İnnalillahi ve innaileyhi raciun; Rabia Hocahanım-10
Önceki yazılarla birlikte okunmasını tavsiye ederek kaldığımız yerden devam edelim…
Kur’an ehli ve hizmetkarı anne babamızın ardından Kur’an ehli ve hizmetkarı (Diyanet İşleri Başkanlığı Kız Kur’an Kursu Hocası) Rabia Hocahanım da rahmeti rahmana kavuştu…
Rabia Erol Hocahanım kardeşimin vefatı vesilesiyle bu yazılar yazılıyor…
Fecr Suresi sonundaki dört ayet üzerinde durmaya başlamıştık; devam ediyoruz…
KUR’AN BİZDEN NE İSTİYOR?
1) Öğrenmemizi istiyor. Nasıl öğreneceğiz? Okumakla öğreneceğiz. İbadetler bizim öğrenmemiz için emredilmiş. Hoşlanmasak da ibadetleri yapmaya devam edeceğiz. Önce Müslüman olduğumuzu beyan edeceğiz. Rabbimize dönmek istediğimizi ifade edeceğiz. O’nun kulları yanında bunu açıkça ifade edip onları şahit tutacağız. Namazımızı kılacağız, zekâtımızı vereceğiz, orucunuzu tutacağız, hacca gideceğiz. Bunları baştan istemesek de yapacağız. Bu arada İslâmiyet’i detaylarıyla öğrenmiş oluruz ve artık ondan zevk almaya başlarız.
2) Sonra öğrendiklerimize göre ameller yapacağız. Asıl sorun iyi insan olmadır. Haramlardan kaçınacağız, zina yapmayacağız, içki içmeyeceğiz, hırsızlık yapmayacağız, söylediğimiz zaman adilane söyleyecek, kimseye zulmetmeyeceğiz. Haksız yere insanları öldürmeyeceğiz. Yapacaklarımız da vardır. Sağlığımıza dikkat edeceğiz. Akrabalarımızı gözeteceğiz. Topluluğa karşı görevlerimizi yerine getireceğiz. Başlangıçta bunları yapmak zor gelir ama sonraları yapmadığı zaman sıkıntı başlar. Yani “ilim”den sonra “amel” gelmektedir.
3) Bundan sonraki görevimiz bildiklerimizi başkalarına anlatarak bu çalışmalara katılmalarını sağlamadır, tebliğdir. İnsanlara diyeceksiniz ki, her söze kulak verin, sonra size göre en iyi ne ise onu yapın. Söylediklerinizi sizin yapmanız elbette önemlidir, çünkü bir yönüyle sizin yaptığınızı onların yapmalarını isteyeceksiniz ama asla onlara doğrudan doğruya benim yaptıklarımı yapın demeyeceksiniz; araştırın, size göre en iyisi ne ise onu yapın diyeceksiniz. Bana da yardım edin, yanlışlarım varsa düzeltmeye çalışayım diyeceksiniz.
4) Sonra eğer yapılacak işlerde dayanışma gerekiyorsa dayanışma içine giriniz. Yani o kendi içtihadı ile hareket edecek, siz kendi içtihadınızla hareket edeceksiniz ama ortak imkanları kullanacaksınız. Ankara’da olan iki kişiden biri Moskova’ya gidecek, diğeri Londra’ya gidecek. Uçaklar İstanbul’dan kalkıyor. İkisi bir araba tutuyorlar ve İstanbul’a birlikte geliyorlar. Ondan sonra İstanbul’dan biri Moskova’ya diğeri Londra’ya gidiyor. Ama İstanbul’a kadar olan yolculukta birlikte hareket ettiklerinden masrafları yarı yarıya indirdiler. İşte, herkes kendi içtihadı ile yaşayacak ama ortaklaşa maliyetleri düşüreceklerdir.
Allah’ın razı olduğu ve onlardan da Allah’ın razı olacağı kullar bunlardır. Radiyeten merdiyye bu demektir. Sonunda herkes razıdır. Çünkü birbirine baskı yapmıyorlar.
“FaDHuLIy / Dahil ol”
Burada “Fa” harfi getirilmiştir. Yani nefis eğer “radiyeten merdiyye” olarak Rabbine dönerse Allah’ın kulları safına girmiş olur. Emir radiyeten ve merdiyyeten Rabbe rücudur. Bundan sonra “Fa” harfi getirilmiştir. ‘Yarın bana beş kilo patates getir elli liranı al’ derseniz, burada elli lira al emir değildir. Emir şart emridir. Onun cevabıdır. Yani sen radiyeten merdiyye olarak Rabbine dön, o zaman kullarım arasına girmiş olursun. ‘Gir’ emir değildir. Yani önce böyle yap, sonra da böyle yap denmiş değildir. Böyle yaparsan böyle olur demektir. O halde buradaki “Fa” harfi cevap fasıdır, takip fası değildir. Bununla beraber “Fa” harfi emri emre atfettiği için takip fası olabilir. O zaman önce radiyeten merdiyye olarak Rabbine rücu et, ondan sonra kullarım arasına gir demek olur. Bu şekilde anladığımız zaman, önce Müslüman ol, sonra mü’min ol demek olur. Bu takdirde müslimlerin ibad arasında olmadığı ifade edilmiş olur. İbad sadece mü’minler olmuş olur. Bununla beraber müslimlerin de radiyeten merdiyye sınıfında oldukları ortaya çıkar. Böyle anladığımızda Allah insana müslim olmayı emretmektedir. Müslimler isterlerse mü’minlerin içine duhul ederler. Yani İslâm olmak her insana farzdır, ama iman etmek her müslime farz değildir. Kendi tercihine bağlıdır. İsterse cizye verip ‘müslim’ kalır, isterse iman edip ‘mümin’ yani asker olur ve cihada bedenen katılır. (Devamı var)