SESLİ ve SESSİZ NAMAZLAR
Herkesin bildiği dini kavramların başında, herhalde, Namaz gelir. Bu kavram/müessese Kuran’da “SALAT” olarak kullanılır.
Namaz/Salat, Müslimlere/Müslümanlara değil; sadece Mü’minlere bir görevdir. (Nisa/103: İnnessalate kanet alel mü’minine kitaben mevkuta/muhakkak namaz mü’minler üzerine vakitli bir yazıt oldu.) Mümin eşittir Müslüman değildir. Müslüman diğer insanlarla barış içinde olan kimsedir. (Peygambere, “Müslim kimdir?” diye sordular. “Elinden ve dilinden insanların emin olduğu kimsedir”, dedi.) Mümin ise diğer insanların can ve mal emniyetini temin eden kimsedir. (Peygambere “Mümin kimdir?” diye sordular. “İnsanların canını ve malını emanet ettiği kimsedir”, dedi.)
Bundan dolayı; günlük kılınan namazlar yalnızca Mü’minlere;
Haftalık, aylık ve yıllık olarak kılınan namazlar, yani “İKAME EDİLEN SALATLAR” ise yalnızca bilfiil yönetim/yürütme/savunmada olan, Kuran’ın “ellezine amenu/güvenliği sağlayan kimseler” dediği kimselere görevdir. (Cuma suresi; 9) Bu ayette açıkça görüldüğü gibi “fes’av/koşunuz” emri ellezine amenu olanlaradır, mümin olanlara değildir, Müslim olanlara hiç değildir. Ellezine amenu kümesi, mümin kümesinin içindedir. Mümin kümesi onları da kapsar ama ellezine amenu kümesi tüm müminleri kapsamaz. Ellezine tabiri, başkanları ve kuralları olan topluluğu ifade etmek için kullanılır. Onlar organize olmuş bir topluluktur, sadece kalabalık değildir.
Toplu olarak, beraber kılınan bu namazların dışında kişinin tek başına kıldığı namazlar da vardır. Bunların içinde en bilineni ve hemen hemen hiç terk edilmeyeni “vitir” namazıdır.
Namaz, insanı hem psikolojik hem de sosyolojik olarak yetiştiren, topluluğu organize ve koordine eden en önemli kurumdur.
“İkame edilen namaz” toplanmadır. İkame, kame; ayağa kalkma, dikilmedir. Kalkışmadır ama ayaklanma değildir. Hayırlı bir iş için topluca aynı anda aynı yöne yönelmedir. Cemaatle kıldığımız namazlar hep ikame edilen namazlardır. Ferdi kılınan namaz ikame namaz değildir.
(Bu konuda daha önce yazdığım makaleye de göz atılabilir: http://www.akevler.org/AkevlerMakaleler/1030/CokYor/10065/Huseyin-Kayahan/NAMAZI-TANIMAK-1 (02.11.2012))
Namazı ücretle tutulan bir memur kıldırmaz. Namazlar mutlaka bir başkan ile kılınır. Mükellef olduğumuz namazlar başkanla kılınır. Mazaretli olarak cemaatle kılınamadığında, cemaat dağıldıkta sonra, tek başına kılınır.
Günlük namazlar “OCAK”ta kılınır. Ocak, eskiden büyük aile, şimdi ise şehirde bir apartman, köyde bir mahalle demektir. On aile (30 ile 100)kadar olurlar. Bunlara çağrı sadece “ezan” ile yapılır. Ezan sadece bu insanların duyacağı şekilde yapılır. İçe dönüktür. Ocağın dışındaki insanlara kadar ses gitmemelidir. Her ocağın ezanı kendi içindedir.
Bu namazlarda “HUTBE/hitap/duyuru” yoktur ama gece namazlarında başkan/imam sesli okur. Onlara önce müminlerin andı olan “Fatiha”yı okur, arkasından tercih ettiği bir sureyi daha ilave eder.
Tercih ettiği surenin güncel bir konuya havi olması daha faydalıdır. Ebu Hanife namazın, kılanın kendi dilinde de olabileceğini söylemiştir. Bana göre Fatiha, Kurandaki şekli ile okunmalıdır. Zira o, bütün müminlerin ortak andıdır. Herkes onu ezbere bilmeli ve manasını da öğrenmelidir. Onun için, Fatiha Arapça okunur. Fakat ilave edilen sure –bizim için- Türkçe de olabilir. Böylece başkan bu namazlarda da bize hitap etmiş olur. Bu namaza gelmeyenler ancak bu cemaat dağıldıktan sonra ve tek başlarına vaktin namazını eda ederler.
(Bu konuda daha önce yazdığım şu makaleye de bakabilirsiniz: http://www.akevler.org/AkevlerMakaleler/1885/CokOk/10065/Huseyin-Kayahan/KUNUT-ve-HUSU (29.08.2014))
Cuma namazı ise haftada bir gün, yani Cuma günüdür. Kuran’da “SALAT-I VUSTA/orta namaz” olarak ayrıca söylenen namaz, bu namazdır. (Hâfizû ales Salavati vesSalat il Vusta)
Ramazan Bayramı ve Kurban Bayramı namazı da buna kıyasla “orta namazdır”.
Cuma namazı bucakta (eski dilde nahiyede) kılınır. Bucak başkanı kıldırır. Bucak 3000 ile 10000 kişilik nüfusa sahip en küçük siyasi birimdir. Devletin en küçük organize hücresidir. Kendi içinde yetkin ve hürdür. İl ve devlet icmalarının dışında onu bağlayan herhangi bir kısıtlama yoktur. Kendi kamu düzenini kendisi oluşturur.
Cuma için “NİDA” edilir. Bu haricen yapılan ve o bucağa bağlı tüm ocakların ve semtlerin duyabileceği bir çağrıdır. Gelişen teknoloji ile başka yöntemler de kullanabilir. Bayram namazları için de nida edilir.
Bucak başkanı Cuma namazından önce müminlere hitap eder; bir haftalık gerekli gördüğü konuları aktarır. Daha sonra onlara 2 rekat Cuma namazını kıldırır. Cuma namazı öğle ile ikindi namazı arası kılınan bir namazdır. Bu namazı kılanlar artık öğle namazını kılmazlar. Bu namaza gelmeyenler ancak cemaatin dağılmasından sonra ve tek başlarına öğle namazını kılarlar. Bu namaz “namazgah”ta kılınır. Genelde bucak meydanında, ORTADA kılınır. Burada günlük vakit namazları kılınmaz. Günlük namazların kılındığı mescitlerde de Cuma namazı kılınmaz. Müminlerin biatı bu namaza katılmaları ile gerçekleşir. Peygamberin “üç defa cumaya gelmeyen bizde değildir” diye kast ettiği mana budur. Üst üste üç defa başkanı dinlemeye gitmeyen müminin, o bucaktan gitmesi gerekir. Müslimler zaten namazla mükellef değildir, isterlerse iştirak ederler, sevap alırlar. Namazdan sonra ikram yapılması uygundur.
Bu konuda da daha önce yazdığım şu makaleye bakabilirsiniz: http://www.akevler.org/AkevlerMakaleler/1882/SonEk/10065/Huseyin-Kayahan/BASKANLIK-YARI-BASKANLIK-YA-DA (27.08.2014)
Ramazan bayramı namazı “İL MEYDANINDA” kılınır. İl başkanı önce müminlere hitap eder, hutbe okur; sonra onlara bayram namazını kıldırır. Bayram namazı sabah ile öğle arası, orta vakitte kılınan bir namazdır. İlin bir aylık konularını aktarır, bilgi verir, uyulması gereken yeni yasak ve emirleri bildirir. Bu namaz ayın herhangi bir cumasında olabilir. Halen yılda bir defa ve Ramazan ayının sonunda kılınmaktadır. Bana göre ve öşürün 1/10 oluşundaki mantığa benzer şekilde, Cumanın haftalık, Kurbanın ise yıllık olmasından dolayı, bunun da aylık olması daha münasiptir. Bu namaza katılmak; bucak başkanları için farz/zorunlu, ellezine amenu olanlar için vacip/gerekli, bucağın diğer ellezine amenu olan müminleri/yöneticileri için helal/mubah/sünnet mertebesindedir. Sabahtan öğlene kadar ilin konuları görüşülür, başkan sonunda bunları hutbeden/minberden duyurur ve sonra namazı kıldırır. Yemekten sonra taşra bucaklardan gelenlere ikramda bulunur.
Kurban bayramı namazı başkentte, devlet merkezinde kılınır. O sene hacca gitmeyenler bu namazı kılarlar. Sabahtan öğleye kadar devlet konuları tartışılır. Devlet meydanında, devlet başkanı önce hutbe ile müminlere hitap eder, alınan kararları bildirir, sonra namazı kıldırır. Namazdan sonra memleketin her yerinden gelenlere yemek ikramında bulunur. Şenlik ve kutlama olur. Bu namaza katılmak Cuma namazına kıyasla; il başkanları için farz/zorunlu, il yönetimleri için vacip/gerekli, ilin diğer ellezine amenü olan yöneticileri için de helal/mubah/sünnet olur. Bayram namazları ilgili muhataplarına nida edilir, duyurulur.
Müslim olanlar bu toplantılara katılmakla, bu namazları kılmakla mükellef değildirler. Onlar Müslim olarak seçme ve seçilme haklarından feragat etmişlerdir. Seçme ve seçilme hakkı yalnızca müminlerindir. Dolayısıyla toplumla ilgili konular onların görevidir. Topluluğu oluşturmak, yürütmek, yasamak, korumak genel olarak müminlere, özel olarak da o sırada görev başında olanlara ait bir vecibedir. Onlar canlarını ve mallarını bu uğurda –cennet karşılığı olmak üzere- Allah’a, yani devlete/topluluğa satmışlardır.
Hacca giden (ateistler de dahil) tüm insanlık ise kurban bayramı namazını Mekke ilinin Mescid-i Haram bucağında kılarlar. Diğer namazlardan farklı olarak görüşmeler bir gün önce Arafat’ta yapılır. Ertesi günü Kabe’de namaz kılınır. Kabe bucağının başkanı hutbeye çıkar ve alınan insanlık kararlarını ilan eder, sonra hepsine 2 rekat bayram namazı kıldırır. Namazdan sonra gelenlere yemek ikramı yapılır.
Gelenler “SAFA” tepesinde “musafaha” edilir, yani karşılanır; “MERVE” tepesinde ise kayıt altına alınır. Bu ikisi Allah’ın şa’airindendir. Haccı ayrı bir makalede inceleyeceğim inşallah.
Bunların hepsi salat-ı vusta, yani orta namazlar olup; bunları kılanlar o esnadaki vakit namazlarını da eda etmiş olurlar, o namazları tekrar kılmazlar.
Peki gündüz namazları niçin sessizdir?
Vakit namazları ocakta, ocak başkanı tarafından; Cuma namazı bucakta, bucak başkanı tarafından kıldırılır. Aslında hepsi sesli olmalıdır. Nitekim Cuma ve bayram namazları gündüz namazları olduğu halde sesli namazlardır. Fakat öğle ve ikindi namazları sesli okunmaz..?
Hasta ve mazereti olmayan her mümin gündüz çalışır. Çalışma ise semtlerde, ilçelerde ve bölgelerde olur. Semtin, ilçenin ve bölgenin anlık nüfusu ocaktan, bucaktan ve ilden çok fazla olmasına rağmen; onlar siyasi değil ekonomik birimler olduğu için, seçilmiş başkanları yoktur, atanmış başkanları vardır. Oralarda kılınan öğle ve ikindi namazlarını kıldıran imamın, ister oranın başkanı olsun, isterse herhangi biri olsun, topluluğa hitap etme yetkisi yoktur. Çünkü o, onların seçtiği yetkili bir başkan değildir. Onun için namazı sessiz kıldırır. Ocaklarda da ana cemaatin olmamasından dolayı, kalan az sayıdaki insana da sessiz namaz kıldırılır. Çünkü, ocak başkanı da iştedir ve ocakta değildir. Böylece her şeyin bir mantığı, sistematiği olur.
Saygılarımla.
H. Kayahan