımıza boykot ilan eden, İslâmiyet’i üfürükçülüğe indiren zihniyettir. İmam-hatip okullarımız var, ilâhiyat fakültelerimiz var. Ne var ki camilerimiz hâlâ üfürükçülerin elinde.
Camilerden başka daha büyük üfürükçüler de televizyonlardır. Her kanal İslâmiyet’ten dem vurur. Koca koca üstatlar Hazreti Peygamber’i tanrılaştırmakla meşguldürler. Erişilmez kişi olarak anlatmaktadırlar. Hıristiyanlar tanrının oğlu dediler, bizimkiler tanrı gibi anlatıyorlar. Oysa Hazreti Muhammed de bizim gibi beşerdir, bizdeki bütün zafiyetlere sahiptir. Günah da işlemiştir. Hata da etmiştir. Ne var ki Allah günahlarını mağfiret emiştir, hatalarını düzeltmiştir.
Allah bize Hazreti Muhammed’i sevmemizi değil, ona tâbi olmamızı emretmektedir. Onun hayatını hamaset içinde değil hakikat içinde anlatmak gerekmektedir.
Evet, ibadetler sosyal kuruluşlardır, eğitim müesseseleridir. Namaz insanların birlikte nasıl yaşayacaklarını öğretir. Zekât insanların birlikte nasıl çalışacaklarını öğretir. Oruç insanların kötülüklerden birlikte nasıl korunacaklarını anlatır. Hac insanların nasıl tanışıp anlaşacaklarını anlatır ve öğretir. İbadetler bu manalarını kaybedip de namaz işe yaramaz eğilip bükülmeye indirilirse, zekât dilencilere sadaka verme gibi görülürse, oruç sabahtan akşama kadar manasız açlığa dönerse, hac da yasaklı bir turist kafilesine indirilirse elbette bu ibadetlerin nimetleri azalacaktır.
Bu ibadetleri yapanlar da sadece halka böyle ibadetlerin de var olduğunu bildirirler. Yapanlar da fazla yarar sağlamazlar.
Bizim yeniden fıkıh yazmamız gerekecektir.
Fıkıh dört bölümdür.
İbadetler eğitim müesseseleridir. Okulların ve üniversitelerin kendileridir.
İkinci bölüm ise münakehattır, aile yapısını içerir.
Üçüncü bölüm ise muamelattır, ekonomik yapıyı belirler.
Dördüncüsü bölüm ukubattır, sosyal yapıyı belirler.
Bu fıkıh dört bölüm olarak ele alınacaktır.
1- Amellerin nasıl yapılacağını öğreneceğiz. Yani tabii ilimlerle bileceğiz. Teknolojiyle, sanayiyle bileceğiz. Bu ilimlerin dayanağı matematiktir.
2- İlletlerini bileceğiz. Biz bunları yaparken farzlar nelerdir, sünnetler nelerdir, illetler nelerdir, şartlar nelerdir, haklar nelerdir, bunları araştıracağız. Bunları da Kur’an ilimleri ile biliriz, Fıkıh Usulü ile biliriz.
3- Hikmetlerini bilmemiz gerekir yani oruç tutuyoruz ama orucun yararları nelerdir, bize neler sağlamaktadır, niçin emredilmiş? Buna dair kitaplar henüz yazılmamıştır. Bugünkü müminleri beklemektedir. Okullar ve fakülteler bunlar üzerinde duracaklarına üfürükçülüğü öğretiyorlar.
4- “Amelsiz ilimden Allah’a sığınırım” diye bir söz vardır. Bütün bunları yaşayarak ve yaparak öğrenmek zorundayız.
Bizim yüz lojmanlı işyeri projemiz böyle bir semti oluşturmayı hedeflemektedir.
SÜLEYMAN KARAGÜLLE
Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL
www.akevler.org (0532) 246 68 92