Kur’an nâzil olurken herkes ona hayran olmuş ve onun etkisiyle iman etmişlerdi. Ne var ki Kur’an’ın nasıl uygulanacağı hakkında herhangi bir bilgileri yoktu. “Namaz kılın” diyor Kur’an ama namazı onların anlayacağı şekilde tanımlamıyordu. Kur’an’ın emirlerini nasıl yerine getireceklerini Hazreti Peygamber Cebrail’den öğreniyor ve arkadaşlarına anlatıyordu, onlar da ona uyuyorlardı.
Hazreti Peygamberin vefatından sonra vahiy kesildi, vahiy meleği gelmedi. Dört halife vahyin yerine istişareyi koydular. İstişare ediyor, peygamberler gibi fetva veriyorlardı. Sahabeler de onların ilmine ve takvalarına inandıklarından dolayı onların dediklerini peygamberin dedikleri kabul ediyorlardı.
Hilafet devri bitip saltanat devri başlayınca halk sultanlara inanmadı. Sultanların ne ilimleri ne de takvaları bu güveni vermiyordu. Herkes kendisine bir müçtehit aradı. Dört halifeden sonra “müçtehitler devri” başladı. O günkü İslâm âleminde 200 kadar müçtehit ortaya çıktı ve bunların fetvaları ile halk amel etmeye başladı.
Medine’de Malik icmaya dayalı, Irak’ta Ebu Hanife kıyasa dayalı mezhepler oluşturdular. Şafii bu iki mezhebi birleştirip yeni bir mezhep kurdu. Ahmet b. Hanbel, Malik’in mezhebini sünnete dayalı olarak devam ettirdi. Bu arada diğer mezhepler zamanla ortadan kalktı. Sünniler arasında yani sahabelerin icmaını âyet gibi kabul eden mezheplerin sayısı dörde indi.
Hicri dördüncü asırda Türk hükümdarlar hiçbir yetkileri olmadığı halde içtihadı yasaklamışlardır. Bundan dolayı bin sene Kur’an düzeni uykuya girdi. Kur’an düzeninin önceki dinlerden tek farkı içtihat ve icma müesseselerini getirmiş olmasıdır. İçtihadı kaldırınca Kur’an’ın temel emri askıya alınmış oldu.
Müçtehitler o zamana kadar öylesine güçlü içtihatlar yaptılar ki, içtihatları yalnız Müslümanlara değil tüm insanlığa hidayet olmuştur. Avrupa’daki bütün inkılâplar o müçtehitlerin fıkhına dayanmıştır. Serbest sözleşme sistemi ile onlar içtihadı diriltmişlerdir.
Sanayi inkılâbının gerçekleşmesi ile bin sene önce yapılan içtihatlar sorunları çözememiş ve yeryüzü karanlık dönemine girmiştir. Sorunlar çözülemeyince “zina, faiz, rüşvet ve gizli örgüt” meşru hâle getirilmiştir; “açlık, işsizlik, çevre kirliliği ve köylerin boşalması” gibi âfetler insanlığı kasıp kavurmaktadır.
Tarih böyle karanlık günlerle ve dönemlerle doludur. Bin yılda bir azimet sahibi peygamber gelir, yeni kitap getirir ve yeryüzünü aydınlatır, ömrü dolunca yaşlanır ve insanlık karanlık günlere girerdi. Tekrar peygamber gelir, yeni kitap getirir ve yeniden sabah olurdu.
Bugün ise yeni peygamber gelmeyecek ve yeni kitap inmeyecektir.
Bugün müsbet ilmin öğretileri içinde Kur’an ve diğer ilâhi kitaplar yorumlanacak ve yeni içtihat ve icmalarla yeniden sabah olacak ve ortalık ilâhi nurla aydınlanacaktır.
Kur’an’ı bugünkü müsbet ilimlerle yorumlayan kimselere Kur’an “elbablı Rasihler” diyor. Fıkıhçılar bunlara “müçtehit” dediler.
Müçtehit demek Kur’an’ı bugünkü ilimlere göre yorumlayan ve uygulayan kimse demektir. Bugünkü ilimler “matematikle” öğrenilir, Kur’an “usul-ü fıkıhla” yorumlanır, sorunlar “içtihatla” çözülür, uygulama ise “ortaklık muhasebesi” ile yapılır.
Bunları öğrenecek araştırmacılara ihtiyaç vardır.
Kur’an “ilmedin” diyor yani kendiniz bulun diyor; “taallüm ediniz” demiyor.
İçtihat başkaları için yapılmaz.
Kendin uygularsın, içtihadı orada yaparsın.
Bunun için önce bir yüz hanelik bir semt kooperatifi kuracağız. Bu semtin bir bakkalı bir de imalathanesi olacak. “Adil Düzen”e göre üretecekler ve kendilerine verilen semt senedi ile bakkallarında istedikleri malları alacaklardır. Ondan sonra ahşap evler üreten fabrika kuracağız. Orada üretilen evler ile dinlenme siteleri oluşturulacak. Yine bu evlerle İstanbul’da mala-mal çarşısı kurulacak, sonra yüz dairelik işyerleri oluşturulacak. En sonunda İpek Yolu yeniden canlandırılarak insanlığa “Adil Düzen” ulaştırılacaktır.
SÜLEYMAN KARAGÜLLE
Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL
www.akevler.org (0532) 246 68 92