İnna lillahi ve inna ileyhi raciun; Rabia Erol Hocahanım-3
Önceki yazılarla birlikte okunmasını tavsiye ederek kaldığımız yerden devam edelim…
Kur’an ehli ve hizmetkarı anne babamızın ardından Kur’an ehli ve hizmetkarı (Diyanet İşleri Başkanlığı Kız Kur’an Kursu Hocası) Rabia Hocahanım da rahmeti rahmana kavuştu…
“Kur’an ve hicret” merkezli olarak -önceki yazılarımda- ailemizin ve özellikle anne-babamız ile 12 kardeşimizin durumlarını özetlemeye çalıştım; Rabia Hocahanım kardeşimizin vefatı vesilesiyle yine Kur’an merkezli çalışmalarımızdan yararlanarak bu yazıları yazıyor ve yine Kur’an nizamı ile ilgili hizmetlerimizi yapmış oluyoruz inşallah…
Bakara Suresi 156’ıncı ayet çalışmamız üzerinde duruyor, Kur’an hizmetkârı ailemizi ve Rabia Erol Hocahanım kardeşimizi böyle anmış oluyoruz…
(Bilgi notu: akevler.org yayın sitemizde ‘Site İçi Arama’ yaparak bu Kur’an tefsiri çalışmamızın hem tamamına hem de bu surenin ayrıca bütününün tefsirine de ulaşabilirsiniz…)
“Elleżîne iżâ esâbet-hum musîbetun; onlara bir musibet isabet ettiğinde... Kâlû innâ li(A)llâhi; ‘Biz Allah’a aitiz’ derler. Ve innâ ileyhi râci’ûn; ve biz O’na rücu edeceğiz.”
Bu ayetin tefsirinin kalan bölümü ile devam edelim…
Demek ki bizim üzüleceğimiz şey bize gelen musibetler değildir. Çünkü musibet var olan yaranın sarılması demektir. Asıl üzüleceğimiz, asıl korkacağımız şey, yaptığımız günahlardır. Allah bize göz verdi, görmemiz gerekenleri görüyor muyuz; kulak verdi, işitmemiz gerekenleri işitiyor muyuz? En önemlisi, bize zaman verdi, onu gerektiği yerde kullanabiliyor muyuz? Verdiği maddi imkanları O’nun istediği yerlerde harcıyor muyuz?
İşte bunların ve benzerlerinin hesabını veremeyeceksek ondan korkalım.
Paramız olmadığı için değil, olduğu zaman o imkanları Allah yolunda harcayamadığımız için üzülelim, çünkü biz olmayanın değil, olanın hesabını vereceğiz.
Bunu sağlığımız için de söyleyebiliriz, aklımız için de söyleyebiliriz, ilmimiz için de söyleyebiliriz. Herkes kendi hayatını düşünerek şükretmesi gerekenleri değerlendirebilir…
***
Rabia Erol Hocahanım kardeşimin vefatı sebebiyle telefon eden, mesaj yazan veya gönderen herkese tam olarak dönüş yapamıyorum; özellikle dönüş yapamadıklarımdan özür dileyip helallik rica ediyorum, Allah hepimizin vefat edenlerine rahmet eylesin ve dünya hayatında olduğu gibi ahiret hayatımızda da cümlemizi cennetinde cem eylesin…
Türkiye dışındaki bir dost gurubundan gelen uzunca taziye mesajı ‘Besmele’ ve buraya kadar sözünü ettiğim Bakara Suresi 156’ıncı ayet ile başlıyor, Fecr Suresi 27-30’uncu ayetler ile sona eriyor; bundan dolayı bu gibi vefat durumlarında hatırlanan ve hatırlatılan bu Kur’an ayetleri ile ilgili olarak Üstadım ile 2009 yılında yaptığımız tefsirler üzerinde duralım…
Fecr Suresi 27-30’uncu ayetlerinin klasik bir meali şöyle: (Ve o gün, Allah, cennetlik olan mü’min kimseye hitaben şöyle buyurur:) “Ey mutmain olan nefis! Sen O’ndan (Allah’ın verdiği bütün mükâfatlardan) razı, O da senden razı olarak Rabbine (O’nun manevi huzuruna) dön. (Razı olduğum sâlih) kullarımın arasına katıl ve gir cennetime.”
***
Üstadım Süleyman Karagülle ile yaptığımız uzunca tefsirden istifade edelim…
“YA EayYuTuHay elNaFSu / Ey nefis”
Kur’an’da “nefs” kelimesi yalnız burada geçmektedir. Kur’an’da “ey ruh” diye bir hitap yoktur. “Nefs” aynı zamanda ‘kişilik’ demektir. İnsanı bu vesileyle bir defa daha burada tekrar tanıyabiliriz. İnsan ‘ruh’ ve ‘beden’den oluşur. ‘Ruh’ bâtın âlemde var olan bir varlıktır. İnsanın ruhundan başka ruhlar da vardır. ‘Beden’ zahir dünyada yaşar.
Matematikte sayılar üretilir. Küçük sayıdan büyük sayılar çıkarıldığında eksi sayılar elde edilir. Küçük sayı büyük sayıya bölündüğünde kesir sayılar elde edilir. Eksi sayının kökü sanal sayı verir. Batılılar buna “imajiner sayı” diyorlar. Kur’an bunların dünyasına “batın” diyor. Geometride de gerçek büyüklükler var, sanal uzunluklar vardır. Bunlar olmadan kâinat olmaz, delik deşik olur. Bunların varlığını cismin dalga hızından da biliyoruz. (Devamı var)