MODERN FELSEFEYE GİRİŞ-19(672/57)
C A N L I
CANLI |
DOĞUM | Eşleşme | Bitişme | Farklılaşma | Bölünme |
Gelişme | KAYA | Birleştirme | Dağıtma | TOPRAK |
CANLI | Dayanışma | Evrim | İnkıraz | Yarışma |
Yaşlanma | IŞIK | Depolama | Kullanma | ISI |
ÖLÜM | Avlanma | Darlık | Kıtlık | Hastalanma |
CANLI: Canlı kendi benzerini üretebilen üretilmiş varlıktır. Bundan 13,7 milyar yıl önce meydana gelmiş ilk oluşumda zaman, mekân, madde ve enerji var olmuştur. Bunlar doğa kanunlarına tâbidir. Onlardan yararlanılarak canlılar var edilmiştir.
Denize öyle bir gemi koyalım ki o gemi denizdeki madenleri kullanarak güneş enerjisinden yararlanarak kendi benzeri bir gemi imal etsin; gemi yapan gemi. İşte bundan üç dört milyar yıl önce denize küçük bir gemi kondu. Bu öyle bir gemi idi ki denizden aldığı maddeler ve güneşten aldığı enerji ile kendi benzerini üretmeye başladı.
İşte bu hücre çoğaldı, zamanla değişti, gelişti ve bugünkü canlılar âlemi oldu. Canlı canlıdan çıkar. O halde ilk canlı sorunu vardır.
İlk canlıyı kim yaptı, denize ilk gemiyi kim koydu?
Bunun kendiliğinden olamayacağı kesindir, 3 milyar yıl olmadığı da kesindir.
Bu canlıyı ilk yapıp denize koyanlara “melek” diyoruz ve biz onları göremiyoruz.
Canlılık dağınıklıktan düzene geçmektedir. Doğada her şey bozulup dağıldığı halde canlı dağınıklıktan düzene geçme faaliyetindedir. Toprakta veya suda bulunan dağınık haldeki atomlar özel olarak birleştirilir ve özel yapı oluşturulur.
Bu yapıda dayanışma ve işbölümü vardır. Herkes ayrı ayrı iş yapar. Sonunda istenilen ortak sonuçlar elde edilir. Bunun dışında canlılar arasında acımasız yarışma vardır. Birbirlerini yiyerek yaşarlar. Yaşlanmış ve işe yaramaz olanlar öldürülür, onların artıklarından yararlanılarak yeni canlılar üretilir. Bir taraftan dayanışarak birlikte yaşama, diğer taraftan birbirini yiyerek ayıklama canlılara has özelliktir. Dayanışma ve yarışma sonucu evrim gerçekleşmekte, daha ileri ve gelişmiş canlılar ortaya çıkmaktadır. Yeni gemiler eski gemilerden daha gelişmiş olmaktadır. Böylece tüm canlılarda evrim gerçekleşmektedir. Ne var ki gemilerdeki evrimi içindeki insanlar sağlamaktadır.
Canlı hücrelerdeki evrimi kim sağlamaktadır?
Demek ki insana benzer görmediğimiz varlıklar vardır. Onlar bu işi yapıyorlar. Biz onları görmüyoruz ama onların yaptıklarını görüyoruz.
Bu evrim sonuna kadar devam etmiyor. Nesiller inkıraz ediyor. Canlılık da ömrünü doldurmaktadır. Öyle bir güne yaklaşıyoruz ki sonunda canlı artık kendine benzeri oluşturma kabiliyetini kaybetmektedir. Yani canlı görünüşte evrimleşmektedir, oysa genetikte yaşlanmaktadır. İnkıraza doğru gitmektedir.
Evrimin son halkası insandır. İnsanda da ömür halkası vardır. Her nesilde o halka kaybolmakta yani yaşlanmaktadır. Güneş hidrojeni tüketirken canlı da çoğalma kabiliyetini tüketiyor. Canlılık var olup yok olmaktır. Tüm canlılar da doğmuştur, gelişmektedir, yaşlanmaya başlamışlardır ve sonunda öleceklerdir.
DOĞUM: Canlı demek kendisi gibi bir canlıyı var etme özelliğini taşıma demektir. Böylece yeni canlı doğumla ortaya çıkar. Onu doğuran ana canlıdan ayrılır. İlk olarak bölünme hücrelerde olur. Hücre içinde DNA’lar vardır. Onlar dizi hâlindedirler. Bunların eşleri vardır. Birbirlerinden ayrıldıkları zaman her molekül çevrede bulunan eşini yanına çağırır ve böylece bir DNA dizsi birbirine benzer DNA dizisi olur.
İşte çoğalma böyle olur.
Bir fabrika kuralım ve bin işçi çalıştıralım. Her işçinin işi farklı olsun. Yeni fabrikalar kurabilmemiz için işçileri eğitmemiz gerekir. Bunun için şu usulü kabul ediyoruz. Her işe iki işçi koyuyoruz. Bunların ikisi de yetişmiş elemanlardır. Bunlar birlikte çalışarak yeni gemi yapıyorlar, yeni fabrika kuruyorlar. Sonra işçiler ikiye ayrılıyor, birileri yeni çıraklar alarak yetiştiriyor. Sonra yeni gemiye yine çifter olarak geçiyorlar.
Önce iki hücre birleşiyor. İşçiler eşleşiyor. Herkes sağlam arkadaşı buluyor, beceriksizler eleniyor, bozuklar eleniyor. Buna çiftleşme demekteyiz. İki ayrı gemi bir araya geliyor. Bozuk parçaları atıyorlar, düzgün olanların benzerini meydana getiriyorlar. Çalışanlar da ayıklanmış olmaktadır. Sonra bunlar yeni sağlam gemi yapıyorlar, sağlam hücreler üretiyorlar. Buna da bölünme diyoruz. Bölünen hücreler birbirinin tam benzeridir. Ne var ki bunlar dışarıya göre şarjlıdır. Yan yana gelip de bitiştiler mi birinin eksi elektriği diğerinin artı elektriğini çeker farklılaşırlar. Yani birinin pozitif kutbu vardır, negatif kutbu dağınıktır. Diğerinin negatif kutba vardır, pozitifi dağınıktır. Bu farklılaşma sayesinde ayrı tür meydana gelir ve bu sayede yeni canlı hücreler grubu gelişmiş olur.
Gelişme: Kaya parçalarını veya kilden oluşmuş çamuru alır, onları işler, istenilen şekle dizer, değiştirir ve toprağa diğer canlıların kullanabileceği şekle sokarak aktarır. Yani kayayı toprak yapar. Canlı kayayı zor toprağı kolay kullanır. Canlının görevi kayaları toprak yapmaktır. Böylece canlılar âlemi gittikçe çoğalır. Yeryüzü canlılarla kaplanmıştır. Canlı bunları yaparken bir inşaatçı gibi çalışır. Kayalardan aldığı atomları canlıların işine yarayacak moleküllere çevirir, topraktan aldığı diğer canlı artığı molekülleri ile birlikte kendi yapısını oluşturur. Topraktan seçip alma, istediğini alma canlının ilk işidir. Sonra bunları istenen şekilde dizip canlının yapısını oluşturma ikinci işidir. Bundan sonra bu molekülleri parçalama ikinci işidir. Bozulmuş ve yaşlanmış yapıları yenilemek gerekir. Bunun için canlı yapıyı cansız hâle getirmek gerekir. Ne var ki bunu yaparken kaya hâline getirmemekte, toprak olarak oluşturmaktadır. Böylece kayayı kısmen toprak hâline sokmaktadır. Sonra bu artıkları dışarı atma yani canlının dışına çıkarma da son işlemdir. Yani canlı beslenir, vücudun yapısını oluşturur, sonra onları dışarı atarak kayaları zamanla toprağa dönüştürür. Böylece canlının faaliyeti sayesinde entropi küçülmüş yani düzensizlikten düzene geçilmiş olur. Daha çok canlı yaşayacak hâle gelir. Yani canlı yeryüzünü imar eden varlıktır.
Yaşlanma: Canlının bu işi yapabilmesi için enerjiye ihtiyaç vardır. İşte bunu da Güneş’ten aldığı yüksek seviyedeki enerjiyi kullanarak ısıya dönüştürür. Böylece kendisi onunla iş yapmış olur. Bir değirmeni çeviren su gibi güneş ışığı da canlının çarkını devamlı döndürerek yaşamayı sağlamaktadır. Yani düzgün olan Güneş enerjisini kullanarak dağınık olan maddeleri istenilen şekilde dizmektedir. Bunun için önce Güneş enerjisini yakalayan cihaza ihtiyaç vardır. Bu yeşil yapraklardır. Sonra bu enerjinin depolanması gerekmektedir. Bu da şekerlerde kimyasal yapı olarak yapmaktadır. Ondan sonra da bu şekerin havadaki oksijenle yakılarak başka enerjilere dönüştürülmesi gerekir. Bu enerji sayesinde kayaları parçalayarak istenilen düzeni sağlamaktadır. Sonra da bozulmuş dağınık hâle gelen ışığı dışarıya atması gerekir. Bu da ısıdır. Demek ki canlı bir taraftan Güneş enerjisini ısıya çeviren, bununla elde etiği güçle kayaları toprak hâline getiren bir varlıktır.
Bu arada hücreler ve hücrelerin oluşturduğu canlılar kendi ömürlerini tamamlayarak besin hâline gelirler, başka canlılara besin olurlar. Ölüme götüren dört sebep vardır. Biri kıtlıktır. Çevresinde besin bulamayanlar ölürler ve başkalarına besin olurlar. Buna “kıtlık” diyoruz. Çevresinde besin olmakla beraber kendilerinin barınacağı ve nefes alacağı yer bulamayanlar da başkalarına besin olurlar. Buna “darlık” diyoruz. Bu olay doğal olay değildir. Yani canlılarda öyle düzen kurulmuştur ki darlık ve kıtlık olmadan da sayıları dengededir. Bu bir avlanmadır. Güçlü canlılar güçsüz canlıları yakalayıp kendilerine besin yaparlar. Yahut vücut direncini kaybedince mikroplar ve virüsler bedende çoğalarak hasta ederler ve sonunda öldürerek onu kendilerine besin yaparlar. Böylece yeryüzünde besin stoku artmakta, dolayısıyla canlı sayısı artmaktadır. Canlılar bu hazır besinden beslenir ve yaşarlar, sonunda kendileri de ölür ve besin olurlar.
SÜLEYMAN KARAGÜLLE
Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL
www.akevler.org (0532) 246 68 92