İnnalillahi ve innaileyhi raciun; Rabia Hocahanım-22
Önceki yazılarla birlikte okunmasını tavsiye ederek kaldığımız yerden devam edelim…
Kur’an ehli ve hizmetkarı anne babamızın ardından Kur’an ehli ve hizmetkarı (Diyanet İşleri Başkanlığı Kız Kur’an Kursu Hocası) Rabia Hocahanım da rahmeti rahmana kavuştu…
Rabia Erol Hocahanım kardeşimin vefatı vesilesiyle bu yazıları yazıyor, böylece hem dünya hem de ahiret hayatımız ile ilgili gerçekleri anlamaya çalışıyoruz…
Maun Suresi üzerinde durmaya başlamıştık; kaldığımız yerden devam edelim…
Re’y, raye: Uzaktan görülebilen işaret demektir. “Basar” göz demektir. “Nazar” korkuluk demektir. “Nazar” bakmak, “re’y” ise görmek anlamındadır.
“Re’y” derinlemesine görmek, “nazar” genişlemesine görmek, “basar” uzağı görmek, “şuhud” ise içinde bulunmak, her yönüyle görmek demektir.
Kizb: Kizb, kumaşın boyanmasında kullanılan bir çeşit boya, kumaşın hakiki yapısını saklar. Madenlerin altınla kaplanmasına da kizb denir. Kişinin içini saklayarak inanmadığı şeyi söylemesi kizbdir. Arapça’da yalanla yanlış aynı kelime ile ifade edilmektedir. Ama kizb bildiklerinin ve inandıklarının aksine konuşmaktır.
Din: Dane, inek yavrusuna denir. Yavrunun anasına meme emmek için yaklaşması haline “dane” denir. Yaklaşmak veya borçlanmak demektir. “Deyn” kelimesi “din” kelimesi ile aynı köktendir. Atomlarda da oksijen hidrojene elektron borçlanır, borçlu ve alacaklı birbirlerinden ayrılmadıklarından su molekülünü oluştururlar. “Din” de kişilerin birbirleriyle ayrılamaz şekilde borçlandıkları düzendir. Aynı zamanda borç ve alacak muhasebeye dayandığı için “din” hesap yani muhasebe demektir. “Dinar” kelimesi de dinden gelir. Burada “din” demek “düzen” demektir. Düzeni tekzib etmek, düzeni kabul etmemek demektir. “Düzen” insanları kurallı hareket etmeye zorlayan bir oluştur. İnsanlar düzen içinde yani kurallar içinde hürdür. Bu sure (Maun Suresi) bir taraftan düzenin temel dayanaklarını ifade etmekte, diğer taraftan düzeni kimin kabul etmediğini açıklamaktadır.
Fe: “Sen dini dini tekzib edeni gördün mü, ona dikkat et” diyor.
Zalike: “Fe zalike” işaret ismidir. “İşte bu” demektir. Yetimleri gözetmeyen yoksulların doyurulmasına çalışmayan kimse işte budur! Dinin yani düzenin tekzib edilmesi bu özelliği beraberinde getirmektedir. Dini yani düzeni kabul etmeyen kimse güce inanmakta ve yenebildiği her şeyi istismar etmektedir.
Yetim: Tek başına bulunan ağaç ve cevher demektir. Babası ölmüş çocuğa yetim denir.
Miskin: “Sikkin” bıçak demektir. “Sekene” kesilen hayvanın hareketsiz kalması demektir. “Miskin” bu anlamda “yoksul” demektir. Burada önceki ayet insanların doyurulmasından bahsetmektedir. Yeryüzü bütün insanların ortak malıdır. Herkesin yaşamaya hakkı vardır. İnsanlar üretimi bölüşmek zorundadırlar. Hazreti Peygamber aleyhisselam “komşusu açken kendisi tok yatıp uyuyorsa bizden değildir” der. Yeryüzü bütün insanlara ait olunca orada çalışıp üretenlerin çalışmayanlara kira verme görevi vardır. Hadisin ifade ettiği mana bunu göstermektedir. Ayrıca herkes borçlu doğar ve borçlu büyür. Çünkü onu anne ve babası büyütmüştür. O da borcunu çocuklarına öder. Kendi çocuğuna ödemekle yükümlü olduğu gibi babası ile annesi olmayanların da aynı haktan yararlanmaları gerekir. Yakınlık ve miras hukuku buna dayanır. Bu ayette ise insanların çalışıp iş bulmalarının bir hak olduğunu vurgulamaktadır. Varlıklı kişiler, komşularını doyurmakla yükümlü oldukları gibi herkese iş bulmak için çalışmakla da yükümlüdürler. Bunun içindir ki, burada “miskinleri doyurmazlar” denmiyor, “miskinlerin doyması için gayret sarfetmezler” deniyor. Yani kendileri çalışacak, kazanacak, doyacak ve doyacaklardır. Bizim görevimiz herkesin çalışıp yaşayabileceği bir düzeni kurmaktır. Mü’min, ‘benim varlığım var, çalışmama gerek yok, emekli oldum, maaşım var, oturabilirim’ diyemez. Servetini, varlığını âtıl tutamaz, mutlaka hareket ettirmek zorundadır. Ya kazançlı bir işe koyacak ya da karz-ı hasen müessesesine ikraz verecektir. Bu iki ayetin manasını ‘herkese aş ve iş’ olarak açıklayabiliriz.
(Devamı var)