23.06.2011
“Kema tekûnu yüvellâ aleyküm./ Nasılsanız öyle yönetilirsiniz.” (Hadis)
Üç gündür ne diyor ve ne yapıyorduk? Seçim sonrası değerlendirmelerimizi yaptıktan sonra; bir de seçmen, fert ve toplum olarak kendimizi sorguluyorduk, kendi kendimizi sigaya çeken Molla Kasım oluyor ve diyorduk ki: Acaba fert/kişi/birey ve cemaat/kurum/topluluk olarak nerde hata yaptık, neleri eksik bıraktık, hayatımızın “ilmî ve dinî” alanlarından başlayarak “iktisadî ve siyasî” yani topyekün bütün “sosyal” alanlarında kendimizi ne kadar düzelttik ki “daha iyi bir yönetime” lâyık olalım ve iyi yöneticiler tarafından yönetilelim?.. Acaba fert/kişi/birey ve cemaat/kurum/topluluk olarak vazifelerimizi yerine getirdik mi?..
Erbakan Hocamız ne diyordu? “…Bütün mesele, sizin bu davada nasıl bir imtihan vereceğiniz, nasıl bir karşılık elde edeceğiniz ile ilgilidir. Yapabileceğiniz tek şey bu davada tuzunuzun bulunmasıdır.” Peki, imtihanı verebildik mi? Çorbadaki tuzumuz ne kadar? Ya da, “Bâtılda zirvede olmaktansa; Hakta, hakikatte zerre olmayı tercih ederim.” (Necmettin Erbakan) sözünü iyi anlayıp “Hak”ta yani “Millî Görüş ve Adil Düzen”de zerre olmayı tercih ettikten sonra, bâtılda “zirve” olmaktansa Hakta “zerre” olmayı becerebildik mi?!.
Bir zamanlar beraber yürüyorken Hak yollarında; zaman zaman ve dönem dönem yolda kalanlara, yoldan çıkanlara, sağa sola savrulanlara, hidayeti kararanlara bakıyorum da… Bu konuda daha ne diyeyim, ne yazayım; anlayanlara bu kadarı da yetmez mi?..
İbret alınası son bir örnekle bu bahsi kapatalım.
Biz Medine dönemindeki Hazreti Peygamber veya O’nun halifelerinden adaletiyle maruf Halife Hazreti Ömer zamanında yani “Adil Düzen” döneminde değil de, sonraki “zalim düzen” dönemlerinden birinde yaşadığımıza göre; zalim düzenden bir örnek verelim.
Mesela, zulmüyle şöhret yapmış Haccac-ı Zalim’in devrine bakalım. Bu meşhur zalime bir gün halktan gelen teklif şöyle oldu: “-Sen Hazreti Ömer’in halkına karşı takındığı adaletli tavrını biliyorsun. Ne olur, biraz da ona benze, onun gibi adaletli davran bize…”
Halkın bu isteğine Haccac-ı Zalim’in tarihî cevabını bilenler biliyor ama bilen ve bilmeyenlere bir kere daha hatırlatıyorum; Haccac’ın bugün bile ibret alınası cevabını:
“-Doğru söylüyorsunuz! Ömer’in halka adaleti öyle idi. Fakat şu gerçeği de unutmayın, Ömer’in zamanında Ebu Zer gibi de halk vardı. Siz Ebu Zer gibi yoksulu, yetimi, komşusunu düşünen halk olun, ben de Ömer gibi halkı düşünen yönetici olayım. Siz Ebu Zer gibi halk olmuyorsunuz ama benden Ömer gibi yöneticilik istiyorsunuz. Allah iyi insanlara kötü yöneticiyi musallat etmez, kötü insanlara da iyi yönetici nasip etmez. Halk neye lâyık halde ise yönetici de ona münasip şekilde gelir. Bunu böyle bilin, kendinizi iyi yönetime lâyık hâle getirin ki, istediğiniz iyi yönetime kavuşasınız”!
Bu cevaba bakıp da günümüzü değerlendirelim… Sürüp giden ve -güya bizden birileri yönetime geldiği halde- bir türlü değişmeyen ve devam eden “ZULÜMLERİ” bir de böyle değerlendirelim desem, ne dersiniz? Şu andaki tecelliler neyi gösteriyor dersiniz? Zulümler bizdeki “bireysel ve toplumsal eksikliklerden” olmasın? Öyle anlaşılıyor ki, biz fert/kişi/birey ve cemaat/kurum/topluluk olarak düzelmedikçe, hayatımızın “ilmî, dinî, iktisadî ve siyasî” yani topyekün bütün alanlarındaki “SOSYAL TUFAN” var olmaya devam edecek… Biz düzelmedikçe yönetim de düzelmeyecek, Rabb’imiz daima lâyık olduğumuz yönetimi nasip edecek; biz değişmedikçe durumumuz değişmeyecek.
SONUÇ…
Kur’an yani ALLAH diyor ki: “…FeMâZâ Ba’de’l-Hakki İll’d-dalâli…/ …Hak’tan sonra dalâletten başka ne kalır?..” (Yunus 10/32) “Gerçek şu ki insanlar/bir kavim kendi iç dünyalarını/nefslerinde olanı değiştirmeden Allah onların durumunu değiştirmez.” (Ra’d, 13/11) “Bu böyledir, çünkü Allah bir topluma bahşettiği nimeti ve esenliği o toplum kendi gidişini değiştirmedikçe asla değiştirmez.” (Enfâl, 8/53)
Evet… “Kema tekûnu yüvellâ aleyküm./ Nasılsanız öyle yönetilirsiniz.” (Hadis)