MODERN FELSEFEYE GİRİŞ-7(660SEMNER)(BÖLÜM45)
ULU RUH
Ben varım, sen varsın, biz varız, çevremiz var...
Biz çevremiz aracılığı ile görüşüyoruz ve anlaşıyoruz, insan olarak birbirimizden farksız olduğunuzu biliyoruz. Bizim hayvanlardan farkımız evrim yapabilmemiz, yeni şeyler keşfetmemizdir. Gördüğümüz canlılar arasında böyle evrim yapan başka varlık yoktur. Hayvanların bilinci yoktur diyemeyiz ama zekâları olmadığı ve yeni buluşlar yapamadıkları kesindir. Türden türe değişmektedirler, bir tür içinde hiçbir yenilik ve değişme olmamaktadır.
Diğer taraftan kâinatta biz insanlardan başka evrimleştiren varlıklar vardır. Türden türe evrim ilmen kesin olarak sabittir. O halde bizden başka da ruhlar vardır. Biz onlarla haberleşemiyoruz, konuşamıyoruz. Biz onları göremiyor, onların seslerini duyamıyoruz. Yapılanlarla onların da var olduklarını biliyoruz.
Şimdi şu soru sorulacaktır. Biz ve diğer ruhlar kendiliklerinden mi vardır, yoksa o ruhlar başkası tarafından mı var edildiler?
Kendiliğinden var olduğunu kabul etmek için benim hep var olmam gerekir. Oysa ben biliyorum ki bundan yüz sene önce yoktum. İlk bilinçli olduğum günlerimi hatırlıyorum. Dolayısıyla kendiliğinden var olmam mümkün değildir. Buna cevap olarak deniyor ki; o zaman onu var edenleri de var eden bulunacak, bu sonsuza kadar gidecektir.
Ruhlar sonradan mı var ediliyor yoksa hep mi varlar?
Bunun için en önemli deney yerimiz uyku hâlidir. Uyuyunca kendimizi kaybediyoruz. Varlığımızdan haberdar değiliz. Uyanınca o zaman var olduğumuzu bilebiliyoruz. Bu durumda bedenimiz olmadan biz yoğuz demektir. Bedenimizle ilişki kurduğumuz zaman kendimiz de biliyoruz. Aynanın karşısına geçmediğimiz zaman kendimizi göremiyoruz ama aynanın karşısına geçince kendimizi görebiliyoruz. Kâinat ruhumuzu gösteren aynadır. Uyanıkken kendimizi dışarıda görüyoruz. Uyuyunca kendimizi göremiyoruz.
İşte bu muhakeme bize şu soruyu sordurmaktadır. Biz aynaya bakmadan da varız. O halde ruh bedenle dünyaya bakmadan önce de vardır. Bedenle karşılaşınca kendisini görür ve bilir, bakmayınca da bilmez. Asıl sorun şudur. Ruh bedenimizden ayrıldığı zaman nerededir? Çağımızın ilimleri buna şu cevabı vermektedir. Bir yerde uykuya dalınca o bir yerde değildir. Ya ne oluyor, yok mu oluyor? Hayır, o vardır ama onun zamanı kısalmaktadır. Bedenden ayrılmakla ışık hızına ulaşmakta ve zaman sıfırlanmaktadır yani tüm kâinatı kaplayacak şekilde büyümektedir. Dolayısıyla zaman yok olmaktadır. Zaman yok olunca da uyuyup uyanma ruh için aynı zamanda olmaktadır.
Peki, bizden önce durum nasıldı? Aynen biz ışık hızında olduğumuz için bizim için zaman geçmemekte idi. Bundan sonra da geçmeyecektir. Demek ki biz şimdi zaman içine düşmüş bulunuyoruz. Öldüğümüzde zaman dışına geçeceğiz. Varlığımız devam edecek ama zaman dışı dolayısıyla mekân dışı olacaktır. Bunu kavramak zordur. Zamanın izafi olduğunu kabul ettiğimiz zaman bunun ispatı çok kolaydır.
Bize gelen ışığın hızı c+v ise bizden uzaklaşan yıldızın ışık hızı c-v olmalıdır. Oysa birbirine eşit olmaktadır. Bunu formülle şöyle ifade edebiliriz.
(C-v) * Hareketli cismin zamanı = Işık hızı ile hareket edenin zamanı * c
(C+v) * Hareketli cismin zamanı = Işık hızı ile hareket edenin zamanı *c
Taraf tarafa çarpıp c kareye böler kâre kökünü alırsak;
(1-(c/v)^2) hareketli cismin zamanı = Işık hızında hareket eden cismin zamanı.
Eğer c=v olursa ışık hızı ile hareket edenin zamanı sıfır olur. Yani zaman dışına çıkar.
İşte uyku hâli budur. Ruhumuz beynimizden ışık hızıyla uzaklaşınca onun için zaman geçmez. Yani uzun uyuyan ile kısa uyuyan için zaman farklı değildir. Hızı sıfırdır. Bu sebepledir ki rüyasız uyku hâli bizim için yaşanmamış gibidir.
Rüya hâli de beynimdeki zamanla orantılıdır. Oradaki devrelere göre daha uzun veya daha kısa zaman yaşarız. Rüyanın uzunluğu ile aletin ölçtüğü uyku zamanları aynı değildir. Uzun rüya çok kısa zamanda görülebilir, kısa rüya da çok uzun zaman sürebilir.
Hint felsefesinde dört hâl belirtilir; uyanık, rüya, uyku ve sonrası. Kur’an buna “mevt” diyor. Uyanıklık hâli çevremizle ortak yaşadığımız zamandır. Rüya hâli beynimizde yaşadığımız zamandır. Rüyasız uyku hâli zaman dışına çıkmamızdır. Ne var ki tekrar geri dönebiliyor, rüya veya uyanık hâle geçiyoruz. Beynimiz tahrip olduktan sonra artık geri dönemiyoruz. O halde bu da ölüm hâlidir.
Demek ki ölüm hâlinde ruh yok olmuyor, zaman dışına çıkıyor. Demek ki ölüler için zaman geçmez. Rüyayı görebilirler mi? Bu boyutta görmezler ama dört boyutlu uzayda görebilirler. Ruhlar zaman boyutu dışına çıkınca durumları nedir? Orada bilinçleri var mıdır? Orda birbirleriyle görüşebiliyorlar mı? Ölüm hâlinden tekrar başka bedende yeniden ortaya çıkabilirler. Onun zamanı başka zaman olacağı için nasıl rüya ile gerçek hayat arasında birlik yoksa, onun gibi yeni bedende de eski bedende olanları hatırlayamaz veya başka türlü hatırlar. Çocuklaşır, rüyanızı o yaşta görürsünüz.
Rüyaların bir kısmını hatırlamayız. Oysa beyin aracı rüyaları tesbit etmektedir. Uykunun beşte biri rüyalarla geçmektedir. Yeniden gelip yaşamak olsa bile eski hayatı hatırlamayabiliriz. Bugün dört boyutlu uzay sabit olmuştur. Üç boyutlu uzayda hareket imkânı ancak dört boyutlu uzayla mümkündür. Madem ki uzayımızda hareket var o halde dört boyutlu uzayda vardır. İradeli hareket yapabilmemiz için beş boyutlu uzayda olmalıyız. Yoksa ben yazı yazarken istediğim cümleleri yazamazdım. O dört boyutlu uzayda ne varsa ancak o tuşlara basabilirdim. Demek ki dört boyutlu uzay vardır. Geçmişimiz duruyor. Geleceğimiz de duruyor. Ruhlar ileriki bedene girseler o hayatı yaşarlar, gerideki bedene girseler o hayatı yaşarlar. Bunlar mümkündür.
Acaba bunlar olmakta mıdır?
Henüz buna dair bir buluşumuz yoktur.