İnnalillahi ve innaileyhi raciun; Rabia Hocahanım-30
Önceki yazılarla birlikte okunmasını tavsiye ederek kaldığımız yerden devam edelim…
Kur’an ehli ve hizmetkarı anne babamızın ardından Kur’an ehli ve hizmetkarı (Diyanet İşleri Başkanlığı Kız Kur’an Kursu Hocası) Rabia Hocahanım da rahmeti rahmana kavuştu…
Rabia Erol Hocahanım kardeşimin vefatı vesilesiyle bu yazıları yazıyor, böylece hem dünya hem de ahiret hayatımız ile ilgili gerçekleri anlamaya çalışıyoruz…
- Bakara Suresi’ndeki 240’uncu ayet üzerinde önemine binaen durmaya devam…
- Bu vesileyle Süleyman Hocam ile yaptığımız geniş çalışmalar hatırlanıyor…
- Kur’an’ın tamamı üzerindeki çalışmalarımızdan örnek verilmiş oluyor…
- Kur’an açısından Adil Düzen çalışmalarımız böylesine hacimlidir…
“MiN MaGRUvFin / Maruftan”
Başka yerlerde “bi ma’rufin” geçtiği halde, burada “maruftan ne fiil ederlerse” denmektedir. Yani burada dul kadınların ne yapacaklarına dair maruf bir şey yoktur, sadece genel olarak maruf şeyler olmalıdır. Yani dikkat edilmeli ve o topluluğun örflerine göre ne yapılacaksa onlar yapılmalıdır.
Kur’an burada bir noktaya daha temas etmektedir.
Topluluk bazı şeyleri hoş görmez. Mesela, kadın-erkek tokalaşmasını hoş görmez. Eğer o topluluk hoş görmüyorsa onlar için o maruftur. Kadın eli erkek eline değmesin diye bu konuda hassas davranan topluluklar vardır.
Ama bazı topluluklar da aksini yapar. Kadın elini uzattığı zaman karşısındaki erkek kişi elini çekerse ona hakaret etmiş sayılır. Sanki kadın kötü niyetle elini uzatmış gibi olur, karşı taraf da reddedince ona hakaret etmiş olur.
Merhum Süleyman Karagülle Hocamız bu duruma örnek olmak üzere şöyle bir açıklama getiriyor: Benim memleketimde komşu kız ve delikanlılar birlikte büyürler, normal kadın erkek ayırt etmeden birlikte yaşarlar. Ama eğer erkek bir kıza talip olursa, artık o kız yalnız o delikanlı ile değil, tüm erkek tarafı ile görüşmeyi keser. Düğün oluncaya kadar bu böyle devam eder. Eğer görüşürse saygısızlık kabul edilir.
Dolayısıyla yaşanan yerde örf ile değil marufla bunlar tespit edilmeli yani istişare ile tespit edilmeli, ondan sonra maruf ne ise ona riayet edilmelidir. Hele evlilik hususunda mutlak surette maruf oluşturulmalıdır, örfe bırakılmamalıdır. Denge gözetilmelidir. İsraf olmamalıdır. Ama erkek de yük altına girmemelidir.
Mesela, gereksiz mobilya aldırtma, salonlarda masraf yapma olmamalıdır. Ama evlenen çifte oturulacak daire verilmelidir. Mihri hiç olmazsa yarım daire kadar olmalıdır. Yani evlenecek kimse maddi masraflara girmelidir ama bunlar kalıcı olmalıdır. Diğer hususları ise kendileri sonra çalışıp kazansınlar. Buna dair örfler geliştirilmelidir.
Bu vesileyle o zamanki uyarımızı tekrar hatırlayalım: “Adİl Düzen Fıkhı” yazma zamanı gelmiştir. Akevler İstanbul’da yaptığımız bir doktora çalışmasına bütün Adil Düzen çalışanları katılmalıdır. Bu sayede içtihatlarımızla ‘evleneceklerden neler istenmelidir’ meselesini çözmeliyiz. İsraftan kaçınan ve erkek tarafını da çok fazla maddi külfete sokmayan dengeli çözümler bulmalı, bu konuda da vakıflar kurmalıyız...
“Ve elLAHu GaZiZun HaKıYMun / ve Allah azizdir, hakimdir.” (Bakara, 240)
“Aziz” demek, söz geçiren demektir. Bir şey söylediği zaman o söz dinlenmelidir.
İstişari kararlar geçerlidir. Topluluk oluşup marufları ortaya koyarsa halk o sözü dinler. Bu sayede halk istişari kararları benimser ve uygular.
Kararlar alınacak ve bu kararları beş vakit namazda imamlar halka anlatacak.
Karar bucak şurasında alınır, bucak başkanı onu Cuma günü hutbede ilan eder.
Aşiret/ocak başkanları beş vakit namazda bunları cemaatlerine anlatır, cemaatler de bunları öğrenir ve uygularlar; isteyerek uygulanır. Ayrıca niza olursa hakemlere gidilir. Hakemlerin kararları da kesindir. İlgililer isteseler de istemeseler de karara uymak zorundadır.
(Devamı var)