KUNUT ve HUŞÛ
29.08.2014, İzmir
الَّذِينَ هُمْ فِي صَلَاتِهِمْ خَاشِعُونَ (23/2)
Ki onlar namazlarında huşu’ludurlar[2/23]
حَافِظُوا عَلَى الصَّلَوَاتِ وَالصَّلَاةِ الْوُسْطَى وَقُومُوا لِلَّهِ قَانِتِينَ (2/238)
namazlara dıkkat edin hele orta namaza, ve kalkın Allah için dıvan durun[2/238]
يَامَرْيَمُ اقْنُتِي لِرَبِّكِ وَاسْجُدِي وَارْكَعِي مَعَ الرَّاكِعِينَ (43/3)
ya Meryem! rabbına divan dur, ve secdeye kapan ve rükû’ edenlerle beraber rükûa var[3/43]
أَمَّنْ هُوَ قَانِتٌ آنَاءَ اللَّيْلِ سَاجِدًا وَقَائِمًا يَحْذَرُ الْآخِرَةَ وَيَرْجُو رَحْمَةَ رَبِّهِ قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الَّذِينَ يَعْلَمُونَ وَالَّذِينَ لَا يَعْلَمُونَ إِنَّمَا يَتَذَكَّرُ أُولُو الْأَلْبَابِ (39/9)
Yoksa o gece saatlerinde kalkan secdeye kapanıp kıyam durarak dâima vazıfesini yapan Âhıreti sayar ve rabbının rahmetini umar kimse gibi olur mu? Hiç bilirlerle bilmezler müsavi olur mu? Ancak temiz akıllı olanlar anlar[39/9]
Kitapta, Kunut kelimesi 13 kere; huşû kelimesi ise 17 kere geçmektedir.
Namazda/Salatta hem kânit, hem de hâşi’ olmamız gerekiyor… Bu nasıl olmaktadır?
Bu konudaki genellemelerimi kabaca sıralamak istiyorum:
İster okumalarda, ister hareketlerde; herkes tarafından, her zaman ve aynen yapılan fiilî ve sözlü tekrarlar kunuttur. Zamana, mekana ve kişiden kişiye farklılık gösteren dua, tesbih ve zikirler ise huşûdur.
Öncelikle, cemaatle namaz kılan kişi kânit, münferit kılın ise hâşî’dir.
Farz namazlar kunut; nafile namazlar (sünnetler dahil) huşûdur.
Cuma Namazına ve buna kıyasla Bayram Namazlarına iştirak “kânit” olmanın alametidir.
İster tekil, ister beraber kılınsın; rükünleri yapan (iftitah tekbiri, kıyam, fatiha, rüku, secde, kade, selam) kânit; niyet, fatihadan önceki ve sonraki okumalar, rüku ve secdedeki tesbihat, kadelerdeki tesbihatları yapan ise hâşî’dir.
Başlangıç tekbirinde elleri kaldırmak kunuttur. Çağrıya, emre, toplantıya, cemaate (şekli olarak) katıldığının işaretidir. Münferit namazda kaldırmazsa huşû olur.
Kıyam durmak kunuttur.
Kıyamda elleri bağlamak kunut, elleri serbest bırakmak ise huşûdur.
Farz namazlarda ellerin bağlanması daha uygundur. En azından Fatiha okununcaya kadar eller bağlı tutulur ve şekli olarak da topluluğa, yaptırımlara uyduğu gösterilmiş olur.
Fatiha, Mü’minlerin “AND’ıdır”. İster cemaatle, ister tek başına kılınsın; her kıyamda bu ANT okunur. Cemaatle kılanan namazlarda, imamın okumadığı rekatlerde, içinden olsa da okumak gerekir. Andını okuyan kişinin; herhangi bir şeyi değil de, ANT okuduğunu “ellerinin bağlı olması” ile anlarız. Bu mantıkla, zamm-ı sureler de ellerin serbest olması daha uygun olabilir (?).
Farzlarda Fatihadan sonra ve nafilelerde kıyamın tamamında eller serbest olabilir ki, bu durumdaki kişinin huşû içinde olduğu anlaşılır. Hz. Peygamber her iki hali de uygulamıştır. Namazda hem bağladığı, hem de serbest bıraktığı rivayet edilmektedir. Bunu rastgele değil de, anlatmaya çalıştığım şekilde, belirli bir mantık içinde yaptığını sanıyorum.
Fatiha’nın okunması kunuttur. Her rekatte okunmalı veya dinlenmelidir. Öncesindeki dua ve niyetin belirtilmesi, sonrasındaki ilave sureler okunması huşudandır ve kişinin o andaki halet-i ruhiyesine göre değişiklik gösterir.
Rukuya gitmek kunuttur, rukuda söylenenler huşudur. Dileyen dilediği kadar tesbih ve niyazda bulunur.
Secdeye gitmek de böyledir.
Kadede oturmak da böyledir. Kade yapmak kunut, kade süresinde tesbih, zikir ve niyaz yapmak ise huşudandır.
Kadedeki saygı ve selamlardaki “… ala Muhammedin…” ibaresi yerine; “…ala enNEBİ…” veya “…ala Nebiyyina…” şeklindeki bir ibare daha uygundur. Harfi tarifle marife olan birinci ibarede; “ahd” için alındığında, önce Hz Peygambere, sonra da yaşayan ve canlı olan bizim Nebiye gider; istigrak için alındığında da en eskisinden en sonuncusuna kadar bütün Nebilere salat ve selam gönderilmiş olur. Zamirle yapılan ikinci marifede de durum böyledir. Yaşayan başkan da “bizim nebimiz”, Hz Muhammed de “bizim nebimizdir”. Böylece bu ibare ile namazın esas gayesi olan, cemaat dayanışması ve başkana olan bağlılığın izharı gerçekleşmiş ama, klasik anlayış da korunmuş olur.
Selamlar kunuttur, ardındaki zikir huşudandır ve değişik olabilir.
Hasılı; eylem ve söylem olarak, herkesin aynı şeyleri yapması ve söylemesi onların “Kânit” olduklarının delili (BÖYLECE TOPLULUKLA AYNI OLDUKLARI VE BAŞKANA İTAAT ETTİKLERİNİ GÖSTERMİŞ OLURLAR); serbestçe istediklerini söylemeleri ise onların “Huşû” içinde olduklarını gösterir. Bu; kendi istekleri ile istedikleri kadar yapmalarından bellidir. Kişi, psikolojik olarak serbest/bireysel; sosyolojik olarak uyumlu/kurallıdır.
Saygılarımla.
H.Kayahan