Eski hâl muhal; ya yeni hâl (KUR’AN) ya izmihlâl!
Bosna (Srebrenitsa) ve Kosova’dan yani Balkanlar’dan başlayan, Antep-Halep’te yani Irak-Suriye-Türkiye’de devam eden bir yazı yazacakken; Kayseri’de yine terör… Bizi bize bırakmıyorlar… Uykusuz gecelerde bir taraftan çalışırken, diğer taraftan derin düşüncelere dalıyor ve zihnimde nice yazılar yazıyor ama çok azını yazıp yayınlıyorum… Sebep?!.
Sebep değil esbâb yani sebepler pek çok ama ben sadece biriyle iktifa edeyim ki o da şu; kendimce, “ADİL DÜZEN” çalışanı olarak, kendimize farz-ı ayn gibi gördüğüm ana gündemimizden ve ana görevimizden kopmamak… Zira dertleri dile getiren çok ve/ya geneli hamasi nutuktan öteye geçmeyen söylemlerin değerlendirmeleri, en çok “TEŞHİS” olabiliyor ama kesinlikle “TEDAVİ” reçetelerini içermiyor… Hele hele çağımız dünyasının “SOSYAL TUFAN” seviyesindeki sorunlarına “çare ve çözüm üretmek” bir yana, bu sorunlar bizim yarım yüzyıldan beri dile getirmeye çalıştığımız seviyede idrak bile edilemiyor… Tedavi bir yana, sorunlar teşhis bile edilemeyince, geriye ne kaldı; lâfügüzaftan başka?!.
Durum buysa; biz işimize bakalım, görevimizi yerine getirmeye çalışalım…
Bizim yarım yüzyıllık çalışmalarımızın sonunda hazırladığımız “Adİl Düzen’e Göre İnsanlık Anayasası” maddelerini gözden geçirirken, üst üste TERÖR patlamalarının yaşandığı bugünlerde 16. madde geldi; Güvenlik konusunu içeren madde...
KUR’AN; siz birbirinizle tanışasınız diye illere (şa’blara) ve bucaklara (kabilelere) ayırdı diyor. Bu ayete (*) dayanılarak hazırlanan Anayasa’nın Genel Hizmetler bölümünün 16’ıncı maddesine göre ülke 12 bölgeye (sıpta) ayrılır ve buralara devletin orduları yerleşir. Her bölge 12’ye yakın ile yarılır. İller bağımsız olup başkanlarını kendileri seçerler ve iç güvenliği kendileri sağlarlar. İllerde ona yakın ilçe bulunur ve ilçelerde illerin oluşturduğu zabıta birliği bulunur. İç güvenliği bunlar sağlar. İç güvenlikte ordu görevi ancak sıkıyönetimde alır. Her ilçe ona yakın bucağa ayrılır, “Hukuk Düzeni” bucaklarda kurulur. Halk devletin/ilin hazırladığı kanunlara göre değil, bucağın hazırladığı kanunlarla kendi kendilerini yönetir...
Ülkeye girerken kapılar vardır. Her vatandaşın ve her konuğun kartı vardır, onu okutarak kapıdan girer. Pasaport ve vize yoktur. Ülke içinde de bir ile gireceklerin kartı vardır, onunla o ile girerler. İl içinde her bucağın kapıları vardır, kartını okutur ve o bucağa girer. Sonra her ocağın kapısının kartı vardır, her kişi ocağa onunla girer. Kişi gecesini mutlaka bir ocakta yani ortalama on evden oluşan bir topluluk içinde geçirir, bilgisayar ağı onu kaydeder. Kamyon ve/ya kamyonet dâhil bütün araçlar bu kapılardan geçerken kaydedilir. Dolayısıyla bir kişinin geceyi nerede geçirdiğini bildiğimiz gibi bir aracın da nerede kaldığını ve yakıt ikmali yaptığını biliriz. İşte, Kur’an’ın tearuf ayeti (*) bize bunları anlatmakta ve öğretmektedir...
Bunun dışında telefon kayıtları gizli değildir. İslâm/barış düzeninde insanlar özgürdür; istediklerini konuşurlar, istedikleri yerlerde bulunurlar ama gizli hareket yoktur. Telefon kayıtları ve giriş çıkış kayıtları açıktır, herkes takip edebilir...
Kur’an’ın sadece bu “TEÂRAFÛ” deyimine uysak, TERÖR dâhil birçok sorunun yarıdan fazlası yok olur...
Gelin, ilmî araştırma merkezi oluşturalım, konuları ve sorunları tartışalım, bu arada biz de çözümlerimizi anlatalım; siz Kur’an’dan daha iyisini biliyorsanız, ona uyalım...
Ama siz tartışmıyor, Sermaye’nin anarşik talimatları ile hareket ediyorsunuz...
Televizyonların veya basının bu olayları sadece anlatmaları hatalıdır...
Bizim çare ve çözüm önerilerimizin tartışması gerekmektedir...
“Ya istiklâl ya ölüm, ya istiklâl ya izmihlâl” der gibi biz de hatırlatmamızı yapalım: Ya “KUR’AN VE İLİM” ya da “Eski hâl muhal; ya yeni hâl ya izmihlâl!” Ve’s-SELÂM…
(*) “Yâ eyyuhe’n-nâsu innâ halaknâkum min zekerin ve unsâ ve cealnâkum şuûben ve kabâile li teârafû, inne ekramekum indallâhi etkâkum, innallâhe alîmun habîrun. / Ey insanlar! Biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere (devletlere) ve kabilelere (bucaklara) ayırdık. Allah’ın indinde en değerli olanınız O’ndan en çok korkanınızdır. Allah bilendir, her şeyden haberdardır.” (KUR’AN; 49/Hucurat, 13. Ayet)