PARALEL OKUMALAR
MUHKEM ve MÜTEŞABİH
İzmir, 17.04.2014
2013 yılı içinde birkaç defa; “SOSYOLOJİK KURAN MEALİ” çalışması yapmak istediğimi, bunun için konuya ilgi duyan arkadaşlar aradığımı yazmıştım. Hatta, Üstad Karagülle’ye de açık bir çağrı yazısı yazmıştım. Karagülle, “bunun için benim yaşımın oldukça geç olduğunu, yalnız olarak da bunun çok zor olacağını, hiç aralıksız ve çok çalışmak gerektiğini” belirttikten sonra; zaten kendisinin yaptığı tefsirin “sosyolojik” bir çalışma olduğunu söylemişti.
Kendisine, “tefsir” değil; “meal/çeviri” yapmak istiyorum; nasıl ki siz, “KALP” kelimesini “POMPA/TÜRBÜN” kelimesi ile karşılıyor ve biyolojide bunu kanı pompalayan “YÜREK” ve elektrik sinyallerini pompalayan “BEYİN” olarak; ekonomide bunu parayı pompalayan “BANKA” ve malı pompalayan “BORSA/PAZAR/ÇARŞI” olarak, teknikte ise “SANTRAL” vb olarak düşünüyorsak; ben de diğer bütün kök kelimelere, benzer şekilde uygun birer Türkçe karşılık bulmaya çalışarak bir çalışma yapmak istediğimi belirtmiştim.
Bizden öncekiler, eğer bir kelimede “HAKİKİ ANLAMI” ile ele alındığında anlamsız bir karşılık elde etmişlerse; o kelimeye anlaşılır bir mana vermişler ve buna “MECAZİ MANA” demişlerdir. Mesela; “Allah’ın ELİ” şeklinde bir ibareyle karşılaşınca, Allah’ın bizim gibi “ELİ” olamayacağı için, buradaki “EL” gerçek el değil, mecazi olarak el olur ve şöyle şöyle manalara gelir demişlerdir. Böylece manaları sadece “hakiki ve mecazi” olarak düşünmüşlerdir.
Bana göre, mesela; normal olarak baktığımızda bir resim, kızıl ötesi kamera ile baktığımızda başka bir resim görüyorsak, yeşil ışığı geçiren bir fitre ile baktığımızda sadece yeşil nesneleri, kızılı geçiren filtre ile baktığımızda sadece kızılı görüyorsak; Kur’an da böyle okunabilir. Metin aynı metin kalarak; “sosyoloji” gözlüğü ile baktığımızda sadece “sosyolojik” tanım ve anlamlar; biyoloji gözlüğü ile baktığımızda “biyolojik” terim ve anlamlar; “fizik/kozmoloji” gözlüğü baktığımızda “fiziki terim ve kavramlar”; “dini” gözlük ile baktığımızda “teolojik terim ve kavramlar; vb anlaşılabilir. Bunun için, Kuran’daki 1700 civarındaki kök kelimeye aynı sayıda Türkçe kök kelime bulmamız gerekir. Burada kullandığımız yeni karşılıklar “MECAZ DEĞİLDİR”, başka bir şeydir ama nedir, bilmiyorum demiştim.
Birkaç hafta önce Üstad Karagülle’ye “buna ne diyebileceğimizi” sormuştum. O da “kıssa” kelimesi olabileceğini (bir tane daha söylemişti ama unuttum), söylemişti.
Yapmaya çalıştığım, bulmaya çalıştığım şey, “YENİ BİRSİSTEMDİR”, şimdilik kaydıyla ve bana göre bu, Kuran’da “MÜTEŞÂBİHÂT” olarak KAVRAMLAŞTIRILMAKTADIR.
Ali İmran,3:
هُوَ الَّذِي أَنْزَلَ عَلَيْكَ الْكِتَابَ مِنْهُ آيَاتٌ مُحْكَمَاتٌ هُنَّ أُمُّ الْكِتَابِ وَأُخَرُ مُتَشَابِهَاتٌ فَأَمَّا الَّذِينَ فِي قُلُوبِهِمْ زَيْغٌ فَيَتَّبِعُونَ مَا تَشَابَهَ مِنْهُ ابْتِغَاءَ الْفِتْنَةِ وَابْتِغَاءَ تَأَوِيلِهِ وَمَا يَعْلَمُ تَأْوِيلَهُ إِلَّا اللَّهُ وَالرَّاسِخُونَ فِي الْعِلْمِ يَقُولُونَ آمَنَّا بِهِ كُلٌّ مِنْ عِنْدِ رَبِّنَا وَمَا يَذَّكَّرُ إِلَّا أُولُو الْأَلْبَابِ (3)
Sana Kitab’ı indiren O’dur. Onun (Kur’an’ın) bazı âyetleri muhkemdir ki, bunlar Kitab’ın esasıdır. Diğerleri de müteşâbihtir. Kalplerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onu tevil etmek için ondaki müteşâbih âyetlerin peşine düşerler. Halbuki Onun tevilini ancak Allah bilir. İlimde yüksek pâyeye erişenler ise: Ona inandık; hepsi Rabbimiz tarafındandır, derler. (Bu inceliği) ancak aklıselim sahipleri düşünüp anlar.[7]
“Muhkemat” ve “Müteşabihat” KURALLI DİŞİL ÇOĞULDUR. Kurallı erkek çoğullar, başkanları ve sözleşmeleri olan toplulukları; Kurallı dişil çoğullar ise aralarında ANALOJİK benzerlikler olan düzenli ve kurallarla oluşan SİSTEMLERİ ifade ederler. Kurandaki Muhkemler de, Müteşabihler de rastgele değil, bir sistem içindedirler ve bize düşen bu sistemleri ve aralarındaki kuralları bulmaya çalışmaktır.
Ayetlerin çevirilerinde bizi şaşkınlığa düşüren “zeygun” ve “el fitnetü” kelimelerine verilen ve bize olumsuz çağrışımlar yaptıran Türkçe karşılıklarıdır. Nitekim yukarıdaki çeviride de; zeygun kelimesi “kalplerinde eğrilik/yamukluk/kaypaklık/kayma olanlar” şeklinde hep olumsuz manada çevrilmiştir. Fitne kelimesi ise aynen kullanımış ama olumsuz olarak kabul edilmiştir.
Mevarid’de “ZYG/zeygun” karşılığı olarak birkaç mana verilmiş ve en baskın mana “meyil, bir şeye meyletme” olarak görünmektedir. Bu ise bizim usulümüzde, mesela; “yalnızca fiziğe meyletme, biyolojiye meyletme, sadece ekonomik olarak düşünme, vb” şeklindedir. Aynı şekilde de “FTN/fitne” karşılığı olarak da beraber olanı birbirinden ayırma, bir şeye tutkunluk manaları baskın olarak verilmektedir. Her iki kelime de, bir konuya meyletme, bir şeye tutkun olma şeklindedir ve ilmi araştırma olarak düşünüldüğünde de olumlu manalar taşır. HER ALİM, HER AYETİ SADECE KENDİ KONUSU AÇISINDAN DÜŞÜNECEK VE ÖYLE ANLAYACAKTIR. Metin ve kelimeler aynı olarak “aynı cümle hem fiziği, hem biyolojiyi, hem sosyolojiyi vs” izah etmiş olacaktır. Bu, “YENİ BİN YILIN MUCİZESİ” olacaktır.
Kurallı dişil çoğullar, “İKİLİ SİSTEME” göre oluşurlar. Erkek çoğulların en ÜÇ oluşlarına karşılık en az “DÖRTTÜRLER”. Daha ziyade iseler SEKİZ, daha fazla ise ONALTI şeklinde giderler. Adil Düzen kristallari de benzer şekilde oluşmuştur.
Öncelikle ayetler İLMİ, DİNİ, SİYASİ VE EKONOMİK manalarla çevrilebilir. Daha sonra İlmi olanlar Cansızlar ilmi (fizik, kimya, jeoloji vb) ve Canlılar ilmi (biyoloji, fizloloji, psikoloji vs) şeklinde düşünülür ve metnin tamamı bu şablonlarla düşünülür, o ilime uygun karşılıklar verilir ve çeviriler öyle yapılır. Ekonomi dediğimiz de Kişiler ve Eşyalar/mallar olarak, Siyaset Devlet-Vatandaş, İman-güvenlik gibi tamamen sosyolojik kavramlarla düşünülür. İman etmek, dini anlamda Allahın zatına inanmak iken, siyasi anlamda Devletin güvenliğine girmek olarak düşünülür. Bu karşılıklar tekraren söylüyorum; “MECAZ DEĞİLDİR”. Bunun Türkçesi “BENZEŞTİRME” olabilir, Latincesi ise “ANALOJİDİR”.
Bu çalışmaları yapacak olanları da “men” ile değil de “ellezine” kurallı erkek çoğulu ile getirmiştir. Bunlar kendileri de yaptıkları da bilinen kimseler olacaktır ve anladığım kadarı ile aralarında uyum ve organizasyon olan kimseler kast edilmektedir.
Böyle kabul etmezsek “hünne ümmül kitab” ibaresini anlayamayız. “Onlar Kitabın anasıdır” ne demektir? Anaya benzeterek; ananın hangi özelliğine/özelliklerine vurgu yapılmıştır? Mesela, “doğurganlık, üretgenlik” olabilir mi?
“Utlu ma uhiye ileyke min kitabi rabbik/Rabbinin kitabından sana vahyolunanı tilavet et” ne demektir? Demek ki herkese aynı kitaptan başka şey vahyolunur ve o kişi, onu okur. Fincanın dibindeki “TELVE”dir. Fala bakan kişi, telveye bakar ve zihnine üşüşen (ilhamları, vahiyleri) okur/söyler. Telvede bir şey yazmaz aslında ama, falcının aklına bir şeyler gelmektedir. İşte bu kitabı okuyan biyologsa onun aklında biyolojik, sosyologsa sosyolojik, askerse siyasi vb kavramlar oluşur. Bu kitabın mucizelerinde biri de budur; Basit gibi görünen aynı cümleler herkeste başka karşılıklar ortaya çıkarır, geçmişi de geleceği de aynı cümleler izah eder.
“Paralel” kelimesi Latince olup, Türkçesi “KOŞUT” olarak verilmektedir. Koşut kelimesi çok işlek olmadığı için aynen yazdım. Üstadın önerdiği “KISAS (diğerini hatırlayamıyorum)” kelimesi beni tatmin etmemişti. İmdadıma “Paralel Devlet” terimi yetişti. Tesadüfen veya tevafuken bende bu kelime “Müteşabih” kelimesini çağrıştırdı.
Yapılmasını önerdiğim çeviriler “paralel çevirilerdir”, bunlar; özünde aynı “kök” kelimelerle yapılabilmeli ve her ilim erbabı aynı kelimeden kendi alanındaki anlamı çıkarabilmelidir. Zor görünüyor değil mi? Örneğin Allah kelimesi; bir teolog için Yaratan, bir sosyolog için Devlet, bir Fizikçi için Evren, bir biyolog için incelediği canlının tüm bedeni veya canlılar aleminin tamamı, vb olarak anlaşılacaktır. Allah bilgisayarı, programlamayı ve bunlarla gelişen iletişimi bu devirde nasip ettiğine göre bu aletlerle bu çalışma yapılabilecek demektir. Bizler yapamasak da işaret etmiş olacağız. Daha donanımlı olacak olan gelecek nesiller böyle çalışmaları yapacaklardır.
Saygılarımla.
Hüseyin Kayahan