SINAMALAR
Dil/3
MÂNÂ
12.02.2018
KONUŞMA DİLİ
Hepimiz konuştuğumuz dili küçükken, aile içinde öğreniriz. Kurallarını bilmeden, çevremizden duyduğumuz şekilde dili kullanırız. Büyüdükçe ve çevremiz genişledikçe kelime dağarcığımız ve dile yetkinliğimiz artar. Okula gittiğimizde konuştuğumuz dili yazmayı ve okumayı da öğreniriz. Daha yüksek sınıflarda ise dilin kurallarını ve ögelerini de öğreniriz.
HAKİKİ MANA-MECAZİ MANA
Konuşma dilinde kullandığımız ve herkesin anladığı manalar, o sözün/kelimenin hakiki manasıdır. Sözlüklerde de bunlar bulunur. Bu manadan başka manası da varsa onun yanında bir açıklama da bulunur. Mesela teknikteki manası gibi.
Mecazi mana ise, bir kelimenin yine konuşma dilinde başka bir manaya gelecek şekilde kullanılmasıdır. Örneğin “bugün çok şimşek çaktı” desem buradaki kelimelerin hepsi hakiki manadadır. Hayatı hızlı yaşayan Ahmet odaya girse ve onu gören biri “işte şimşek de geldi” dese, buradaki şimşek sözü mecazi manada kullanılmış olur. Zira şimşek, yağmurlu havalarda bulutların arasındaki elektrik boşalmasının adıdır. Odaya giren o değildir.
Bu açıklamayı daha genelleştirmek işitiyorum. Bir kelime; konuşma dili, hukuk dili, biyoloji dili gibi aynı sahada ama başka manada başka bir manada kullanılıyorsa, o mana mecazi manadır. Bir sahadan başka sahada aynı kelime kullanılıyorsa her yerde de hakiki manadadır, herhangi biri veya ikisi mecaz değildir.
ISTILAHİ MANA-TERMİNOLOJİK MANA
Istılah; ansiklopedilerde şöyle tarif edilmektedir:
(Bir kelimenin belli bir ilim dalında kazandığı anlam, terim.
Tabir, deyim. Belirli bir topluluğun, bir lafzı lügat mânasından çıkararak başka bir mânada kullanmaları.
Terim. Herkesin anlamadığı özel anlamda kullanılan söz. Term.
İlim lisanında ise belli bir cemaatin, bir meslek erbabının bir lafzın manasını sözlük anlamından çıkararak başka bir manada müttefikan kullanmalarıdır. Bir lafzın sözlük manası ile ıstılahî manası arasında ya münasebet bulunur ya da bulunmaz. Bulunursa bu ıstılahi tabire "menkul", bulunmazsa "mürtecel" denilir.
Belli bir sahada o sahaya ait özel bir anlam kazanma, kelimenin o sahaya ait kazandığı mana, terim anlamı)
Konuşma dilindeki bir kelimenin; başka ilim dallarında, başka sahalarda yüklendiği mana, o kelimenin terminolojik/ıstılahi manasıdır ve bu mana da hakiki manadır, mecaz değildir.
Örneğin, “yonga” ince ve uzun tahta parçasıdır. Ama bilgisayar chiplerinde kullanılan silikon katmanlar da “yonga” olarak isimlendirilir ve biz bu manayı mecaz olarak almayız.
Bir askeri komutan, “5 tane leopar, 10 tane de altay gönderin” dese, buradaki kelimelerin tank olduklarını hemen anlarız. Bir tank leopar değildir, ona benzemeyebilir de benzemeyebilir de. Askeri terminolojideki manası ile konuşma dilindeki manası arasında benzerlik olması da gerekmez.
KURAN ve TERMİNOLOJİK MANALAR
Eskiden daha çok hakiki ve manalar üzerinde durulmuş, ıstılahi manalar az işlenmiştir. İlimler geliştikçe, dillerde bu manalar türetilmediyse, yeni terimler üretildiği yerlerin dillerindeki kelimelerle o dillere girmiştir. Teknik kelimeler hep batı dillerinden ve aynı seslerle dillere girmektedir. Televizyon, radyo, tren, vs. Batı dilleri de bu kelimeleri Latince’den türetmedirler. Latince ilmi bir dildir. Başka bir ilim dili de Arapçadır. Fakat ne yazık ki, günlük konuşma dili olarak Arapça konuşan topluluklar da kendi dillerinden ıstılahi manalar kullanmak yerine, yabancı kelimeleri dillerine eklemektedirler.
Yine bizden öncekiler, Kuran ayetlerinin bazılarını biyoloji ile ilgili, bazılarını astronomi ile ilgili, bazılarını ekonomi ile ilgili vb şekilde tasnif etmişlerdi.
Kuran’da 1600 civarında Arapça kök kelime vardır. Her kelimenin her ilim terminolojisinde bir manası vardır. Böylece her ayetin hem konuşma dilinde, hem biyoloji dilinde, hem ekonomi dilinde, hem fizik dilinde, vb. bütün dallarda ayrı manası vardır demektir.
Allah kelimesi teolojide/dini olarak kendisinin zatını ifade eder. Allah kelimesi sosyolojide ise “devleti” (topluluğu) ifade eder. Sosyolojinin içinde de özel olarak “millet meclisini” ifade eder.
Elhamdü lillah dediğinizde, karşılıksız olana her türlü övgü Allah aittir diye anlarsanız, bu dini bir manadır. Bir ekonomist ise bunu “er rantü lid devlet” olarak anlar. Yani karşılıksız olarak meydana gelen rant, topluluğa/devlete aittir, demektir ve bunun üzerine bir ekonomik sistem kurar. Bir hücre bilimci ise bu cümleyi, hücrenin dışından gelen her türlü besin hücrenin tüm organellerinindir şeklinde anlar ve hücrenin mekanizmasını bu gözle inceler. Bir kozmolog (fizik, kimya, vs) ise bunu kendi ilmi sahasında benzer bir yaklaşımla anlar.
Kalp, konuşma dilinde göğsümüzdeki kalptir, yaptığı kendisine geleni almak ve başka tarafa pompalamaktır. Ekonomi de ise bankadır. Ulaştırmada ise port/liman/gar gibi yerlerdir. Bunların hepsi ıstılahi mana olur, mecaz değildir, hakiki manadır. Dillerin mantığı böyledir.
Önümüzdeki yeni bin yılda bu kelimeler üzerinde çalışılacaktır. İlmimiz geliştikçe her kelimenin sosyolojik, psikolojik, ekonomik, fizikî, kimyevî, biyolojik, … manalarını bulacağız. O zaman Kuranın sosyolojik, ekonomik, astronomik, fiziki çevirilerini de ayrı ayrı yapacağız. Bu ilimlerin ihtiyaç duyduğu terimleri Kuran Arapçasında bulacağız. Her ilim sahibi kendi sahasındaki bir kitabı anladığı gibi kendi terminolojisi ile Kuranı da anlayacak, yepyeni manalar keşfedecektir. Her ayet her ilim sahibine ayrı ayrı hitap edecek, her birine başka manalar düşündürecektir.
KURAN ve ANALOJİ
Kıyasta ise maddeler, olaylar benzeştirilir. Analoji kısaca sistemlerin benzeşmesidir. Her canlı genel fonksiyonları itibariyle benzeştir. Beslenir, çoğalır, ölür, vs. Birinin kolu varsa, diğerinin kanadı, başkasının yüzgeci vs vardır. Sadece gerçek kişiler benzeşmez, tüzel kişiler de benzeşir. Dikkatlice bakarsanız onlarında aynı fonksiyonları gören benzer organları oluşur. İşte bu sayede bir sistemi bildiğimizde, diğer istemleri de kolayca çözeriz. Kuran kelimeleri her sisteme uyan manalar içerirler. Her sistem Kuran kelimeleri ile ifade edilebilir.
Kuran’ın yeni bin yıldaki icazı, yani mucizesinin bu olacağını sanıyorum. Kitabın kendisi mucizedir. 600 sayfalık, küçücük bir kitaptır ama onun manaları kıyamete kadar bitmeyecektir. Bitti dediğimiz zaman Allah’ın diyecekleri bitmiş olur ki, bu muhaldir. Yeni peygamber de gelmeyeceğine göre yeni şeyleri bize Kuran söyleyecektir, ilim adamlarına söyletecektir.
Kurmak nasip olursa “bin dil vakfı” bu çalışmalara öncülük edecektir. Hem Kuranı hem de ilmi sevenler bu çalışmaları yapacaklardır.
Benim yazdıklarımı okuyanlara şunu söylemek istiyorum: Kelimelere verdiğim manalar, ıstılah/terminolojik manalardır. Onları mecaz olarak anlamayınız. Örneğin konuşma dilinde bu cümleyi “arkamdan hayırla anılmayı nasip et” gibi anlayabilirsiniz ama “lisane sıdkın” terminolojide “yazılı dil” manasındadır. Burada verdiğim mana asla mecaz değildir. Bir dilin sadakati onun her zaman aslına sadık kalması, değişmemesidir. Verilen mana doğrudur. Yazılarımı bu gözle okumanızı rica ederim. Her yazımda yapmaya çalıştığım şey muhatabıma öğretmek değil, onu düşünmeye sevk etmektir. Kendimce yeni bir şey bulamamışsam yazamıyorum da. Aslında “gök kubbenin altında söylenen yeni bir şey yok demiş” eskiler. Yeni bir şey söyleyemediysem benim bilgisizliğime veriniz.
Saygılarımla.
H. Kayahan