İstanbul’a yoksul olarak gelmiş ve şimdi büyük zenginlerden olan bir zata “Müçtehit Araştırmacı Programı”nı Burhan Erol ile anlattık. Daha sözüm bitmeden; “Bitti mi?!” diye sordu ve bitirdikten sonra “Teklifini beğenmedim, desteklemiyorum!” dedi.
Önce kâfiri tarif edelim. Kendisine davet geldiği ve davetin yerinde olduğu kanıtlandığı halde reddedip davete icabet etmeyen kâfirdir. Hazreti Muhammed’in babası kâfir değildir. Çünkü ona tebliğ ulaşmamış, o bir davet almamıştır.
Bugün de iki grup insan vardır.
Biri; Allah onları tebliğ seviyesine ulaştırmıştır. Bunlar davet beklemeden kendileri davetçi olacaklardır. Neye? Hakka davetçi olacaklardır. Bunlar hakka davet edecek seviyeye ulaştıkları halde davet işini yapmazlarsa kâfir olurlar. Hakka davet de tek başına olmaz, ancak birlikte yapılabilir. O halde bunlar birliğe davet edildikleri halde katılmazlar veya işbirliği yapmazlarsa kâfir olurlar. Kur’an bir ve takvada yardımlaşın diyor, yardımlaşabilirsiniz deniyor, emrediyor.
İki; Allah bir kısım insanları davet edecek seviyede var etmedi veya henüz o seviyeye ulaşamadılar. Bunlar kendilerine davet gelmeden önce sorumsuzdurlar. Bunların sorumlulukları davet etme durumunda olanlara aittir. Neden davetinizi yapmadınız, neden tebliği ulaştırmadınız diye onlara soracaktır. Ama bunlara davet ulaşır, davetçiler iddialarını kanıtlar da onlar yine katılmamakta ısrar ederlerse kâfir olurlar. Davet ulaşmadan önce sorumlulukları yoktur.
Allah bütün insanlara emretmiştir; içtihat yapınız ve içtihadınıza göre amel ediniz. İçtihada gücünüz yetmiyorsa, içtihat eden birini bulun, içtihadınızla onu seçin ve onun verdiği fetvalarla amel edin. Ama hiçbir azman içtihatsız amel etmeyin.
Ya kendin içtihat edeceksin ya da bir müçtehidin içtihatları ile amel edeceksin.
O müçtehit de hayatta olacak ve sorarak fetva alacaksın.
Bugün günümüzün fıkhı oluşmamıştır. Sanayi döneminin fıkhı ele alınmamıştır. O halde ya kedimiz içtihat yapıp fıkhımızı oluşturacağız yahut bir fıkıhçı bulup içtihatlarından yararlanacağız. Müçtehit yoksa, bizim de içtihada gücümüz yetmiyorsa, o zaman ne yapacağız? Müçtehidin yetişmesi için işbirliği yapacağız. Farz-ı kifayeler yerine gelmediği zaman farz-ı ayn olurlar.
O halde bugün bütün insanlar, müslimler, mü’minler, kâfir olmayanlar müçtehitlerin yetişmesine katkılarda bulunmalıdırlar. Necip Fazıl gibi Batı’dan aktarma İslâmiyet’i bilenler, içtihada karşı olurlar. Oysa içtihada kimse karşı değildir. Şevket Eygi de karşı değildir. Sadece içtihada ehil kimse yoktur diyorlar. Sen ehil değilsin diyorlar. Tamam, biz de ehiliz, bizim içtihadımızla amel edin demiyoruz. Hiçbir kimse ben müçtehidim, siz bana tâbi olsun diyemez. Herkes ancak kedisi için müçtehit olduğunu söyleyebilir.
Madem ki içtihat veya sorma farzdır.
Madem ki bugün içtihat yapan yoktur.
İşte, size diyoruz ki; gelin müçtehidin yetişmesine katkıda bulunalım. İçtihat yapacaklar onun ilmini ve eğitimini alırken biz de onun zaruri geçimini temin edelim diyoruz. Kur’an’da; kâtip ve şahit zarara sokulmaz deniyor. Müçtehit fetva verirken şahit durumundadır. Fıkıh kitabı yazarken kâtip durumundadır. Öyleyse müçtehit yetişecek kimseler zarara sokulmayacaktır. Başka âyette de fıkıh yapmak için dışarıya gidip tahsil edilmesini emretmiş, ancak hepiniz birden dememiş, içinizden bir taife denmiştir. Döndüklerinde uyarsınlar diye gönderiyoruz.
Demek ki müçtehit olma farz değildir ama müçtehidin yetişmesine imkân verme herkes üzerinde farzdır. Biz sizi buna davet ediyoruz.
Bu iş nasıl yapılacaktır?
1) Kırk kişiyi çalıştıran bir kimse bir kişinin zekâtını verecek, onu sigortalatıp saatine beş lira verecektir. Bugünkü düzende zekât budur. Sermayenin kırkta biri ancak İslâm düzeninde farzdır. Bu mâli destekte bulunanlar, bununla araştırma kooperatifine iştirak edeceklerdir. Yatırdıklarının iki mislini alacaklardır.
2) Araştırmacılar zamanlarını harcayacaklar ve kooperatiften destek alacaklardır. Bunlar da ilim elde edeceklerdir.
3) Diğer müslimler ise araştırmacıların işletmelerine ortak olarak katılacaklar, tesis ve ham madde temin edeceklerdir.
4) Âlimler de bunlara gerekli bilgileri vereceklerdir.
Böylece İslâm düzeni gelecektir.
SÜLEYMAN KARAGÜLLE
Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL
www.akevler.org (0532) 246 68 92