Hüseyin Kayahan
FIKIH ve KELAM
30.10.2016
9301 Okunma, 7 Yorum

FIKIH ve KELAM

Ebu Hanife, fıkhı; “kişinin lehinde ve aleyhindeki haklarını bilmesidir” şeklinde tarif etmiştir. Ne kadar kısa ve özlü bir tarif.

GERÇEK KİŞİ

Peygamberin ölümünden sonra ve özellikle Arap olmayan unsurların Müslüman olması ile fikri tartışmalar başlamıştır. Ebu Bekir’den sonra giderek bozulmasına rağmen, eğer ilk dört halifenin seçimle yönetime gelmesi usulü devam etseydi, öncelikle tartışılmaya başlanan “kelam” ilmi gelişecekti. Ne yazık ki, yönetime “mütegallibe/galip gelenler/güçlü olanlar”ın gelmesi ve yönetimin “saltanat”a dönüşmesi ile Kelam tartışmaları bitmiş, “fıkıh” tartışmaları başlamıştır. Kelam konusu giderek kısırlaşmış ve sonunda gündemden düşmüştür.

KİŞİLİĞİN BAŞLAMASI

Fıkıh, kişinin hak ve görevlerini inceliyorsa; öncelikle, “kişi”nin ne olduğunu bilmemiz gerekir. Fıkıhçılar bunu (genellikle) ilkah/döllenme ile başlatıyorlar. Doğumla başlatanlar da olabilir. Karagülle ise,”kişinin lehine hakları ilkahla başlar” demektedir.

Kişi ilkah veya doğumla başlasa da, -bana göre- kişilik; “tescil” ile başlar. Kamu/topluluk/Devlet doğumu/doğan varlığı kişi olarak tescil etiği anda kişilik başlar. Bunu da yetkili kıldığı organ/kişileri aracılığı ile yapar. Onlar devlet adına vekaleten bu tescili/kaydı yaparlar ve o andan itibaren hak/yetki ve vecibe/görevler başlar. Fiili durum yeterli değildir. Varlığın var olduğu, toplulukça tescil edilmeli ve kayıt altına alınmalıdır. Hastaneler/yetkili doktorlar imzalı, kaşeli doğum belgesini verirler ve nüfus kayıt memurları da onu kütüğe kayıt ederler. Bunun dışında ancak yargı kararı ile kişilik ispatı ve kaydı yapılabilir.

KİŞİLİĞİN DEVAMI

Biz kişinin varlığını bedeni ile takip ederiz. Peki kişinin bir kolu olmasa kişiliği eksilir mi? İki kolu eksik olsa eksilir mi? Uzatmadan, her iki kolu, her iki bacağı, tüm bedeni olmasa ve sadece başı olsa ve canlılığını devam ettirse kişiliğinde bir eksilme olur mu? Mesela meşhur fizikçi Stephen Hawking böyledir. Hiçbir bedeni hareket yapamamakta, hatta dilini de kullanamamaktadır. Fıkıhta “arazlar” diye incelenen (küçüklük, yaşlılık, delilik, bunaklık, sarhoşluk, esaret, kölelelik, ikrah, …) gibi eksiklikleri olsa kişiliğinde bir eksilme olur mu? Olmaz. Kişinin yerine getiremediği eylemler için hemen onun vasisi, vekili, vasisi gibi kişiler devreye girer ve kişi toplulukta tam olarak temsil ve ilzam olunur. “KİŞİLİK TECEZZİ ETMEZYarım veya eksik kişilik yoktur. İşte fıkıh, bu kişiliği inceleyen ilimdir.

KİŞİLİĞİN SONLANMASI

Fıkıhçılar, kişinin ölümü ile hak ve görevlerinin bittiğini kabul ediyorlar. Karagülle, “kişinin ölümü ile lehine hakları biter, aleyhine hakları ise terekenin/terk ettiklerinin taksimine kadar devam eder” demektedir.

Bana göre tescil ve kayıt ile başlayan kişilik, yine kayıt ve tescil ile sona erer. Topluluk/kamu/devlet, o kişinin öldüğünü yetkili kurum ve kişilerince tespit edip, tescil eder. Ancak bundan sonra kişilik yok olmuş olur. Bugün bu, yetkili bir kamu doktoru ve devlet savcısının gelip olayı tespit ve kayıt altına alması ile sağlanmaktadır. Mesela, beden ölümünden sonra beyin ölümü de gerçekleşse, yetkili akrabaları izin vermedikçe doktorlar hastanın fişini çekememektedirler. Doktor raporu ve cumhuriyet savcısının zaptı ile kişilik sona erdirilmektedir.

TÜZEL KİŞİ

Buraya kadar anlattığım kişiye “gerçek kişi” diyoruz. Kişi, yani kişilik, yalnızca gerçek kişilerden mi ibarettir?

Fıkıhçılar kişinin hak ve vecibelerini incelerken onların aralarında geliştirdikleri iktisadi ve içtimai ilişkileri de incelemeye çalışmışlardır. Mesela şirket çeşitlerini sınıflandırmışlar ama sadece şirketin ortaklarının aralarındaki hukuku belirlemişlerdir. Şirketin kendisinin de bir kişi olması gerektiğini düşünmemişlerdir.

TÜZEL KİŞİLİĞİN BAŞLAMASI

Tüzel kişi ile gerçek kişi arasında hak ve vecibe açısından bir fark yoktur. Bu kişiliğe, “hükmi kişilik/şahs-i manevi/tüzel kişilik/sanal kişilik” diyoruz. Gerçek kişi ile tüzel kişi arasında bir fark kabul etmeyiz. Tüzel kişinin doğumu, yaşaması ve ölümü de gerçek kişi gibidir.

Nasıl ki, gerçek kişilik tescil ile başlar dediysek, tüzel kişilik de “tescil/kayıt” ile başlar. Bugün bu, “TİCARET ve SİCİL GAZETESİ”nde yayınlanarak yapılıyor. Şirket kuruluşları, dernek kuruluşları, vakıf kuruluşları bu gazetede yayınlanır. Bu yayından sonra kuruluş tamamlanmış olur. Bu başlangıç tüm devlette geçerlidir. Devletin tüm tasarrufları da “resmi gazete”de yayınlandıktan sonra geçerli hale gelir. Meclis kararları bile böyledir.

TÜZEL KİŞİLİĞİN DEVAMI

Bir şirketin taşınmazları artsa veya azalsa, hatta hiç kalmasa, malı, işçisi, alacağı, borcu sürekli artsa, azalsa, yerleşim yeri değişse, hatta hiçbir faaliyeti kalmasa varlığı devam ediyor kabul edilir. Tüzel kişilik de tecezzi etmez. Yarım kişilik yoktur. Ya tam olarak vardır, ya da yoktur. Herhangi bir arazda/yetersizlikte eksiğin nasıl giderileceği tüzük/ana sözleşmelerde belirtilmiştir. Ona baş vurulur ve eksiklik hissedilmez.

Gerçek kişilerin bedenlerini biyolojik olarak benzerdir. Genel olarak bir birinin aynıdır. Tüzel kişilerin ise bedenleri ise muhayyeldir. Onlardan sadece bir tebliğ adresi, bir de temsile yetkili bir gerçek kişi istenir. Geri kalan tamamen değişkendir. Tüm dünyaya yayılmış, devletlerden daha büyük tüzel kişiler olduğu gibi, tek kişilik tüzel kişiler de vardır. Herhangi bir ölçü ve şekil zorunlu değildir.

TÜZEL KİŞİLİĞİN SONLANMASI

Tüzel kişiliğin sonlanması da tescil ve ilanla olur. Tüm gerekli işlemler yapılıp, tasfiye tamam olduktan sonra bu Ticaret ve Sicil gazetesinde yayınlanır ve kişilik sona erer. Bu ilandan önce her ne hal olursa olsun tüzel kişilik devam eder.

GERÇEK KİŞİ-TÜZEL KİŞİ

Fıkıh, Gerçek Kişilerle; Kelam ise Tüzel Kişilerle ilgilenir.

Fıkıh ilmi, gerçek kişilerin hak ve vecibelerini inceler; Kelam ilmi ise tüzel kişilerin hak ve vecibelerini inceler.

Bu yüzden, Fıkıh İlmi Psikoloji ilmi olmadan; Kelam İlmi de Sosyoloji ilmi olmadan incelenemez.

Aramızda, “Sosyolojik Kuran Meali” yapmayı çok isteyen bir arkadaşımız ve “Psikolojik Kuran Meali” yapmayı çok isteyen bir arkadaşımız da vardır. İkisi de sizlerin yardımını beklemektedir. İnşallah ikisine de nasip olur.

EN BÜYÜK TÜZEL KİŞİ

Evrende en büyük tüzel kişi Allah’tır. Onun varlığı, -her ne kadar zamandan münezzeh olarak kabul etsek de- bizim onu tescil ve tasdik etmemiz başlar. Zira onun var olduğunu idrak edecek başka canlı yoktur. Cansızları zaten saymıyorum. Onun var olduğunu sadece biz insanlar bilebiliriz. Diğer canlılar bundan acizdirler. Bizim bilmemiz ile onun var olduğu bilinir. Tescil, tasdik ve ilan eden bizleriz. “Tanrıyı insan yarattı” sözü, -bu mana da söylenmemekle beraber- benim işaret ettiğim yönden düşünüldüğünde ancak bir anlam kazanır.

ALLAH’IN ŞEKLİ

Tüzel kişilerin herhangi bir şeye benzemesi gerekmez. Bu Allah için tam doğrudur. Yine Ebu Hanife; Allah için “her ne şekilde düşünürsen, o değildir” demiştir. Onun ne mekanı, ne zamanı, ne evveli ne ahiri, ne zahiri/dışı/görüneni, ne batını/içi/görünmeyeni, vs. vardır.

Allah’ın meseli, Topluluğun/Devletin meseli gibidir. Allah, Kendi haklarını topluluğa/devlete devretmiştir. Bu husus fıkıhta, “hukuk-ul ibâd/gerçek kişilerin hakları” ve “hukukullah/hukuk-ul âmme” olarak ayrı ayrı incelenmiştir.

Yeryüzünde en büyük tüzel kişilik ise devletin kişiliğidir. Devletler de diğer devletlerin oluşturduğu meclisçe tescil edilmedikçe var olmuş olmazlar. Buna bugün “Birleşmiş Milletler” diyoruz. Türkiye Cumhuriyeti devleti topraklarının yarısını kaybetse veya iki katına çıkarsa yine aynı devlettir. Rejimini değiştirse, yöneticilerini azaltsa veya arttırsa, nüfusu çoğalsa ve azalsa, vs yine tam kişilikli bir devlettir. Tecezzi etmez, kişiliği azalmaz, tamdır. Birleşmiş milletlerdeki tescil ve ilanı değişmedikçe tam kişilikli bir tüzel kişi/devlet olarak yaşar. Geçmişte şimdi 1,5 Milyar (yaklaşık dünyanın dörtte biri) olan Çin Birleşmiş milletlere girip, devlet olarak tescil olabilmek için az ter dökmemişti.

KELAM ve DEVLET

İslam devletinin ilk 30 yılda saltanata dönüşmesi ile konusu “tüzel kişilik” olan “Kelam İlmi”, sadece Allah’ı incelemeye yönelmiş; Allah’ın varlığı, isimleri, sıfatları ve fiilleri üzerinde düşünmüştür. Bu isim ve sıfatların aynı zamanda devletin/tüzel kişiliklerin isim ve sıfatları olduklarını, ya fark edememişler; ya da fark etseler de, gördükleri baskı ve zulüm üzerine, bu konuları incelemeyi bırakmışlardır. Gazali’den sonra da bu konuları inceleyen de kalmamıştır. Gerçek kişiden başka tüzel kişiler de olabileceğini herhalde tasavvur edememişlerdi, ya da isimlendiremediler.

 Zira varlık, adı olan şeydir. Adı olmayan var olmaz. O, ona bir ad koyduğumuzda  var olur ve varlık haline gelir (Erginlik Teorisinden alıntıdır). “Tüzel kişi” ismini koymadıysanız “tüzel kişi” yoktur.

Aşağıda birkaç yerden Kelam ile ilgili cümleler alıntıladım. Onları küçük puntolarla yazdım ve aralarına o tartışılan konuların bugün nasıl da hayatımızdaki yaşadığımız gerçekler olduğuna dair örnekler verdim. Hepsine verememiş olabilirim. Dediğim gibi örneklerdir, sizlere düşünmeniz için yol göstermek amacı taşımaktadır.

10-15 yıl önce üstad Karagülle’ye “Yeni bir medeniyet oluşturacaksak, ibadetlerden ve kelamdan başlamamamız gerekir” demiştim. “İbadetlere, Kelama ne olmuş ki, değişecek ne var ki?” gibinden bir cevap verdiğini hatırlıyorum.

Bugün, Salatın/namazın ibadetten başka bir şey olduğunu, ayetlerden anlamaya başladık. Kelamın da eskilerin anladığından başka, daha doğru ifadesi ile daha fazla bir şey olduğunu anlayacağız, inşallah.

Saygılarımla.

H.Kayahan

 

Kelam Allah’in zatindan sifatlarindan, fiillerinden bilhassa birliginden bahseden bir ilimdir.

Felsefe mahlukatin hallerinden bahseder fakat hareket noktasi aklidir, kelamda ise hareket noktasi naklidir.

*Taftazani kelamin gayesini kesin delillerle dini akideleri bilmedir der.

KONUSU:

Kelamin konusu birinci dönemde Gazali’ye kadar Allah’in zati ve sifatlaridir.

Ikinci dönemde ise felsefenin Islam alemine yayilmasi dönemidir. Bu dönemde de kelamin konusu mevcut olmustur

Gazali’den itibaren ise “Islam akaidini ispata yarayan her malum kelamin konusu olmustur.

Kelamcılar inancı ilgilendiren birçok sorular sormuşlar veya sorulan sorulara akli cevaplar aramışlardır. Örneğin;

·         Allah'ın özü (zatı) nedir, sıfatları nelerdir, bu sıfatlar özden ayrı mıdır, aynısı mı dır? Bu sıfatlar ezeli ve ebedi midirler, yoksa hadis (sonradan olma, yaratılmış) mıdırlar. Sorun kelamcılar açısından şuydu ki örneğin yaratıcının yaratma, görme, işitme, rızık verme, merhamet etme vb. sıfatlarının ezeli olması, yaratılmışların da ezeli olmasını gerektiriyordu. Bu ise tevhide aykırı idi.

Devletin de zatı ve sıfatları vardır. Benzer şekilde tezahür eder.

·         Allah'ın özü bilinebilir mi? ve bu bilgiye nasıl ulaşılır? Allah'ın özü maddesel bir şey değil ise neydi ve bu bilinebilir bir şey miydi? Allah'a şey denilebilir miydi? Bu bilgiye ulaşmanın tek yolu peygamber ve din yoluyla mı olurdu. Peygamber ulaşmayan yerlerdeki insanların Allah'a inanmakla sorumlu tutulup-tutulamıyacakları konusu.

Devletin de özü bilinmez. Bir ülkesi, bir ulusu olmasının dışında her şeyi değişkendir.

·         Allah'ın görülüp görülemeyeceği (ru'yetullah); Bazı hadislerde ifade edilen Muhammed'in Miraçta ve cennette inananların Allah'ı görebilmelerinin mümkün olup olmadığı konusu. Görme işlemi görülene bir mekan ve zaman izafe etmeyi gerektirdiği ve tevhid inancına göre Allah'ın zaman ve mekandan münezzeh tutulması gerektiği için tartışılmıştır.

Devletin mekanı ve zamanı olmasına karşılık bunlar sabit değil, değişkendir.

·         Kur'an yaratık mıdır? Kur'an Allah'ın sözü ise bu söz Allah'ın zatı ile birlikte ezelden beri var mı idi, yoksa sonradan mı konuşulmuştu? Burada tartışılan, Allah'ın sıfatlarıtartışmalarına benzer şekilde, Kuranda geçen hadiselerin ve konuşmaların sonradan olmasının, Allah'ın ezeli ve değişmeyen (çünkü değişme yaratıkların bir özelliğiydi ve değişen bir şey Allah olamazdı) özelliği ile nasıl bağdaştırılabileceği konusu?

Yasalar da Kuran benzeridir. Bu husus tarihte, “tabii hukuk” ve “pozitif hukuk” olarak incelenmiştir. Tabii hukukçular yasalar yaratılmamıştır, zaten vardır demişler, pozitif hukukçular ise yasaları biz yaratırız, neye yasa dersek, yasa odur demişlerdir. 

·         Kelâmcılar tevhid konusunu tartışmışlar ve bu inanca halel getirecek her şeyi sorgulayarak reddetmişler veya Kur'an veya reddedemedikleri hadisler gibi dini metinlerdeki ifadeleri yorumlayarak mecazi anlamlar yüklemişlerdir. Bu metinlerde geçen Allah'ın yüzü, eli, karnı, bacağı gibi ifadeler mecaz alana çekilmiş veya metinler reddedilmiştir.

Devlet için de aynıdır, tevhid ve teklik esastır. Biz de kolluk kuvveti diyoruz. Bu devletin eli demektir, Allah’ın eli mesabesindedir.

·         Kaza ve kaderkesbkader karşısında insanın irade ve sorumluluğu; Soru, eğer her şey Allah tarafından bilinmiş ve kaderde kaydedilmiş ve bu yazılanlar konusunda insanın gücünün bir önemi yok ise ise insan yaptıkları ile nasıl sorumlu tutulabilirdi ki?

·         Nübüvvet (peygamberlik), peygamberliğin konuları neydi, peygamberle görüşmeyen insanlar örneğin Allah'a inanmakla sorumlu tutulurlar mıydı?

Nebilik devlet başkanlığı veya cumhurbaşkanlığıdır. Resullük ise yürütme(ekonomi), yargı(ilmi), yönetme(siyasi) ve yaşamanın(dini) başkanlıklarıdır.

·         Mucize ve kerâmet hak mıdır ve gerçek midir?

Devletin olağan dışı uygulamalarıdır.

·         Büyük günahlar'ın neler olduğu, ve büyük günah işleyenin durumun ne olduğu, büyük günah işleyenin imanı azalır mı azalmaz mı, dinden çıkar irtidad mı, çıkmaz da fasık mı olur gibi konular.

Kamu hukukudur. Bucaklar düzeyinden uygulanır. Bucak şurası neye yasak derse o yasak olur, kalanlar serbesttir.

·         İmâmet, (halifelik hakkı ile ilgili Şii-Sünni tartışmasının inanç boyutu)

Başkanlık seçimledir. Bütün siyasi, dini, mesleki ilmi kuruluşlarda da böyledir. Sadece, kıyam mülkiyeti olan ekonomik kuruluşlarda vasiyet iledir.

·         Hidâyet, hidayet Kur'anda belirtildiği gibi Allah tarafından verilen ve alınan bir şey idiyse insan bundan dolayı nasıl sorumlu tutulabilir ki sorusu,

Kanunu bilmemek kusur değildir. Herkesin yasaları bildiği varsayılır.

·         Doğru ve yanlışın tanımı, Bir şey yanlış ve kötü olduğu için mi günah olur, yoksa bir şeyi kötü yapan o şeyin Allah tarafından yasaklanması mıdır?

Bu da, tabii hukuk ve pozitif hukuk gibidir. Kamu hukuku yalnızca kötü olanları sayar, kalanlar mubah olur. Kamu hukuku ittifakla tespit edilir. Ekseriyet kararı geçerli değildir. Beğenmeyenler bucaklarını değiştirirler. Uygun bucak bulamazlarsa, ülkelerini değiştirirler.

·         İman'ın sabit mi yoksa artan ya da eksilebilen bir kavram mı olduğu, iman-âmel münahasebeti (âmelin imandan bir parça olup olmadığı) tartışmaları,

İman vatandaşlık demektir. Mümin bir devletin kuruluşu, yürütülmesi ve savunulmasını taahhüt eden kimsedir. Onu için “dağdakinin imanı yoktur, imanı geçersizdir” denilmiştir. İman topluluğa katılıp, ortak yükümlülükleri üstlenmek demektir. Bunu yapmayan mümin olmaz. Mümin olmak, iman etmek demektir.

·         Ruh'un mâhiyeti gibi konularda tartışma ve görüşler geliştirmişlerdir.

Bu da devletin yasa, kararname, yönetmelik ve kalkınma programları hükmündedir. Devleti sevk ve idare eden yönergelerdir.

 

Sünnî Kelâm ilmi, tarih içinde geçirdiği aşamalar açısından başlıca dört dönemde incelenir. el-Eş'ari ile başlayan ve Gazali'nin hocası el-Cüveyni (ö.478/1085) ile sona eren ilk dönem, Mütekaddimin (Eski Kelamcılar) dönemi olarak adlandırılır. Gazali ile birlikte ikinci dönem başlar. Müteahhirin (Sonraki Kelamcılar) dönemi olarak adlandırılan bu dönemde Kelâm ilmi felsefe ile yoğun bir ilişki içindedir ve bu nedenle "felsefe ile meczedilmiş Kelâm devri" olarak da tanımlanır. Hicrî sekiz Miladi ondördüncü yüzyıl ortalarından başlayarak Miladi ondokuzuncu yüzyılın sonlarına kadar süren üçüncü dönem, Kelâm ilminin duraklama ve gerileme dönemidir. Bu dönemde, önceki kelâmcıların eserlerine yorum ve açıklamalar yazılmakla yetinilmiştir. Kelâm ilmi, on dokuzuncu yüzyılın sonları ile yirminci yüzyılın başlarında yeni bir döneme girdi. Çağın istek ve ihtiyaçlarına cevap verme zorunluluğunun doğurduğu bu yeni dönem Yeni İlm-i Kelâm dönemi olarak anılır.

1- Maturidİlere göre, insanda, müstakil bir cüz’i irade vardır. Eş’arilere göre, insanı da, iradesini de   Allah    yaratır.

Eski Roma Hukukunda kişilerin iradesi yoktu, külli irade vardı. Herşey normatiftir, herkes bunlara göre işlem yapardı. İslam hukukundan batıya geçen bugünkü hukukta ise sözleşme hürriyeti/cüz-i irade vardır.

 2- Maturidİlere göre, herhangi bir bildiren olmasa da insan, Allah’ı bilmek mecburiyetindedir. Eş’arilere göre, Allah’ı bilmek mecburiyeti yoktur, yani insan, kendisine bir bildiren olmadan, aklıyla Allah’ı bulmaktan sorumlu değildir.

Kanunu bilmemek kusur değildir. Herkesin yasaları bildiği varsayılır.

 

 3- Maturidİlere göre, “tekvin” diye müstakil bir sıfat vardır. Eş’arilere göre, Allah’ın tekvin diye müstakil, hakiki bir sıfatı yoktur. Bu, kudret sıfatının bir taalluku olan itibari bir şeydir.

Devletin kudreti de sonsuz değildir ama kişilerin fevkindedir.

 4- Maturidİlere göre, peygamber olmak için erkek olmak şarttır. Eş’arilere göre, şart değildir. Kadından da peygamber olabilir.

Mümin ve mümine geçen her yerde kadın ve erkek eşittir. Hak ve sorumluluk göreve göredir. Herkes görevi olan yerde yetkili ve sorumlu olur.

5- Maturidİlere göre, Allah, kullarına güç yetiremeyecekleri şeyleri teklif etmez. Eş’arilere göre, bu caizdir, ama vaki değidir.

Devlet de böyledir. Mesela, vatandaşların ödeyemeyecekleri oranda vergi koymaz.

 6- Maturidİlere göre, Allah’ın her yarattığının bir hikmeti vardır. Eş’arilere göre, her şeyde bir hikmet aranmaz. Hikmet şart
değildir.

Yasaların ve anayasanın başta her şeyin bir gerekçesi yazılır.

 7- Maturidİlere göre, kelam-ı nefsi işitilemez, ona delalet eden şey işitilebilir. Eş’arilere göre, kelam-ı nefsi işitilebilir.

 8- Maturidİlere   göre,    ezelde    maduma (yok’a) hitap caiz değildir. Eş’arilere göre, caizdir.

 9- Maturidİlere göre ye’s (ü-mitsizlik,  ölüm) halinde yapılan levbe makbuldür. Eş’arilere göre, makbul değildir. 

11-Maturidİlere göre, bir şey aslında güzel olduğu için din onu emreder, çirkin olduğu için yasaklar. Eş’arilere göre, bir şey din emrettiği için güzeldir, yine o yasakladığı için çirkindir. Güzellik dinin emretmesine, çirkinlik dinin yasaklamasına bağlıdır.

Pozitif hukuk, tabii hukuk kabulüne bağlıdır. Dinden kasıt düzendir.

 


YorumcuYorum
Lütfi Hocaoğlu
31.10.2016
10:15

Allah razı olsun.

Çok güzel bir yazı.

Lütfi Hocaoğlu
31.10.2016
10:16

Allah razı olsun.

Çok güzel bir yazı.

Nusret Karaca
31.10.2016
12:40
Elinize sağlık hocam. Yazılarınızın devamını dileriz. Sevgiler Saygılar
Ahmet Yücel
31.10.2016
21:43

Allah razı olsun hocam.

 9- Maturidİlere göre ye’s (ü-mitsizlik,  ölüm) halinde yapılan levbe makbuldür. Eş’arilere göre, makbul değildir. 

Yukarıdaki madde ile ilgili olarak hadisi şerifte: ''Ümmetimin tövbesi canı boğazında gargara ederken dahi kabul olunur.'' buyruluyor.

Hadisi şeriften nefsimin anladığı, Ümmeti Muhammed için ölüm anındaki pişmanlık, tövbe kabul edilmektedir. Allah'ın, Habibini ne kadar çok sevdiğini, Habibinin de ümmetine ne kadar düşkün olduğunu, bütün ümmetinin affedilmesi için dua ettiğini biliyoruz. ''HABİBİM, SENİN KADAR ÜMMETİNE DÜŞKÜN BİR PEYGAMBER DAHA GELMEDİ.''

Sonsuz merhamet sahibi olan Allah yakmak için değil, affetmek için sebepler halk ediyor, sebeplere sarılan kullarını affediyor.

''MERHAMETİMİ YÜZ PARÇAYA BÖLDÜM, BİR PARÇASINI DÜNYAYA VERDİM, DOKSAN DOKUZ PARÇASINI AHİRETE SAKLADIM.'' diye Habibine müjde vermiştir. Bütün peygamberler ümmeti olmak için dua etmişler, İsa as. ın duası kabul olunmuş. Biz ümmeti olma şerefine nail olmuşuz, bir de layık olabilmek için gayret edebilirsek ne mutlu bize.

''Ümmetimin tövbesi canı boğazında gargara ederken dahi kabul olunur.'' Hadisi şerife kul hakkı da dahil mi? Diye aklımıza geliyor.

''Kul hakkı ile huzuruma gelmeyin.'' emri var. Kul hakkını Allah affetmeyeceği, ahirette ödeneceği ile ilgili hadisler var. 

Allah dilerse kul hakkı alacağı olan kuluna vereceği nimetle razı eder, hakkını helal ettirir, böylece diğer kulunu da affedebilir. Diyenler de var. ''Deniz harbinde şehit olanların kul hakları dahil affedilir.'' hadisi şerifi bu yönde bir ümittir.

Allah'ın sonsuz rahmetini düşününce, Allah'tan ümit kesmeye izin yok. Kul hakkı olan ödeyecek, helalleşecek, helalleşme ümidi yoksa, ümidini kesmeden iyi bir Müslüman olarak yaşamaya gayret edecek.

Kul hakkı deyince sadece madde olarak değil. Sövmek, dövmek, gıybet etmek vb de akla geliyor.  ''Müflis hadisi'' izah açısından yeterlidir. Bazı Müslümanların siyasi görüşü yüzünden diğer Müslümanları tekfir eden açıklamalarına şahit oldum. Bunlar da kul hakkı kapsamında olsa gerektir. Aslında bu konuyu daha uzun bir yazı olarak sizin kaleminizden okumak isteriz. Allah'a emanet olunuz.



Harun Özdemir
02.11.2016
20:16

Sevgili Kayahan, yazınızda gördüğüm önemli gelişme, Türkçenizle ilgili olanıdır. İfadenizde ciddi gelişme var. Kıskandım.

İkincisi ise yazınız ağırlıklı olarak usul-u fıkıhta yer alan konulardan oluşmasıdır. Her konuya delil göstermek zorunda değilsiniz ama bir-iki konuyu akli ve nakli delillerle açıklamış olsaydınız heyecan duyacağım itirazlarım olabilirdi...

Bu konuların tamamı "def'i"dir; binaenaleyh delil göstermek itiraz edene düşer, diyorsanız eyvallah derim. O zaman bir okuyucu olarak, bu yazıda konuları ispatsız peş peşe sıralamanız görüşlerinizi temelsiz bırakmaktadır, derim. 

Ayrıca, ayet ve mantık - matematik yerine Karagülle'yi bize karşı tutmanız da bence doğru değil! 

Lütfi Hocaoğlu kardeşim hiçbir ayetin delil gösterilmediği yazıyı çok iyi bulduğunu söylerken acaba itirazî yazıyı Tayyibet kardeşime mi pas geçti, onu da sabırla bekleyip göreceğim. 

Harun Özdemir
02.11.2016
20:29

Sevgili Kayahan, yazınızda gördüğüm önemli gelişme, Türkçenizle ilgili olanıdır. İfadenizde ciddi gelişme var. Kıskandım.

İkincisi ise yazınız ağırlıklı olarak usul-u fıkıhta yer alan konulardan oluşmasıdır. Her konuya delil göstermek zorunda değilsiniz ama bir-iki konuyu akli ve nakli delillerle açıklamış olsaydınız heyecan duyacağım itirazlarım olabilirdi...

Bu konuların tamamı "def'i"dir; binaenaleyh delil göstermek itiraz edene düşer, diyorsanız eyvallah derim. O zaman bir okuyucu olarak, bu yazıda konuları ispatsız peş peşe sıralamanız görüşlerinizi temelsiz bırakmaktadır, derim. 

Ayrıca, ayet ve mantık - matematik yerine Karagülle'yi bize karşı tutmanız da bence doğru değil! 

Lütfi Hocaoğlu kardeşim hiçbir ayetin delil gösterilmediği yazıyı çok iyi bulduğunu söylerken acaba itirazî yazıyı Tayyibet kardeşime mi pas geçti, onu da sabırla bekleyip göreceğim. 

Hüseyin Kayahan
18.11.2016
04:58

Sevgili hocam; selam, sevgi ve dualarımla.

Eleştirinizde haklısınız. Bu yazıda hiç nakli delil zikretmedim. Fikirleri zaten aklidir. “arife tarif gerekmez”; ya da bu sitenin okuyucuları zaten “leb demeden leblebiyi anlarlar” gibi düşününüz. Yazılarda nasıl bir seviye izleneceği gerçekten önemlidir. Konuyu bilenlere mi hitap edilmeli, yoksa öğretici mi olunmalı. Siz bir öğretmensiniz; dolayısıyla öğretici yazıları tercih edersiniz. Ben ise okuyanı; dürtmek, düşündürmek, kafa karıştırmak, ve onu araştırmaya sevketmek isterim. Ne de olsa benimki bir görüştür. Bu; insanın bildiklerini öğretmesinden çok, “gel sen de katıl, yeni bir şey yakalayalım, yeni bir çağ yakalayalım, yeni bir medeniyet kuralım” anlamındadır. Diğer yandan, nakli delilleri (ayet, hadis, diğer ilmi görüşler, vs.) alıntılayınca makalenin hacmi oldukça büyümektedir.

Burada yapılan bir “güzelleme”dir. Ebu Hanife buna “istihsan” diyor. Hüsn, güzellik kökünden olduğunu sandığım bu kelimeyi Türkçe olarak, “güzelleme” diye anlıyorum. Halk müziğimizde çok kullanılan bir formdur. Benim adım da bu kökten gelen bir kelimedir. Kelimenin kökü hakkında yanılıyorsam beni düzeltiniz. Ebu Hanife istihsanı şunun için kullanıyordu. Aklına gelen bir fikir, bir çözüm var; doğru olduğunu da seziyor ama henüz onunla ilgili Kurandan ayet bulmuş değildir. Diğerleri böyle durumlarda bir hüküm vermemişler ama Allah ondan razı olsun; o, doğru ve güzel olduğunu düşündüğü çıkarımını söylemiştir. Ben de buna benzer bir şey yapıyorum.

Bu aciz arkadaşınız, çoğu zaman sizinle birlikte, defalarca “usul-ü fıkıh” dersleri takip etmiştir. Ne yazık ki, hafıza ilgili ciddi bir sorunum var ve unutma hastalığından bizarım. Usul-ü fıkıh çok sevdiğim ve yeniden Türkçe kavramlarla yazmak istediğim bir konudur. Yine, ne yazık ki; formel bir Arapça eğitimim olmadığından, neredeyse tamamı Arapça ibarelerle dolu olan usulü, Arapça düşünemiyorum. Kavramları Türkçeleştirebilsek belki hem bana, hem de başkalarına faydalı olabiliriz.

Saygılarımla.

H.Kayahan





Çok Yorumlanan Makaleler
Hüseyin Kayahan
RUH, NEFİS ve DİĞERLERİ
4.05.2012 15134 Okunma
58 Yorum 13.05.2012 06:56
Hüseyin Kayahan
ALLAH'I TANIMAK
27.07.2012 11713 Okunma
32 Yorum 15.08.2012 10:48
Hüseyin Kayahan
ALLAH'I TANIMAK-2, TANRININ AÇMAZI
2.08.2012 10618 Okunma
25 Yorum 06.08.2012 22:06
Hüseyin Kayahan
GECİKMİŞ YORUMLAR: SALSAL VE TUFAN HK.
13.10.2013 12665 Okunma
22 Yorum 18.10.2013 15:10
Hüseyin Kayahan
ORUÇ ve RAMAZAN
29.06.2014 9301 Okunma
19 Yorum 20.07.2014 07:59
Hüseyin Kayahan
MÜTEŞEBBİSE DAİR / GELECEĞİN MÜTEŞEBBİSİ
21.02.2013 15223 Okunma
13 Yorum 18.03.2013 21:10
Hüseyin Kayahan
ASLAN OĞLUM ve METOD
11.04.2012 6259 Okunma
13 Yorum 13.04.2012 17:42
Hüseyin Kayahan
YENİ BİR PAVLUS ARANIYOR
25.04.2012 6053 Okunma
13 Yorum 04.05.2012 18:47
Hüseyin Kayahan
HARUT ve MARUT, FİRİDİN ve RASYONALİZM
25.03.2012 9882 Okunma
11 Yorum 27.03.2012 08:38
Hüseyin Kayahan
FECR / ALACAKARANLIK ve GÜNEŞ TAYFI
16.07.2015 14131 Okunma
11 Yorum 28.07.2015 00:04
Hüseyin Kayahan
KELİME, MUTASYON; TURAB VE TOPRAK
29.04.2012 6998 Okunma
10 Yorum 01.05.2012 11:38
Hüseyin Kayahan
ÖZGÜRLÜKÇÜLÜK NASIL ANLAŞILIR?
27.03.2012 6078 Okunma
9 Yorum 29.03.2012 17:53
Hüseyin Kayahan
NUH TUFANI (kısa bir özet)
4.10.2013 14798 Okunma
9 Yorum 18.10.2013 14:55
Hüseyin Kayahan
İZLENİMLER-2
25.09.2013 6383 Okunma
8 Yorum 28.09.2013 07:31
Hüseyin Kayahan
ÜSTAD KARAGÜLLEYE AÇIK ARZIMDIR
25.06.2013 6362 Okunma
8 Yorum 02.11.2013 05:43
Hüseyin Kayahan
İLK (ve TEK) SOSYAL/KOLEKTİF KİTAP: KUR’AN
12.06.2016 7543 Okunma
8 Yorum 15.06.2016 23:36
Hüseyin Kayahan
RUH-ÜL KUDÜS
15.05.2012 7361 Okunma
8 Yorum 17.05.2012 00:58
Hüseyin Kayahan
KRAL ÇIPLAK (MI?)
28.01.2013 6123 Okunma
7 Yorum 07.02.2013 17:00
Hüseyin Kayahan
ALLAH ve DEVLET
13.07.2014 6613 Okunma
7 Yorum 09.08.2014 20:59
Hüseyin Kayahan
HUKUK ve TAŞKINLIK; MUSA ve HIZIR
7.05.2014 7095 Okunma
7 Yorum 12.05.2014 20:13
Hüseyin Kayahan
FIKIH ve KELAM
30.10.2016 9301 Okunma
7 Yorum 18.11.2016 04:58
Hüseyin Kayahan
ÂDEM'İN DİLİ
27.07.2020 3441 Okunma
6 Yorum 30.07.2020 09:04
Hüseyin Kayahan
SOSYOLOJİK KURAN MEALİNE BAŞLARKEN-2
31.07.2013 7101 Okunma
6 Yorum 03.03.2018 15:53
Hüseyin Kayahan
DİLİN CİLVELERİ
27.03.2012 5162 Okunma
6 Yorum 29.03.2012 17:18
Hüseyin Kayahan
YORUMSUZ ve BİR SEZİ ve BİR SORU
17.04.2012 5820 Okunma
5 Yorum 19.06.2012 11:35
Hüseyin Kayahan
KÖLELİK-1
10.03.2013 6607 Okunma
5 Yorum 14.03.2013 19:54
Hüseyin Kayahan
SÖYLEMEK ve YAPMAK
15.11.2013 9554 Okunma
5 Yorum 22.11.2013 21:08
Hüseyin Kayahan
BAŞKANLIK, YARI BAŞKANLIK YA DA...
27.08.2014 6671 Okunma
5 Yorum 01.09.2014 08:02
Hüseyin Kayahan
SESSİZ ve SESLİ NAMAZLAR
13.11.2016 9529 Okunma
5 Yorum 01.08.2017 18:04
Hüseyin Kayahan
HACCIN ZAMANI
23.08.2015 7812 Okunma
4 Yorum 23.08.2015 22:10
Hüseyin Kayahan
DİYET TAŞI
30.01.2016 6884 Okunma
4 Yorum 16.02.2016 18:06
Hüseyin Kayahan
SALGINLAR ve PROJEKSİYONLAR
14.04.2020 4209 Okunma
4 Yorum 14.04.2020 16:25
Hüseyin Kayahan
FATİHA ve YENİ KOMÜNİZM
4.09.2014 7065 Okunma
4 Yorum 24.09.2014 08:17
Hüseyin Kayahan
PARALELE DAİR
18.03.2014 6758 Okunma
4 Yorum 19.03.2014 13:13
Hüseyin Kayahan
BAŞBAKANA AÇIK MEKTUP
6.06.2013 6944 Okunma
4 Yorum 09.06.2013 18:33
Hüseyin Kayahan
BAŞBAKANA AÇIK MEKTUP-2
10.06.2013 6764 Okunma
4 Yorum 25.06.2013 14:51
Hüseyin Kayahan
Suç, Ceza ve Cehennem
21.05.2011 4754 Okunma
4 Yorum 22.05.2011 20:39
Hüseyin Kayahan
YARATILIŞ-DİRİLİŞ ve FELSEFE
6.07.2012 6037 Okunma
4 Yorum 07.07.2012 15:08
Hüseyin Kayahan
KURAN'I TANIMAK-2, MUCİZELER
29.10.2012 6328 Okunma
3 Yorum 30.10.2012 07:15
Hüseyin Kayahan
KURAN'I TANIMAK-1, KURAN'IN MÜŞKÜLLERİ
7.08.2012 6077 Okunma
3 Yorum 09.08.2012 16:49
Hüseyin Kayahan
EVREN ve NOKTA
23.04.2012 5107 Okunma
3 Yorum 29.04.2012 18:11
Hüseyin Kayahan
MUSA, FETASI ve BULUŞMA YERİ
30.03.2012 4736 Okunma
3 Yorum 08.04.2012 18:07
Hüseyin Kayahan
BELKİ DE İSTİHBARAT ZAAFI YOKTU.!?
24.07.2016 7306 Okunma
3 Yorum 26.07.2016 21:04
Hüseyin Kayahan
İSLAM EKONOMİ SİSTEM,-ZEKAT BANKASI
12.09.2014 9525 Okunma
3 Yorum 14.09.2014 22:42
Hüseyin Kayahan
ISTILAHİ DİLLER, MECAZ ve HAKİKİ MANALAR
20.10.2019 4351 Okunma
3 Yorum 29.10.2019 11:19
Hüseyin Kayahan
KURANDA METAFORLAR
13.04.2020 5443 Okunma
3 Yorum 15.04.2020 09:19
Hüseyin Kayahan
LİSANE SIDKIN sadık lisan ve İBRAHİM PEYGAMBER
11.02.2018 4973 Okunma
3 Yorum 28.10.2019 21:50
Hüseyin Kayahan
AD SEMUD İREM ve ARAFTAKİLER
11.02.2018 5495 Okunma
2 Yorum 24.02.2018 17:11
Hüseyin Kayahan
HURUF-U MUKATTAA
17.02.2018 4869 Okunma
2 Yorum 21.02.2018 13:02
Hüseyin Kayahan
MÜLK ve MAKAM
23.10.2016 6692 Okunma
2 Yorum 24.10.2016 15:38
Hüseyin Kayahan
SAM ADIAN-ZEKAT BANKASI (ÖZET)
13.09.2014 6765 Okunma
2 Yorum 17.09.2014 15:32
Hüseyin Kayahan
2013-2014 KIŞ DÖNEMİ İLK İZLENİMLER
9.09.2013 6710 Okunma
2 Yorum 09.09.2013 11:39
Hüseyin Kayahan
KARAGÜLLE'YE MUHALEFET NASIL OLMALI?
4.04.2012 5656 Okunma
2 Yorum 05.04.2012 19:58
Hüseyin Kayahan
DÜŞÜNME VE ANLAMA/FIKH ÜZERİNE
23.03.2012 3504 Okunma
2 Yorum 23.03.2012 11:30
Hüseyin Kayahan
SÖZ KESTİK, SÜT DE KESİLDİ...
13.04.2012 5113 Okunma
2 Yorum 14.04.2012 08:56
Hüseyin Kayahan
DİLLER; NELER ANLATIRLAR, NELER...
6.05.2012 4867 Okunma
1 Yorum 07.05.2012 01:01
Hüseyin Kayahan
ALLAH'I TANIMAK-3 KURAN ARKEOLOJİSİ
6.08.2012 5426 Okunma
1 Yorum 07.08.2012 07:50
Hüseyin Kayahan
NAMAZI TANIMAK-1
2.11.2012 6337 Okunma
1 Yorum 03.11.2012 09:33
Hüseyin Kayahan
GECİKMİŞ BİR HOŞGELDİNİZ
23.03.2012 3177 Okunma
1 Yorum 23.03.2012 04:08
Hüseyin Kayahan
4x4 ve HIZIR
12.09.2013 6405 Okunma
1 Yorum 17.09.2013 17:13
Hüseyin Kayahan
PARALEL OKUMALAR-MUHKEM ve MÜTEŞABİH
17.04.2014 6438 Okunma
1 Yorum 19.04.2014 09:21
Hüseyin Kayahan
DEVİ YOKETMEK
13.10.2013 4666 Okunma
1 Yorum 14.10.2013 16:22
Hüseyin Kayahan
CEBELLEŞMEK-1
4.08.2013 4877 Okunma
1 Yorum 15.08.2013 12:39
Hüseyin Kayahan
KEVSER
4.08.2013 6288 Okunma
1 Yorum 05.08.2013 05:12
Hüseyin Kayahan
SOSYOLOJİK KURAN MEALİNE GİRİŞ-1
30.07.2013 6497 Okunma
1 Yorum 10.08.2013 17:54
Hüseyin Kayahan
YENİ (TÜRK TİPİ) BAŞKANLIK
18.03.2015 6453 Okunma
1 Yorum 20.03.2015 11:03
Hüseyin Kayahan
ONA ÜFLEDİ - NEFEHA FİHA, NEFEHA FİHİ
14.06.2015 9935 Okunma
1 Yorum 18.06.2015 09:29
Hüseyin Kayahan
HİKMET ve UYGULAMA (PRATİK)
9.07.2015 7376 Okunma
1 Yorum 09.07.2015 12:13
Hüseyin Kayahan
PARA VE BONO
5.02.2017 4823 Okunma
1 Yorum 13.02.2017 08:43
Hüseyin Kayahan
ALFABELER
11.02.2018 4223 Okunma
1 Yorum 18.02.2018 01:19
Hüseyin Kayahan
MUHKEM ve MÜTEŞABİH
20.10.2019 4482 Okunma
1 Yorum 28.10.2019 14:39
Hüseyin Kayahan
KUŞ DİLİ ve Hz. SÜLEYMAN
19.12.2019 3536 Okunma
1 Yorum 18.02.2020 16:07
Hüseyin Kayahan
MÜŞRİKLER ve STK (sivil toplum kuruluşları)
19.04.2020 3043 Okunma
1 Yorum 19.04.2020 13:16
Hüseyin Kayahan
ÂDEM'İN DİLİ-2
9.08.2020 2920 Okunma
1 Yorum 12.08.2020 15:51
Hüseyin Kayahan
ZÜNNÛN – bir muamma
19.05.2020 4397 Okunma
1 Yorum 21.05.2020 18:19
Hüseyin Kayahan
AYASOFYA CUMA MESCİDİ OLMALIDIR.
20.07.2020 2934 Okunma
1 Yorum 20.07.2020 16:51
Hüseyin Kayahan
BAĞIMLILIK-TUTKU
31.05.2020 1759 Okunma
Hüseyin Kayahan
MUTAHHERÛN-“koş abla koş, bir metaforcu geldi!”
1.05.2020 1919 Okunma
Hüseyin Kayahan
METAFOR ≡ ANALOJİ (sistem benzeşimi) ≡≤ MÜTEŞÂBİHAT
15.04.2020 2008 Okunma
Hüseyin Kayahan
ABDEST ve TOPLUM SAĞLIĞI
15.04.2020 1815 Okunma
Hüseyin Kayahan
MÜZEKKER MÜENNES ve HÜNSA
2.02.2020 2839 Okunma
Hüseyin Kayahan
KUL HAKKI ve MUHASEBE
8.04.2020 2030 Okunma
Hüseyin Kayahan
YENİ DİJİTAL UYGARLIK (“4'üncü ON BİN YIL UYGARLIĞI”)
12.04.2020 1948 Okunma
Hüseyin Kayahan
MÜŞRİK ve KAFİR
1.11.2019 3361 Okunma
Hüseyin Kayahan
Hakiki, mecazi, ıstılahi MANALAR
12.02.2018 3895 Okunma
Hüseyin Kayahan
AKIL SATMALAR
11.07.2019 2750 Okunma
Hüseyin Kayahan
Yeni dünya düzeni
18.07.2019 2513 Okunma
Hüseyin Kayahan
KURAN ve SENARYO
20.10.2019 3823 Okunma
Hüseyin Kayahan
ŞURA ve Hz. ALİ'nin YAŞI
5.02.2017 7210 Okunma
Hüseyin Kayahan
BELKİ DE İSTİHBARAT ZAAFİYETİ YOKTU-2
4.08.2016 4202 Okunma
Hüseyin Kayahan
FİTNE ve KATL
23.10.2016 3841 Okunma
Hüseyin Kayahan
SAM ADIAN - RANT ve ÖZEL MÜLKİYET
7.09.2014 3887 Okunma
Hüseyin Kayahan
SAM ADIAN - ZEKAT ve BANKA
7.09.2014 3957 Okunma
Hüseyin Kayahan
SAM ADIAN - ZEKAT SADAK ve FONLAR
7.09.2014 4105 Okunma
Hüseyin Kayahan
SAM ADIAN - XEKAT ve KAVRAMLAR
7.09.2014 3589 Okunma
Hüseyin Kayahan
SAM ADIAN - DUYURU ve DAVET
7.09.2014 3758 Okunma
Hüseyin Kayahan
KUNUT ve HUŞÛ
29.08.2014 4780 Okunma
Hüseyin Kayahan
yorumların çetelesi
26.03.2012 2608 Okunma
Hüseyin Kayahan
Oku kim attı?
23.05.2011 3895 Okunma
Hüseyin Kayahan
1400 yıllık bir öykünme
1.08.2009 4167 Okunma