4x4 ve HIZIR
11.09.2013
OTO SANAYİ SİTESİNDE BİR KONUŞMA:
USTA: Hoş geldiniz, size nasıl yardımcı olabilirim?
MÜŞTERİ: Hoş bulduk. Cipimi askere çağırdılar. Askere gitmemesi için şunun birkaç yerini bozabilir misiniz?
USTA: Nasıl yani? Bu cip şimdi asker kaçağımı olacak?
MÜŞTERİ: Savaş çıkma ihtimali üzerine bütün 4x4 ciplere sefer görev emri gönderiyorlarmış. Ustacığım, şu savaş ihtimali geçene kadar cipin arızalanması ve yedek parça beklemesi lazım. Böylece onu askere gitmekten alıkoyabilirim.
USTA: Sen hele şöyle otur, bir çay iç ve dinlen. Biz de bir çare düşünmeye başlayalım…
KURAN’DAN BİR KISSA: Kehf/71-79
فَانْطَلَقَا حَتَّى إِذَا رَكِبَا فِي السَّفِينَةِ خَرَقَهَا قَالَ أَخَرَقْتَهَا لِتُغْرِقَ أَهْلَهَا لَقَدْ جِئْتَ شَيْئًا إِمْرًا (71)
Bunun üzerine kalkıp gittiler; sonunda bir gemiye bindiklerinde, o gemiyi deliverdi; Musa: «Gemiyi içindekileri boğmak için mi deldin? Doğrusu şaşılacak bir şey yaptın» dedi.[71]
قَالَ أَلَمْ أَقُلْ إِنَّكَ لَنْ تَسْتَطِيعَ مَعِيَ صَبْرًا (72)
Musa’ya: «Ben sana yaptığım işlere dayanamazsın demedim mi?» dedi.[72]
قَالَ لَا تُؤَاخِذْنِي بِمَا نَسِيتُ وَلَا تُرْهِقْنِي مِنْ أَمْرِي عُسْرًا (73)
Musa: «Unuttuğum için bana çıkışma, gücümün yetmediği şeyden beni sorumlu tutma» dedi.[73]
…/…
قَالَ هَذَا فِرَاقُ بَيْنِي وَبَيْنِكَ سَأُنَبِّئُكَ بِتَأْوِيلِ مَا لَمْ تَسْتَطِعْ عَلَيْهِ صَبْرًا (78)
O şöyle söyledi: «İşte bu, seninle benim ayrılmamızı gerektiriyor; dayanamadığın işlerin yorumunu sana anlatacağım»[78]
أَمَّا السَّفِينَةُ فَكَانَتْ لِمَسَاكِينَ يَعْمَلُونَ فِي الْبَحْرِ فَأَرَدْتُ أَنْ أَعِيبَهَا وَكَانَ وَرَاءَهُمْ مَلِكٌ يَأْخُذُ كُلَّ سَفِينَةٍ غَصْبًا (79)
«Gemi, denizde çalışan birkaç yoksula aitti; onu kusurlu kılmak istedim, çünkü peşlerinde her sağlam gemiye zorla el koyan bir hükümdar vardı.»[79]
YORUM:
Askerlik; “ellezine amenu” ibaresi ile ifade edilen topluluk tarafından gönüllü olarak yapılan bir kamu görevidir. Bu; kişiler için böyle olduğu gibi, eşyalar için de böyledir. Gönüllü olarak verilmesi gerekir. Gönülsüz olarak verilen, ayetin ibaresi ile “gasp”tır. Gönüllü kişiler bu hizmeti yaparken canlarını ortaya koyarlar ve savaş sonrası ganimeti, savaş dışında ise “SEÇİLME/YÖNETME” hakkını elde ederler. Bu benim içtihadım olup, Üstad Karagülle de bu görüşe iştirak etmektedir.
Bugün dahi başta devlet memurluğu olmak üzere, pek çok görev için “askerliğini yapma şartı” aranmaktadır. Basit bir yaklaşımla, “sonradan çıkacak bir askerlik görevi için çalışmaya ara vermesi istenmez” diye düşünülen bu gereğin, esas çıkışı bu içtihatdır. Askerliğini yapmayan demek, vatan güvenliğini üstlenmemiş kimse demektir. Yaşı geldiği zaman bu görevi yapıp yapmayacağı kesin değildir. Bugünkü sistemde askerliğini (bil fiil) yapan kimse “ellezine amenu” hükmündedir. Zaten sanırım 45 yaşa kadar da her sene yoklamasını yaptırmaktadır ve bil kuvve güvenlik görevine devam etmektedir.
Bugünkü yürütme seçilme yaşını 18 yaşa indirmek istemektedir. Bu büyük bir yanlıştır. Bu kişi daha sonra bedel verip, askerlik yapmayabilir. Bundan dolayı eksik ehliyetli olacaktır. Her göreve seçilecek kişilerin, o görevin özelliğine uygun ilmi, mesleki, dini ve siyasi ehliyeti olması gerekir. Seçilme/Yönetme görevlerine aday olacak kişilerin mutlaka “ellezine amenu” yani fiili askerliği yapmış kişiler olması şarttır.
Bütün Mümin ve Müslimler seçme hakkına sahip oldukları halde; “seçilme hakkı/yönetme hakkı” aktif olarak güvenliği deruhte eden grup olan “ellezine amenu” olanlarındır. Bunlar; belirli yaş dönemleri arasında, gönüllü olarak güvenlik hizmetini yapacağını taahhüt eden kimselerdir. Canlarını topluluk ve ülke için ortaya koyanların bu kadar bir ayrıcalığı olması gerekir. Külfet nimet dengesi gereği bu böyledir.
Eşyalar da böyledir. Gönüllü olarak savaşa katılan eşya (her türlü donanım) ganimetten pay almaya müstahaktır. Kişi de eşya da gönüllü olarak askere katılır ve ganimetten pay alır. Bir insanın ömrü boyunca hiç savaş olmamış ve ganimet de elde edilmemiş olabilir. Kişilere verdiğimiz bu yönetme imtiyazı yeterli bir ayrıcalıktır. Kişi isterse fiili askerlik yapar ve seçilme hakkı kazanır, isterse bedel verir ve askerlikten muaf olur ama sadece seçme hakkı kullanır.
Yöneticinin kamu adına herhangi bir eşyaya el koyması (bu kıssada) uygun görülmemiştir. Her ne kadar “gasb” fiili cezayı gerektirmese de uygun değildir. Gasb, alenen işlenen alma olayıdır. Alan kişi ve alınan mal bellidir. Güvenlik ihlal edilmemiştir. Hasarsız bir şekilde geri verip, geçen sürede malikin meydana gelen kaybını da tazmin ettimi ceza verilmez. Hırsızlıkta ise alma eylemi gizlice yapılır ve çalan belli değildir. Bu ise kamu güvenliğinin ortadan kalkmasıdır ve fail yakalanırsa ceza verilir. Yakalanamazsa, mal ilgili dayanışmalar tarafından tazmin edilir. Gaspta dayanışmaların tazmini yoktur, zira fail bellidir. Demek ki rızasız el koyma yoktur, böyle bir el koymaya karşı tedbir almak da meşru görülmektedir.
Kuran baştan sona sosyal olayları anlatır. Bunu bir roman tekniği içinde; bazen bir kişinin hikayesi şeklinde, bazen bir topluluğun başından geçen olaylar şeklinde anlatır. Bir olayın toplulukta vuku bulması ihtimali ne kadar yüksekse o kadar sık, ne kadar düşükse o kadar az anlatır. Aynı sosyal olayı bazen aynı kişi merkezli olarak, ama çok küçük nüans farkları ile , bazen de farklı kişilerin şahsında tekrar tekrar aktarır. Kişiler o olayları anlatmak için zikredilmişlerdir ve olay sadece onlara mahsus değildir, bütün topluluklarda aynı şekilde cereyan eder.
Üstat Karagüllenin tespit ettiği bazı yenilikler vardır:
Allah: Allahın zatı, devlet, topluluk, münhasıran meclis
Allah ve Resul: Gerçek yargılama sonuçlanana kadar, topluluk adına başkanın tasarrufunda olan geçici yargı
Allah ve Resulü: Yargı
Rakamlar ve harfler terkipler oluşturduğunda farklı farklı sonuçlar ortaya çıkar. Üstadın bu örnek kabulleri –bana göre- Kuranın her yerinde vardır.
Mesela İndallah; devlet nezdinde, devlet hukuk sisteminde demektir. Bazıları bunu, mekansal olarak Allahın yanı başında şeklinde anlamaktadır.
Bu surede de halk tarafından HIZIR olarak adlandırılan kişiyi tarif ederken Kuranın kullandığı kelimeler bana göre Karagüllenin mantığıyla ele alınmalıdır. Onların terkip olarak farklı sosyolojik, hukuki karşılıkları vardır, olması gerekir, bulmamız gerekir. Bunun için diğer makalede "aynı zamanda devlet yapılarını iyi bilen arkadaşlara da ihtiyaç var" demiştim.
عَبْدًا مِنْ عِبَادِنَا
İbadımızdan bir abd/ vatandaşlarımızdan bir vatandaş/kurulun bir üyesi
حْمَةً مِنْ عِنْدِنَا
İndimizden bir rahmet/nezdimizden bir hakname(?)/hizmete özel bir yetki veya görev belgesi(?)
مِنْ لَدُنَّا عِلْمًا
Ledünnümüzden bir ilim/hizmete özel bir bilgi/gizli bir bilgi/ çok gizli bir bilgi.
Bu benzeri ibareler bana devlet yapısı içinde var olan (ama benim henüz çakıştıramadığım) müesseseleri çağrıştırmaktadır. Herhangi birinize ilham gelirse lütfen paylaşın.
وَأَمَّا الْغُلَامُ «Oğlana gelince…
Bunu başka makalede inceleyelim…
Saygılarımla.
H.Kayahan