İnnalillahi ve innaileyhi raciun; Rabia Hocahanım-13
Önceki yazılarla birlikte okunmasını tavsiye ederek kaldığımız yerden devam edelim…
Kur’an ehli ve hizmetkarı anne babamızın ardından Kur’an ehli ve hizmetkarı (Diyanet İşleri Başkanlığı Kız Kur’an Kursu Hocası) Rabia Hocahanım da rahmeti rahmana kavuştu…
Rabia Erol Hocahanım kardeşimin vefatı vesilesiyle bu yazılar yazılıyor… Fecr Suresi sonundaki dört ayet üzerinde durmaya başlamıştık; devam ediyoruz ve böylece hem dünya hem de ahiret hayatımız ile ilgili gerçekleri anlamaya çalışıyoruz…
“Nefse dahil ol” demiyor. “İbadımın içine gir, cennetime gir” diyor. Yukarıda cehennem insanlara getiriliyor. Cennete ise insanlar giriyor. “Cennete duhul edin” denmektedir. Buradan anlaşılan şudur ki, “dahil olmak” kelimesi daha çok geçmek anlamında kullanılmaktadır. Ama “cennete duhul edin” deniyor. Başka bir yerde onların üzerine kapıya girin denmektedir. Kapıda karşılaşın demektir. Kullar içine girdiğimizde biz onlarla bir oluruz. Onların oluşturduğu topluluk içinde oluruz. Bizim sınırımız, ortamımız bizim olmadığımız yerdir. Bizi içine alan başka bir kab yoktur. Kaleye arkadaşlarınızın yanına girin denecek olursa, “udhulu babe ala eshabiküm” dersiniz.
“CanNaTIy / Cennetime” “Cennet” kelimesini “Fî” harfsiz kullanmıştır. Çünkü cennet bir mekân değildir. Cennet bir oluşumdur, bir hayattır. Bizim dünyamızdaki bu fani hayattan başka bir hayattır. Orada burada olmayan şeyler vardır.
a) Orada acı yoktur. Yani elime diken battı acısı yoktur. Acıktım yoktur. Yani bu dünyanın sıkıntıları yoktur. Bununla beraber yiyeceğiz, içeceğiz, giyeceğiz, barınacağız ve seyahat edeceğiz. Bizim acı duymamamız cennetin özelliğinden çok bizim özelliğimiz olacaktır. O halde biz cennete girmeyeceğiz, biz cennetlik olacağız.
b) Cennetin diğer özelliği bizim orada halid olacağımızdır. Yani biz orada ölümlü değiliz. Cennet haliddir denmiyor, halid olarak orada yaşayacaksınız deniyor. Bu dünyada öleceğiz ve ondan sonra dirileceğiz. Oysa cennette ölüm yoktur. Hatta cennetin sonu olduğu zaman bizim sonumuz olmayacaktır. Biz şimdi başka bir âleme giderken acı duyuyoruz, yok oluyoruz, yeniden dirileceğiz. Cennette de cennetin sonu olabilecektir ama biz cennetten başka cennete giderken şimdi duyduğumuz ölüm acısını duymayacağız. Doğrudan bu âlemden o âleme acı duymadan geçeceğiz. Ölmeyeceğiz, bir bedenden başka bedene doğrudan geçeceğiz.
c) Orada biz dört boyutlu uzaya geçebilecek, geçmiş ve gelecekte dolaşacağız. Bu husus Kur’an’da belirtilmiş ancak bunun manası tam olarak 20’inci yüzyılda anlaşılmıştır. Çok boyutlu uzay ile ilgili olarak ulaştığımız bilgiler bize bu ayetleri rahat anlayacak hâle getirmiştir. Size başka derslerde onların resimlerini çizmiştim.
Kur’an’ı gerçekten öğrenmek istiyorsanız, yaşınıza ve başınıza bakmadan Arapça ve matematiği öğreniniz. İkisi de zor değildir. Lütfi Hocaoğlu arkadaşımız Arapçayı kolay öğrenmek ve kullanmak programını hazırlıyor. “Bilgisayarlı Kur’an Arapçası Programı” yazılıyor (yazıldı)… Matematik programı da ayrıca hazırlanmalıdır... Mesela bir cismin eylemsizlik momentini bulacaksınız. O cismi tarif etmeniz yeterli olacaktır. Ağırlık merkezini hemen bulabilirsiniz. Eylemsizlik merkezini hemen bulabilirsiniz. Yüzey alanını, hacmini bulmanız çok basit ve kolay olacaktır. Nasıl helikopteriniz olduğunda istediğiniz yere gidebiliyorsanız, elinizde Arapça ve Kur’an varsa her yere gidebilirsiniz.
d) Ahirette işlediğiniz bir fiilin günahı yok, cezalanmayacaksınız ama işlediğiniz sevap ile cennette derece alabileceksiniz. İşte bu dünya hayatında olmayan şeyler bunlardır.
Bunlar nasıl olacaktır? Bunun üzerinde durmamız gerekir.
“Fî Cennetî” demiyor da “Cennetî” diyor. Yani, bakınız “İbadî” diyeceği yerde “Fî İbadî” diyor. “Fî Cennetî” diyeceği yerde “Cennetî” diyor. Ama biz okurken herhangi bir rekaketle karşılaşmıyor, beynimiz çok üstün Arapça ile karşılaştığımızı hemen hissediyor. Şiirleri öğrenip anlayamadığımız halde, Kur’an’ı anlamada herhangi bir şekilde sıkılmıyor ve zorlanmıyoruz. Çok az kısmını anladığımızı zannettiğimiz halde çok şeyi anlamış oluyoruz. Bununla beraber anlayamadığımız yerleri anlamaya çalışıyoruz. (Devamı var)