26- Ludwig Andreas FEUERBACH
Freuerbach’ın talihi çoğu zaman kötü gitmiştir. Babası varlıklı avukattır. Kilisedeki tahsilden sonra felsefeye giderek özgür fikirli olmak istemiştir. Hegel’i izler. Sonra bırakır. Sonraları kendi iç dünyasında yaşamak ister. Tanrı üzerine imzasız yayınlanan kitap onu zor duruma sokar. O felsefe profesörlüğü yapmaz, çünkü ben filozofum, ben okunurum okutmam der. Sonra her türlü işe razı olur. İş bulamaz. İntihar etmem gerekirdi der.
Yakışıklı idi. Bir fabrika sahibinin kızı aşkını olumlu karşılamıştı. Onunla evlenir ve geçim derdi biter. Son derece düzenli ve düzgün giyimli yaşar, uzlette olmayı severdi.
Hıristiyanlıkla ilgili kitap yazar, takdir görür, mutlu olur. Arada tatsız aşk yaşamıştır. Fransız İhtilali olmuştur. Yine tereddütlü alternatifler arasında üniversite dışında üniversite öğrencilerine konferans verir. Devrimciler katılmaz. Dini konferansların yüz yıl sonra yeşerebileceğini söyler. Malikanesine döner. Ama filozof yerine oduncu olmayı yeğler. Malikane iflas eder. Taşınırlar. Yardımlarla yaşarlar. Sonunda inme iner. Kendini bilmez olur ve 1872’de 68 yaşında ölür. Dini okuldan 16 yaşında ayrılır ama dinle ilgisi hep devam eder. Sonunda kendini tamamen dini düşüncelere verir.
Hegel’in insan ruhu ile ilgili görüşünü Tanrı ruhu olarak ele alır ve Hıristiyanlığa yaklaşır. İnsan esastır. İnsan bilimi felsefesini kurmuştur. Zaman ve mekan dışı tanrının dünyasıdır. İnsan ise bu mekanda ve bu zamanda vardır. İnsanı insan yapan akıl değil duygulardır. Bizim için Tanrı bizim düşündüğümüz gibidir. Hegel’in felsefesi de insan aklıdır. Hıristiyanlıktan vazgeçilmelidir. İncil’in yerini özgür düşünme, İncil’in yerini akıl, İncil’in yerini siyaset, duanın yerini çalışma, cehennemin yerini yoksulluk, Hıristiyanlığın yerini insan almıştır. Tanrı insanın kendi varlığını dışlaştırmasıdır. İnsanın Tanrı tasavvuru, kendisinin olmak istediği şeyleri olduğunu sandığı varlıktır. Tanrı bilimi insan bilimidir. İnsan tatmin edemediği arzularını yarattığı tanrı ile tatmin edeceği ile avunur. Biz Tanrı’nın değil doğanın kuluyuz. İnsan Tanrı’yı kendisini güçlü ve haklı kılmak için icad eder, ona inanır. Onunla avunur. Feuerbach gelecekte insanlar ateist olacaktır diyor. Yanılmıştır.
Yorum:
Feuerbach zengin ailede yetişmiştir. Hep zenginler arasında yaşamıştır. Sonunda aklını yitirdiği için sermaye onu korumamıştır. Feuerbach kiliseden felsefeye geçmiş ve Marks’tan evvel Marks’ın materyalizm felsefesini yapmıştır. Açıklamalarında doğru olan yönler vardır.
İnsan zor duruma gelince Allah’a iltica eder, rahat duruma gelince de Allah’ı unutur. İnsan kendisini hep haklı görür, Allah’ın karşı taraftan intikam alacağına inanır ve hırsını böyle yener. Elbette biz doğa kanunlarının esiriyiz. Elbette insan merkezdedir. Asıl olan insandır. Bütün bunlar Tanrı’yı yok etmez, aksine O’nu yüceltir. Mahluk ne kadar yüce ise halik da en az o kadar yücedir.
Bu materyalizm felsefesinin temelinde sermaye sömürüsü yatmaktadır. Sermaye şöhret etmekle satın aldığı kalemlere ateizm yaptırmıştır. Bu sayede insanlığı dinsizleştirecek ve sömürüyü sürdürecektir. Bu yönde çok uzun yol almıştır Yirminci yüzyılın son çeyreğine kadar insanlar Tanrı inancını şuur altına atmışlar, bu ateist düşünürlerin düşünceleri ile dopdolu idiler. Zengin olan Tanrı inancını bilinç altına atmak zorunda idi, yoksa iflas ederdi. Makam sahibi olan Tanrı inancını bilinç altına atmak zorunda idi, yoksa yok edilirdi.
Bu gidişe bir makina profesörü olan Necmeddin Erbakan yetmişlerde İzmir’de verdiği “İlim ve İslam” adlı konferansla dur demiştir. Türkiye’de başlayan bu uyandırma önce İran’a, oradan da Sovyetlere sıçramış, bugün artık tarih olmuştur. İnsanlar artık Tanrı yoktur gibi zırvaları kolay kolay söyleyemiyorlar. Gelişmiş olan ilimler kainat 13,7 milyar yıl önce bir bilye büyüklüğünde ortaya çıkıp genişleyerek ve evrimleşerek bu duruma gelmiştir.
Felsefesi üzerinde fazla bir şey söylemeye gerek yoktur. Söylenenlerin hepsi doğru olsa bile bu Tanrı’nın varlığını, rahman ve rahim bir rab olduğunu ispatlar. Evet, duanın yerini salih amel almıştır. Zaten Kur’an iman edin ve dua edin demiyor, aksine iman edin ve ameli salih işleyin diyor. O’na ibadet edin, O’ndan istiane edin diyor. Bu sadece dille istiane değildir. Nasıl ibadet ameli ise istiane de O’nun kainatından istemektir.
Yeryüzü fabrikasında çalışıyoruz. Ücretimiz veriliyor. Sonra da dönüyoruz ve bakıyoruz ki fabrikanın sahibi yoktur. Fabrika kendi kendine çalışıyor. Fabrikanın kurucusu da yok diyoruz. Ama fabrikanın yeniden kurulduğunu ilim reybsiz ortaya koymuştur. İşte bu tür iddia küfrün kendisidir. Yazılanlar doğru ise rahatlıkla bunun kafir olduğunu söyleyebiliriz. Bence bu iddialar saçmalıklarını göstermek ve küfrü tanıtmak için yer alır. Böyle kimselere filozof demek felsefeyi küçültmek olur.
Ludwig Andreas Feuerbach, (1804 - 1872) Alman filozof ve ahlakçı. Marx üzerindeki etkisi ve humanist ilahiyat görüşleri ile ünlenmiştir.19. yüzyıl Alman materyalizminin ilk düşünürü olan Feuerbach'ın temel eseri Hıristiyanlığın Özü'dür. Felsefesi ya da karşı felsefesi, bir hümanizm ve doğalcılık şeklinde gelişen, dine ilişkin eleştirisi, insanlıkla ilgili doğruların bilinçsizce yansıtılmasını ifade eden Feuerbach, felsefeye önce Hegel'in nesnel idealizmini benimseyerek başlamış, fakat daha sonra tinselcilik-maddecilik karşıtlığında, maddeciliğin tarafında olmuştur.
Hayatı ve Düşüncesi: 27 Temmuz 1804’te Landshut, Bavyera’da doğdu. 13 Eylül 1872’de, Rechenberg’de öldü. Hukukçu Paul von Feuerbach’ın dördüncü oğlu olan Ludwig Feuerbach’ın Berlin’deki 2 yıl süreyle Hegel’in yanında felsefe öğrenimi yapabilmek için ilahiyat çalışmalarını bıraktı. 1828’de Doğa bilimi öğrenimi yapabilmek için Erlangen’e gitti. 2 yıl sonra da "Gedanken über Tod und Unsterblichkeit" adlı ilk kitabını Hegel'in ölümünden bir yıl önce imzasız olarak yayınladı. 1839'da "Hıristiyanlık Özü"nü yayınladı. O sıralar Alman düşünürleri Hegel'i tartışıyordu. Ruhçular onu ruhçuluk alanına, maddeciler de maddecilik alanına çekiştiriyorlardı. O Kant'ın yasağını çiğnemiş mutlağın alanına girmişti. Düşüncenin doğadan önceliğini savunmuştu. Maddeciler de mutlağın yani insan düşüncesinin uğraştığı ilk ve son gerçeğin, doğanın üstünde değil, doğanın içinde olduğunu söylemesine ilgi duydular. Herakleitos gibi diyalektikciydi. Bu uzlaşmalar, yeni karşıtlıklar ve yeni uzlaşmalarla, gitgide varlığın bilincine erişecekti. Bu erişmeyse, gerçek özgürlüğü doğuracak olan bir sonuçtu. Mutlak varlığın kendi bilincine erişmesiyle aydınlanacaktı. Bütün sorunları çözdüklerini sanan felsefe sistemleri dağılıyordı. Kant'ın sınırladığı rasyon tekrar özgürleşiyordu. Küçümsenen us etkilediğinden etkilenmek yoluyla diyalektik metotla gerçeğe doğru yaklaşmaktaydı. Feuerbach "Gelecek Felsefesinin İlkeleri" Hegel’den 13 yıl sonra yayınlandı."Temel doğadır. Doğanın dışında hiçbir şey yoktur. Her şey gibi, düşünce de, doğanın ürünüdür. Düşünce, maddî bir organ olan beyinden çıkmaktadır. Bence maddecilik insanın varlık ve bilgi yapısının temelidir. Ama bir fizyolojistin, bir naturalistin anladığı gibi, varlık yapısının kendisi değildir. Maddecilikle geride beraberim ama, ilerde beraber değilim." O yıktığı dinlerin yerine aşk dini koymak ister. O temeli maddeye dayanan bir idealisttir. Aşkı, maddi bir çekim olarak değil, bir insanlık ideali olarak ele alır. Hegel gibi diyalektiği maddede değil düşüncede bulur. "İnsanlar sevişiniz, gerçek din sizin bu sevgilerinizdedir. Varlığınız, aşkınızla biçimlenecektir." Ona göre dinin gerçeği aşktadır. Önceleri insanlar, kendi niteliklerininin fantastik yansımaları olan tanrılar yaratmışlardı; ama tanrılar, insanlık düzenini kurmaya yetmediler. Oysa Feuerbach'a göre, bu düzeni kuracak olan, insanın başka insanlara karşı duyduğu bağlılıktır. Bu bağlılık, en yetkin biçimine aşkta ulaşır. Hele cinsel aşk, bu duygusal insan bağlılığının en yoğunlaşmış biçimidir. Dostluk, acıma, vaz geçme, coşkunluk gibi çeşitli eğilimler, yetkinliğini cinsel aşkta beliren aşkın çeşitli görünüşleridir. İnsanlar arasındaki bütün sorunlar aşkın gücüyle çözülecektir. Aşkı kutsallaştırmak gerekir. İnsanlar, böylelikle, bütün acılarından kurtulacaklardır. Din, Latince bağlamak anlamındaki (Religare) sözcüğünden gelir. Şu halde, din sözcüğünün ilk anlamı bağdır. Bundan ötürü insanlar arasındaki her bağ, bir dindir. Din sözcüğünün etimolojik anlamı gerçeği ortaya koymaktadır. Ama bu din, ruhçu bir temele değil, maddeci bir temele oturmaktadır. Temel doğadır. Her şey gibi, din de, doğanın ürünüdür. Varlık yapısının temeli maddedir ama, kendisi düşüncedir. Varlık maddeden çıkıyor ama ruhla gelişiyor, varlıklaşıyor. Maddelerin oyunu bitmiştir artık. L.Feuerbach'a göre tanrı, insan zihninin bir yansıtmasıdır. O'na göre, duyu verilerine konu olan ve böylece dışımızda (bizden bağımsız bir şekilde) var olan nesnelerden farklı olarak dini inancın nesnesi olan Tanrı insanın içindedir.
Ona göre mutluluk eğilimi insan yapısının doğal bir eğilimidir. İnsan doğarken mutluluk eğilimini insan yapısının doğal bir eğilimidir. İnsan, doğarken mutluluk eğilimiyle birlikte doğar. Mutluluk eğiliminin ahlakiliği bu yüzdendir. Yine bu yüzdendir ki her ahlakın temeli mutluluk eğilimi olmalıdır. Ama mutluluk eğilimi başı boş bırakılamaz elbet. Onu düzenleyen iki doğal kısıtlayıcı vardır:
- Eylemlerimizin kendimizdeki sonuçları: Mutluluk eğilimimizi başı boş bırakıp, örneğin içkiyi fazla kaçırırsak hastalanırız. Böylelikle de kendi eğilimimizi, kendimizden dolayı, kendimiz kısıtlarırız.
- Eylemlerimizin toplumdaki sonuçları: Mutluluk eğilimimizi başı boş bırakırsak başkalarını mutluluk eğilimlerinin sınırına gireriz. Bu halde başkaları, kendi mutluluk eğilimlerimizi savunarak bizim mutluluk eğilimimizi bozarlar. Böylelikle de kendi eğilimimizi, yine kendimizden dolayı, kendimiz kısıtlarız.
Hem kendimiz, hem de başkaları, elbirliğiyle mutluluk eğilimimizi düzenlerler, aşırılıklara engel olurlar. Bu iki sürümün dışında mutluluk eğilimimizin hiçbir engeli yoktur, keyfince yol alabilir. Anlaşıldığına göre, mutluluğumuzu, yine kendi mutluluğumuz düzenlemektedir. Kendi mutluluğumuzu bozmadıktan sonra mutluluk eğilimimizin yöneldiği yer yol ahlakıdır. Toplumsal sonuçlar, kendi mutluluğumuzun tadını kaçırdıklarından dolayı kısıtlayıcıdırlar. İnsanın tanrıya tapmasını yasaklayan maddeci Feuerbach'ın karşısına dikilen, insanın insana tapmasını emreden ruhçu Feuerbach. Hıristiyanlığın özündeki görüşlerinin ürünü olarak tanrı insanın içedönük doğasının dışadönük bir izdüşümü haline geliyordu. Kitabının Marx’ı önemli ölçüde etkileyen ilk bölümünde Feuerbach dinin gerçek ya da antropolojik özünü çözümledi. Tanrıya yüklenen çeşitli nitelikleri tartışarak bunların insan doğasının farklı gereksinmelerinin karşılığı olduğunu ileri sürdü. 2. Bölümde dinin sahte ya da ilahiyata ilişkin özünü ele alarak tanrının insandan bağımsız bir varlığı olduğu görüşünün, vahiy ve kutsal nesnelere inanmaya yol açtığını, bunların da istenmeyen bir dinsel maddeciliğin parçaları olduğunu ileri sürdü. Feuerbach ateist olmadığını söylemekle birlikte, Hıristiyanlıktaki tanrının bir yanılsama olduğunu iddia etti. Din görüşlerini felsefi ve diğer disiplinlerle birlikte ele alması Hegel’in ilkelerini yarı-dinsel olarak görmesine ve Marx’ın daha sonra 1845’te "Thesen über Feuerbach"da eleştireceği bir tür materyalizmi benimsemesine yol açtı. 1848-1849 devrim, karşıdevrim yıllarında dini tutuculuğa saldırıları yüzünden birçok devrimci tarafından kahraman olarak görüldü. Feuerbach en çok hristiyanlığa karşı olan yazarları etkiledi. "Das Leben Jesu kritisch bearbeitet" adlı şüpheci eseri David Friedrich Strauss ve Feuerbach gibi doğalcılık adına Hegelcilik’ten vazgeçen Bruno Bauer bunların başlıcalarıydı. Bazı görüşleri de daha sonraları Almanya’da kilise ile devlet arasındaki mücadelede aşırı ucun temsilcileri ve kapitalizme karşı mücadelenin önderleri tarafından benimsendi. Daha sonraları ise Marx tarafından belirtildiği gibi (8. ve 11. tezler) toplumsal gelişim içindeki "özne"yi edilgen hale getirmesinden dolayı eleştirilmiştir.
Haftalık Seminer Dergisi; 643. Hafta 31 Aralık 2011 SÜLEYMAN KARAGÜLLE
Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL
www.akevler.org (0532) 246 68 92