Tarihte kader konusu tartışılmıştır.
Ehli Sünnetin kader konusundaki görüşleri şöyledir. Hayır ve şer fiiller Allah’ın kudretiyle olmaktadır. Allah’ın izin vermediği bir şeyin olması da mümkün değildir. Allah bazı konularda kullarını muhayyer bırakmıştır. Nasıl isterlerse Allah onların isteklerini kabul eder ve onu yapar. Yapan insan değil Allah’tır.
Allah duayı yalnız mü’minlerden ve müslimlerden değil, yarattığı bütün insanlardan kabul eder. Dua etmelerine izin verdiği alanlarda kim dua ederse etsin mutlaka kabul eder. Kulun kötülük işlemesi bu suretle mümkün olmaktadır. İnsanın kendisinin herhangi bir gücü yoktur.
Bu konuda bugünkü müsbet ilimle Ehli Sünnet anlayışında herhangi bir ayrılık yoktur.
Kâinatta madde de enerji de sınırlıdır, artmaz ve eksilmez. İnsan ancak bu enerjiyi kullanarak bir iş yapar. Kendi bedeni dâhil insanın maddeye doğrudan herhangi bir müdahalesi yoktur. Bedenini kendisi var etmediği gibi orada kullanılan enerjiyi de kendisi var etmiyor. Ruh sadece komuta ediyor.
Evinizde lamba var, anahtar var. Anahtarı çevirirsiniz yanar, çevirirsiniz söner. Elektrik varsa lamba yanar ve söner, elektrik yoksa lamba yanmaz ve sönmez. Elektrik tesisatı yoksa yanmaz. Önce evinizdeki elektrik tesisatında kullanılan bütün malzeme Allah’ın toprağından alınmıştır. O maddelerin etkili hâle gelmesi için de bütün enerji Güneş enerjisinden ibarettir. İnsanlar sadece anahtar çevirdiler.
İşte, Ehli Sünnetin fail olan Allah’tır demiş olmalarının manası budur. Adamı öldüren attığınız merminin silahı da barutu da hep Allah’ındır. Kimsenin zerre kadar bir katkısı yoktur. Tek katkı anahtarları çevrimedir. O anahtarı da siz onun gücü ile çevirdiniz. Siz sadece beyninizdeki devrelere komuta ettiniz.
Kadercilerin çözmediği nokta şudur.
İnsan kendi kendine mi ister yoksa Allah mı istetir?
Allah insana isteme melekesini vermiştir. Melekeyi veren O’dur ama isteyen insandır. Bu isteğinden dolayı insan sorumludur. Kendisine verilen arabayı kendi sorumluluğunda Allah’ın istemediği yerde kullandığı için sorumludur.
Burada anlaşılmayan bir şey yoktur. Böyle bir insanı yaratamayacağı gibi bir iddia abestir. Hayatımız buna göre tanzim edilmiştir. Kudretinin buna yettiğini kanıtlar. Ayrıca Allah da kitapta bunu bildirmiştir.
Tarihte kalmış tartışmalar bugün müsbet ilim tarafından kesin olarak ispatlanmıştır. Madde ve enerji sakımı kanunu yalnız insanın değil, melek ve cinlerin ve ruhların da yaratamayacağı kabul edilir. Sünnetullah değişmemektedir.
Hâlâ 1300 sene önce o günkü ilimlerle varılan sonuçları bugün tartışmak abesle iştigaldir. Basralı Hasan Ehli Sünnetin itikadını eksik olarak anlatmaktadır. Allah kötülüğü emretmez ama Allah kötülük yapmak isteyene de kötülük yapması için izin verir. O’nun izni olmadan kimse bir kötülük yapamaz. İşte, Basralı Hasan birinci cümleyi doğru söylemiştir ama ikinci cümle eksiktir. Sonraki kelamcılar onu da tamamlamışlar ve bugün müsbet ilimin vardığı sonuca varmışlardır.
Asıl tartışılacak konu şudur. Allah benim ne yapacağımı biliyor mu? Biliyorsa benim iradem söz konusu değildir. Bırakın kendisinin ne yapacağını kendisi biliyor mu? Biliyorsa o zaman iradesi yoktur. İradesi varsa demek her şeyi bilmez. Bu sorunun çözümü insan aklının çözemediği bir sorun olarak hâlâ mevcut olmaktadır.
Buna iki şekilde cevap verilebilir. Kelamcılar da buna yakın fikirler yürütmüşlerdir. Bizim cesaretle söyleyeceğimiz şeyi söyleyememişlerdir.
Birinci cevap; Allah zaman ve mekândan münezzehtir, O’nun geçmişi ve geleceği yoktur. Dolayısıyla insanın ne yapacağını bilebildiği gibi, kedisi için zaten geçmiş ve gelecek olmadığı için iradesi de zaman dışıdır. Bunun ne olduğunu bizim düşünmemiz mümkün değildir. Çünkü bizim zaman ve mekân dışı bir oluşu idrak etmemiz mümkün değildir. Bunun kestirmesi bu hususta bizim aklımız yeterli değildir.
İkinci cevap ise tarafımızdan beyan edilmiştir. Allah her şeyi bilir. Şey olanlardır. Hiç olmazsa zihindeki planlardır, düşünülenlerdir. Olmayanlar şey değildir. Yok, bir varlık değildir. O halde Allah var olanları bilir. Olmayanları bilmesi söz konusu değildir. Demek ki Allah onun olmasını dilememişse ne dileyeceğini bilmez. Çünkü dilenmeyen bir şey değildir. İnsan da eğer daha dilememişse onu da ne insan ne de Allah’ın bilmesi mümkün değildir. Olmayanlar şey değildir. Dolayısıyla “yok”un bilinmesi söz konusu değildir.
Allah’ın kendilerine verdiği büyük imkânları tarihin eksik düşüncelerini ezberlemekle geçirmeleri israftır. Tüm samimi mü’minlere tavsiye ederim; bırakın tarihin kıylu kalini de günümüze gelin, “Adil Düzene Göre İnsanlık Anayasası” üzerinde çalışın.
SÜLEYMAN KARAGÜLLE
Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL
www.akevler.org (0532) 246 68 92