Cennet ve cehennemi, Allah ve Öte Dünya inancı olan herkes bilir. Genel kabul, cennet ve cehennemin bu dünyadan sonra oluşacağı ve sonsuza kadar devam edeceğidir. Acaba bu mümkün mü?
SUÇ
Suç nedir? Neleri suç kabul ediyoruz, neleri normal kabul ediyoruz? “Kanunsuz suç olmaz” (pozitif hukuk) ilkesi, bizim ülkemizde de geçerli olan bir kabuldür. Buna göre kanunda yazılı olmayan fiiller suç değildir. Aynı şekilde cezanın da yazılı olması lazımdır. Buna da “kanunsuz ceza olmaz” diyorlar. Tabii Hukuk ilkesine göre ise yazılı olmasa da bazı fiiller suçtur ve işleyene ceza verilmesi gerekir.
Kurandaki suçlarla ilgili olarak da aynı görüşler vardır. “Kuranda yazdığı için suçtur” diyenler, Kuranda yazmadan da suçtu diyenler, ikisi arasında bir yol tutanlar da vardır. Madem ki Maturîdi “nakil olmadan da akıl hakkı bulur, nakil sadece kolaylık içindir” diyor, bunu birazcık değiştirerek şöyle tamamlayalım: Suçların Kuranda yazılı olması, kıyas metodunun işleyebilmesi içindir. Tabii olarak suçlar bellidir ama bir tanesini ve onun cezasını yazmak lazımdır ki, diğerlerini ona kıyaslayabilelim.
SUÇ NE ZAMAN OLUŞUR?
Suçun iki unsuru vardır. Birincisi maddi unsuru, yani eylem olarak yapılması, ikincisi ise manevi unsuru, yani o suça kast edilmiş olması. Suçu işlediği iddia edilen kişinin o fiili işlemekten dolayı bir yararı veya karşıdaki kişiye vereceği bir zarar yoksa, suçun manevi unsurları oluşmamış demektir.
CEZA
Yasaklanmış bir fiili işleyen kişilere verilen karşılığa ceza diyoruz. Genel olarak iki ana grupta toplayabiliriz. Bedeni cezalar (mali cezaları da burada saymak mümkündür) ve kısıtlama cezaları. Hürriyeti bağlayıcı hapishane cezaları (ev hapsi de burada sayılabilir) ve sürgün veya tam tersi olan terk etmeme cezaları kısıtlama cezalarındandır. İdam, vurma, uzuv kesme, sopa veya kırbaç ile vurma, hatta oruç tutma ise bedene uygulanan cezalardır. Kendisine karşı suç işlenenin zararı her koşulda tazmin edilir. Bu onun mağdur olmaması içindir. Ceza ise suçu işleyenin kamu düzenini çiğnemesinden dolayı kendisine verilen bir karşılıktır. Bu hem onu cezalandırır, hem de başkalarının aynı suçu işlemesine karşı bir caydırıcılıktır.
NE KADAR CEZA?
Cezadan maksat, yapanı cezalandırmak ve başlarının gözünde caydırıcılık temin etmektir. Ceza o kadar olmalıdır ki, herkesi caydırmalı ama yapmak zorunda kalana da yaptığından daha fazla bir karşılık verilmemelidir. Mesela kırmızı ışıkta geçmeye koyduğumuz ceza, caydırıcı olmalı ama zorunlu bir sebeple bu suçu işlemek zorunda kalan birinin de ödeyebileceği miktarda olmalıdır. Ülkemizde çoğu suça hem para, hem de hapis cezası verilmektedir. Kural “bir suça bir ceza verileceğidir”.
Bütün insanlıkta en büyük ceza olarak idam (canını kaybetmek) olarak kabul edilmiştir. İdamın olmadığı sistemlerde ise müebbet hapis (ömür boyu hürriyetini kaybetmek) en büyük cezadır. İnsan ne kadar büyük bir suç işlerse işlesin, bu suçu kaç kere işlerse işlesin, karşılığı sadece ömrü boyunca hapis veya idamdır. Bu cezaya başka bir şey ilave edilemez.
İŞKENCE
Bir suçun karşılığı olmaksızın yapılan her türlü maddi ve manevi kısıtlama ve eziyet işkencedir ve yasaktır. Bedeni cezalar bir defaya mahsustur ve açıktır, herkesin gözetiminde ve hatta iştirakiyle yapılır. İşkence ise bir yargı kararı olmaksızın ve gizli olarak ifa edilen eylemlerdir.
FİKİR SUÇ OLUR MU?
Bir fikri söylemek veya yazmakla hakaret, iftira, bir olaya sebep olma, kandırma gibi olayları ihtiva etmiyorsa suç değildir. Fikir özgürlüğü esastır. Bu olmadan gelişme olmaz. Söylenen bir fikirden dolayı mağdur olanın mağduriyeti kadar bir hak talep etmesi doğaldır. Bu durumda verilen ceza hakaret, iftira ve benzeri bir sucun cezası olur, fikir beyan etmenin değil.
CEHENNEM CEZA MIDIR?
Evet, cezadır. Peki nasıl bir cezadır? Kısıtlayıcı bir ceza mıdır, bedeni bir ceza mıdır? Sınırları olduğuna, terk edilemediğine, hareket, yeme, içme serbestliği olmadığına göre hürriyeti bağlayıcı cezalar sınıfındandır. Derileri soyulduğuna, yerlerine yenilerinin geldiği söylendiğine göre aynı zamanda bedeni bir ceza da söz konusudur. Eğer bir suça bir ceza verilmesini ilke olarak kabul ediyorsak cehennemde ya bedeni ceza var, diğerini doğru anlamıyoruz diyeceğiz; ya da kısıtlama cezası var, diğer anlatılan bedeni cezaları doğru anlamıyoruz diyeceğiz.
Cehennemin “sonsuz” olduğu hep söylenegeldiğine göre, bu akıl alır bir karşılık gibi de görülmemektedir. Sadist nefislerimiz, bunun gerekli ve haklı bir karşılık olduğunu söylese de aklımız bunu doğrulayabilecek midir?
SONSUZ
Sayı nedir, sonsuz nedir? Çok matematiğe girmeden kısaca anlamaya çalışalım. Sayıları biliyoruz. Bir, iki, üç, … milyon, … milyar, …. diye giden dizi. Peki sonsuz nedir? Peki çoğumuzun hemen hiçi düşünmeden kabul ettiğimiz “en büyük sayıdan bir sonraki sayı değildir sonsuz”. Tekrar vurgulayalım: Mümkün, mutasavver, muhayyel en büyük sayıdan bir sonraki sayı değildir sonsuz. Mümkün, mutasavver, muhayyel en büyük sayı dahi sonsuzun yanında “sıfır”dır. Sonsuz+sayı=sonsuzdur. Hatta sonsuz+sonsuz=sonsuzdur. Sonsuza bir şey eklemekle büyümez, ondan bir şey almakla da küçülmez. Sonsuz sayı cinsinden değildir. Sonsuz herhangi bir şeyin katı veya herhangi bir şey onun cüzü, parçası değildir. Bu aynı zamanda “TEK” olan, “BİRİCİK” olan demektir. Sonsuz sadece Allah’tır ve Kurandaki “TEK” karşılığı olan kelime “ehad”tır. “SONSUZ” karşılığı olarak da zaman bakımından “evvel=ahir”, mekan bakımından ise “zahir=batın”dır.
Allah’ın dışında sonsuz yoktur, sadece ona mahsustur, onun vasfıdır. Sonsuzluk sayılabilen ve benzetilebilen bir vasıf da değildir. Sıfır’ın da buna benzer bir hali vardır. Muhayyel en küçük sayıdan bir sonraki sayı değildir sıfır. En küçük sayı dahi sıfırın yanında sonsuz gibidir. Sıfır da sayıların bir cüzü, parçası değildir. Sayılar da sıfırın bir katı değildir. Onun için matematikteki sıfır ve sonsuzla yapılan bazı işlemler “belirsizdir”, yani müteşâbihtir.
CEHENNEM SONSUZ OLUR MU?
Eğer yukarıdaki kabulümüz doğru ise sonsuz sadece Allah’tır. Yaratıklarının hiç biri ona denk olan bir vasfa sahip olamazlar. Herhangi bir varlığın Allah’ta olan bir sıfata aynen sahip olduğunu varsayarsak o zaman Allah tanımımızı değiştirmemiz gerekir. Halbuki o tektir, eşi ve benzeri yoktur. Böyle olan varlık Allah’tır. Öyleyse cehennem sonsuz olamaz. Diğer yandan başlangıcı olan her şeyin bir ömrü olması zorunludur. Başlangıcı olmadığı için sonu da olmayan tek varlık Allah’tır. Allah’ın dışındaki her şey mahluktur. Her mahlukun bir başlangıcı, bir sonu ve bu arada süreceği bir ömrü olması Allah’ın sünnetullahındandır.
Ayrıca Arapça’daki ebed, halid ve ebka kelimelerinin tamamını Türkçe’deki sonsuz kelimesi ile karşılamak hatalıdır. “Sonsuz” kelimesi karşılığı sadece Allah’a mahsus söylenen “ahir” kelimesi kullanılabilir. Bunların hiç birini Türkçe’deki sonsuz kelimesi karşılığı kullanamayız.
Halid kelimesi, Hadid-Demir kelimesine akraba görünmektedir. Demirin elementler arasındaki en önemli özelliği kararlı yapısıdır. Demirden önceki elementler birleşerek; demirden sonraki elementler de ayrışarak demire yaklaşırlar. Yani cehennem de demir gibi kararlıdır manası çıkarılabilir…
Ebka kelimesi Türkçe’de çok kullandığımız “kalan” kelimesi karşılığı olmalıdır. Cari hesaplarda bir önceki işlemden sonra kalan miktara “bakiye” diyoruz. Geçici dünya hayatından sonra geriye kalacak olan, yani bakiye, sadece öte yaşamdır, ahirettir. Ebed ise çok çok uzun zaman karşılığı olabilir. Nasıl ki, bir kamyonu tartarken gramlar ihmal edilir, nasıl ki yıllarla ifade ettiğimiz bir süreyi söylerken saniyeleri ihmal ederiz, vs. Olsa olsa öte dünya yaşamı süresi göz önüne alındığında, dünya hayatı adeta, (tabirimi mazur görürseniz) “devede kulak kalır”. Nasıl ki bir bardak su ile kıyasladığınızda okyanus suları sonsuz gibidir, ama sonsuz değildir. Burada da öte yaşam süresi, dünya yaşamı ile kıyaslandığında sonsuz gibidir ama sonsuz değildir. Zira yukarıda da belirttiğimiz gibi sonsuz ancak Allah’tır.
BAŞLANGICI OLANIN SONU DA OLUR
Evren de var olan esas kurallardan biri de bir varlığın bir başlangıcı varsa, onun mutlaka sürmesi gereken bir nominal ömrü ve bu ömrün sonunda da bir ölümü vardır. Bu, yaratıcı olan ve başlangıcı olmayana Allah’ın dışındaki tüm varlıklar için geçerli kuraldır. İnsanlar ölümlü, dünya ölümlü, evren ölümlüdür. Zira onların bir başlangıcı vardı. Cennet ve cehennem de ister bu evrenle beraber başlasın, isterse bu evrenden sonra var olacak olsun, madem ki bir başlangıç, bir var olma noktası vardır; öyleyse onular için de bir ömür süresi ve bunun sonunda da bir ölüm Allah’ın sünnetullahındandır. Kuranda “şeyin küllüne fan vardır” denilmiştir. Bu ifade mutlak olup, her ne olursa olsun hepsinin mutlaka bir sonu var demektir.
ZAMANDA SONSUZLUK
Madde ve mekanda sonsuzluk dediğimiz zaman insanın aklına hemen o kadar çok, o kadar çok ki, sonu yok diye bir fikir gelir. Evrendeki madde miktarı sabit/sayılabilir, evrenin çapı da sabit/ölçülebilir olmasına karşılık yine de insan sonsuzluk kavramını böyle düşünür. Zamana gelince biraz farklılık oluşur, bunun tersi bir çelişki var görünür. Zamandaki sonsuzluk olsa olsa binlerce, milyonlarca, trilyonlarca ve böylece geçen zaman değil, tam aksine duran ve akmayan zamandır. Bir insan için zamanın durması, o kişi için zamanın sonsuz olmasıdır. Üzerinden zaman akan kimse ihtiyarlar, üzerinde zaman akmayan kimse ise olduğu yaşta kalır. Eğer zaman onun için tekrar başlamazsa adeta sonsuz zaman yaşamış gibi olur. Zaman ne kadar yavaş akarsa süre o zaman uzar, teşbihte hata olmazsa sonsuza doğru gider. Zamanın hızı sıfırsa, zamanın süresi sonsuzdur. Bugün bilinmektedir ki, ışık hızına yaklaşan bir varlığın zamanı yavaşlar, mutlak ışık hızında zaman durur. Işık hızındaki varlık bu hızda aldığı sürece, bugün bilinen fizik kuralları da geçerli oldukça sonsuz zaman yaşar. Ama yine de böyle olmaz…
Eğer cennet ve cehennemde zaman akmayacaksa, o zaman herkes aynı yaşta kalacak demektir ve adeta sonsuz zaman yaşanmış olacaktır. Allah ne zaman yeniden zamanı başlatırsa ömürler azalmaya başlar. Şöyle de düşünmek mümkündür. Öte yaşamdaki varlıklar eğer ışık hızında olacaklarsa onlar için zaman akmaz, sonsuz gibi olurlar, ya da ışık hızına çok yakındırlar ve onlar için zaman çok çok yavaş akacaktır, onlar da çok çok uzun yaşacaklardır. Bizim hızımız ışık hızına göre kıyaslandığında adeta sıfıra çok yakındır. Onun için zaman bizim için şu an yaşadığımız hızda akmaktadır.
FİKRİ SUÇA SONSUZ CEZA…
En büyük günahın küfür (Allah’ı inkar) ve şirk (Allah’a ortak koşma) olduğu kabul ediliyor. Nifak (iki yüzlülük) ve dalalet (boş vermişlik) de büyük günahlardandır. Peki şimdi sormak istiyorum: Allah’ı inkar eden kimse Allah’a bir zarar vermiş olur mu bu inkarıyla, ya da kendisine bir menfaat sağlamış olur mu? Allah’a kimse bir zarar veremez, buna hiçbir varlığın gücü yetmez. Salt inkarı ile de kendisine ne gibi bir menfaat sağlamış olabilir? Bu durumda suçun manevi unsuru oluşmamış demektir…? Ne dersiniz? Ayrıca aklı ermediği için inkar eden kimse kafir de olmaz, var olduğunu bildiği halde, bir başka maksat için var olanı yok sayan kimsedir kafir.
Bir suça iki ceza olmaz demiştik. Cezası burada verilen adam öldürme, hırsızlık, zina, sarhoşluk gibi suçların öte dünyada bir kere daha cezalandırılmaması gerekir. Olsa olsa olması gereken cezadan daha az ceza verilmişse eksiğin tamamlanmasından bahsedilebilir. Bunu anlamak kolaydır, ama iki kere ceza biraz ağır gibi geliyor… Bir suça iki ceza adalet prensibine aykırıdır. Bu suçlar kamu düzenini bozan, sosyal yaşantıyı zedeleyen suçlar olarak görünmektedir.
ALLAH’A KARŞI SUÇ MÜMKÜN MÜ?
Kişinin kendisine bir fayda temin etmesine rağmen, herhangi bir muhatabına (ikinci kişiye) veya topluluğa (üçüncü kişilere) bir zararı dokunmasa işlediği eyleme “suç” diyebilir miyiz? Gerçek kişilere, tüzel kişilere ki, devlet bunların en büyüğüdür, bir zarar vermeyen eylemler suç olarak nitelendirilemez. Hatta bu zarar maddi de olabilir, manevi de olabilir. Birinin malını çalsanız, eksilen malı tazmin edersiniz ve devlet otoritesi, devlet güvenliğini ihlal ettiğiniz cezalandırılırsınız, kamu güvenliğini bozdunuz.
Havayı alsanız ve onu kullansanız, eğer onda bir bozulma ve eksilme meydana getirmiyorsanız, topluluğun malını azaltıyorsunuz diye hiç kimse sizi hırsızlıkla suçlamaz. Ama birisine hakaret etseniz, küfretseniz onu toplumdaki saygınlığını eksilttiğiniz için mağdur etmiş olursunuz ve suçtur.
Allah mutlak sonsuzdur. Hiçbir kimse ne yaparsa yapsın onda herhangi bir eksiltme, herhangi azaltma, herhangi bir artma da meydana getiremez. Allah’ın varlığı ne artar ne de azalır. Öyleyse teorik olan şu suç kriterini Allah için düşünelim. Bir insan ne yaparsa yapsın, ister inkar etsin, ister şirk koşsun Allah’a bir zarar veremeyeceği aşikardır. Zira Allah’ta ne maddi olarak ne de manevi olarak bir azalma meydana gelmemiştir. Öyleyse buradaki suçun ve cezanın mantığı nedir?
KÜFÜR (tanımama) ve ŞİRK (ortaklama) Küfür ve şirk de sosyal düzeni, kamu düzenini, yani devlet otoritesini bozan suçlardan olmasın sakın…? Allah lafzının pek çok yerde “kamu-devlet” manasında söylendiği bilinen bir gerçektir. Hukukullah, kamu hukuku demektir.
Bir sosyolog gibi olaya bakıp; Allah’ı inkar devleti inkardır, devleti tanımamadır, anarşi ve isyandır. Arapça “kafir” kelimesini Türkçe’de kullandığımız eşkıya, terörist, anarşist anlamlarında almalıyız. Zira anarşist kural tanımayan demektir ki topluluk halinde yaşabilmenin, kamu düzeni oluşturmanın ilk şartı herkesin belirlenen kurallara uymasıdır. Böylece herkes ne yaparsa ne ile karşılaşacağını bilebilir ve düzen oluşur. Buradaki küfür sırasıyla Allah’ı yani kamuyu/topluluğu ve onun tezahür eden şekli olan devleti tanımaktır. Böylece kelimenin sözlük manasına da tam uygun olarak; zira kefere kelimesi var olduğunu bildiği halde yok saymak demektir, bir anlam kazanılmış olur.
Allah’a şirk koşmak ise devlet gücüne güvenmeyip, başka güçleri ona ortak etme demektir. Mesela mafya ile iş yapma veya parasına güvenerek rüşvet ile iş yapma demektir, diyebilir miyiz? Evet, ihkak-ı hak, yani kendi hakkını kendisi almak, devlet otoritesi ile değil de mafya aracılığı ile iş yapmak, rüşvet veya iltimas ile, kayırma ile iş bitirmek gibi eylemler devletin gücünün yanında başka güçler tanımak ve onlara tapmak demektir. En büyük suçlardandır. Düzenin tam ifsadıdır. Bu şekildeki gizli bir şirk, belki de açık olan bir küfürden daha tehlikelidir. Zira açık olanla mücadele etmek daha kolaydır. Biri devleti yok sayma, diğeri de devlete ortak koşmadır. Bu her iki fiil, her düzende kesin suçtur. Devleti tanımamanın cezası kesin ölümdür. Şirkin (devletin yanında başka otoriteler tanımanın) de bundan kalır bir tarafı yoktur. Devlet mekanizmasını tamamen bozan bir eylemdir.
Buradan anlarız ki Kuran ayetlerinin pek çok manaları vardır. Dünyevi manaları, uhrevi manaları, bilimsel manaları, şeriat ve tarikat manaları gibi pek çok manaları vardır. Bir ayet bunların pek çoğuna delalet edebilir, çok yönlüdür. O zaman şöyle bir genelleme çok da yanlış olmaz. Küfür ve şirk de dahil olmak üzere zikredilen bütün suçlar ve cezalar hep (ya da aynı zamanda) kamu hukukunu (devlet) düzenlemek içindir. Böyle bir kabul, takdir edersiniz ki, diğer manaları yok kılmaz. Mahiyetini hiçbir zaman tam olarak bilemeyeceğimiz ve bazı insanlara olan öfke ve hıncımızı teskin ettirecek ve adeta onlardan öcümüzü alacak bir yer olarak görmek istediğimiz cehennemi bırakıp, günlük ihtiyaçlarımızla ilgili konuları incelememiz çok daha uygundur.