2000 yılının başında FELSEFE veya KELAM
Süleyman Karagülle
1951 Okunma
HAZIR BULDUĞU ORTAM BAĞLAMINDA GAZALİ VE FELSEFEYİ BİTİRMESİ

 

        

GAZALİ

Mekke’de Kur’an nâzil olmaya başladığında; Kur’an insanları önce bu sözlerin ilâhî sözler olduğuna inanmaya çağırdı.

Bunun anlamı; Hz. Muhammed Allah’tan haberler getiriyordu.

Buna niçin inanacaklardı? Kur’an’ın bir insan tarafından söylenemeyecek derecede üstün belâgatı ve içeriği vardı. Önce, Allah’ın bir olduğunu söylüyor, yaptıkları resim ve heykellerin tanrı olmadığını açıklıyordu. Sonra da, öldükten sonra dirilmeden bahsediyordu.

Hz. Muhammed Aleyhisselâma 6 senede 40 kişi inandı. Sonraki 7 yılda inananların sayısı 150’ye çıktı. Korkunç zulümler ve baskılardan sonra Medine’ye hicret ettiler.

Medine’de Kur’an sadece bir okuma ve ibadet kitabı değildir. Sadece îman kitabı değildir. Örgütlenme ve amel etme kitabı olmuştu. “Başkan” olarak “Hz. Peygamber”in yönetiminde Müslümanlar “devlet yönetimi”ne geçtiler. Daha önce Arabistan’da bir “kent başkanı” yoktu, “yargı” yoktu, kabile çatışmaları dışında düzenli bir “ordu” yoktu. Arabistan Yarımadası devlet öncesi dönemini yaşıyordu. Sosyal denge kabile kavgalarına ve kan gütmelere dayanıyordu. Hz. Peygamber Aleyhisselâm ne derse arkadaşları onu Allah’ın bir buyruğu kabul ediyor ve ona uyuyorlardı.

Resulün ölümünden sonra; Müslümanlar onun yerine kendilerine bir “başkan” seçtiler. Bunlara “halife” denmektedir. “Hz. Peygamber”in yerinde oturan anlamındadır. Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ali (Allah’ın selâmı üzerlerine olsun) kendilerini “Hz. Peygamber”in yerine koydular; onun yaşadığı gibi yaşamaya ve yönetmeye gayret gösteriler. Artık “vahiy” gelmiyordu. Vahyin yerini “istişare” almıştı. İleri gelenlerden oluşan “şûra”da sorunlar ortaya konuyor ve istişare sonunda başkan orada kararını veriyordu. Halk da başkanın en çok bilen samimi mü’min olduğuna inandığı için onun sözlerini de peygamberin sözleri gibi sayıyor ve Allah’ın bir hükmü olduğunu kabul ediyorlardı.

Dört halifeden sonra; saltanat “Emeviler”in eline geçti. Emevi sultanları hem bilgisiz hem de güvenilir kimseler olarak görüldüler. Halk fitne olmasın diye onlara itaat etti. Ama kendi özel hayatlarında ve yerel yaşayışlarında onlara danışmadılar ve verdirdikleri fetvaları da benimsemediler. Halk kendilerine “bir bilen” aradı. Böylece halk içinde “fıkıh alimleri” ortaya çıktı. Bunlar önce “hadisler”i halka aktardılar. Hadisler yetmeyince kendileri kendi görüşleri olarak “fetva” vermeye başladılar. Ne var ki, fetvalar arasında ve rivayet edilen hadisler arasında çelişkiler vardı. Bu çelişkiler “ekoller”i doğurdu. İlk ekol Medine’de “Malik’in medresesi” oldu. Malik yazdığı “Muvatta” adı verilen eserinde hadisleri ve geçmiş ulemanın görüşlerini topladı. Bu arada Irak’ta Ebu Hanife ortaya çıktı. Malik hadislere ve Medine örfüne dayanarak ileri bir fıkıh oluşturdu. Ebu Hanife ise kendine ulaşmış olan sahih hadislerle Kur’an’ı yorumlamayı temel almıştı. Bu da yepyeni bir ilmi ortaya koydu; “Fıkıh İlmi”; yani, bir metni yorumlama ilmi demektir. Ebu Hanife bu yolla yeni bir “mantık ilmi”ni oluşturuyordu. Şöhreti gittikçe arttı. Şafii onun öldüğü yıl doğmuştu ve Medine ekolüne mensuptu. Kendisine Ebu Hanife’nin “benzetme metodu”nu çürütmesi görevi verildi. Şafii bu sefer her iki mezhebi öğrendi. “İçtihat ilmi” demek olan “Fıkıh Usûlü”nü yazdı. Böylece Ebu Hanife’nin uygulamaları bir “metodoloji ilmi”yle ilmîleşti. Artık İslâm âlemi insanlığa yeni bir mantık hediye ediyordu. Bu mantık sonra İslâm âleminde “İslâm Uygarlığı”nı oluşturmaya hizmet edecekti. Bununla kalmayarak Avrupa’ya sıçrayacak, “tümevarım metodu” haline gelecek ve bugünkü “Avrupa Uygarlığı”nı doğuracaktı.

Emeviler zamanında başlayıp Abbasiler zamanında zirveye ulaşan “Fıkıh” ve “Usûl-ü Fıkıh” ilimleri yanında, Abbasiler zamanında Arapça son derece gelişti. Bugün dahi ulaşılması mümkün olmayan çok ileri bir dil oldu. Dünyanın diğer dillerinde yazılan her eser kolayca Arapçaya tercüme ediliyordu. İşte bu kolaylıktan dolayı önce Hıristiyan Nasturiler’de bulunan Rumca eserler tercüme edilmeye başlandı. Bu tercüme faaliyeti sonra bütün dünya dillerinden yapılmaya başlandı. Bunu Müslüman olan diğer dildeki halkların yanında, Arapçayı öğrenen ama Müslüman olmayan alimler de yapmaya başladı.

Abbasi halifelerinin desteklediği bu tercüme furyasında Yunan kültürü hakim oldu. Önce Farabi Yunan felsefesini diğer dünya kültürü ile sentez ederek Arapça içinde en ileri seviyeye götürdü. Farabi artık en büyük filozof olmuştu. Bunu İbni Sina takip etti. İbni Sina aynı zamanda doktor olduğu için tıpta bugünün tıbbının benzeri kitaplar yazan bir müsbet ilim alimdir. Şöhreti fazla yayılmış ve halk kendisine itibar etmeye başlamıştır. Eserler yazanlar artık Ebu Hanife ve Malik gibi ona da itibar etmeye başlamışlardır.

Gazali işte bunlardan sonra gelen bir düşünürdür. Bu dönemde fıkıhla felsefe arasında çatışma başlamıştır. Halkta Kur’an ve İslâmiyet’ten soğuma alâmetleri ve dinsizleşme başlamıştır. Buna karşı çıkan ekoller oluşmuştur.

 

GAZALİ DÖRT ANA EKOLLE KARŞI KARŞIYA KALMIŞTIR:

  1. Yunan felsefesini benimseyip Kur’an ve Sünnet üzerinde durmayan gruplar. Bunlar “Farabi ve İbni Sina Ekolü”nü oluşturuyordu.
  2. Sünneti ve geleneği benimseyen talimiyeciler. Bunlara göre, Hz. Peygamber’in öğrettiklerinin dışında akılla hiçbir şey anlaşılmaz. Ancak masum imamlar Kur’an’ı bize tefsir edebilir. Felsefenin kötü rüzgarından böyle korunmayı deneyenler vardı.
  3. Fıkıhçılar. Bunlar fıkıh ve usûl-ü fıkıh metoduyla yapılacak tefsirler sayesinde dalâletten kurtulunabileceğini ileri sürmüşlerdir. Razi gibi alimler tefsirleri ile felsefî düşüncelerden yanlış olanları yıkmaya çalışmışlardır.
  4. Mutasavvıflar ise hakikatin “akıl” yoluyla değil, “sezi” yoluyla bulunacağını; bunun insan tarafından inziva, ibadet, ahlâkî tezkiye ve teslimiyetle elde edileceğini ileri sürmekte idiler.

 

GAZALİ ŞU YOLLARI İZLEMİŞTİR:

  1. Önce fıkıhçıları öğrendi. “İhyau’l-Ulûm” adlı teferruatlı bir fıkıh ansiklopedisini yazdı. Sonra “Mustesfa” diye fıkıh usûlünü yazdı. Gerek ilmiyle gerek ameliyle Müslümanlar arasında hürmet edilir kişi oldu.
  2. Talimiyecileri tetkik etti. Fıkıhçılarla yani içtihatçılarla karşılaştırdı. Onların hatalı yolda olduklarını ortaya koydu.
  3. Ondan sonra felsefeyi öğrendi ve felsefe ile ilgili kitaplar yazdı. Onların dediklerini sistematize etti. Felsefeyi ilmileştirdi ve kolay anlaşılır hâle getirdi. O kadar ileri gitti ki, alimler felsefeyi Gazali’den öğrenmeye başladılar. Gazali’nin İbni Sina kadar, hattâ ondan daha fazla felsefe bildiğine kani oldular. Mü’minler bunu tenkit etmeye başladılar. Bunun üzerine “Teâhafutü’l-Felâsife”yi yazdı. Öyle bir şekilde onları yıktı ki, ondan sonra Felsefe belini doğrultamadı. Endülüs’te İbni Rüşd İbni Sina’yı savunmaya çalıştı ise de diriltemedi. İslâm âleminden felsefe silinip gitti. Avrupa’da başlangıçta İbni Rüşd’ün tesiri ile canlanmaya başladı ise de, İbni Haldun’un “Mukaddime”si ile felsefe Avrupa’da da görünmez oldu. Felsefenin yerine Doğu Müslümanlarının ilmî eserleri tercüme edilerek “müsbet ilim” olarak gelişti. Felsefe artık sadece tarih olarak ele alınmaktadır. Bugün Sokrat, Aristo, Eflatun ile doğan ve sonra İslâmiyet’te Farabi, İbni Sina, İbni Rüşd tarafından geliştirilen düşünceler tamamen ortadan kalktı.
  4. Gazali bundan sonra tasavvufla meşgul olmuş ve onu benimsemiştir. Aklın ulaşamadığı sahalarda sezi ile sonuca varıldığını bizzat yaşayarak gördüğünü söylemektedir. Bu görüş de Doğu’da yani Müslümanlar arasında çok etkili olmuştur. Tarikat ve şeriat çatışmaları uzlaştırılmıştır. Bugün bütün Müslümanlar hem “tarikat”ı hem de “şeriat”ı birlikte benimsemektedirler. Bu anlayış “Gazali Ekolü”dür.

 

GAZALİ’NİN FELSEFEYİ KRİTİK ETTİĞİ BAZI KONULAR

Gazali yirmi noktada Felsefeyi kritik etmiş ve Kur’an ile çatışır bulmuştur.

Biz burada bunların sadece beş tanesini ele alacağız.

 

A) Filozoflara göre Kâinat’ın başlangıcı yoktur, sonu da olmayacaktır. Hep vardır ve varolmaya devam edecektir. “Bu nasıl olur?” diyenlere de filozoflar çok sade ve kesin cevap vermişlerdir. Siz Allah’ın evveli ve ahiri yok demiyor musunuz? İşte Kâinat da böyledir. Ayrıca, Kâinat sonra yaratılmış ise; daha önce Allah hâlik değil miydi, sonradan mı yaratıcı oldu? Oysa Allah değişemez. Çünkü O’nu kim değiştirecektir?

Gazali buna verdiği cevapta; Allah, Ebu Hanife’nin dediği gibi zaman ve mekân dışıdır. Geçmişi ve geleceği yoktur. Zamanı ve mekânı da o var etmiştir. Onlar da mahluktur şeklinde cevap vermiştir. Bu görüş 20. yüzyılda izafiyet nazariyesi, çok boyutlu uzay, Kâinat’ın büyümekte olması, Kâinat’ın on milyar yıl önce yaratıldığı ve Kâinat’ın ölüme gittiği sonuçları ile ilmen ispatlanmıştır. Artık kıdem nazariyesi dediğimiz Kâinat’ın ebedî ve ezelî olduğunu savunan kalmamıştır. Beş boyutlu uzay olan arşın yaratıldığı Kur’an’da söylenmemektedir. O kadim olabilir.

 

B) Filozoflar öldükten sonra dirilme yerine, ölünce ruhların daha yüksek bir hayata gitmesini öne sürmüş, bedenî dirilmeyi reddetmişlerdir. İyi insanların iyi ruhlara katılmasını kabul etmişler ancak, bu dünya hayatındaki amellerin alt alta yazılıp hesaba çekilmeyi benimsememişleridir.

Gazali ise Kur’an’a dayanarak, insanların bu bedenleri ile tekrar dünyaya geleceğini ve bu dünyadaki amellerinin muhasebesi sonunda bedenleri ile cennete gideceklerini ortaya koymuştur. İnsan yalnız ruh değildir, yalnız beden değildir. İnsan beden ile ruhun birleşmesinden oluşan bir varlıktır. Arabaların seyri için araba ve şoföre ihtiyaç olduğu gibi; insan da beden ve ruhtur. Bedensiz bir ruhun bir şey yapacağını bugünkü biyoloji kabul etmez. Çünkü tüm ruhsal olayların, bilinç dahil bedende ve beyinde cereyan etmekte olduğu bilinmektedir. Sadece ruhtan ibaret olan bir hayatın yaşamasını bugün hiçbir filozof kabul etmemektedir. Bedenin yeniden dirilmesi dört ve beş boyutlu uzay ile çok kolay açıklanmaktadır. Ruhun varlığı da kesinleşmiş durumdadır. Ancak ruh bedenle ilişki kurarsa varlığını göstermektedir.

 

C) Filozofların en önemli bir iddiaları da, Allah’ın küllü bilemeyeceğidir. Allah ancak genel kanunları bilir, o kanunların sonunda cereyan eden olaylardan haberi olmaz. Oysa Kur’an’a göre olayların bir kısmı kanunlara göre cereyan etmez. Bilhassa insanın yaptığı işlerde insan iradesi vardır. Yaratıcının bunları bilmesi o kimselerin iradesini ortadan kaldırır. Kelamda bu konu çözülmemiştir. Makroda kanunlar vardır. Mikroda tesadüfler vardır. Bilinemez.

Gazali yine Kur’an’a dayanarak demiştir ki; bizim için tesadüf olan Allah için tesadüf değildir. İhtimaliyat hesabının bulunması ve hata kanunları hep insan için sözkonusu olacaktır. İrade Allah’ın iradesi içinde geçerlidir.

 

D) Filozoflara göre Allah’ın dışında Allah’ın da zorunlu olarak bağlı olduğu kanunlar vardır. İyi ve kötü olanı da bunlar ortaya koyarlar.

Gazali’ye göre Allah’ın dışında her şey yaratılmıştır. Aklı yaratan da O’dur. Akla o kanunları öğreten O’dur. O bir şeye iyi dediği için iyi olmuştur, kötü dediği için kötü olmuştur. Bugünkü dönem müsbet ilim dönemidir. Akıl varsayımlar üzerinde düşünür. Akıl varsayımları varedemez, varsayımları sezer. Bir varsayıma göre iyi olan başka varsayıma göre kötüdür. Varsayımların doğruluğu bizi istediğimiz sonuca götürüp götürmemsine bağlıdır. Denemeye dayanmayan aklın doğruluğu iddia edilemez.

 

E) Filozoflar Kâinat’ı hamur ve hamurun aldığı biçimle açıklarlar.

Kelamcılar ise Kâinat’ı parçacıklar ve parçacıklarla örülen yapılar olarak görürler.

İşte bu tartışma atom ve dalga teorisi olarak günümüze kadar sürmüştür. 20. yüzyılda fizik ve biyolojide her şeyin atomlardan oluştuğu öğrenilmiştir. Zaman ve mekân da atomlardan oluşur. Böylece zafer kelamcıların yanında sona ermiştir.

Hâsılı, kelamcılar felsefeyi Kur’an’a dayalı varsayımlarla kurarak yepyeni bir dünya görüşünü getirdiler. Bu durum İslâm âlemindeki karışıklığa son verdi. İnsanlar aynı doğrultuda düşünmeye başladılar. Yunan felsefesini mezara gömdüler. Avrupa’yı uyandırdılar. Gazali’yi izleyen Dekart (Descartes) Avrupa Uygarlığı’nın oluşması usullerini ortaya koydu. 20. yüzyıl ise kelamcıların zaferi ile son buldu.

Kelamcıların üstadı da Gazali olmuştur.

İbni Rüşt Endülüs Uygarlığı’nı tarihten silen düşünceler içine gömülmüştür. İnsanlık eğer Gazali’nin değil de İbni Rüşd’ün arkasından gitseydi; şimdi -kendi tabirleri ile- Ortaçağ karanlıklarında olurdu.

 

Burada bir hususa işaret etmekte yarar görüyoruz.

Gazali filozofları cerhetmektedir. Burada tamamen haklıdır. Sonuç olarak bugünkü ilimler Gazali’yi onaylamıştır. Gazali bu arada filozofları tekfir etmiş ve cehennemlik yapmıştır. Bu görüşü doğru değildir. Onların çoğu samimi idiler. Hata yaptılar. Ama kasden yanlış bir şeyi iddia etmediler. Allah’a ve âhirete inandılar. Dolayısıyla mü’mindirler ve cennete gidebileceklerdir. Gazali burada yanılıyor. Tabii ki Gazali de hata yapıyor, küfrü düşünmüyor.

Biz hepsi için dua ederiz. Ama bizim üstadımız Gazali’dir.

 

Yazan ve Anlatan: SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yayına Hazırlık ve Yönetim: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org         (0532) 246 68 92

 

        KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 202. SEMİNER Yorum-33/ C              İstanbul, 29 Mart 2003

 

 

 


2000 yılının başında FELSEFE veya KELAM
1-GİRİŞ
1881 Okunma
2-HAZIR BULDUĞU ORTAM BAĞLAMINDA GAZALİ VE FELSEFEYİ BİTİRMESİ
1951 Okunma
3-JEAN-JACQUES ROUSSOEU VE FELSEFE
1749 Okunma
4-SOKRAT VE ADİL DÜZEN
1832 Okunma
5-THALES VE ADİL DÜZEN
1807 Okunma
6-PARMENİDES-HERAKLİT VE ADİL DÜZEN
2151 Okunma
7-EFLATUN VE ADİL DÜZEN
1669 Okunma
8-ARİSTO VE ADİL DÜZEN
1868 Okunma
9-EPİKÜR-i(KIBRISLI)ZENON VE ADİL DÜZEN
2319 Okunma
10-PLOTİN VE ADİL DÜZEN
1892 Okunma
11-AUGUSTİNUS VE ADİL DÜZEN
1745 Okunma
12-SAİNT ANSELM VE ADİL DÜZEN
1705 Okunma
13-THOMAS VE ADİL DÜZEN
1646 Okunma
14-MEİSTER ECKHART VE ADİL DZEN
2246 Okunma
15-NİKOLAUS VE ADİL DÜZEN
1652 Okunma
16-DEKART VE ADİL DÜZEN
2351 Okunma
17-PASKAL VE ADİL DÜZEN
1760 Okunma
18-SPİNOZA VE ADİL DÜZEN
1788 Okunma
19-LEİBNİZ VE ADİL DÜZEN
1844 Okunma
20-VOLTER VE ADİL DÜZEN
3289 Okunma
21-JEAN LACQUES ROUSSEAU(ÖZEL) VE ADİL DÜZEN
1537 Okunma
22-DAVİD HUME VE ADİL DÜZEN
1607 Okunma
23-IMMANUEL KANT VE ADİL DÜZEN
1884 Okunma
24-JOHANN GOTTLİEB FİCHTE VE ADİL DÜZEN
4691 Okunma
25-FRİEDRİCH SCHELLİNG VE ADİL DÜZEN
1759 Okunma
26-GEORG WİLHELM FRİEDRİCH HEGEL VE ADİL DÜZEN
1754 Okunma
27-ARTHUR SCHOPENHAUER VE ADİL DÜZEN
2161 Okunma
28-SOREN AABYE KİERKEGAARTD VE ADİL DÜZEN
1959 Okunma
29-LUDWİG ANDREAS FEUERBACH VE ADİL DÜZEN
1728 Okunma
30-FRİEDRİCH WİLHELM NİETZSCHE VE ADİL DÜZEN
1720 Okunma
31-MARTİN HEİDEGGER VE ADİL DÜZEN
1619 Okunma
32-BERTRAND RUSSEL VE ADİL DÜZEN
1900 Okunma
33-LUDWİG JOSEF JOHANN WİTTGENSTEİN VE ADİL DÜZEN
1702 Okunma
34-KARL HEİNRİCH MARX VE ADİL DÜZEN
1957 Okunma
35-SONUÇ VE YENİ FELSEFEYE GİRİŞ
1611 Okunma
36-İSLAM FELSEFESİNE GİRİŞ 1
1576 Okunma
37-İSLAM FELSEFESİNE GİRİŞ 2
1536 Okunma
38-İSLAM FELSEFESİNE GİRİŞ 3
1551 Okunma
39-MODERN FELSEFEYE GİRİŞ 1
1672 Okunma
40-MODERN FELSEFEYE GİRİŞ 2
1595 Okunma
41-MODERN FELSEFEYEİRİŞ 3
1554 Okunma
42-MODERN FELSEFEYE GİRİŞ 4
1558 Okunma
43-modern felsefeye giriş 5
1430 Okunma
44-MODERN FELSEFEYE GİRİŞ 6
1540 Okunma
45-MODERN FELSEFEYE GİRİŞ 7
1653 Okunma
46-MODERN FELSEFEYE GİRİŞ 8
1453 Okunma
47-MODERN FELSEFEYE GİRİŞ 9
1446 Okunma
48-MODERN FELSEFEYE GİRİŞ 10
1546 Okunma
49-MODERN FELSEFEYE GİRİŞ 11
1621 Okunma
50-MODERN FELSEFEYE GİRİŞ 12
1471 Okunma
51-MODERN FELSEFEYE GİRİŞ 13
1559 Okunma
52-modern felsefeye giriş 14
1430 Okunma
53-MODERN FELSEFEYE GİRİŞ 15
1436 Okunma
54-MODERN FELSEFEYE GİRİŞ-16
1621 Okunma
55-modern felsefeye giriş-17
1558 Okunma
56-modern felsefeye bgiriş-18
1393 Okunma
57-modern felsefeye giriş 19
1479 Okunma
58-modern felsefeye giriş 20
1462 Okunma

© 2024 - Akevler