18- JEAN-JACQUES ROUSSEAU
Ruso kendi kendisini inceleyen filozoftur. Ölümünden sonra basılan itiraflarında kötü taraflarını anlatıyor. Yüce yargıca onunla gideceğim diyor. Her iş yapar, her kitabı okur. 1712’de doğar, 1778’de 66 yaşında ölür. Son derece karışık cinsel hayatı, çocukları sokağa bırakan aile yapısı hayatını doldurur. Aydınlanmayı kötü görür. Geri dönüş için dua eder. Birden kendi kedine pişmanlığa girer ve ağlar. Halinden memnun değildir. İnsan üzerinde durur. Kötülüğün kaynağını araştırır. Sonunda bütün dostlukları sona erdirir. Kendisinden sonra gelenlere dahilik etkisini yapmıştır.
Aydınlanma çağı demek gösteriş çağı demektir. Yaşamak değil yaşadıklarını göstermek için çabalıyorlar.
Ruso insanların çeşitli özelliklerini keşfetmiştir. İnsanlar iyidirler. Çevre onları kötü yapar. İyiyi ve kötüyü fikir değil hisle bilebiliriz. Akıl iyiyi bulamaz. Günlük yaşayışımızdaki duyguların üstünde ihtiyaçlardan doğmayan duygu vardır ki o da vicdandır. İyiyi severim kötüyü yaparım. İdealleri düşünür, reelleri yaşar.
Tanrı insanı kötü yaratmamıştır ama insanın yaptıkları onun istediği dışında değildir. Eğitimde insanı kötülüklerden uzak tutma yeterlidir. Mülkiyet insanı bozmuştur. İnsan devlete sözleşme ile bağlıdır. Halk devlet içinde hürdür. Çelişki yoktur. Halkın iradesine göre hareket etmeyen yöneticilere karşı ihtilal olur. Kendisine şart koştuğu yasaya itaat hürriyettir.
Adil Düzen anlayışına göre Jean-Jacques Rousseau
Ruso özel hayatı ile makbul birisi değildir. Konuları ortaya koyma bakımından iyi gözlemcidir. Çözümlerde sonuçlara varamamıştır.
Aydınlanma, İslâm düzeninin Avrupa’ya etki etme dönemidir. İslâm’dan aldıklarını İslâm’dan elde ettik diyeceklerine, eski Yunanlılardan aldık diyorlar, dinden ziyade Hıristiyanlığa karşılar. Dinsizleşenler daha çok kötü duruma gelmişlerdir. Bu, kiliseyi kötülemek ama İslâmiyet’i ortaya koymamanın akıbetidir.
Yahudiler halkı dinsizleştirecek ki hükmedebilsinler. Sermayenin projesini uygulayan aydınlanmacı inkılapçılar birbirini yemişlerdir. “Allah insanı ahseni takvim üzerine yaratmıştır. Sonra topluluk onu esfeli safiline reddeder. Ancak inanıp iyi işler yapanlar kurtulur.” âyetini anlatmaya çalışmıştır. “Sosyal sözleşme” doğru bir kelimedir. Kur’an’ın toplulukla yapılan sözleşmedir. Ancak çözümünü bulamamıştır.
Çözüm nedir?
İnsanlar sözleşme yaparak topluluk kurarlar. İsterlerse sonra topluluklarını değiştirebilirler. Buna “hicret demokrasisi” diyoruz. Yerinden yönetim sistemi devreye sokulmazsa içtimai mukavelenin manâsı yoktur. On beş yaşına gelen çocuklar her zaman topluluklarını değiştirebilirler. Sonra ihtilafları tarafların seçtiği hakemler çözerler. İnsanlar topluluk içinde hürdürler. Çünkü o topluluk içinde kendi istekleri ile kalıyorlar. Sözleşmeler içinde hür olabilmek için de hakemlerin kararları gerekmektedir. Hakemleri taraflar seçecek.
Ruso yerinden yönetimi bilmiyor. Ruso’nun hakemlerden haberi yoktur. Dolayısıyla söyledikleri havada kalmakta ve ütopik olmaktadır. İnsan kedi seçtiği hakemlerin kararları içinde kendisinin kabul ettiği kuralla yaşaması insanı hür kılar.
ANSİKLOPEDİK BİLGİ:
Jean-Jacques Rousseau (Cenevre 28 Haziran 1712 - Ermenonville, Val-d'Oise 2 Temmuz 1778) Fransız yazar, düşünür, filozof, politika ve müzik teorisyeni. İsviçre'nin Cenevre kentinde doğmuştur. Bir sanatçının oğludur, on yaşında eğitimine bir din adamının yanında başlayan Rousseau, daha sonra bir gravürcü ustasının yanında çalışmıştır. 1728-1738 yılları arasında, sekreterlik, müzik hocalığı ve tercümanlık yaparak, Fransa, İtalya ve İsviçre'de dolaşmıştır. Fransa'da yazıları yasaklanınca daha sonra aralarının açıldığı dostu David Hume'un daveti üzerine İngiltere'ye gitti. Daha sonra Batı İsviçre'de Neuchatel'e sığındı. Kalvenist olarak vaftiz olmuştu. Torino'da Katolikliğe geçti, daha sonra tekrar Kalvenist oldu. Bu sebeple doğduğu şehir olan Cenevre'de ateist suçlamalarına mâruz kaldı. 1749 da Ansiklopedinin müzik bölümünü kaleme almıştır.
Jean-Jacpues Rousseau’nun yapıtlarındaki karmaşıklık onun; doğal hukuk kuramcısı, doğal hakları yadsıyan biri, aydınlanmacı, aydınlanma ilkelerini yerle bir eden biri, demokrasinin inançlı savunucusu, demokrasiyi ayaklar altına alan biri, burjuva liberal devriminin hazırlayıcısı, öte yandan böyle bir devrimin olumsuzluklarını çok önceden gösteren, hatta reformculuğu bile benimseyen biriymiş gibi birbiriyle çelişen ve çatışan çok karşıt düşüncelerle yorumlanmasına sebep olmuştur. Bu sebeple Rousseau anlaşılması güç bir düşünür olmuştur. Kendisini hep halktan birisi olarak görmüş, halktan kişiler arasında daha rahat etmiştir.
Rousseau, doğru bir siyasal toplumun temellerini ortaya koyabilmek için olguların bir yana bırakılması gerektiğini belirtir. Çünkü ona göre salt olgulardan hareket edildiğinde, çıkarlar, yararlar ön plana yerleştirilmekte ve böylece adalet, hukuk ayaklar altına alınmaktadır. Rousseau, güçlünün haklı kabul edildiği, siyasal toplumun kökenine olguları yerleştiren, olgusal verileri ve kuramları eleştirmektedir. Yurttaşı, ortak benliği, halkı, devleti yaratan bir “toplum sözleşmesi”ni ve bu sözleşmeye toplumdaki her bireyin dahil olması gerektiğini savunur. Halk olmanın temelinde egemenliğin var olması gerektiğini düşünür. Yasaların olmadığı bir yerde devletten söz edilemeyeceğini savunmuştur. Yasaların, halkın tümü için geçerli olması gerektiğini düşünmektedir. Halk sayısı arttıkça, yönetici sayısının azalması gerektiğini savunan Rousseau, “demokrasi, aristokrasi, monarşi” şeklindeki sınıflandırmayı benimsemiştir. Rousseau’ya göre demokrasi biçimindeki hükümette yönetici, halkın tamamı ya da büyük bir kısmıdır. Aristokrasi biçimiyse küçük bir azınlığın yönetimidir. Monarşik hükümette ise yönetme yetkisi tek bir kişidedir. Rousseau’ya göre yurttaşlar olmadan erdem, erdem olmadan özgürlük, özgürlük olmadan devlet olamaz. Ayrıca devletin temelinde dininde olması gerektiğini savunur. Rousseau; devletin iktidara değil, halka ait olduğunu savunmuş ve ulus-devlet anlayışını benimsemiştir.
Haftalık Seminer Dergisi; 635. Hafta 29 Ekim 2011 SÜLEYMAN KARAGÜLLE
Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL
www.akevler.org (0532) 246 68 92