Nuh tufanı birçok insanın sandığı gibi genel değil lokal bir olaydır. Büyük ihtimalle bugün deniz suları altında kalan Basra körfezinde M.Ö 14000 de gerçekleşmiştir. Nuh gemiyi yaptığında bir sonraki yerleşim için evcil hayvanlardan çiftler almıştır. Daha sonraki yerleşim yerinde bir medeniyet kurulmuş ve soyundan olan insanlar orada krallar (halifeler) olmuşlardır. Sümer efsanelerinde anlatılan ilk krallıklar da bu krallıklar dır. Onun soyundan gelen Hz. İbrahim ile peygamberlik devam etmiştir. Nuh’un “yarabbi bütün kafirleri yok et” duası kabul olunmuştur. Bütün kafirler boğulmuşlardır. Fakat diğer bütün insanlar yani Nuh’un kavmi dışında dünyanın birçok yerinde yaşayan insanlar boğulmamışlardır. Çünkü Nuh duasında “bütün kafirler” demiştir. Kafir demek kendine gelen gerçeği kabul etmeyen yalanlayan demektir. Oysa Nuh uyarısını diğer kavimlere yapmamış kendi kavmine yapmıştır. Diğer kavimler kafir olmamışlardır.
(Ankebut 14. Ayet: Andolsun, biz Nuh'u kendi kavmine (elçi olarak) gönderdik, içlerinde elli yılı eksik olmak üzere bin sene yaşadı. Sonunda onlar zulme devam ederlerken tufan kendilerini yakalayıverdi.)
Daima merak edilen ve medyatik bir konudur “Nuh’un gemisi”. Tevrat’ta ağrı dağında diye yazmaz. Ararat ta diye yazmaktadır. Oysa Ararat dağlık anlamına, muhtemelen sıra dağlar anlamına gelmektedir.
Kuran'a göre ise gemi El cudiyye seviyelenmiştir. Daha önemlisi ahşap gemi binlerce yıldan sonra tanıyabileceğimiz kadar sağlam kalabilmiş midir? Eğer çok özel şartlar altında değilse gemiden eser kalmamıştır.
Gemicilik günümüzde de olduğu gibi tarih boyunca uygarlığın ve ticaretin gelişmesi için en önemli unsurlardan biri olmuştur. Gemicilik gelişmemiş olsaydı. Bu günkü uygarlık seviyesine ulaşmamız mümkün olmazdı. Uygarlık gemicilik ile bütün dünyaya yayılmıştır. Bunun en büyük örneklerinden biri Fenikelilerdir. Fenikeliler Hz. Musa’nın alfabesini deniz yolu ile bütün Akdeniz bölgesine yaymışlardır. Bu gün kullandığımız Latin alfabesi de bunun bir sonucudur.
Sümerliler M.Ö 4000’ler de gemi filoları kurmuş ve Hindistan ve Arap yarım adasının diğer kıyılarındaki uluslarla ticaret yapmışlardır. Eski Mısırlılar en eski dönemlerinde Afrika’nın doğu kıyıları boyunca ticaret yapmak için gemileri kullanmışlardır.
Avustralya yerlilerinin yaptığı on binlerce yıl öncesine ait ağaç kütüklerinden oyulmuş deniz araçları bulunmuştur. Yine Maya’lara, Aztek’lere, İnka’lar’a ait oyma veya sazdan yapılmış su taşıtları bilinmektedir. Fakat hiçbir omurgalı ve kaburgalı gemi örneği yoktur.
Fakat bunların hiçbiri denizlere açılmaya ve tonlarca yük taşımaya yeterli değildir. Okyanusa açılmak ve binlerce ton yük taşımak için omurgası ve kaburgası olan gemilerin olması gerekir.

Omurgası ve kaburgaları olan bir tekne.
Bu tip bilinen en eski gemi eski Mısırlılar dan kalma ve M.Ö. 3000 yıllarına aittir. Bu gemiler tahta levhalar ile bir birine geçme tarzında (zıvana) yapılmış ve halatlarla güçlendirilmiştir.
Kamer 13. Ayet: Ve hamelnâhu ‘alâ żâti elvâhin ve dusur(in):
Ve onu, tahtalardan yapılmış ve zıvana ile kenetlenmiş bir gemide taşıdık.

Bir zıvana örneği.
Bu ayete geçen “dusur” kelimesi genellikle yanlış tercüme edilir ve çivi anlamı verilir. Oysa “dusur” kelimesinin Akkad dilindeki(eseru;esru) anlamı: engellemek, içine almak, sınırlamak, kapamak, tutmaktır. Kısacası “zıvana” dır.
Gemicilik Mezopotamya bölgesinde gelişip bütün eski dünyaya yayılmışken, Yeni Dünya dediğimiz Kuzey Amerika, Güney Amerika ve Avustralya kıtasında ise hemen hemen hiç gelişmemiştir. Kütükten oyma sandal yapma safhasında kalmıştır. Eğer aksi olmuş olsaydı. Avrupalılar kıtaları keşif edeceğine, Onlar Avrupalıları veya bizi keşif edeceklerdi!
Her peygamber uygarlık için insanların geliştiremeyeceği yeni yollar ve kavramlar getirmiştir. Mesela ilk hece sistemi ile yazı ve akılcılık Hz. İbrahim, İlk yazılı kanun ve alfabe Hz. Musa, İlk kıyasi hukuk ve kişi hakları Hz. Muhammed tarafından insanlığa getirilmiştir. Gemi yapım yöntemi de Nuh peygamber tarafından insanlığa hediye edilmiştir.
Ankebut 15. Ayet: Onu ve gemidekileri kurtardık ve bunu, alemlere ayet olarak kıldık.
Ayetindeki “ayet kılınan” aslında geminin kendisi değil de gemi yapım tekniği midir?
Aşağıdaki ayeti düşününce bu ihtimalin yüksek olabileceğini kabul ediyorum.
Şura 32. Ayet: Ve min âyâtihil cevâri fîl bahri kel a’lâm(a’lâmi):
Denizde büyük dağlar gibi akıp giden gemiler de O'nun ayetlerindendir.