İnnalillahi ve innaileyhi raciun; Rabia Hocahanım-11
Önceki yazılarla birlikte okunmasını tavsiye ederek kaldığımız yerden devam edelim…
Kur’an ehli ve hizmetkarı anne babamızın ardından Kur’an ehli ve hizmetkarı (Diyanet İşleri Başkanlığı Kız Kur’an Kursu Hocası) Rabia Hocahanım da rahmeti rahmana kavuştu…
Rabia Erol Hocahanım kardeşimin vefatı vesilesiyle bu yazılar yazılıyor… Fecr Suresi sonundaki dört ayet üzerinde durmaya başlamıştık; devam ediyoruz ve böylece hem dünya hem de ahiret hayatımız ile ilgili gerçekleri anlamaya çalışıyoruz…
***
Peki, müminler içine duhul nasıl olacaktır? Nefs radiyeten merdiyye olarak Rabbine döndükten sonra O’nun kulları arasına nasıl dahil olacaktır?
a) Önce beyan edecek, ‘ben müslimim’ diyecektir. Bu beyan açık olacak, herkes duyacak ve tekrar edecektir. Böylece bu kişi müslim olmuş olur.
b) İkincisi, diğer insanlarla çıkan ihtilafları hakemler yoluyla çözecektir. Hakem kararlarına uyacağını baştan kabul etmiş edecek, sonra da verilen karara uyacaktır.
c) Başka bir yükümlülük de cizye vermektir yani askere katılmadığına göre her yıl bir bedel ödeyecektir.
d) Son olarak yaptığı sözleşmelere uyacaktır. Sözünde duracaktır.
***
İşte bunları yapan radiyeten merdiyye olarak Rabbine rücu etmiş olur.
Bundan sonra eğer ibadı arasına da girmek isterse, o zaman diğer ibadetleri de yapacaktır.
1) Namazlara katılacak ve günde beş defa diğer kullarla buluşacaktır.
2) Zekâtını vererek topluğa ait harcamalara katılacaktır.
3) Orucunu tutarak yasaklardan kendisini uzak tutacak, Ramazan’da yapılması gerekenleri yapacaktır.
4) Hacca giderek tüm insanlığın ortak uygarlaşmasına katkıda bulunacaktır.
İşte bunları yapmakla Rabbinin ibadı arasına dahil olmuş olacaktır.
Dahil ol emri bu görevleri yerine getirme demektir. Oruç tek başına tutulmaktadır. Ama orucun başlaması ve bitmesi, sahuru ve iftarı toplulukla birlikte yapılmaktadır. Diğer ibadetler zaten cemaatle toplu olarak ifa edilmektedir. Müslimlere de mü’minlere de emir verilmekte ama müslimlere yapılan emirler daha azdır. Her mü’min müslimin yaptığı işlerin hepsini yapmaktadır. Sadece cizye vermemekte, ona karşılık nöbet tutmaktadır.
Müslimler barış içinde yaşayanlardır.
Mü’minler ise bu barışı koruyanlardır.
“FIy GıBAvDIy / İbadımın içine gir”
“Abd” kul demektir. İlk insanlar çardaklar yapmışlar yahut çadırlar kurmuşlardır. Başkanlarının çadırını veya çardağını süslemişler, diğerlerine nazaran daha büyük yapmışlardır. Böylece çadırlar içinde başkanın çadırı belirli hâle getirilmiştir.
Kapının girişinde diktikleri direklere “amd” denmektedir.
Onun yanında dikilip bekleyen bekçilere de “abd” denir.
“Abd”in “amil”den farkı; abd yalnız hizmetinde olduğu kimsenin emrindedir, onun işini yapar, amil/amele ise başkasının işini de yapar.
Müslimler Allah’ın amilleridir. Yani onlar kendi işlerini yaparken topluluğun da işlerini yaparlar. Mü’minler ise yalnız topluluğun işlerini yaparlar, maaşlarını da onlardan alırlar. Mü’minler ‘yalnız Sana (yani Allah’a) ibadet ederiz’ diyenlerdir; kendi mallarını ve canlarını topluluğun emrine vermişlerdir. Müslimler ise kendi varlıklarını korumaktadırlar.
Osmanlılar kamu personeline “kullar” diyordu. Onlarda bir de “reaya” yani halk vardı. Padişah halka karışmazdı. Halka gerektiğinde mahkeme kararları ile hükümler verilir, gerekirse cezalandırılırdı. Oysa kamu görevlileri padişahın emrinde idi, onları öldürme yetkisi vardı ama bu yapılanlar İslâmî değildir. (Devamı var)