KURAN’I TANIMAK-1, KURAN’IN MÜŞKÜLLERİ
07.08.2012, İZMİR
- Selam, Alabaş Koca.
-Aleyküm selam, evlat; hoş geldin.
-Geldim gelmesine de, Koca; kafam da alt-üst oldu, dostlar da sağa sola savruldu. “Sana Allah’ı tanıtayım” dedin, bir Allah anlattın ki, ben ne diyeyim sana.
- Evlat, ta başında ben sana “sen benimle olmaya dayamazsın, sana anlattıklarıma tahammül edemezsin, sabredemezsin” dememiş miydim?
-“Tamam, bir daha anlattıklarını sorgulamayacağım, beni sabredenlerden bulacaksın, inşallah”, dedim.
-“Meğer, ibarelerin evveli, her şeyin ilki Allah’tan önce, sana başka bir şeyi tanıtmam lazımmış. Bunu şimdi fark ettim”
-Alabaş Koca, sabretmeye çalışıyorum ama, sen beni, her karşılaştığımızda şaşırtmaya devam edeceksen, bu sabır zor olacağa benziyor…
- Evlat, ben Allah’ı ne duydum, ne de gördüm. 5+1, 5+2 duyularımla da algılayamadım. Bana bir şey söylemedi ve ben onu bu kitabı yazarken ve yazdırırken de görmedim. Kendisi soyut olmasına soyut (şimdi buna sanal da diyorlar) ama bu kitap var ya, bu kitap, işte bu somut mu, somut. Elimle tutuyorum, gözümle görüyorum. Bütün bunlar bu kitabın başının altından çıkıyor. Kendinin bir mislinin olamayacağını, kendisinin ne demek, bir suresinin, bir ayetinin bile mislinin olmayacağını iddia ediyor. “Bi lisanen Arabiyyen” olduğunu söylüyor, “Musa mikate varınca”, “Musa asasını ilka etti” gibi son derece sıradan görünen cümleleri var ama o, nasıl bir özgüvenle bu kadar iddialı olarak “bir ayetinin bile mislinin olamayacağını” söylüyor. Cümle sıradan ama misli olamaz, bu sana da müşkül gelmiyor mu evlat?
-“Bu kitabın bazı şeyleri, öylesine söylemediğini, hikâye olsun diye aktarmadığını, bu söyleminin ardında ciddi ve bizim, bırak benzerini söylemeyi, neyi kastettiğini bile anlamadığımız sonuçları olduğunu nasıl bileceğiz, ne zaman anlayacağız?
-Eskiler, “her devirde onun bir mucizesi ortaya çıkar.” Demişler ve her yeni icatta, her yeni keşifte; “işte bak biz demedik mi, bu zaten Kuran’da vardı” şeklinde tesellilerle idare etmişler. Kendi bilgi seviyelerinde ve kendi yaşadıkları hayata yetecek kadar çözümleri ondan çıkarmışlar, anladıklarına “muhkem” anlayamadıklarına ise “müteşabih” demişler. Bu terim zaten kitabın kendisi için kullandığı iki terimdir. Ciddi bir uygarlık oluşturmuşlar, önce kendilerini değiştirmişler, sonra da bütün dünyaya tesir ederek, onları dönüştürmüşler. Kendi içinde tutarlı bir yapbozu oluşturup, onunla yaşamışlar. Çıkarımları kendileri için doğru idi, isabet ettiklerinden sevap aldılar, hata ettiklerinden ise sorulmayacaklar, bizim için de örnekler bıraktılar.
Şimdi aradan 1400 yıl geçti. Hayat değişti, ihtiyaçlar değişti, imkanlar değişti, kavramlar bize yetmez oldu. Geçen sana anlattığım doğal olay gerçekleşti ve o medeniyete ait ne varsa zamanın püskürttüğü küllerin altında kaldı. Fakat kitap ortada duruyor ve meydan okumaya devam ediyor. İfadeler aynı, ibareler aynı, ama bu yeni hayatı çözümleyecek ve çalıştıracak çıkarımları hep orada bulacağız. Bin yıl sonra torunlarımızın torunları aynı ifadelerden bizim hiç aklımıza gelmeyen mana ve hükümler çıkaracak ve o günkü hayatın ihtiyaçlarına çözümler bulacaklar. Sonra tekrar 1000 yıllar gelecek, yeni çözümler gelecek…
İnsanlar söz söylerler, sözün içinde kinaye ve imalar gizlerler. İnsanlar söz söylerler, sözlerin içine tarihler gizlerler. Hepsi bu kadardır. Bu kitabın sözleri ise, eğer bu kitap “insan üstü” bir nesne ise; onun her medeniyet evresinde yepyeni manaları ortaya çıkacak, hayat ne kadar gelişirse gelişsin ona yetecek çözümler üretmeye devam edecektir.
İNSAN SÖZÜNÜN STATİK OLMASINA KARŞILIK, BU KİTAP DİNAMİKTİR, CANLIDIR, YAŞAMAYA VE YENİ ŞEYLER SÖYLEMEYE DEVAM EDİYOR. YETER Kİ SEN ALICININ FREKANSINI ONUN FREKANSINA AYARLA, BAK SANA NELER SÖYLEYECEKTİR.
Bu kitabın adı bile gariptir. Kendi için, Kuran diyor, Kitap diyor, Furkan diyor, Zikr diyor. Ben şimdi sana derim ki; onun Kuran dediği yerde, sen onu TOPLULUĞUN ANAYASASI anla, Kitap dediği yerde, TOPLULUĞUN ORTAK YASALARI, KAMU HUKUKU anla, Furkan dediği yerde, sen onu İÇTİHATLAR, FARKLAR, FIRKALAR olarak anla, Zikr dediği yerde, sen onu topluluğun genelgeleri talimatları, uyarıları vs olarak anla…
Tasniflerimde hata varsa, sen yeniden düzenle, “bu da olur mu?”, diye mutlaka ama mutlaka düşün. Bu kitap, öncelikle topluluğun (ismi mevsullerler ve çoğul sıgaları ile kullanmakta), sonra da kişilerin el kitabıdır, kılavuzudur. Topluluğun sağlıklı oluşması, bireyin sağlıklı gelişmesinden başka bir maksadı yoktur. Soyut bir varlığın, somut şeylere ihtiyacı da yoktur, esasen. İstedikleri hep bizim içindir.
-Alabaş Koca, ben bu kadarına dayanamayacağım, artık ayrılayım, bir daha da gelmeyeyim, deyince;
- Evlat, artık çok geç, sen bu kapıdan vazgeçemezsin. Gitsen de tez zamanda dönersin. Üstad Karagülle’nin babasından duyduğu bir kıssayı sana anlatayım, sen ne demek istediğimi o zaman anlarsın.
Zamanın birinde bir hocanın talebeleri varmış. Onlara her gün dersler verirmiş. İçlerinden bir tanesi çok istidatlı imiş. Gel zaman git zaman bir gün o talebe hocasına;
-“Hocam, ben artık derslere gelemeyeceğim. Çalışıp, para kazanacağım” demiş.
-“Peki orada sana kaç para verecekler?” diye sormuş hocası.
-“Her gün 1 Akçe verecekler”, demiş.
Hoca; “sen derslere gel, ihtiyacın olan o bir akçeyi de ben sana vereyim” demiş. Günler böyle geçmiş, hem ders vermiş hem de 1 Akçe vermiş ve hoca, artık talebesinin içine “ilim aşkının” girdiğini anladığında, talebeyi çağırıp, “Param bitti, bundan sonra artık sana para veremeyeceğim. İstersen git, o işte çalış” demiş.
Talebe, “Hocam, siz bana para veremeseniz de, ben derslere geleceğim” demiş. Günler böyle geçip, giderken, talebenin artık yeterli kıvama geldiğine kanaat getiren hoca, yine onu çağırmış ve “oğlum biliyorsun artık ihtiyarladım, ihtiyaçlar da giderek artıyor. Eğer sen bana sana vereceğim derslere karşılık, her gün 1 akçe vermezsen, sana ders veremeyeceğim.” demiş.
Talebe, “Hocam ben derslere geleceğim ve size de her gün 1 Akçe vereceğim” demiş. Hoca bu taktiği ile hem talebesini ilim adamı yapmış, hem de ona verdiği paraları geri almış.
Alabaş Koca; “Sen ve arkadaşların bu son aşamadasınız evlat,” dedi.
Ben ise emin değilim. İkinci vaka, Kuran-Kitap olayını sabırla bitirebilirsem, üçüncü de başıma ne geleceğini, şimdiden merak etmeye başladım.
Saygılarımla.
H.Kayahan