01.08.2013
“CEBELLEŞME”YE BAŞLARKEN
Öncelikle “cebelleşmek” deyimini hatırlatan Orhan Çakmağa teşekkür ederim. Tevafuk olarak, hem “cebel” kelimesi ve türevlerinin geçtiği ayetleri çevirmeyi, hem de içine girmeye çalıştığım büyük mücadeleyi aynı anda ifade eden bir ibare oldu…
Eskiler bir ibareye "hakiki" mana verdiklerinde anlamsız bir mana çıkıyorsa “mecaz” yoluna gitmişlerdir. Bizim yapmaya çalıştığımız ise oldukça farklıdır. Biz kelimelerin tamamına sosyolojik mana vermeye çalışıyoruz. Bu mecaz değildir. Ya bunlar “eşsesli” kelimeler gibi kabul edilir ve ne kadar çok ilim alanında o kelime yer ve mana bulabiliyorsa, o kadar eşsesli kelime, tek sesle ve tek yazılışla ifade edilmiş olur. Ya da bu usule yeni bir ad bulmamız gerekecektir. Bana göre bu mecaz değildir ama nedir şimdilik bilmiyorum.
Eski kavimlerin ve peygamberlerin kıssaları, yaratılış ve evrenin oluşturulmasını anlattığını kabul ettiğimiz ayetler epey zorlayacak bizi. Klasik manada kullanılan kelimeleri aynı manada kullanırsak bu olmaz. Bu çeviride Allahı her şeyi yaratan Allah, melekleri ve cinleri görünmeyen tinsel varlıklar olarak almayacağız. Yaratan Allah ve halife kılınan insan arasındaki ilişkilerin düzenlemesinde zaten o manalar geçerlidir. Biz her kelimeye, her ibareye toplumda karşılığı olan bir mana yükleyeceğiz. Jeolog kendi disiplininde, biyolog kendi disiplininde, fizikçi de kendi disiplininde olan manaları yükleyecek ve kitabın tamamının bir bütünlük içinde kendi sahasını da ifade ettiğini bulacaktır, tezimiz budur.
Ben sosyolojiyi tercih ettim.
Cebel kelimesi tevafuken/tesadüfen ortaya çıktı. Usul olarak böyle kelime kelime yapmak yerine, sure sure gitmek daha iyi zannederim. Süleyman abi ile istişareden sonra usul ve yol haritası belirginleşir diye düşünüyorum. Kadir gecesi münasebetiyle üzerinde çok çalışamamakla birlikte yazabildiklerimi yazıp yayınlamak istedim. Uzun cümleleri ve terimlerin tam Türkçe karşılıklarını elbette yazamadım. Seçmiş olacağımız kelime, okuyanın kafasında oturmayabilir, bunun için açıklamalar ilave etmeli miyiz bilmiyorum.
“Cebel” ve türevleri Kuranda 41 yerde geçmektedir. Sırayla Arapçasını, Türkçe meallerden birini ve onların altına da “sosyolojik meal denemesi” çevirisini (BÜYÜK HARFLERLE) eklemeye çalışacağım. Tamamını aynı mantıkla çözemeyebilirim. Sade ve tutarlı bir çeviri yapabilene kadar o ayeti boş bırakacağım. Bu gerçek bir cebelleşme olacak. Umarım hayırlı bir iş olur…
وَإِذْ قَالَ إِبْرَاهِيمُ رَبِّ أَرِنِي كَيْفَ تُحْيِي الْمَوْتَى قَالَ أَوَلَمْ تُؤْمِنْ قَالَ بَلَى وَلَكِنْ لِيَطْمَئِنَّ قَلْبِي قَالَ فَخُذْ أَرْبَعَةً مِنَ الطَّيْرِ فَصُرْهُنَّ إِلَيْكَ ثُمَّ اجْعَلْ عَلَى كُلِّ جَبَلٍ مِنْهُنَّ جُزْءًا ثُمَّ ادْعُهُنَّ يَأْتِينَكَ سَعْيًا وَاعْلَمْ أَنَّ اللَّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ (260/2)
İbrahim: «Rabbim! Ölüleri nasıl dirilttiğini bana göster» dediğinde, «İnanmıyor musun?» deyince de, «Hayır öyle değil, fakat kalbim iyice kansın» demişti. «Öyleyse dört çeşit kuş al, onları kendine alıştır, sonra onları parçalayıp her dağın üzerine bir parça koy, sonra onları çağır; koşarak sana gelirler. O halde Allah’ın güçlü ve Hakim olduğunu bil» demişti.[2/260]
?????
وَاذْكُرُوا إِذْ جَعَلَكُمْ خُلَفَاءَ مِنْ بَعْدِ عَادٍ وَبَوَّأَكُمْ فِي الْأَرْضِ تَتَّخِذُونَ مِنْ سُهُولِهَا قُصُورًا وَتَنْحِتُونَ الْجِبَالَ بُيُوتًا فَاذْكُرُوا آلَاءَ اللَّهِ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْأَرْضِ مُفْسِدِينَ (74/7)
Allah’ın sizi Ad milleti yerine getirdiğini, ovalarında köşkler kurup dağlarında kayadan evler yonttuğunuz yeryüzünde yerleştirdiğini hatırlayın; Allah’ın nimetlerini anın, yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın» dedi.[7/74]
?????
وَلَمَّا جَاءَ مُوسَى لِمِيقَاتِنَا وَكَلَّمَهُ رَبُّهُ قَالَ رَبِّ أَرِنِي أَنْظُرْ إِلَيْكَ قَالَ لَنْ تَرَانِي وَلَكِنِ انْظُرْ إِلَى الْجَبَلِ فَإِنِ اسْتَقَرَّ مَكَانَهُ فَسَوْفَ تَرَانِي فَلَمَّا تَجَلَّى رَبُّهُ لِلْجَبَلِ جَعَلَهُ دَكًّا وَخَرَّ مُوسَى صَعِقًا فَلَمَّا أَفَاقَ قَالَ سُبْحَانَكَ تُبْتُ إِلَيْكَ وَأَنَا أَوَّلُ الْمُؤْمِنِينَ (143/7)
Musa, tayin ettiğimiz vakitte gelip Rabbi onunla konuşunca, Musa: «Rabbim! Bana Kendini göster, Sana bakayım» dedi. Allah: «Sen Beni göremezsin ama dağa bak, eğer o yerinde kalırsa sen de Beni göreceksin» buyurdu. Rabbi dağa tecelli edince onu yerle bir etti ve Musa da baygın düştü; ayılınca: «Yarabbi, münezzehsin, Sana tevbe ettim, ben inananların ilkiyim» dedi.[7/143]
??????
وَإِذْ نَتَقْنَا الْجَبَلَ فَوْقَهُمْ كَأَنَّهُ ظُلَّةٌ وَظَنُّوا أَنَّهُ وَاقِعٌ بِهِمْ خُذُوا مَا آتَيْنَاكُمْ بِقُوَّةٍ وَاذْكُرُوا مَا فِيهِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ (171/7)
Tur dağını, gölgelik gibi onların üzerlerine yükseltmiştik, onlar tepelerine düşeceğini sanmışlardı. Onlara: «Size verdiğimiz Kitap’a sıkıca sarılın, içinde olanı düşünün ki sakınanlardan olasınız» demiştik.[7/171]
??????
وَهِيَ تَجْرِي بِهِمْ فِي مَوْجٍ كَالْجِبَالِ وَنَادَى نُوحٌ ابْنَهُ وَكَانَ فِي مَعْزِلٍ يَابُنَيَّ ارْكَبْ مَعَنَا وَلَا تَكُنْ مَعَ الْكَافِرِينَ (42/11)
Gemi, dağlar gibi dalgalar içinde onları götürürken, Nuh, bir kenarda ayrı kalmış olan oğluna «Ey oğulcuğum! Bizimle beraber gel, kafirlerle birlik olma» diye seslendi.[11/42]
????
قَالَ سَآوِي إِلَى جَبَلٍ يَعْصِمُنِي مِنَ الْمَاءِ قَالَ لَا عَاصِمَ الْيَوْمَ مِنْ أَمْرِ اللَّهِ إِلَّا مَنْ رَحِمَ وَحَالَ بَيْنَهُمَا الْمَوْجُ فَكَانَ مِنَ الْمُغْرَقِينَ (43/11)
Oğlu: «Dağa sığınırım, beni sudan kurtarır» deyince, Nuh: «Bugün Allah’ın buyruğundan O’nun acıdıkları dışında kurtulacak yoktur» dedi. Aralarına dalga girdi, oğlu da boğulanlara karıştı.[11/43]
?????
وَلَوْ أَنَّ قُرْآنًا سُيِّرَتْ بِهِ الْجِبَالُ أَوْ قُطِّعَتْ بِهِ الْأَرْضُ أَوْ كُلِّمَ بِهِ الْمَوْتَى بَلْ لِلَّهِ الْأَمْرُ جَمِيعًا أَفَلَمْ يَيْئَسِ الَّذِينَ آمَنُوا أَنْ لَوْ يَشَاءُ اللَّهُ لَهَدَى النَّاسَ جَمِيعًا وَلَا يَزَالُ الَّذِينَ كَفَرُوا تُصِيبُهُمْ بِمَا صَنَعُوا قَارِعَةٌ أَوْ تَحُلُّ قَرِيبًا مِنْ دَارِهِمْ حَتَّى يَأْتِيَ وَعْدُ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ لَا يُخْلِفُ الْمِيعَادَ (31/13)
Eğer Kuran ile dağlar yürütülmüş veya yeryüzü parçalanmış yahut ölüler konuşturulmuş olsaydı, kafirler yine de inanmazlardı. Oysa bütün işler Allah’a aittir. İnananların, «Allah dilese bütün insanları doğru yola eriştirebilir» gerçeğini akılları kesmedi mi? Allah’ın sözü yerine gelinceye kadar, yaptıkları işler sebebiyle inkar edenlere bir belanın dokunması veya evlerinin yakınına inmesi devam eder durur. Allah, verdiği sözden şüphesiz caymaz.[13/31]
EĞER BU SÖYLEM/KURAN İLE KİTLELER SÜRÜLSEYDİ, ÜLKE BÖLÜNSEYDİ, DİNGİNLER (hay/diri karşıtı) SÖYLETİLSEYDİ(?)…..
وَقَدْ مَكَرُوا مَكْرَهُمْ وَعِنْدَ اللَّهِ مَكْرُهُمْ وَإِنْ كَانَ مَكْرُهُمْ لِتَزُولَ مِنْهُ الْجِبَالُ (46/14)
Şüphesiz onlar düzenlerini kurdular; oysa dağları yerinden oynatacak olsa bile, bu düzenleri hep Allah’ın elindeydi.[14/46]
ONLARIN MEKRLERİ/KAPANLARI KİTLELERİ ZEVL(?) ETMEK İÇİNDİ….
وَكَانُوا يَنْحِتُونَ مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتًا آمِنِينَ (82/15)
Dağlarda, güven içinde olarak evler yontuyorlardı.[15/82]
????????
وَأَوْحَى رَبُّكَ إِلَى النَّحْلِ أَنِ اتَّخِذِي مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتًا وَمِنَ الشَّجَرِ وَمِمَّا يَعْرِشُونَ (68/16)
Rabbın bal arısına da şöyle vahyetti: dağlardan ve ağaçlardan ve kuracakları köşklerden göz göz evler edin[16/68]
??????
وَاللَّهُ جَعَلَ لَكُمْ مِمَّا خَلَقَ ظِلَالًا وَجَعَلَ لَكُمْ مِنَ الْجِبَالِ أَكْنَانًا وَجَعَلَ لَكُمْ سَرَابِيلَ تَقِيكُمُ الْحَرَّ وَسَرَابِيلَ تَقِيكُمْ بَأْسَكُمْ كَذَلِكَ يُتِمُّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكُمْ لَعَلَّكُمْ تُسْلِمُونَ (81/16)
Allah yarattıklarından size gölgeler yapmış; dağlarda sığınacağınız barınaklar var etmiş, sizi sıcaktan koruyacak elbiseler, harpte sizi koruyacak zırhlar vermiştir. Size olan nimetini müslüman olasınız diye işte bu şekilde tamamlamaktadır.[16/81]
…. KİTLELERDEN EKNAN/KENANLAR KILMIŞ, ……
وَلَا تَمْشِ فِي الْأَرْضِ مَرَحًا إِنَّكَ لَنْ تَخْرِقَ الْأَرْضَ وَلَنْ تَبْلُغَ الْجِبَالَ طُولًا (37/17)
Yeryüzünde böbürlenerek yürüme, çünkü sen ne yeri delebilir ve ne de boyca dağlara ulaşabilirsin.[17/37]
ÜLKEDE BÖBÜRLENEREK YÜRÜME, SEN NE ÜLKEYİ DELEBİLİRSİN, NE DE KİTLELERE YETİŞEBİLİRSİN
وَيَوْمَ نُسَيِّرُ الْجِبَالَ وَتَرَى الْأَرْضَ بَارِزَةً وَحَشَرْنَاهُمْ فَلَمْ نُغَادِرْ مِنْهُمْ أَحَدًا (47/18)
Bir gün dağları yürütürüz de yeri dümdüz görürsün. Hiçbirini bırakmaksızın diriltip bir araya toplarız.[18/47]
BİRGÜN KİTLELERİ SÜRERİZ DE ÜLKEYİ BOMBOŞ GÖRÜRSÜN. ONLARDAN BİRİNİ BİLE GADRETMEDEN (?) ONLARI HAŞYEDERİZ/TOPLARIZ.
تَكَادُ السَّمَوَاتُ يَتَفَطَّرْنَ مِنْهُ وَتَنْشَقُّ الْأَرْضُ وَتَخِرُّ الْجِبَالُ هَدًّا (90/19)
Bundan dolayı, neredeyse gökler çatlayacak, yer yarılacak, dağlar yıkılıp düşecektir![19/90]
ONDAN DOLAYI ÜSTTEKİLER YARILACAK, ÜLKE ÇATLAYACAK,
VE KİTLLER HARARETLENECEKTİR (HEDDEN???)
وَيَسْأَلُونَكَ عَنِ الْجِبَالِ فَقُلْ يَنْسِفُهَا رَبِّي نَسْفًا (105/20)
Bir de sana dağlardan soruyorlar, binaenaleyh de ki: rabbım onları un ufra edip savuracak da[20/105]
SANA KİTLELERDEN SORUYORLAR; YETİŞTİRİCİM ONLARI DARMADAĞIN EDECEK.
فَفَهَّمْنَاهَا سُلَيْمَانَ وَكُلًّا آتَيْنَا حُكْمًا وَعِلْمًا وَسَخَّرْنَا مَعَ دَاوُدَ الْجِبَالَ يُسَبِّحْنَ وَالطَّيْرَ وَكُنَّا فَاعِلِينَ (79/21)
Süleyman’a bu meselenin hükmünü bildirmiştik; her birine hüküm ve ilim verdik. Davud ile beraber tesbih etsinler diye dağları ve kuşları buyruk altına aldık. Bunları Biz yapmıştık.[21/79]
ONU SÜLEYMANA FEHMETTİK, KÜLLÜNE BİR HÜKÜM VE İLİM İTA ETTİK, (yerleşik) KİTLELERİ DAVUTLA BERABER TESHİR ETTİK, KONAR GÖÇERLER (yörükler) TESBİH EDERLER, FİİL EDEN BİZDİK.
أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ يَسْجُدُ لَهُ مَنْ فِي السَّمَوَاتِ وَمَنْ فِي الْأَرْضِ وَالشَّمْسُ وَالْقَمَرُ وَالنُّجُومُ وَالْجِبَالُ وَالشَّجَرُ وَالدَّوَابُّ وَكَثِيرٌ مِنَ النَّاسِ وَكَثِيرٌ حَقَّ عَلَيْهِ الْعَذَابُ وَمَنْ يُهِنِ اللَّهُ فَمَا لَهُ مِنْ مُكْرِمٍ إِنَّ اللَّهَ يَفْعَلُ مَا يَشَاءُ (18/22)
Göklerde ve yerde olanların, güneş, ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanların ve insanların birçoğunun Allah’a secde ettiklerini görmüyor musun? İnsanların birçoğu da azabı hak etmiştir. Allah’ın alçalttığı kimseyi yükseltebilecek yoktur. Doğrusu Allah ne dilerse yapar.[22/18]
ÜSTTEKİ KİMSELERİN, ÜLKEDEKİ KİMSELERİN, (GÜNEŞİN/BAŞKANIN, AYIN/BAŞBAKANIN, UYDULARIN/BAKANLARIN), KİTLELERİN, ……….??????
أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ يُزْجِي سَحَابًا ثُمَّ يُؤَلِّفُ بَيْنَهُ ثُمَّ يَجْعَلُهُ رُكَامًا فَتَرَى الْوَدْقَ يَخْرُجُ مِنْ خِلَالِهِ وَيُنَزِّلُ مِنَ السَّمَاءِ مِنْ جِبَالٍ فِيهَا مِنْ بَرَدٍ فَيُصِيبُ بِهِ مَنْ يَشَاءُ وَيَصْرِفُهُ عَنْ مَنْ يَشَاءُ يَكَادُ سَنَا بَرْقِهِ يَذْهَبُ بِالْأَبْصَارِ (43/24)
Bilmez misiniz ki, Allah bulutları sürer, sonra onları bir araya getirir; üstüste yığar, sen de onların arasından yağmur yağdığını görürsün. Gökten içinde dolu bulunan dağlar gibi bulutlar indirir, dilediğini ona uğratır, dilediğinden de uzak tutar. Bu bulutların şimşeğinin parıltısı nerdeyse gözleri alır![24/43]
???????
وَتَنْحِتُونَ مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتًا فَارِهِينَ (149/26)
Ki bir de dağlardan keyfli keyfli evler yontuyorsunuz[26/149]
??????
وَاتَّقُوا الَّذِي خَلَقَكُمْ وَالْجِبِلَّةَ الْأَوَّلِينَ (184/26)
Sizi ve önceki nesilleri yaratan (Allah) dan korkun.[26/184]
SİZİ VE ÖNCEKİ NESİLLERİ/SOYLARI/KİTLELERİ KURGULAYAN KİMSEYE İTTİKA EDİN/SIĞININ
وَتَرَى الْجِبَالَ تَحْسَبُهَا جَامِدَةً وَهِيَ تَمُرُّ مَرَّ السَّحَابِ صُنْعَ اللَّهِ الَّذِي أَتْقَنَ كُلَّ شَيْءٍ إِنَّهُ خَبِيرٌ بِمَا تَفْعَلُونَ (88/27)
Dağları yerinde donmuş gibi durur görürsün, oysa onlar bulutlar gibi geçerler. Bu her şeyi sağlam tutan Allah’ın işidir. Doğrusu O, yaptıklarınızdan haberdardır.[27/88]
(yerleşik) KİTLELERİ GÖRÜP, ONLARI CAMİD (donuk) HESAP EDERSİN ONLAR SİHABIN MÜRURU GİBİ MURUR EDERLER.TOPLULUĞUN/DEVLETİN SUN UDUR.
إِنَّا عَرَضْنَا الْأَمَانَةَ عَلَى السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ وَالْجِبَالِ فَأَبَيْنَ أَنْ يَحْمِلْنَهَا وَأَشْفَقْنَ مِنْهَا وَحَمَلَهَا الْإِنْسَانُ إِنَّهُ كَانَ ظَلُومًا جَهُولًا (72/33)
Doğrusu Biz, sorumluluğu (emaneti) göklere, yere, dağlara sunmuşuzdur da onlar bunu yüklenmekten çekinmişler ve ondan korkup titremişlerdir; onu insan yüklendi. Doğrusu o çok zalim ve çok cahildir. (kabulüne rağmen emanete hıyanet etmektedir)[33/72]
EMANETİ ÜSTTEKİLERE, ÜLKEYE, KİTLELERE, ONU HAMLETMEKTEN ÇEKİNDİLERONU İNSAN HAMLETTİ O DEVLETSİZ BİR ZALİMDİ/EZENDİ.
وَلَقَدْ آتَيْنَا دَاوُدَ مِنَّا فَضْلًا يَاجِبَالُ أَوِّبِي مَعَهُ وَالطَّيْرَ وَأَلَنَّا لَهُ الْحَدِيدَ (10/34)
Andolsun, Davud’a tarafımızdan bir üstünlük verdik. «Ey dağlar ve kuşlar! Onunla beraber tesbih edin» dedik. Ona demiri yumuşattık.[34/10]
DAVUDA BİZDEN BİR ARTI İTA ETMİŞİZDİR. EY (yerleşik) KİTLELER ONUNLA BERABER TEVBEDİNİZ KONAR GÖÇERLER (yörükler) SİZ DE
أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ أَنْزَلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَأَخْرَجْنَا بِهِ ثَمَرَاتٍ مُخْتَلِفًا أَلْوَانُهَا وَمِنَ الْجِبَالِ جُدَدٌ بِيضٌ وَحُمْرٌ مُخْتَلِفٌ أَلْوَانُهَا وَغَرَابِيبُ سُودٌ (27/35)
Allah’ın gökten su indirdiğini görmez misin? Biz onunla türlü türlü renkte ürünler yetiştirmiş; dağlarda da beyaz, kırmızı, siyah ve türlü renkte yollar var etmişizdir.[35/27]
….. KİTLELERDEN DE CÜDED(?), BİİD(?), HUMR MUHTELİF LEVNLERDE/RENKLERDE VE SUD GARABİBLER…(???)
وَلَقَدْ أَضَلَّ مِنْكُمْ جِبِلًّا كَثِيرًا أَفَلَمْ تَكُونُوا تَعْقِلُونَ (62/36)
And olsun ki, o sizden nice nesilleri saptırmıştı, akletmez miydiniz?[36/62]
SİZDEN ÇOK NESİLLERİ/KİTLELERİ SAPTIRMIŞTI. AKLEDEN OLMAZ MISINIZ?
إِنَّا سَخَّرْنَا الْجِبَالَ مَعَهُ يُسَبِّحْنَ بِالْعَشِيِّ وَالْإِشْرَاقِ (18/38)
Çünkü biz onun maiyetinde dağları müsahhar kılmıştık: tesbih ederlerdi akşamleyin ve işrak vaktı[38/18]
KİTLELERİ ONUNLA BERABER MUSAHHAR(?) KILDIK. AŞİY VE İŞRAKDA TESBİH(?) EDERLERDİ.
وَتَسِيرُ الْجِبَالُ سَيْرًا (10/52)
Dağlar yürüdükçe yürür.[52/10]
KİTLELER SÜRÜLEREK SÜRÜLÜR.
وَبُسَّتِ الْجِبَالُ بَسًّا (5/56)
Dağlar parçalandığı,[56/5]
KİTLELER BESSEN BES(?) OLDU.
لَوْ أَنْزَلْنَا هَذَا الْقُرْآنَ عَلَى جَبَلٍ لَرَأَيْتَهُ خَاشِعًا مُتَصَدِّعًا مِنْ خَشْيَةِ اللَّهِ وَتِلْكَ الْأَمْثَالُ نَضْرِبُهَا لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ (21/59)
Eğer Biz Kuran’ı bir dağa indirmiş olsaydık, sen, onun, Allah korkusuyla baş eğerek parça parça olduğunu görürdün. Bu misalleri, insanlar düşünsünler diye veriyoruz.[59/21]
BİZ BU SÖYLEMİ BİR KİTLEYE İNZAL ETSEYDİK/İNDİRSEYDİK(?), ONU, ONUN HAŞYETİNDEN(?) MÜTESADDİ” HAŞİ” OLARAK REY EDERDİN.
وَحُمِلَتِ الْأَرْضُ وَالْجِبَالُ فَدُكَّتَا دَكَّةً وَاحِدَةً (14/69)
o yer ve dağlar yükletilip arkasından bir çarpılış çarpıldıklarında,[69/14]
ÜLKE VE KİTLELER YÜKLETİLDİ, BİR DEKKE DEKKEDİLDİLER(?)
وَتَكُونُ الْجِبَالُ كَالْعِهْنِ (9/70)
Dağlar da atılmış pamuğa döner.[70/9]
KİTLELER İHN GİBİ OLURLAR.
يَوْمَ تَرْجُفُ الْأَرْضُ وَالْجِبَالُ وَكَانَتِ الْجِبَالُ كَثِيبًا مَهِيلًا (14/73)
Kıyametin koptuğu gün, yeryüzü ve dağlar sarsılır; dağlar, yumuşak kum yığını haline gelir.[73/14]
O GÜN ÜLKE RECF(?) OLUR, KİTLELER DE. KİTLELER MEHLEN(?) KESİB(?) OLURLAR.
وَإِذَا الْجِبَالُ نُسِفَتْ (10/77)
Dağlar pamuk gibi atıldığı zaman,[77/10]
KİTLELER NUSFEDİLİNCE
وَالْجِبَالَ أَوْتَادًا (7/78)
Ve dağları birer kazık[78/7]
ÇAKILMIŞ/OTURMUŞ(?) KİTLELERİ
وَسُيِّرَتِ الْجِبَالُ فَكَانَتْ سَرَابًا (20/78)
Dağlar yürütülüp serap olacaktır.[78/20]
KİTLELER SÜRÜLÜP, SERAB/YOK(?) OLDULAR.
وَالْجِبَالَ أَرْسَاهَا (32/79)
Dağları yerleştirmiştir.[79/32]
KİTLELERİ, ONLARI RESYETTİ/SIRALADI(?)
وَإِذَا الْجِبَالُ سُيِّرَتْ (3/81)
Dağlar (sallanıp) yürütüldüğünde,[81/3]
KİTLELER SÜRÜLÜNCE.
وَإِلَى الْجِبَالِ كَيْفَ نُصِبَتْ (19/88)
Ve o dağlara: nasıl dikilmiş?[88/19]
VE KİTLELERE, NASIL NASABEDİLMİŞ/ATANMIŞ(?)
وَتَكُونُ الْجِبَالُ كَالْعِهْنِ الْمَنْفُوشِ (5/101)
Dağlar, atılmış renkli yüne benzeyecekler.[101/5]
KİTLELER MENFUŞ İHN GİBİ OLACAKLAR.
Saygılarımla.
H.Kayahan