İnnalillahi ve innaileyhi raciun; Rabia Hocahanım-19
Önceki yazılarla birlikte okunmasını tavsiye ederek kaldığımız yerden devam edelim…
Kur’an ehli ve hizmetkarı anne babamızın ardından Kur’an ehli ve hizmetkarı (Diyanet İşleri Başkanlığı Kız Kur’an Kursu Hocası) Rabia Hocahanım da rahmeti rahmana kavuştu…
Rabia Erol Hocahanım kardeşimin vefatı vesilesiyle bu yazıları yazıyor, böylece hem dünya hem de ahiret hayatımız ile ilgili gerçekleri anlamaya çalışıyoruz…
En’am Suresi 32’inci ayet üzerinde durmaya başlamıştık, kaldığımız yerden devam…
“Vemâ’l-hayâtu’d-dunyâ illâ la’ibun ve lehvun ve le’d-dâru’l-âḣirati ḣayrun lilleżîne yettekûne efelâ ta’kilûne”
“Dünya hayatı laib ve lehvden başkası değildir. Ahiret dârı ittika edenler için hayrdır. Akıletmeyecek misiniz?”
“Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Muttaki olanlar için şüphesiz ki ahiret yurdu daha hayırlıdır. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?”
Bundan önceki bölümlerde ayette geçen “laib” ve “lehv” kelimelerini inceliyorduk…
Kaldığımız yerden anlamaya ve anladıklarımızı da uygulamaya devam edelim…
Böylece dünya hayatımızı gerektiği gibi tanzim edip ahirete hazırlanalım…
Bunu başardığımızda işte o zaman gerçek anlamda başarılı oluruz…
***
Kur’an’ın insandan istediği “laib ve lehv” olsun ama öyle “laib ve lehv” olsun ki insan farkında olmadan kendisini eğitsin. Mesela, satranç laib değil lehvdir. Tavla laibdir. Tavlada zarla iş yapma, akıntıya uyma eğitimi yapılır. Satrançta ise düşünme eğitimi, düşünerek yapma eğitimi yapılır. İşte bu da lehvdir ama hasen lehvdir, iyi ve faydalı lehvdir.
Bugün insanlar televizyonu boş zamanlarını doldurmak için seyrederler.
Uzman kimseler öyle filmler ve/ya diziler çevirsinler ki insanları farkında olmadan eğitsinler. Sanat budur, faydalı sanat buradadır. Mevzu budur. Yani seyirciyi sıkmayacak, ona zevk verecek ama aynı zamanda eğitmiş olacaktır.
Kur’an geçmiş kıssaları anlatırken bunu yapmaktadır.
Hazreti Nuh’u anlatırken, Sümer uygarlığını, Hazreti Musa’yı anlatırken Mısır uygarlığını anlatmakta ama Mısır uygarlığını Hz. Yusuf’un kıssası ile değil, Hz. Musa’nın yaşadığı kıssalarla anlatmaktadır.
***
Bugün çocuklar ve gençler bilgisayarda oyun oynamaktadırlar.
Öyle programlar geliştireceğiz ki çocuk oynarken aynı zamanda eğitim almış olmalıdır.
Çocuk bilgisayarda arabayı sürer ama elle direksiyonu, ayakla da pedalları kullanır gibi olur. Önce yavaş yavaş oynar, beli bir seviyede başarı elde eder. Sonra hızlandırırsınız, istenen kilometre/saate çıkar. Böylece teorik olarak çocuğu eğitmiş oluyorsunuz. Çocuk isterse denizde kaptan olup gemiyi kullanır, isterse de havada pilot olup uçak kullanır.
Çocuğa okumayı öğretmek istiyorsak hazırladığımız programlara kelime oyunlarını koyarız. Oyuncu puanını hemen okur. Bir de yarışlar düzenleriz, yarışa ödül koyarız, katılanlar sıralama usulü ile ödülü bölüşürler.
Bugün Google okuyucu sayısına göre reklam koymakta ve yazara reklamdan pay vermekte, böylece yazarın okuyucusu çoğaldıkça geliri artmaktadır.
İşte, asıl yazarlık budur veya bu olmalıdır.
Biz de bunu yapmalıyız. Reklamı kabul etmeliyiz. Hakemliği kabul eden firmaların adlarını yayınlamalıyız. Onların verecekleri reklam parasını da yazarlarımıza ulaştırmalıyız. Makaleler kısmına reklamları koymalıyız. Okuyucu tuşa bastığında diyelim ki okuyucu üç-beş saniye beklemek zorunda kalacak ve firmaların adlarını görecektir. İsterse reklam arkasına girecek ve istediğini bulacaktır.
Madem ayette geçen “laib” oyun, “lehv” de zamanı geçirme ve eğlence demek; biz de bu tanım ve değerlendirmelere göre çalışmalar yapmalıyız… (Devamı var)