Fıkıh, Ebu Hanife’nin tanımı ile bir insanın hak ve görevlerini bilmesidir.
Bugünkü ifademizle nasıl çalışacağını ve nasıl yaşayacağını bilmesidir.
Fıkıh bir insanın bütün davranışları bilmesidir.
Fıkıh işlere göre tasnif edilmiştir. İşletmeler fıkhı vardır. Mudaraba (ticari), Musanaat (sanayi), Muzaraa (tarım), İcaret (inşaat) işletmelerini içerir. Bunlar ekonomik işletmelerdir. Bunların dışında sosyal işletmeler vardır, devlet işletmeleri vardır. Hapishane devlet işletmesidir.
Her işin fıkhı vardır. Bir işin nasıl yapılacağı onun plan ve talimatları ile tesbit edilir. Orada kim ne iş yaparsa karşılığının ne olacağı fıkıhla belirtilir.
Örnek olarak bir kimse elbise diktirecekse iş anlaşmasını yapar. Bunu iki şekilde yapar. Ya kumaşı kendisi alır ve sadece kesimi ve dikişi terziye verir. Buna isticare denir. Yahut kumaşı senden olmak üzere bana bir elbise dik der. Buna da istisna akdi denir.
Terzi kumaşı dikerken fare kumaşı kesse hüküm nedir?
İsticarede terzi bir şey vermez. Ücret de almaz. Diktirenin kumaşı gider, terzinin de emeği gider. İstisnada ise diktiren hiçbir şey ödemez, kumaş da emek de terziden gitmiş olur.
İşte, işletmenin planının her kademesinde hükümlerin gösterilmesi fıkıhtır.
Eskiden yapılan işler çok basit idi. Anlamlar yeterli idi. Sözlü veya basit yazılı anlaşma yeterli idi. Şimdi ise hele işletmelerin işleri çok çoğalmıştır. Artık sözleşmelerde bütün bunlar yer almalıdır. Her işletmenin fıkhı kitap hâlinde yazılacaktır. Ne var ki işletmenin fıkhını yazmak için işletmenin işletme planlaması da yapılacaktır.
Bugün işletmenin fıkhını yazmak demek işletmedeki yapılacak her işi yazılı hâle getirmek ve işin değerlendirilmesini de kaydetmek gerekir. O halde araştırmacı müçtehit bir işletmenin işletme talimatını yazabilmeli ve talimatın içine işletme fıkhını da yerleştirmelidir. Bugünün fıkıhçısı budur.
İçtihat kelimesi Kur’an’da bu anlamda yoktur. Fıkıhçılar da kullanmadılar. Sonraki fıkıhçılar bu kelimeyi kullandılar. Kur’an’da ise içtihat yerine ihtida kelimesi kullanılmaktadır. Müçtehitler de derecelendirilmektedir.
Ümmiler ancak başkasının nezaretinde iş yapabilirler.
Sailler başkasının verdiği işleri kendi başlarına sürdürebilirler.
Amiller ise kendilerine izin verilmiş işleri kedi başlarına başlayabilir ve sürdürebilirler, başkalarına iş verebilirler, nezaretçi koyabilirler.
Bunlar ameli içtihatlardır. Ameli ihtidadır. Birisinin göstermesine uymadır.
Ehl-i zikr olanlar kitapları, planları ve projeleri okuyabilir ve uygulatırlar, amillere ve saillere izin verirler.
Fakihler değişik kitaplardan yararlanarak kendileri bir işletmenin fıkhını yazabilir, planlamasını yaparlar.
Rasihler ise doğrudan kendileri kurallar koyarak fıkhın ve planın kurallarını koyabilirler.
Örnek olarak bir elektrik tesisi projesinin planını hazırlarlar. Bunu ancak fakihler yaparlar. Fakihler bunu yaparken bir telden en çok kaç amper akım geçebileceğini rasihler içtihatla belirtirler. Fakih akımları hesaplar ve ona göre tellerin kalınlıklarını tesbit eder. Ehl-i zikr olanlar da bu projeyi uygulatırlar.
Hangi işlerde ne kadar malzeme kullanılacağı ve ne kadar işçilik gideceği de planlamada yazılıdır. İşte bu fıkıhtır. Rasihlerin verdikleri kararlar da fıkıhtır.
Bugün işletmelerin fıkıhları yapılamadığı için ancak büyük firmalar işçilikle bu işleri yapıyorlar. Sorunlar çözülmüyor. Köyler boşalıyor. Nüfus azalıyor. Herkes işsizdir ve yarınından emin değildir.
İşte, günümüzün araştırmacısı Matematiği ve Arapçayı kullanarak işletmelerin fıkhını yazmayı öğrenecektir. Bunu öğrenmesi için küçük bir işletme kuracak ve orada içtihat denemeleri yapacaktır. Beş saatlik ders çalışmalarından birinde de bu projeyi hazırlayıp fıkhını oluşturmaya harcayacak. İstişare edecek. Rehberi olacaktır.
Sözleşme çalışır, başarılı olur, Adil Düzene göre çalışması şartı ile kendi kendisini finanse edecek olursa, o zaman araştırmacıya orta (zakir), yüksek (fakih) veya üstün (rasih) araştırmacı ünvanı verilecektir.
SÜLEYMAN KARAGÜLLE
Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL
www.akevler.org (0532) 246 68 92