28-Martin HEİDEGGER (1889-1976)
Her dilin kendi müzikal yapısı vardır. Halk yabancı kelimeleri ona göre söyler. Biz de bundan sonra filozofların adlarını Türkçeleştireceğiz. “Heidegger” ismini yani kelimesini “Hayda” olarak yazacağız ve okuyacağız.
Martin Hayda ormanlık bir yerde bir evcikte yaşadı. Ormanın insanlardan uzak ama ağaçlara ve doğaya yakın bir havası vardır. Bir filozofun konferansında köylü kıyafeti ile dikkatlice dinliyordu. Bu hata imiş. Berlin Üniversitesi’nin hocalık tekliflerini reddetmiştir. Ders vermektense ormanlarda yürümeyi sevmiştir. Kayak öğretmenidir. Düşmesine felsefedeki hatalardan daha çok üzülmüştür. Kendi beldesinde konferanslar ve dersler vermiştir. Çoğu zaman dinleyenler ayakta kalırdı. Öğrencilerle dolaşırdı.
Nasyonal sosyalist olmuş, bu onu hocalıktan etmiştir. Yine inzivada felsefe yapmıştır. 1920’de ve 1940’tan sonra “Varlık ve Zaman” eseriyle etkin olmuştur. Varlık düşüncesi insanı karanlıklara götürür. Varlık yaşanarak bilinir, kelimelerle ifade edilir. Kelimelerle varlık bilinmez. İnsan ancak kendi hayatını ele alarak bilgi sahibi olur. Dışarıdan bilgi gelmez. Onların içinde yaşar. Duyulardan aldıkları ile kendisi bilgi sahibi olur ve kendi varlığı ortaya çıkar. Bu onu üstün varlık haline getirir. İnsan fikren esir doğar. Kişiliği yoktur. Olgunlaşınca kişiliği oluşur ve esaretten kurtulur. Korku onu başkalarına esir eder. İnsan korkuyu korkulan şeyleri kabul etmekle yener. Ölüme razı ise ölümden korkmaz. O zaman kendi benliğine erer ve hür olur, yüksek varlığa ulaşır. Zaman insanın doğduğunu ve öleceğini bilmesidir. Ona göre doğumdan ölüme yaptığı yolculuktur.
Hayda filozoflara, şairlere, sanata ve tekniğe ait kitaplar yazmıştır. İnsanın kendisini bulması için çevreden başlaması, sonucuna tersten gelmesi gerekir demiştir. Varolanla varlık ayrıdır. Varlık bizim dışımızda olandır. Var olan ise varlıkların bizdeki görüntüsüdür.
Yokluğun yokluğudur. Yokluk zihni değildir. O da vardır. Varlık yokluğun görünenidir. Yokluk varlığı gizlemedir. Varlık var olanlarla eşi yok olanın birliğidir. Çağımız varlığı unutmuş, var olanlara saplanmıştır. Varlık insanı kendine çağırmaktır. Uyup uymaması bile insanın elinde değildir. Varlık isterse Tanrı’yı yeniden bize getirebilir. İnsan sabrın yapacağını gerçekleştirmektedir.
Yorum:
Hayda, felsefe yapan biridir. Önce hislerimizle çevremizi algılarız, biz beynimizde kedimize özgü kainatı kurarız. Sonra bundan vazgeçer, çevreyi düşünerek algılarız, o da gerçektir. Görünen var, görünmeyen var. Her şeyin zahiri var, batını var. Batın zahire hakimdir. Biz zahiri ile varlığı biliriz ama batını zihnimizle öğreniriz.
Hayda’nın düştüğü hata, insanı tek başına var olan, topluluğun onu esir ettiği kanaatinde olmasıdır. İnsan eşyadan farklıdır. Ben bir taşla hatta bir kedi ile ilişki kurduğumda başka türlü hareket ederim, insanlarla ilişki kurduğumda başka türlü hareket ederim. Bir asır önce yazdıklarını okuyorum. Bunun bende oluşması mümkün değildir. Taşlarda da oluşmaz. Ben varım, çevrem de vardır. Çevrede olanlar kendiliğinden olmamaktadır. Birileri yapmaktadır. Ben de kediliğimden olamam. Böyle bir şey olsaydı yemek yemeden yaşama sırrını bulurdum. O halde ben varım, benden daha üstün beni var eden vardır. O Tanrı’dır. Ben düşünmeden yaşayamam. Yoksa armut yerine zehiri içerdim. Ben varlığımı düşünmekle sürdürüyorum. Düşünmenin kuralları gördüklerimi var kabul etmedir. Düşünme kurallarına uyduğum zaman ben varım, çevrem var, çevreyi var eden Tanrı vardır. Öldükten sonra da dirilme vardır. Zaten kafir ile mü’min arasındaki fark budur. Düşünme sonucu varılan doğrulara göre hareket etmek demek mü’min olma demektir. Düşünceyi reddetmek ise kafir olmaktır. Ben değil biz varız. Kainat bizim için vardır ama vardır. Kainat vardır, kainat Tanrı değildir.
Ansiklopedik Bilgi:
Martin Heidegger (1889-1976)
Varoluşçu felsefenin önde gelen isimlerinden biri olarak bilinen Alman filozof. 26 eylül 1889'da Baden eyaletinde doğdu. Çocukluğundan itibaren dine ve felsefeye eğilimli biri olarak yetişti. Felsefi çalışmalarıyla olduğu kadar, yaşamı ve çeşitli dönemlerde sergilediği politik tutumlarıyla da tartışma konusu oldu. Felsefi yetkinliği ve önemi yadsınamazken politik konumları dolayısıyla sürekli sorunlu bir ilişkinin taşıyıcısı oldu ve bu durum çoğu zaman felsefi çalışmalarının tam olarak değerlendirilmesini gölgeledi.
Freiburg Üniversitesi'nde Katolik ilahiyatı ve Hıristiyan felsefesi okudu ve 1914 yılında ilk çalışması ve doktora tezi, "Psikolojide Yargı Kuramı" ile dikkat çekmeye başladı. 1923'te Marburg Üniversitesi'nde profesör oldu. 1927 yılında "Varlık ve Zaman " yayımlandı ve yayımlanışından itibaren yalnızca varoluşçu felsefe açısından değil, 20.yüzyıldaki bir bütün felsefe tartışmaları bağlamında bir şekilde etkili oldu. Heidegger burada, bütün bir Batı Felsefesi geleneğini metafizik olmakla eleştirdi, ki sonrasında postmodern felsefe bu argümanı başka düzlemelerde yeniden değerlendirecektir.
1933 yılından itibaren Naziler'in iktidara gelmesiyle birlikte Heidegger Nazilere katıldı. Bu dönemde Freiburg Üniversitesinde rektör oldu. Heidegger'in bu dönem boyunca izlediği politika her zaman tartışma konusu olmuş ve onun çalışmalarının değerlendirilmesine gölgeler düşürmüştür. Nazilere katıldığı gerekçesiyle 1945'te üniversiteden uzaklaştırıldı ama sonra 1952'de yeniden üniversiteye dönebildi. Daha sonra yanlış yaptığını söylemesi de üzerine düşen gölgelerin sona ermesini sağlamamıştır, ancak bununla birlikte onun teorik çalışmalarının değeri her zaman kendini buna rağmen korumuş ve felsefe açısından önemli yerini muhafaza etmiştir.
Felsefesi: Heidegger'in felsefi çalışmalarında hocası Edmund Husserl'in ve fenomenoloji felsefesinin etkileri açıkca görülür. Buna bağlı olarak felsefe-dışı sayılan pek çok kavramı felsefeye taşıdı ve varoluşçu felsefecilerde (örneğin Kierkegaard'ın korku, umutsuzluk, kaygı vb. kavramlarla yaptığı gibi) görülen tarzda analizlere yöneldi ve bunları derinleştirdi. Not supported field expression!, sıkıntı, merak, ölüm, korku gibi terimleri felsefe düzlemine taşıdı. Fenomenolojiyi Varlık sorunu bağlamında yeniden yorumladı ve kullandı. Heidegger'in Husserl etkisi ile kendine özgü bir varoluşçu felsefe oluşturduğunu söylemek yanlış olmaz. Heidegger'ın varoluşçu düşüncesine göre, insan bu dünyaya öylece bırakılmıştır. Bu bırakılmışlık fikri birkaç yönden varoluşçu felsefenin temel argümanlarını sürdürür ve derinleştirir. Varoluşa bırakılmışlığı ile insan kendi varlık'ını oluşturma özgürlüğüne zorunlu olarak bırakılmıştır aslında. Ama başlangıçta, bırakılışın kendisi bir özgürlük yokluğudur -sondaki ölümün kaçınılamazlığı gibi. İnsan, varoluşun ortasına öylece, orada-bir-varlık-olarak (Not supported field expression!) atılmıştır. Bu bir tercih ya da seçimin sonucu değildir. Ve insan, bu bırakılmışlık içinde tercihler ve seçimleriyle kendi yaşamını ileriye dogru kurar. Burada zorunlu bir özgürlük deneyimi sözkonusudur. İnsan kendi varlığını gerçekleştirmek üzere sürekli seçimler ve tercihler yapmak durumundadır, yani özgürlüğünü gerçekleştirmek zorundadır. Ölüme kadar. Heidegger'in felsefesinde ölüm fikri, bu bakımdan önemli bir yer tutar. İnsan, bırakılmışlığında ölüme yazgılıdır ve varoluşunu buna göre gerçekleştirmelidir. Heidegger ayrıca, genel anlamda söylenecek olursa, teknik'in gelişimiyle birlikte şekillenen dünyanın eleştirisini yapmaya yönelmiştir ve modern dünyada buna karşı düsüncenin görevlerini belirlemeye calışmıştır. " Varlık sorusu ", onun tüm felsefi çalışmalarının özü ve özetidir. Bu çalışma varlık'ın unutulmuşluğuna yapılan bir itirazla başlar ve devam eder. Kant, Hegel ve Husserl'den etkilendiğini belirtmenin yanı sıra, Nietzsche ile girdiği eleştirel ilişkinin de belirtilmesi gerekir. Heidegger, yapısalcılığa benzer ama başka bağlamlarda Dil konusunu felsefeye temel bir kategori olarak sokmuştur. Onun bütün felsefi kategorileri dil dolayımıyla işlerlik kazanır. "Dil Varlık'ın evidir", der Heidegger. Not supported field expression! ve Camus başta olmak üzere varoluşçu felsefeciler ve ayrıca yapısalcılık ve varlık felsefesi gibi diğer felsefe akımları da çalışmalarında onunla açık ya da örtük diyalog halinde olmuşlardır. Daha sonra çalışmaları, özellikle dil dolayımlı analizleri ve felsefenin metafizik olarak eleştirisi mantığı, postmodern felsefenin gelişiminde önemli köşe taşları olacaktır.
Haftalık Seminer Dergisi; 645. Hafta 14 Ocak 2012 SÜLEYMAN KARAGÜLLE
Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL
www.akevler.org (0532) 246 68 92