İnna lillahi ve inna ileyhi raciun; Rabia Erol Hocahanım-2
Önceki yazıyla birlikte okunmasını tavsiye ederek kaldığımız yerden devam edelim…
Babamız birkaç yıl önce vefat etmişti… Annemiz de bir yıl kadar önce vefat etti…
Rabia Erol Hocahanım kardeşimiz ise 31 Ağustos 2024 sabahında vefat etmiş oldu…
“İnna lillahi ve inna ileyhi raciun” Kur’an ayetini bu anma yazılarımıza başlık yaparak -başımızın tacı ve hayatımızın ana rehberi- Kur’an ile teselli bulmaya çalışıyorken…
“Kur’an hizmetkârı ailemizin” en büyük evladı olarak “Kur’an hizmetimize” bu vefat vesileyle de devam edelim ve Bakara Suresi’ndeki bu ayet üzerinde duralım inşallah…
Bakara Suresi’nin 154-158’inci ayetlerini Üstadım Süleyman Karagülle ile 25.11.2006 tarihinde geniş olarak tefsir etiğimizi önceki yazımda hatırlatmıştım…
Bugün sadece Bakara Suresi 156’ıncı ayet çalışmamız üzerinde duralım…
Kur’an hizmetkârı ailemizi ve Rabia Erol kardeşimizi böyle anmış olalım…
akevler.org yayın sitemizde ‘Site İçi Arama’ yaparak bu Kur’an tefsiri çalışmamızın hem tamamına hem de bu surenin ayrıca bütününün tefsirine de ulaşabilirsiniz…
“Elleżîne iżâ esâbet-hum musîbetun… / Onlara bir musibet isabet ettiğinde...”
Bakara suresinin bu ayeti öncesinde sayılanlar bir musibet olarak belirtilmektedir. Ayrıca musibet nekre olduğundan başka musibetler de vardır demektir. Bu dünya geçici hayat için yaratılmıştır. Sonunda hepimiz öleceğiz. En büyük musibet ölümdür. Bir yakınımız öldüğü zaman üzülüyoruz. Oysa şimdi yaşayanların kiminin ölümünü biz göreceğiz, kimi de bizim ölümümüzü görecektir. Dolayısıyla musibetlerden dolayı fazla sıkılmamamız gerekir.
“Musibet” beklenmedik bir olayla karşılaşmadır. Nimetleri hatırlayıp şükretmemiz gerekir. Bizim için geçmişte cereyan eden pek çok olay bizi sıkmıştır ama sonunda hepsi hayır olmaktadır. Hedefimiz ne olmalıdır? Hedefimiz “cennet” olmalıdır. Cennete giden yol ise Allah’ın halifesi olan topluluğa ve diğer insanlara iyilik etmektir. Siz birine selam verdiğinizde, ona değil de Allah’a selam vermiş olursunuz, o da selamı aldığı zaman Allah selamını almış olur. Allah bize o pencereden görünür. Musibetlerin büyüğü hiç şüphesiz kötü yakınlardır, kötü komşulardır ama o musibeti Allah’ın bir imtihanı olarak düşünürsek zulüm rahmete dönüşür.
“Kâlû innâ li(A)llâhi / ‘Biz Allah’a aitiz’ derler”
Allah bizi yaratmıştır. Biz bu dünyaya kendi isteğimizle gelmedik, kendi isteğimizle de gitmiyoruz. O bizi getirdi, yine O götürüyor. O elbette bize zulmetmek için dünyaya getirmemiştir. O bize sıkıntı veriyorsa bizim için veriyor; sabredelim de derecemiz yükselsin, sabredelim de günahlarımız ahirete kalmasın. O’na boyun eğme dışında yapacağımız bir şey yoktur. Biz O’na aitiz. O’nun güvencesi içindeyiz. O’nun her şeyi rahmettir. Nitekim O yani Allah öyle demiyor mu; Rahmetim her şeyi içine almıştır...
“Ve innâ ileyhi râci’ûn(e) / Ve biz O’na rücu edeceğiz.”
Bu dünyada çektiğimiz sıkıntılar eğer bu dünya ile iş bitse belki zulüm olur, isyan etmeye hakkımız olabilir. Ama Allah Kur’an’da bildiriyor; öldükten sonra sura üfürülecek, bu dünya değişecek ve yeni dünya kurulacak. Mezarlarımızdan kalkıp bir meydanda toplanacağız. Kaç trilyon insan bir yere gelecek. Kişinin yanında üç kişi var; biri savcı, biri avukat, biri de adil hâkim. Savcı tüm kötülükleri dökerek kişinin cezalandırılmasını isteyecek. Avukat kişinin tüm belgelerini göstererek yaptığı iyilikleri sayacak. Bir sevap on günahı silecek. Mahkeme bittikten sonra karar alınacak ama son yargıç ‘O’ yani ‘Allah’ olacak, son kararı ‘O’ verecek.
O yani Allah asla zulmetmeyecek. O yani Allah zerre kadar haksızlık yapmayacak. O’nun yani Allah’ın ihsanı çok olacak...
Kapıya varıldığında defterin ya sağ taraftadır, adın orada okunacak, oradan cennete gideceksin yahut sol taraftadır, o tarafa geçecek, defteri alıp cehennem yolunu tutacaksın.
Defteri sol tarafından verilenlerin orada kaç yıl kalacağı, hangi hücrelerde ceza çekeceği yazılıdır. Ceza çekildikten sonra cennete gidebilir. Arafta kalınabilir. Yahut cehennem ehli olup hep orada kalınabilir. Ama hiç kimseye asla zulmedilmeyecektir...
(Devamı var)