El-AZİZ - Süleyman Karagülle’nin cevabi yazısında iki önemli tespiti var.
Süleyman KARAGÜLLE - Merak edenlere görüşümü anlattım. Kimse ile tartışmıyorum, kendimi savunma ile de meşgule değilim, ben günahlarım için Allah’a istiğfar ediyorum…
El-AZİZ - Birincisi O. Asiltürk’ün MİT mensubu olması.
Süleyman KARAGÜLLE - MİT devletin istihbarat örgütüdür. Vatandaşlardan haberdar olması kadar tabii ne vardır. MİT’in hataları:
a) Düşman istihbarat örgütler ile iç içe olması, onlar adına başbakanı bile dinlemesi.
b) Devlete her türlü haberi götürmesi gerekirken, sadece vatandaş aleyhindeki haberleri toplaması, çoğunun da yanlış olması.
c) MİT sadece istihbaratla görevli iken provokasyonlar yapması.
d) Vatandaşlar aleyhine onlardan gizli dosyalar tutması.
Asiltürk’ün bu kötülüklere karıştığına dair bir bilgimiz yoktur. Evet, Erbakan’a talimatlar getiriyordu. Erbakan kabul ettiyse, bu Oğuzhan’ın değil Erbakan’ın eksiği olur.
El-AZİZ - İkincisi ise Bülent Arınç’ın iyi bir Erbakan muhalifi olduğu gerçeği.
Süleyman KARAGÜLLE - Bülent Arınç Erbakan’ın yaptıklarına onun dostu ve destekçisi olarak uyarıda bulunuyordu. Bu onun çıkarcı olmadığını gösterir. Biz bu sebeple onun bu yaptıklarını hoş karşılıyorduk. Biz derken ben ve Erbakan’ı kastediyorum.
El-AZİZ - Sayın Karagülle, hem Asiltürk’ün bir MİT mensubu olarak partiye konulduğunu söylüyor; hem de samimi bir Müslüman, iyi insan, bizden karşı tarafa yalan haberler götürmeyen, Millî Görüş aleyhinde asla çalışmayan biri olduğunu belirtiyor! / Dış bir mihrak tarafından MİT mensubu olarak partiye sokulduğunu bildiğiniz insan hakkında bu kadar hüsnü niyet beslemek de neyin nesidir anlamak mümkün değil.
Süleyman KARAGÜLLE - Oğuzhan dış mihraklar tarafından değil Türk devleti tarafından görevli idi. Milli Görüşü böylece koruyordu. Sıradan istihbaratçılardan haber almıyordu.
El-AZİZ - Sayın Karagülle Asiltürk’ten ne yapmasını bekliyordu ki?
Süleyman KARAGÜLLE – Ben Asiltürk’ten bir şey beklemiyordum. Erabakan’ın dikkatli olması gerekirdi. Ben İzmir’de MİTin talimatlarına kulak vermezdim. Erbakan’ın yanında olsaydım, B. Arınç gibi ben de onu uyarırdım. O zaman yanında olmadığım için Erbakan’ın yaptıkları hakkında bir şey söylemiyorum. Kendi içtihadıdır. Hata etse de onun için doğru olan o idi.
El-AZİZ - Ben MİT ajanıyım diye açıklama yaparak bağırmasını mı?
Süleyman KARAGÜLLE – MİT’ten haber getirip götürdüğüne göre zaten bunu gizlemiyordu. CHP ile koalisyon MİT ve Oğuzhan aracılığı sağlandı, çok da iyi oldu.
El-AZİZ - Kaldı ki, ülkemizde düne kadar MİT’in kurum olarak İsrail ve MOSSAD’a angaje olduğunu bilmeyen yok. Yoksa MİT, Erbakan ve Mili Görüşün iyiliğini istediği için Asiltürk’ü tamamen samimi bir niyetle Milli Görüşe hizmet etsin diye mi aramıza gönderdi?
Süleyman KARAGÜLLE - MİT’in ne istediğini bilmiyorum ama ordu bizimle C. Halk Partisi’nin koalisyonunu istiyordu. Ordu daima yanımızda olmuştur. Sermeye kendisi yapıyor, orduya yüklüyordu. Erbakan ve Ben bunu bildiğimiz için biz daima orduya güven duyduk. Kıbrıs’ı onlarla fethettik.
El-AZİZ - Süleyman Karagülle, Asiltürk için “Kendi içtihatlarına göre doğru olanı yapmıştır” diyerek, Milli Görüş lideri Erbakan hakkında yaptığı “Davanın mallarını çocuklarının zimmetine geçirdi” iftira ve hezeyanlarını aklama gayreti içerisine girdiğinin farkında mı?
Süleyman KARAGÜLLE - Sermaye önleyemediği harekete katılır, aracılarla onu malen destekler. Sonunda onu tasfiye eder. Sermaye Erbakan’a Suud kanalı ile destek verdi. Şimdi tasfiye etmek istiyor. MİT de eski talimatları uyguluyor. Oğuzhan da onların emriyle meşru olmayan yolla Milli Görüş lideri oldu. Böyle bir makam ne şeriatta ne de kanunda vardır. O sırf Erbakan için konmuş bir kuruluştu. Artık görevi Saadet Partisi’ni baygın tutmaktır.
El-AZİZ - Madem Asiltürk içtihatlarında isabetli davranmıştır o takdirde Fatih Erbakan’a yapılan taciz, hakaret ve tahrikleri neden saygısızlık olarak niteliyorsunuz?
Süleyman KARAGÜLLE - Mesut Akgül Bey işin aslını anlamamış görünüyor. İçtihatta isabet etmemiştir. İçtihatta hata etmiştir. Onun için ben ona muhalifin. İçtihadına göre hareket ettiği için aduvvu değilim. Kendisinin indimde yeri yücedir. Ben kendisine değil içtihadına muhalifim. Ben benim içtihadımla amel ederim.
El-AZİZ - Fatih Erbakan’a yapılanlara “Fatih Erbakan’ı susturmaya çalışmak, konuşturmamak cinayettir.” Diyerek neden karşı çıkıyorsunuz?
Süleyman KARAGÜLLE - Her konu içtihat konusu değildir. Fatih Erbakan’a muhalefet içtihat sınırları dışındadır. Hata yapıyor, yetkisini aşıyor, onun için karşı çıkıyorum.
El-AZİZ - Çünkü bu uygulamaların altında içtihatlarında isabet ettiğini belirttiğiniz O. Asiltürk’ün imzası var.
Süleyman KARAGÜLLE - Çünkü siz İslâmiyet’in basit bir esasını bile bilmiyorsunuz. İçtihada göre hareket etme başkadır, içtihatta isabet etme başkadır. Oğuzhan’ın liderliği içtihat değil icma meselesidir. Kamalak’tan sonra ortaya çıktığı için onun liderliğini benimseyen tüm Saadetçiler dalalettedirler. Muaviye de bunun için haksızdır. Tüm müminleri uyarıyorum; Oğuzhan’ın yanında yer almasınlar. Bununla Oğuzhan’ın daha önce yaptığı iyi niyetli çalışmaları inkâr etmem. Liderlikten vazgeçerse bizim kardeşimizdir. O zaman beni de kabul ederlerse partide yer alırım.
El-AZİZ - Asiltürk samimi bir Müslüman ve iyi bir insan ise o zaman neden onun liderliğini kabul etmediğinizi belirtiyorsunuz?
Süleyman KARAGÜLLE - İyi insandır ama hata yapıyor, günah işliyor. Biz kişilere değil işlere ortak oluruz. Kur’an iyilikte yardımlaşın diyor, iyilerle yardımlaşın demiyor.
El-AZİZ - Süleyman Bey yazısında Bülent Arınç’ın her toplantıda Erbakan’a muhalefet ettiğini söyledikten sonra bize dönerek “Bülent Arınç’ın Saadet Partisine yeniden katılmasına neden karşı çıkıyorsunuz” şeklinde bir soru sorması son derece abesle iştigal.
Süleyman KARAGÜLLE - İsyan başkadır. Muhalefet başkadır. Muhalefet hakkı tavsiyedir. İsyan ise şirktir. Tabii siz Erbakan’ı hata yapmaz kabul ettiğiniz, Karagülle’yi de isabet etmez kabul ettiğiniz için Bülent Arınç’ın muhalefetini İslâmî kabul etmiyorsunuz. Muhalefet farzdır. Herkes kendi içtihadı ile amel edecektir. Bülent Arınç AK Parti’nin içinde yer almakla kendisini harcamıştır. Ben ona Adil Düzen partisini kuralım, parti içinde muhalefet yapma dedim. Devam edeceğim dedi. Sonra sermayenin dolaylı emrine uyarak başkanlığı A. Gül’e bıraktı. A. Gül de ordunun isteklerine uyarak Erdoğan’a bıraktı.
El-AZİZ – Erbakan düşmanlığı noktasında oldukça maharetli olduğunu yekinen bildiğimiz Arınç’ın Milli Görüş’ün tek temsilcisi olan Saadet Partisi’nde ne işi var?
Süleyman KARAGÜLLE - Bülent Arınç’ta düşmanlık yoktur. Düşmanlık sizde var. Ben bana göre yanlış olduğunu gördüğüm her şeyi beyan ederim. Sahabeler bile Hazreti Muhammed’e muhalefet etmediler mi?
El-AZİZ - Saadet Partisi Erbakan ve Milli Görüş düşmanları için bir yolgeçen hanı mı?
Süleyman KARAGÜLLE - Siz bizi düşman kabul ettiğiniz için size bırakıyoruz. Biz cephe savaşı yaparız, kardeşler arası tefrika yapmayız. Tefrikaya düşmemek için de uzak dururuz. Ama hak yoldaki yolculuğunuzu canı gönülden destekleriz. Biz sizi hak yolda olmak istediğiniz için seviyoruz; siz bizi sevmeseniz de biz sizi seviyoruz. Kur’an bize böyle söylüyor; tuhibbunehüm ve lâ yuhibbûneküm.
El-AZİZ - Karagülle yazısında “Oğuzhan’ın liderliği devam ettiği, Mustafa Kamalak da Oğuzhan’ın emrinde olduğu müddetçe o parti eriyip gider. Gücünüz varsa Mustafa Kamalak’ı Oğuzhan’ın esaretinden kurtarın” tespitini yaptığı için o zaman bizde kendisine şu soruyu soruyoruz: / El-aziz gazetesi olarak bizim bu hususta gösterdiğimiz gayret ve çaba ortadadır.
Süleyman KARAGÜLLE - Düşmanlıkla bir yere varamazsınız. Oğuzhan kardeşimizdir, dostumuzdur. Liderlik iddiası onu küfre ve şirke götürüyor. Uyarıyoruz. Asıl uyarılacak olan Mustafa Kamalak’tır. Mektup yazıyorum, cevap vermiyor; önertide bulunuyorum, susuyor! Bizim yapacağımız iş siyaset yerine ilim veya ekonomi yapmaktır. Ümidimizi kestiğimiz zaman Adil Düzen partisini kurmaktır, kimseye saldırmak değildir.
El-AZİZ - Siz bu hususta yani partiyi Asiltürk’ün vesayetinden kurtarmak konusunda ne yapıyorsunuz?
Süleyman KARAGÜLLE - Ölüleri diriltmek bizim elimizde değildir. Yazı yazmakla bir şey olmaz. Adil Düzen Partisi’ni kuralım. Seçimde onlarla ittifak edelim. Onları listelerin başına koyalım. Var mısınız? Partiyi Oğuzhan’ın emrinden ancak o zaman kurtarabiliriz.
El-AZİZ - Hangi çalışmaları yürütüyorsunuz?
Süleyman KARAGÜLLE - Biz arkadaşlarla her gün Kur’an’a dayanarak günümüzün meselelerini çözmeye çalışıyoruz.
a) MU’CEMU’L-MÜFEHRES’i bilgisayara geçirdik... Sarfı bilgisayarlaştırdık… Nahvi bilgisayarlaştırdık... Bütün tefsir ve lügatleri koyduk... Çalışmaya devam ediyoruz...
b) “ADİL DÜZENE GÖRE İNSANLIK ANAYASASI”na Kur’an’dan deliller buluyor ve yerleştiriyoruz, yanlışlarımızı düzeltiyoruz...
c) Ortaklık muhasebesini uygulanacak hâle getiriyoruz...
d) Son olarak “ARAŞTIRMACI MÜÇTEHİT YETİŞME/YETİŞTİRME ORTAKLIĞI”nı kuruyoruz...
Bizim başkalarının yanlışlarını veya kötülüklerini düzeltme işimiz yoktur. Kendimiz doğru yol arıyoruz. İslâmiyet bâtılı gönderme dini/düzeni değildir, Hakkı getirme dini/düzenidir. Hak gelince bâtıl gider.
El-AZİZ - AKEVLER olarak Asiltürk’ün vesayetçi yönetimine karşı çalışma stratejiniz, plan ve programınız var mı?
Süleyman KARAGÜLLE – Akevler’in savaşacağı Asiltürk’ten önce pek çok şeyler ve kimseler vardır. En büyük düşmanımız cehalettir. Emin olunuz ki bugün insanlığın en büyük düşmanı Amerika’daki 200 sermayedardır. Ama onun on misli daha büyük düşmanımız var, o da cehalettir.
El-AZİZ - Dışarıdan başkalarına aklı vermek kolay da; başkalarına tavsiye ettiğini uygulamak inancımızda çok daha önemli bir konudur.
Süleyman KARAGÜLLE - Biz akıl vermiyoruz. Kırk yılda yetiştirdiğimiz ağacın bu durumda olmasından üzüntü duyuyoruz. Bizden fetva soranlar için beyanda bulunuyoruz. Yoksa Asiltürk’ün emrine giren Kamalak’tan bana ne, Saadet’ten bana ne, irtidat edenlerin peşinden mi koşacağım? Bana göre Saadetçiler Adil Düzen’den vazgeçince, onda çalışmaktan vazgeçince, Adil Düzen çalışanlarını dışlayınca irtidat etmişlerdir. Erbakan da on sene fetret devrini geçirdi, sonra tekrar Adil Düzen’e döndü. Fatih Erbakan hâlâ uzaklarda dolaşıyor. Ben onun için zaman mı harcayacağım? Babası bizimle yıllarca çalıştı, Adil Düzen öyle meydana geldi. Fatih’le görüştürmek isteyen arkadaşların baskısı ile beni bir saat kadar dinledi. Ben 85 yaşındayım. Kur’an’ı ne zaman okumayı öğrendiğimi hatırlamıyorum, o zamandan beri Kur’an üzerinde çalışıyorum. Ben Fatih’e karşı değilim ama Fatih benim başkanımdır demedim.
El-AZİZ - AK Parti ile ilgili değerlendirmelerine gelince Süleyman Karagülle’ye naçizane tavsiyemiz, El-aziz gazetesini takip ederek okuması ve anlamaya çalışmasıdır.
Süleyman KARAGÜLLE - “Tavsiye” değil “tevasav” vardır. Biz sizinle birr ve takvada beraber olmaya her zaman hazırız. Siz birr ve takvada bizimle beraber olmaya var mısınız? Öneriyorum:
Bir haftalık bir zaman ayıralım, çekilelim, bir yerde çalışıp ortak program hazırlayalım. Önce bizim yaptıklarımızda birr ve takva olmayan varsa, hakemlere gidelim, hakemler hükmederse bırakmaya hazırız. Sizinki için de biz aynı şeyi yapacağız. Ondan sonra bizim birr ve takvanıza siz katılın, sizin birr ve takvanıza biz katılalım. Katkınız kadar katkınızı isteriz. Ama siz katılamazsınız, çünkü bana göre siz bağımsız değilsiniz. Kamalak hastalığına duçarsınız. Oğuzhan’ınızı ise bilmiyorum.
***
Savaş, devlet, devlet yönetim şekilleri ve
Savaş düello gibidir. İki ordu savaşa girer, biri galip gelir ve o topluluğu yok eder yahut mağlup olur ve kendisi yok olur. Ya galibiyet ve var olma veya mağlubiyet ve yok olma esastır. Anadolu’da Rum ve Ermeniler 1500 seneden beri veya daha fazla zamandır vardı, birbirleriyle savaşmıyorlardı. Asıl savaş Birinci Cihan Savaşı’ndan sonra başladı, Rum ve Ermenileri Batılıların kışkırtması ile Müslümanları katletmeye ve soykırımına başladılar. Müslümanlar da bir olup savaşa giriştiler. Sonunda savaşı biz kazandık. Şimdi Anadolu nüfusunun yüzde 99’u bizimdir. Eğer İstiklâl Savaşı’nı biz değil de onlar kazansaydı şimdi yüzde 99 nüfus onların olurdu. Beş asır önceki İspanya (Endülüs) bunun örneğidir, orada onlar kazandı, şimdi yüzde 99 onlarındır. / Birinci ve İkinci Cihan Savaşları ciddi savaşlar değildir, sömürü sermeyesi tarafından tertiplenmiş suni savaşlardır. Bu sebepledir ki savaşta mağlup olan Almanya ve Japonya bugün en güçlü devletler olarak varlıklarını sürdürmektedirler. / Kur’an bu tür suni savaşları meşru görmemektedir. Bloklar hâlinde savaşma yerine haksız devleti ortadan kaldırma savaşı vardır. Sermaye her şeyin düzenini bozduğu için savaşların düzenini de bozmuştur. Avrupa’daki yüz yıl, otuz yıl, yedi yıl savaşları böyle suni savaşlardır; Birinci ve İkinci Cihan Savaşları da böyledir...
Devlet nedir, nasıl oluşur?
Devlet savunma ortaklığıdır. Ailede işbölümü vardır; kadınlar çocuk doğurur ve büyütürler, erkekler ise aileyi savunur ve aileye nafaka temin ederler. Erkeklerin kendi görevlerini yapabilmeleri için dayanışma içine girmeleri gerekir yani birlikte savunma yapmak, birlikte üretim yapmak zorundadırlar. Bu birliktelik dayanışma içinde doğar.
Dayanışma ne demektir? / Birimize yapılan bir saldırı hepimize yapılan saldırıdır. Birimizin aç kalması hepimizin aç kalması demektir. Çünkü biz işbölümü içinde çalışmakta ve yaşamaktayız. Hepimiz ayrı ayrı işler yapıyoruz, sonunda ortak üretim doğmaktadır. Birilerinin kendilerine düşen görevi yapmaması demek ortak üretim olmaması demektir. O halde aramızdan biri bir işi yapmazsa hepimiz onu destekleyip o işin yapılmasını sağlamalıyız. İşte bu destek dayanışma içinde doğar. Savaşmayan müslimler de cizye vermek suretiyle savunmaya mâlen katılırlar, üretimdeki hakları ise mü’minler gibidir...
Tarihte değişik şekillerde devlet yönetim şekilleri gelmiştir.
a) İlk devlet şekli asabe devlet şeklidir. Bugünkü Suudi Arabistan Krallığı böyle bir devlettir. Suud ailesi yönetimi ele geçirmiştir. Askerlik yoktur. Dış güvenliğini Amerika Birleşik Devleti sağlamaktadır. İç güvenliği Suud ailesini destekleyen halk yapmaktadır. b) İkinci yönetim şekli köleler yönetimidir. Bir grup insan birleşir, esirler elde eder, onları eğitir ve kendisine bağlar. Devleti kölelerle yönetir. Osmanlı döneminde devlet memurlarına “kul” denmekteydi. Görevliler köle olmamakla beraber görevleri kölelerin yaptığı iş olduğu için onlara “kul” denmektedir. c) Bugünkü yönetim şekli ise devlet memurluğudur. Yönetim kadrosuna alınan bürokratlar imtiyazlı sınıf olarak devleti yönetmektedirler. Halk zorla askere alınmakta ve bürokratların emrinde ordular teşkil edilmektedir. Dört senede bir yapılan seçimle güya halk hâkimiyeti sağlanmaktadır. d) Kur’an’ın önerdiği devlet sistemi bunlardan tamamen farklıdır: 1) Halk iki sınıfa ayrılmaktadır; bedelliler ve nöbetliler. Nöbetliler bedenleri ile devlet yönetiminde yer alırlar. Bedelliler ise verdikleri cizye ile devleti mâlen desteklerler. Bedelliler her zaman nöbetli olabilirler, nöbetliler ise o ülkeyi terk etmedikçe bedelli olamazlar. 2) Nöbetliler ilmî dereceleri ile altı sınıf oluştururlar; başlangıç, temel, ilk, orta, yüksek ve üstün dereceler alırlar. Askerlikte bunlara ast ve üst denmektedir. Nöbetliler kendilerine üst seçerler. Böylece örgütlenme olur. Onlu sisteme göre manga, bölük, alay, tümen ve ordular oluşur. / İşte, İslâm’da devlet halk tarafından biat usulü ile oluşur. “Ey iman edenler” dendiği zaman “nöbetliler” demektir. “Ey nebi” dendiği zaman da birliklerin komutanları muhatap alınmış olur. Mü’minler askeri disiplin içinde ast-üst ilişkileri içindedirler. Bugünkü orduya bu bakımdan benzemektedir. Sivil hayat ve Müslimlerin hayatı ise tamamen hukuk düzeni içindedir. Mü’minler nöbette iken “askeri düzene” tâbidirler, diğer zamanlarda onlar da “hukuk düzeni” içindedirler. (696. seminer notlarından…)
*
Kürt / PKK sorununu “çözmek” mi dediniz?!.-5
PKK veya “Kürt sorununu çözmek mi dediniz?!.” diye söze başlamış ve dört yazı yazmış, bu vesileyle bu ay bir kere daha -bilmem ki kaçıncı defa- bu mesele ile ilgili “ADİL DÜZEN”in çözümlerini hatırlatmış olduk… Yine bu vesileyle yıllardan beri yazdığımız çare ve çözümler derlenip toplansa kocaman bir KİTAP olur dedik ama ses ve seda yok!..
PKK kırk yıllık kuruluştur, kurum olmuştur, firma olmuştur; birçok ülkede insanlar ona entegre olmuş, o sayede ekmek yemektedirler. ABD’den “kapalı tahsisat” PKK’ya ulaştırılıyor, “açık tahsisat” ile de Türkiye destekleniyor. Biz savaşıyoruz, ABD’de birçok insan bununla geçiniyor. PKK silah bırakırsa ABD hükümeti meclisten bu tahsisatı nasıl alacak; alamazsa bu ve benzeri konularda çalışan kadrosunu nasıl yaşatacak?..
“PKK Sorunu” kişilerin sorunu olmaktan çoktan çıkmıştır. Uluslar arası bir kurumun tasfiyesi söz konusudur. Dünya çapında örgütlenmiş, dünya ile ilişkisi olan bir kurumu çözecek yani çökerteceksiniz. İyi biliniz ki kanseri tedavi ediyorsunuz, bir çıbanı değil.
Ordu buna göre oluşmuş, yönetim buna göre oluşmuş, birçok şey buna göre oluşmuş. Dünya çağında oluşan bu yapıyı nasıl tasfiye edeceksiniz? Bu sorun büyük bir planlama ve bir kenardan, bir yerinden başlayarak zamanla ve sistematik bir şekilde çözülebilen bir sorundur.
Aslında “Kürt sorunu” diye bir sorun yoktur. Bu ülkede Kürtlerin ne sorunu varsa Lazların, Gürcülerin, Arnavutların, Boşnakların, Çerkezlerin, Arapların ve Türk ırkından olanların da aynı sorunları vardır. Bu sorun tamamen iç sorundur, sistem sorunudur, düzen sorunudur. Türkiye’de “PKK sorunu” yoktur, sömürü sermayesinin taşeronluğu sorunu vardır. Ülkemizdeki ekonomik ve sosyal şartlar ve sorunlar bu sorunlara zemin oluşturmuştur.
***
“Kürt sorunu, PKK sorunu, PKK’nın silah bırakması, PKK’nın tasfiyesi” vs deniyor.
Sömürü sermayesi, karşılıksız olarak matbaada bastığı yani bedavaya elde ettiği dolarlarla istediği örgütü kurar, sonra ona istediğini yaptırır; kuruluş amacı sona erdiğinde veya örgüt görevini yapamadığında da onu tasfiye eder. Sermaye Almanya’da Hitler’e Alman milliyetçi partisini kurdurdu, İkinci Cihan Savaşı’nı çıkardı; Hitler’in işi bitince intihar ettirildi veya öldürüldü. Sermaye bu görevi layıkıyla yerine getiren Almanları ve Japonları mükâfatlandırdı, yenildikleri halde ekonomik bakımdan en güçlü ülkeler hâline getirildiler.
Irak lideri Saddam ise verilen görevi yerine getiremedi, Libyalı Kaddafi getiremedi, Mısırlı Mübarek getiremedi, tasfiye edilen diğerleri de getirmedi, Suriye’deki Esed de başaramadı. Sermaye şimdi bütün başaramayanları tasfiye ediyor. Hepsinin akıbeti Saddam’ınkine benziyor; benzeyecek. Araplar da görevlerini yapamadılar, dinsizleşemediler; Türkiye’yi yok edemediler, İran’ı yok edemediler, akıbetleri iç boğuşmaları olmakta...
PKK’nın kuruluş amacı vardı, PKK’ya verilen görev vardı, MİT ve Öcalan aracılığı ile kuruldu ama görev başarılamadı; Türkiye’yi yıkamadılar, II. Sevr’i gerçekleştiremediler...
Sermaye şimdi PKK’yı tasfiye ediyor; görevini yapamadığı için tasfiye ediliyor...
Onları kendisine isyan eder hâle getirmemek için de Öcalan’ı sayfiye adasındaki lüks hapishanede yaşatıyor; şimdi tüm PKK’lılar Türkiye’nin efendileri olacaklar!
Sonra sermaye yeni elemanlarla yeni PKK kuracak... PKK’lıların sonunda refaha erdiklerini görünce herkes buraya katılmak için can atacak... Yeni senaryo böyle olacak…
***
Bununla beraber biz PKK sorununu çözmeyelim demiyoruz, sermaye karar verdi diye çözümü reddedelim demiyoruz ama bütün sorunların ana sebebinin siyasi, sosyal ve ekonomik düzenin bozukluğundan ileri geldiğini bilelim diyoruz.
Siz bataklığı yani bâtıl düzeni kurutmadıkça, sivrisinekleri yok edemezsiniz.
Siz “zalim düzen”e alternatif oluşturmadıkça, kesinlikle asla rahat edemezsiniz.
Siz “ADİL (EKONOMİK) DÜZEN”i getirmedikçe, sorunları sona erdiremezsiniz.
Siz, kırk yıldan beri dillendirdiğimiz bu köklü çare ve çözümlerimize kulak verirseniz kurtulursunuz; kulak vermezseniz PKK ile birlikte siz de helâk olup gidersiniz...
*
Kürt / PKK sorununu “çözmek” mi dediniz?!.-6
Biz diyoruz ki; sorunu yüz dairelik işyerleri olan lojmanlı apartmanlarla çözebiliriz. Bu konuyu “Kürt sorununu çözmek mi dediniz?!:” başlıklı yazılarımızın dördüncüsünde bir yasa önerisi ile taçlandırmıştık. Bugünkü yazımızda daha da detaylı bir yasa önerisi var. Evet, bu önemli sorun ile ilgili bir kanun metnini daha sunuyoruz, çünkü sizin kanun metni yazacak bir fıkıhçınız yoktur. Sizinkiler sermayeye sorarlar, onlar da yararlıyı zararlı kılacak şekilde bir kanun metni sunarlar; bu sefer de al sana sorun üzerine sorun, kambur üzerine kambur!
Bizim önerimizin bir kelimesini bile değiştirmeden önce bizimle tartışmanız gerekir.
Yüz dairelik işyerleri olan lojmanlı bir apartmanın maliyetini 10 milyon TL olarak alabiliriz. Bunun 2,5 milyon lirası malzemedir. Arsayı devlet bedava verir, altyapısını yapar, projesini de verir. Beş bin PKK’lı olduğuna göre, bunları yerleştirmek için 50 adet 100 dairelik apartmanın yapılması gerekir. 125 milyon TL ile bu apartmanlar yapılır, bunları işletme hâline getirmek için 250 milyon TL gerekmektedir.
Devlet isterse bunu 50 müteahhide ihale eder. En çok bir sene sonra apartmanlar hazır olur yani projenin reel olarak uygulamasına geçilir.
***
BU PROJE İÇİN BİR KANUN ÇIKARILIR.
Madde 1- Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde var olan anarşik olaylara son vermek üzere bir milyar lira sermayeli bir “Kooperatif Oraklığı” kurulacaktır.
Madde 2- Kooperatife 10 gramlık altınla ortak olunacaktır. Devlet 250 milyon liralık kooperatif paylarını alacak ve terör mağdurlarına dağıtacaktır. Bunlar yapılacak yüz lojmanlı apartmanlara bu meblağları ile katılmış olacaklardır.
Madde 3- Kooperatif böylece elde ettiği sermaye ile kendisine yer tahsis eden ilçeler içinde bu apartmanları yapacaktır. İlçeler yer verecek, altyapısını yapacak ve ruhsat ücretlerini almayacaklardır. Proje İmar Bakanlığı’nca hazırlanacaktır.
Madde 4- İlçe belediyelerinin kabul ettiği PKK mensupları bu apartmanlarda yerleştirilecek ve o apartmanın işyerlerinde çalışacaklardır. İşçilik kadar lojman ve işyeri kirası ödenecektir. İşletme malzemesiz siparişleri alacaktır. Böylece çalışanlar ücretlerini tam olarak alacaklardır.
Madde 5- Gelen kiralarla apartman ve işyerlerinin bakımı yapılacaktır. Yenilenmesi ise yeni senetlerle yapılacaktır. Tamir ve bakımdan artan paylar bölüştürülecek, payın nominal değeri o miktarda artacaktır.
Madde 6- Her apartman kooperatif şeklinde organize olur ve işletmelerini kendileri yönetirler. Sadece kira vermekle yükümlüdürler. Burada çalışacaklar başka yerlerde çalışamazlar. Mahkûm olanlar bu işyerlerinde çalışma zorunluluğu ile cezalarını çekerler. Cezalarını tamamlayıp tahliye edilenler isterlerse apartmandan ayrılıp giderler.
Madde 7- Bu kanunun uygulanmasında doğacak her türlü ihtilaflar hakemler yoluyla çözülür. Ceza davalarında bilirkişiler hakemlerden oluşur. Hakemlerden birini bir taraf, diğerini diğer taraf seçer, başhakem hakemlerce seçilir. Kararlar yargıya temyiz edilir. Yargıtay’da yüksek hâkimler arasından seçilen iki yüksek hakem ile onların seçtiği baş yüksek hakemden oluşan heyetçe onanır veya bozulur.
Madde 8- Bu kanunun hükümlerinden yararlanmak için 01.01.2013 tarihinden önce suç işlemiş olmak gerekir. Bu tarihten sonraki suçlar için genel hükümler geçerlidir.
***
Böylece terör mağdurları mağdur edilmeden PKK’nın aktif kadrosundan bu tarafa isteyerek geçerler; geçmek istemeyenler ile ise silahlı mücadele devam eder.
PKK mensupları silah bırakma anlaşmalarına uyarlarsa devlet de uyar.
İsteyen her terörist bu kanunun himayesine girmiş olur.
Lojmanlı apartmanları devlet korur.
İşte bir çözüm önerisi daha.
*
Araştırmacılar, işletmeler ve bizim bakkallar
Araştırmalardan, araştırmacılardan, müçtehitlerden ve “Müçtehit Yetişme ve Yetiştirme Merkezi” çalışmalarımızdan söz ediyoruz. Araştırmacılar araştırmalarını bir işletmede yapacaklar, bir taraftan teori üretirken diğer taraftan pratiğin de içinde olacaklar. İlmî çalışmalar ile amelî çalışmalar yani ilim ile amel at başı birlikte yürüyüp gidecek.
Sözünü ettiğimiz bu işletmeler ve bu işletmelerin yapacakları işler neler olacak?
Daha önce belirttiğimiz gibi; 1- Adil Düzene göre bir “BAKKAL” işleteceğiz. (Bu yazılarımızda bu konunun detayları üzerinde duracağız.) 2- Adil Düzene göre küçük bir “MOBİLYA İMALATI İŞLETMESİNİ” (evlerde çok kullanılan vestiyer) kuracağız. 3- Ormanlık yerde odunluk kerestelerden “AHŞAP EVLER” imal edeceğiz. 4- Ürettiğimiz bu ucuz ahşap evlerle “DİNLENME SİTELERİ” oluşturacağız. 5- Ürettiğimiz ahşap odalarla İstanbul’da ve diğer büyük şehirlerde “MALA-MAL ÇARŞISI” kuracağız. 6- Ürettiğimiz kereste ile “yüz dairelik kalıplık kereste” hazırlayarak “YÜZ DAİRELİK LOJMANLI İŞYERİ APARTMANLARI” yapacağız. 7- Bu dinlenme ve çalışma sitelerini “KOOPERATİFLER” hâlinde organize ederek insanlığı III. bin yıl uygarlığına ulaştıracak olan “ADİL (EKONOMİK) DÜZEN”e götürmede yardımcı olacağız.
Yakın dostlarımızın bile yapmak istediklerimize akılları ermiyor!
Mesela bizim bakkalı, bizim bakkallar üzerindeki çalışmalarımızı küçümsüyorlar!
Oysa III. bin yıl uygarlığı merkezî ekonomiye değil halk ekonomisine dayanacaktır. Yani halka en yakın ilişkide olan bakkallar sayesinde uygarlık kurulacak ve yaşayacaktır.
***
Bugün büyük sermaye yani sömürü sermayesi ile bakkallar arasında savaş vardır.
Bakkalları ortadan kaldırmak için amansız bir savaşa girişilmiştir.
Bakkallar kayıt dışı çalışarak yaşama imkânını bulmuşlardır.
Türkiye henüz gelişmiş ekonomiye, kayıtlı ekonomiye varamadığı için bakkallar çok zor şartlarda varlıklarını sürdürüyorlar ama aynı zamanda can çekişiyorlar. Bakkallarımız ortadan kalktığı zaman Türkiye bağımsızlığını kaybetmiş, bu ülkedeki halk yabancıların ırgatı olacak, dolayısıyla devlet sermayenin esiri hâline gelecektir.
***
BAKKALLAR DEV SÜPERMARKETLERİ NASIL YENECEKLER?
Eğer Adil Düzen işletmesini kurarlarsa, eğer Adil Düzene göre kooperatif kuruluşlarını kurup buna göre örgütlenirlerse, o zaman bakkallar süpermarketlerin esiri olmaz, birbirlerinin müşterisi olurlar, çıkar çatışmaları kalkar, çıkar paralelliği doğar.
Biz süpermarketlerin kapanmasını değil, bakkallara entegre olmasını istiyoruz. Marketler toptancılık yapsınlar, bakkallar perakende satsınlar. Bakkallar arasında rekabet olsun, süpermarketler arasında rekabet olsun, aralarında hizmet yarışı olsun, en iyi hizmet verenler bu işi yapsınlar. Biz bugün yok olma tehlikesi ile karşı karşıya olduklarından bakkalları savunuyoruz. Yarın bakkallar güçlenip süpermarketleri yok etmeye kakışsalar, o zaman biz onları da savunuruz, gerektiğinde süpermarketleri de savunuruz.
Bakkalların önerdiklerimizi yapması, bu öneriler doğrultusunda örgütlenmesi ve yıkılmayıp yaşaması sayesinde işsizlik sorunu ortadan kalkar. Bu sayede sömürüye dayalı olarak varlıklarını sürdürmekte olan ve kendilerinden başkasına hayat hakkı tanımama felsefesine göre yapılanan, buna göre organize olan tekeller bu tekellerini sürdüremezler. Halk aç yani aşsız ve işsiz kalmaz.
Biz diyoruz ki…
Bugün sadece “satış bakkalları” vardır, bir de “alış bakkalları” olmalıdır. Satış bakkallar nasıl halkın ihtiyacı olan bütün malları temin edebiliyorsa, “alış bakkalları” da halkın elindeki satmak istedikleri her şeyi alsınlar. Böylece yüz hanelik semt kendi ürettiklerini semtinde satsın, istedikleri yani ihtiyaçları olan malları da semtinde alsın. Atalarımızın al kapıda sat kapıda sistemi çalışsın.
*
Bizim örnek bakkallar neler yapacak?
Araştırmalardan, araştırmacılardan, müçtehitlerden ve “MÜÇTEHİT YETİŞME VE YETİŞTİRME MERKEZİ” çalışmalarımızdan söze başladık, bakkallar ve bakkalların sorunlarının çözümü ile ilgili derin ve detaylı konulara girdik. Bizce çok önemli olan bu konu üzerinde bundan önce de yeri geldikçe durduk; ‘Bakkal Amca, Bakkal Teyze’ yazıları yazdık. Akevler İstanbul Kooperatifleri bünyesinde üyelerimizin katılımı veya katkısı ile bakkal (Milad Market) uygulamalı denemeleri yaptık, teorik çalışmalarımızı pratiğe aktardık. İlmî çalışmalarımızın yanında araştırma-geliştirme çalışmalarımızı sürdürdük…
Bütün bu çalışmalarımız sayesinde önemli deneyimler elde ettik…
Kaldığımız yerden devam ediyoruz…
a) Biz bakkalımızı çalıştıracağız. Önce “lojmanlı bakkal” yapacağız ve bakkalı işletecek bir aileye vereceğiz. Bakkalın ve evin kirası cirodan ödenecektir.
b) Bakkala “faizsiz sermaye” temin edeceğiz. Sermayeye cirodan pay verilecek. Bu sayede bakkal “faiz” derdinden kurtulacak.
c) Bakkal malları “konsinye” olarak satacak ve “cirodan pay” alacaktır. Bu sayede üretilen mallar değerlendirilmiş olacak ve iktisadi hayatımız canlanacaktır.
d) Genel Hizmet Kooperatifi tüm “Genel Hizmetleri” cirodan pay alarak yapacaktır. Satın alınmaların toptan yapılmasını sağlayacaktır. Böylece küçük bakkallar büyük işletmelerin, büyük marketlerin sahip oldukları tüm avantajlara sahip olacaklardır.
İşte… “Bizim Bakkal” böylece örnek bakkal olarak kurulacak ve BİM’deki fiyatlarla malları satacak; belki de BİM’in mallarını aynı fiyatla satacak, BİM tenzilat yapacaktır.
Bakkalımızı başarılı olarak çalıştırdıktan sonra, komşu bakkala gideceğiz, tüm çalışmamızı ve kazancımızı göstereceğiz ve ondan kooperatife ortak olmasını isteyeceğiz.
Bize katılırsa sorun kalmayacaktır.
Katılmazsa o sokakta Adil Düzen bakkalını açacağız.
Bir gün gelecek tüm İstanbul bakkalları ve diğer şehirlerdeki bakkallar, kurdukları kooperatiflerle bizlere ortak olacak ve süpermarketlerin mallarını onların satış fiyatları ile halkımızın semtinde, sokağında, kapısında satmaya başlayacaklardır.
Yine bu bakkal organizasyonu ve kurumsallaşması içinde “SATIN ALMA MAĞAZALARI” oluşturulacak, bakkallarımız oralarda satın alınan malları satacaklar, böylece vatandaşların tüm üretimleri ve tüm malları değerlendirilmiş olacaktır.
Süper marketler bizim satın alma mağazalarından ürünlerimizi alacaklar ve dünyaya pazarlayacaklar, dünyadan aldıkları malları da bizim bakkallara satacaklardır.
Süpermarketlerin tekelleşmesine ekonomi kanunları içinde ve gerçekleştireceğimiz bu organizasyonlarla kooperatifçe mâni olacağız.
Tekelleşen marketlerden mal alınmayacak, onlara mal satılmayacaktır.
Nakliyeyi biz toplu olarak yapacağız.
Bakkal veresiye satmayacak, kooperatiften gerekli teminatı alarak halka kredi açacaktır; “faizsiz kredi” açacaktır; “faizsiz kredileşme kredisi” açacaktır.
Dolayısıyla bakkallar veresiye satış derdinden kurtulmuş olacaklardır.
Bakkallar ekonomimizin hücrelerdir.
Bakkal yoksa hayat yoktur, ekonomi yoktur, pek çok şey yoktur.
Bir muamele bakkaldan geçmiyor demek, o muamele topluluğa ait değildir demektir.
Yeni bir sistem, yeni bir düzen, yeni bir medeniyet yani insanlığın çağımızda en büyük ihtiyacı olan “III. bin yıl medeniyeti” veya “ADİL DÜZEN, ADİL EKONOMİK DÜZEN, ADİL DÜZEN MEDENİYETİ” işte böylesi küçük gibi görünen ilmî ve amelî, teori ve pratik çalışmalarla kurulacaktır.
“Ne olacak, ‘BAKKAL’ işte!” deyip geçmeyin.
“BİZİM BAKKAL”, “BİZİM ÖRNEK BAKKALLARIMIZ” işte böylesine büyük bir işi başaracak ve insanlığa böylesine büyük hizmetler vermiş olacaklardır.