İnnalillahi ve innaileyhi raciun; Rabia Hocahanım-12
Önceki yazılarla birlikte okunmasını tavsiye ederek kaldığımız yerden devam edelim…
Kur’an ehli ve hizmetkarı anne babamızın ardından Kur’an ehli ve hizmetkarı (Diyanet İşleri Başkanlığı Kız Kur’an Kursu Hocası) Rabia Hocahanım da rahmeti rahmana kavuştu…
Rabia Erol Hocahanım kardeşimin vefatı vesilesiyle bu yazılar yazılıyor… Fecr Suresi sonundaki dört ayet üzerinde durmaya başlamıştık; devam ediyoruz ve böylece hem dünya hem de ahiret hayatımız ile ilgili gerçekleri anlamaya çalışıyoruz…
İslâmiyet’te yani İslâmî düzende halk ikiye ayrılır; müslimler ve mü’minler.
Müslimler askerlik yapmayan, cizye veren kimselerdir. Bunlardan istenen var olan düzene ve mahkeme kararlarına uymalarıdır.
Mü’minler ise cizye vermezler, askerlik yaparlar. Silah taşırlar ve nöbet tutarlar. Bugün bunlar askerlik yapmaktadır. Sonra farklı görevleri olmaktadır.
Bugün yani günümüzde İslâmî düzen yoktur. Çünkü: a) Herkes zorla askere alınmakta ve savaşa götürülmektedir. Oysa İslâmiyet’te ancak gönüllü olanlar askere giderler. İnsanları istemedikleri halde savaşa zorlamak ve zorla asker yaptırmak İslâmiyet’te yoktur.
b) Askere gidenler ile gitmeyenler birbirinden ayrılmadığı için bütün vatandaşlara seçme ve seçilme hakları verilmektedir. Zorla göreve ve zorla haklara sahip kılınıyorlar. İslâmiyet’te ise askere gönüllüler gider ama seçme ve seçilme hakları da onlarındır. Onlar malları ve canları ile ülkelerini savunurlar ama o ülkeyi yönetme yetkisi de onların olur.
c) Bugün merkezden atanmış hakimler bizim davalarımıza bakmaktadırlar. Bizim tanımadığımız, bilmediğimiz, seçmediğimiz bu insanlar hata etmez melek kabul edilmektedir. Oysa İslâmiyet’te hakemleri taraflar seçer; hakemler de başhakemi seçerler. Görevde iken yetkili ama görev bitince bizim gibi insan. İnsan kendi seçtiği hakeme itaat etme durumundadır.
d) Bugün Ankara’daki devlet başkanı hepimizin başkanıdır. Yetkileri de kısıtlanmıştır. Bu ise hem merkezde olanı diktatör yapmakta hem de etkisiz hâle getirmektedir. Oysa İslâmiyet’te yerinden yönetim sistemi vardır. İnsanın başkanı kendi bucak başkanıdır. Onu ancak o muhakeme ettirir ve mahkeme kararlarını o infaz eder. İnsanlar bucaklarını değiştirmekle hukuklarını da değiştireceklerdir. Her bucak halkı kendi bucağının başkanına itaat eder. Onun güvencesindedir. Devlet başkanı da merkez bucağındaki halkın imamıdır.
Ayette “udhulî beyne ibadî” denmesi gerekirken, “Fî ibadî” denmiştir. Yani kullarım arasına girin denmiyor da kullarımın içine girin deniyor. İşte Kur’an’ın belagati burada ortaya çıkıyor. Aralarına girin denseydi o kullar ayrı ayrı kullar olurlardı. Oysa şimdi o kullar bir araya gelmişler ve bir oluş, bir varlık oluşturmuşlardır. Onlar sadece bir topluluk değildirler, aynı zamanda onlar bir varlıktırlar. Dolayısıyla girilme aralarına girme şeklinde değil, içine girme şeklinde ifade edilmiştir. “İbadetime giriniz” demiyor, “abdlerime giriniz” diyor. Mastar olsaydı “ibadetime” denirdi. İbad mukatelede masdardır. Eğer o mânâda masdar anlarsak o zaman benim abdım olurdu. İbadlar arasına değil de içine girdiğimizde onlarla beraber ibadet yapmamız gerektiği ortaya çıkmaktadır. Yani biz ibadet ederken diğerleri ile birlikte ibadet etmek zorundayız demektir.
“VeDHuLIy / Ve dahil ol” Eğer “fedhulî”deki “fa” cevabiye ise, ibadete girme dünyadaki ibadete girmedir. Yani nefsin Rabbe dönmesi bu dünya ile ilgilidir, bu dünyada ibadlar arasına girilmesi bildirilmiş olur. Yok eğer bu “fa” takip “fa”sı ise, bundan sonraki “ve cennete gir” “vav”ı ibadın içine gir ve cennetime gir denmiş olurdu. Oysa bu dünyada kullar arasına girecek, ahirette de cennete girecektir. Onun için “duhul” kelimesi tekrar edilmiştir. Yoksa ibadın ve cennetin içine girin denmiş olurdu. Buradan anlıyoruz ki, yukarıdaki “fa” cevap “fa”sıdır. Buradaki “vav” ise “irciî” emrine atfedilmiş olmalıdır.
Hem rücu et hem ibad arasına gir dendiğinde, cennetime de girmiş ol denmiş olur. Yani (Ey mutmain olan nefis, Rabbine rücu et de ibadım arasına gir) ve (cennetime gir) denmiş olmaktadır. (Ey mutmain olan nefis, Rabbine rücu et) de (ibadım arasına gir ve cennetime gir) de denmiş olabilir. (Devamı var)