Önce yapıcılar var, yıkıcılar vardır. Yapıcılar yapmaya, yıkıcılar yapmayı engellemeye çalışırlar. Batı dünyası buna iktidar ve muhalefet diyor, iki tarafı aynı kefeye koyuyor, aynı partileri bazen yapıcı bazen yıkıcı yapıyor. Oysa bu yanlıştır. Yapıcılar bir olup koalisyon kurarlar ve her zaman iktidarda olurlar. Yıkıcılar da bir olup yıkıcılık yaparlar ve her zaman yıkıcıdırlar. Yıkıcılara meşruiyet tanınmaz, onlarla mücadele edilir.
Yapıcılar zorlu yıkıcılarla karşı karşıyadırlar. Allah onları da yapıcılar kadar güçlü kılmıştır. Hattâ çoğu zaman onlar daha güçlüdürler. Bu sebeple yapıcılar çoğu zaman siyaset yapma zorunluluğu ile karşı karşıya kalırlar. Gerçek bir olayla bunu izah etmeye çalışalım.
Dünya iki kampa ayrılmıştır. Biri tekelciler, diğeri halkçılardır. Tekelciler dünyanın kuvvetle merkezden idare edilmesini savunuyorlar. Halkçılar halkın kendi kendisini yönetmesini, merkezin hâkim değil de hâdim olmasını savunuyorlar. Buna göre halkçı olanlar yapıcı, merkezci olanlar ise yıkıcıdırlar.
Mesela halkçı yönetim iki ülke arasındaki ilişkileri kolaylaştırmak için bedava kalınan kervansaraylar yapar ve halkın birbirlerine gidip gelmesini kolaylaştırır. Bu düzende gümrük veya vize yoktur. 1400 sene biz bunları uyguladık. Kervansaraylar hâlâ duruyor. Kervansarayların hiçbirinde hiç kimseden bir kuruş ücret alınmamıştır.
Merkezci yıkıcı zihniyet ise paralı yollar yapar, paralı oteller yapar ve ancak zenginlere yani kendilerine ve yandaşların seyahat imkânı sağlarlar. Zengin olmayanlar ise seyahat edemezler. Bu yaptıkları da yetmez. Ayrıca gümrükler ve vizeler koyar, malların ve kişilerin seyahatini engellerler.
İşte, sömürücüler iki taifedir.
Kapitalistler ve sosyalistler sermaye ve silahla insanlığı sömürürler. Bazı yerlerde tek başlarına sömürmeye gücü yetmez, işbirliği yapar, karma ekonomiyi oluşturur ve birlikte sömürmeye çalışırlar. Bugünkü durumları böyledir. Sosyalizm ve kapitalizm tarih olmuştur. Şimdi devletle zenginler bir olup birlikte sömürmeyi benimsemişlerdir.
Şu anda bu oluşa dur dememiz mümkün olmadığı için siyaset yapmalıyız. Bu sömürücü güçlerin isteklerine uyacağız ve bu yıkıcı güç kendi kendisini yediği zaman ortaya çıkacağız. Diyelim ki tarlamızı çekirgeler bastı, durdurmamız mümkün değil. Çekirgelerle uğraşmayız, sadece tohumluk buğdayımızı saklarız. Çekirgelerin istilasına izin veririz. Bir gün tarlayı bitirirler ve kendileri yiyecek bir şey bulamadı mı ya helâk olurlar ya da başka taraflara giderler. İşte o zaman biz tarlamızı yeniden ekeriz ve buğdayımızı alırız.
Bir daha çekirgeler kolay kolay gelemez. Çünkü dünyayı böyle bitirmişler ve helâk olmuşlardır. Bir daha tekrar o kadar birden ortaya çıkabilmeleri için seneler geçer. Biz ise o kadar sene ekeriz. Arada biriktiririz. Geldikleri zaman helâk olmaları için bir yıl ekmeyiz. Hazırı yeriz. Geldiklerinde bir şey bulamayınca bir daha gelmezler.
Bir gün süper güçler ya birbirlerini yiyecekler yahut dünyadaki halk uyanacak ve birden bunları tahttan indirecektir. Biz o günler için hazır olmalıyız.
Erbakan ile Erdoğan, ikisi de neden hata etti?
Biri dünyada yenemeyeceği güçle savaşa girişti. Oysa bekleyip insanlık hazır olduğu zaman savaşa girişecekti. Bununla beraber onun girişimleri ile bugün dünya uyanmıştır. Ona zararlı olmuş ama onun sayesinde bugün Ak Parti iktidardadır, Putin iktidardadır, Obama iktidardadır, Papa Avrupa’ya hâkimdir.
Erdoğan’ın yaptığı hata, Batı’ya teslim olup nasılsa çekirgeler yiyor diyerek ertesi yıla tohumu saklamadığı için gelecek senelerde ekme imkânını bulamamaktır. Yani çekirgelerin dünyaya hâkim olacağını sanmasıdır. Çekirgeler ekmeyi değil yemeyi biliyorlar. Eğer dünyaya onlar hâkim olsaydı yeryüzü şimdi bir çöplükten başka bir şey olmaz, çekirgeler de kalmazdı.
Ahmet Davutoğlu zannediyor ki Beşşar Esed’i yenen güç galip gelecek ve hep öyle kalacaktır. Sermaye Beşşar Esed’i gönderecek ama çok kısa zaman sonra sermaye de gidecektir. Türkiye ne yapmalı? Devletle ilişkisini normal götürmeli. Yıkma bizim işimiz değil, onların işidir; yıksınlar. Ölenlere acıyorsak göçmen kabul edelim. Gelenlere yüz dairelik lojmanlı işyerleri yapalım ve yerleştirelim. Sonra Esed’in düzelmesini veya yıkıcıların götürmesini bekleyelim. Yıkmak bizim görevimiz değildir.
SÜLEYMAN KARAGÜLLE
Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL
www.akevler.org (0532) 246 68 92