İnna lillahi ve inna ileyhi raciun; Rabia Erol Hocahanım-5
Önceki yazılarla birlikte okunmasını tavsiye ederek kaldığımız yerden devam edelim…
Kur’an ehli ve hizmetkarı anne babamızın ardından Kur’an ehli ve hizmetkarı (Diyanet İşleri Başkanlığı Kız Kur’an Kursu Hocası) Rabia Hocahanım da rahmeti rahmana kavuştu…
Rabia Erol Hocahanım kardeşimin vefatı vesilesiyle bu yazılar yazılıyor…
Fecr Suresi sonundaki dört ayet üzerinde durmaya başlamıştık; devam ediyoruz…
‘Kalb’ deyince göğsümüzde olan kanı pompalayan yürek anlaşılacağı gibi, başımızda olan ve emirleri pompalayan beynimizi de ifade eder. Kan kalbi dengesiz atmaya başlar ve çırpınmağa başladığında kasvet olmuş olur. Buna karşılık normal zamanlarda uygun bir şekilde atmaya başladığında itmi’nan etmiş yani mutmain olmuş olur.
Beynimizdeki elektrikî sinyaller düzgün olarak hareket etmeyip de anormal sinyaller gönderince anormal hormonlar salar ve kişi dengesizleşir. Mutmain olan beyin ise heyecanlanmayan demektir. Kalbin itmi’nanı yani mutmain olması dendiğinde, sükunete erip normal çalışan virüssüz bilgisayar demektir.
Allah’ın zikri ile kalbler mutmain olur. İnsan Allah’ı hatırladıkça her şeyin O’nun takdiri olduğuna göre ne olacaksa o olacaktır. Dolayısıyla heyecanını kaybeder. Kişi görevlerini yapacaktır. Kendisine verilen imkanları uygun şekilde kullanarak görevlerini yerine getirecektir. Ondan sonra ise Allah’a teslim olacak, Sen ne istersen onu yap, ben hepsine razıyım diyecektir. Sonuçları sükunetle bekleyecektir. Hayır ve şer Allah’tandır diyecektir.
Allah’ın takdiri vardır. Mesela Osmanlı İmparatorluğu yıkılacaktır, çünkü o çağdaki İslâm uygarlığı ömrünü tamamlamıştır. Sonbahar gelmiş, yapraklar dökülmektedir. Yeni bir uygarlık, yeni bir medeniyet doğacaktır. Hanedanlık sistemi uygarlık gereği sona ermiştir. Eskimiş müesseseler vardır. Onların ortadan kalkması veya kapanması gerekir. Bununla beraber imparatorluğun yaşaması için her şey yapılmalıdır. Ondan sonra oturup kadere razı olunmalıdır. Nitekim Osmanlı Hanedanı da böyle yapmıştır.
Cumhuriyeti yaşatmak için biz elimizden geleni yapmalıyız. Nitekim yapmaktayız. Cumhuriyet yıkılmadan kendisini yenileyebilirse ne âlâ. Bunu “Adil Düzen”i kabul etmekle yapacaktır. Bunu yapmaz ve yenilemezse yıkılacaktır. Uygarlığa ulaşamayanlar helâk olup gidebilirler. Muasır uygarlığın üstüne çıkarsak yaşarız. Hayır, direnirsek, kader bizi ortadan kaldırır ve başkalarını getirir. “Adil Düzen” ilahi düzendir, doğal düzendir. Kabul edenler yaşarlar, etmeyenler helâk olup giderler. Biz elimizden geleni yaptıktan sonra, olacaklardan dolayı ne fazla sevinmeli ne de üzülmeliyiz. Biz o zaman ikinci cumhuriyeti kurma görevi ile kollarımızı sıvamalıyız. Mustafa Kemal’in dediklerini unutmamalıyız; muasır medeniyetin fevkine/üstüne çıkacağız. Birinci vazifemiz Türk Cumhuriyetini ve istiklâlini kurmak ve korumaktır; gerektiğinde kurtarmaktır. İçinde bulunduğunuz ahval ve şeraitimizi düşünmeyeceğiz. Takdir Allah’ındır. Nefsimiz mutmain olmalıdır.
Nefsimiz için ikinci itminan itaatkâr olmasıdır. Kaya gibi sert olmamaktır. Allah’ın emirlerine itaat etmektir. Ama isteyerek itaat etmek, sevinerek itaat etmek.
Sıkıntı ile çarpışırken, bedenen üzülürken, sabredip derece aldığın için sevinmek itminandır. Olana rıza göstermenin ötesinde olanlardan zevk almadır. Çocuk doğuran anne doğumdan dolayı nice acılar çekerken kalbi mutmaindir.
“EıRCIGIy/ Rücu et”
“Reca” ovada akan sudan ayrılan bir dalın akarak sonradan geriye dönüp eklenmesidir. Yoldan sapan bir kimsenin tekrar kendi yoluna dönmesidir. Türkçede ‘rücu’ gericilikle anlamlandırılmıştır. Batının rönesansı gibidir.
“Rücu etmeyi” koptuğun yere geri dönme şeklinde ifade edebiliriz.
Burada “nefse rücu et” denmektedir.
Nereye?
“Rabbine rücu et” denmektedir.
(Devamı var)