EBABİL
104. Fil Suresi Meali:
- O en özgün genele merhametli, o en özgün özele merhametli Allah’ın ismi ile.
- Hiç görmez misin, Rabbin Fil Halkına nasıl yaptı?
- Onların kötü planlarını hiç boşa çıkarmadı mı?
- Ve üzerlerine uçan ebabili (İbilleri) gönderdi.
- Onlara kayıtlı taşlar fırlatan.
- Ki onları taneleri alınmış (biçilmiş) ekin gibi kıldı.
Daha önce (2013) Fil Suresinde geçen “ebabil” kelimesi ile ilgili bir makale yayınlamıştım. O makalede “ebabil” kelimesinin Sümer efsanelerinde geçen “Gibil” olabileceğini yazmıştım.
Gibil Sümer tabletlerinde “tanrı” diye çevrilen mahlukatlardır. Oysa Sümer dilinde bizim melek dediğimiz kelime yoktur. Onun yerine anunakiler, dingirler vardır. Bizim anlayacağımız bunlar kutsal, tanrısal, mübarek mahlukatlardır. Yine Sümer dininde An, Anu cennetin ve her şeyin yaratıcısı Allah’tır. Diğerleri ise onun yarattığı kutsal yaratıklardır.
Gibil çok eski kutsal yaratıklardandır. (Wiki Gibil) Akkadca Girra (Çıra?) adıyla da bilinen Gibil ( 𒀭𒉈𒄀 ), hem olumlu hem de olumsuz yönleriyle ateşle ilişkilendirilen bir Mezopotamya tanrısıydı . Aynı zamanda ritüel arınmada da rol oynadı . Metinsel kaynaklar onun sembolünün bir meşale olduğunu belirtmektedir, ancak Mezopotamya sanatında onun herhangi bir tasviri tespit edilmemiştir . Ona birden fazla şecere atanabilir. An = Anum tanrı listesi eşinin Ninirigal olduğunu gösterir . Ayrıca Şamaş , Nuska ve Kusu gibi tanrılarla da sık sık ilişkilendiriliyordu . O ilk kez Shuruppak'ın Erken Hanedanlık metinlerinde, örneğin teklif listelerinde tasdik edilmiştir. Aynı zamanda Eridu panteonunun bir üyesiydi . Kassit döneminde Nippur'da ona tapınıldı . Daha sonraki kanıtlar Asur ve Uruk'tan edinilebilir . Ayrıca birçok edebi metinde de yer almaktadır.
Gibil ( d gibil 6 ), çivi yazısıyla d NE-GI (varyant: d GI-NE) olarak yazılan bir teonymin geleneksel okunuşu olarak kabul edilir , ancak Jeremiah Peterson bunun henüz birincil kaynaklar tarafından tam olarak doğrulanmadığını ve bunun Bunun yerine d gira x gi olarak okunması imkansız değildir , bu da muhtemelen Akkadca girru "ateş" kelimesinden türetildiğini yansıtacaktır . [1] Akad dilindeki Girra biçimi doğrudan girru teriminden türetilmiştir . [2] Bu terimler sonuçta *ḥrr kökünden türetilmiştir , "yanmak" veya "yanmak", başka bir isim olan Erra'ya benzer şekilde . [3] Jeremy Black ve Anthony Green, Gibil ve Girra adlarını aynı tanrıya gönderme yapıyormuş gibi ele alıyor. [2] Johanna Tudeau, bunların başlangıçta ayrı olduklarını, ancak Eski Babil döneminde ya da kısa bir süre sonra birbirleriyle tamamen birleştiklerini , Weidner tanrı listesinin Asur kopyaları gibi daha sonraki kaynakların bunların birbirinin yerine kullanıldığını gösterdiğini savunuyor. bir şekle bakın. [4] Gebhard J. Selz [ de ] Gibil ve Girra'yı, Erken Hanedanlık dönemine ait Lagaş'taki metin külliyatı bağlamında zaten birbirine benzer olarak tanımlıyor . [3] d GIBIL 6'nın Girra olarak okunması amaçlanan bir logogram olarak kullanıldığı örnekler astronomi metinlerinden bilinmektedir. [5] Gibil isminin onaylanmış bir başka yazılışı d GIŠ.BAR'dır. [6] Selz, başlangıçta bunun ayrı bir tanrıya, Gišbar veya Gišbarra'ya atıfta bulunduğunu, Ur III döneminden Ur-Gišbar-izipae gibi teoforik isimlerde tasdik edildiğini ve daha sonra Gibil ile birleştirildiğini ileri sürer. [7]
Emesal metinlerinde Gibil, Mübarra varyant adıyla anılırdı. [8] Ona atfedilen ek isimler veya lakaplar arasında An = Anum tanrı listesinden bilinen Nunbaranna (veya Nunbaruna; çevirisi belirsiz) (tablet II, satır 337), Eski Babil'deki öncüsü ve aynı döneme ait bir dizi büyülü söz; [9] Nunbarḫada ("yanan beyaz gövdeli prens"; An = Anum , tablet II, satır 339), [10] ve Nunbarḫuš ("parlayan vücutlu prens", hem An = Anum'un öncüsünde hem de An'da mevcuttur) = Anum , tablet II, satır 340). [11] Piotr Michalowski, bu isimlerden sonuncusunun aynı zamanda MÖ 1. bin yıla ait sözlük listelerinde ziqtu , yani "meşale" teriminin eşanlamlısı olarak göründüğüne dikkat çekiyor . [12]
Gibil adı aynı zamanda Eski Babil döneminde bir yıldız için bir isim olarak da kullanılmıştı, ancak kimliği belirsizliğini koruyor ve onu Mars gezegeniyle eşanlamlı olarak ele alan geç astronomik metinler nedeniyle karmaşıklaşıyor . [5]
Sümer ve Ur Ağıtı'nda bu kompozisyonda anlatılan yıkım nedenleri arasında Gibil'den de bahsedilmektedir. [47] Görünüşe göre sazlıkları ateşe vermekten o sorumlu. [48] Nili Samet'in belirttiği gibi, bunu anlatan pasaja doğrudan bir paralellik İnanna ve Ebiḫ mitinde mevcuttur ; burada adını taşıyan tanrıça, Gibil'e aynı eylemi gerçekleştirmesini söyleyeceği tehdidinde bulunur. [48]
Kutsal bir yaratık olması ve ekinleri yakması nedeniyle “ebabil” kelimesinin Gibil ile ilişkili olabileceğini düşünmüştüm. Bu düşüncemde Elmalılı Hamdi’nin aşağıda vermiş olduğu “ebabil” kelimesinin kökü ile ilgili bilgiler de etkili olmuştu.
Bu amaçla Elmalılı tefsirinden Fil suresi yorumu ile ilgili bir bölüm aldım. Burada özellikle dikkat edilmesi gereken “Ebabil” kelimesidir. Tayren kelimesi ise “uçan” anlamına gelmekle birlikte “uçan kuş” olarak da anlam verilmiştir.
“3. 2- Üzerlerine birçok ebabil kuşları saldı. Alay alay, fırka fırka, bölük bölük, birbiri ardınca, katar katar çeşitli yönlerden.
TAYR, bilindiği üzere uçan kuş demek olan "tair"in çoğuludur. Diye nekre olarak getirilmesi de bunların tanınmadık, garib birtakım kuşlar olduğunu hatırlatır. Gerçekte kuşların o zamana kadar oralarda görülmemiş irili, ufaklı, siyah, yeşil, beyaz, takım takım garip kuşlar olduğu da rivayet edilmiştir.
Hz. Peygamber'in dedesi Hz. Abdülmuttalib "Ne Necd'li, ne de Tihame'li." demiş. "Tayran"den sıfat veya hal veya beyan atfı olması muhtemel olan Ebabil de garibdir. Bir kısım tefsirciler bu Ebabil kelimesi şemati ve abâdîd ve benzerleri gibi müfred (tekil)i olmayan çoğullardandır, fırkalar demektir, demişler. Ferra, Arap'tan tekilini işitmedim, demiş. Ebu Ubeyde, Ma'mer b. Müsenna da, bunun müfredi olduğunu söyleyen görmedim, demiş. "Kamus"ta da fırak (fırkalar) demektir, tekili olmayan çoğuldur, diyor. İbnü Cerir'in naklettiği vechile Abdullah b. Mes'ud'dan: fırak (fırkalar); İbnü Abbas'dan: "Birbiri ardınca." Abdullah b. Haris İbnü Nevfel'den: İbil-i müebbele gibi ekâtı'; yani besi develeri gibi bölük bölük, katar katar. Said b. Abdirrahman Bezzi'den: Müteferrika; Hasen ve Katade'den: Kesire (çok); Mücahid'den yani "çeşitli, ardı ardınca, toplu halde." İbnü Zeyd'den: Şuradan, buradan, her taraftan gelmiş çeşitli, diye rivayet olunmuş ve İbnü Cerir bunları, ayrı ayrı birbiri ardınca çeşitli bölgelerden diye özetlemiştir. Bununla beraber tefsircilerden ve lügatçılardan bir kısmı da: Ebabil'in müfredi (tekili) ibbale veya ibbevl veya ibbil olduğunu söylemişlerdir. Ebu Cafer Revasi, bunun müfredi olarak ibbale'yi işittiğini söylemiş, Kisaî de nahivcilerin ibbevl dediklerini, bazılarının da ibbil dediklerini işittim demiştir. Zemahşerî, ebabil, hazaik (yani cemaat) diye tefsir ettikten sonra der ki: Bunun tekili ibbâledir. Araplar'ın ata sözlerinde tabiri vardır. İbbale büyük demet demektir. Bir kuş topluluğu birbirine sıkışmakta büyük bir demete benzetilmiştir. Abadid, şematil gibi tekili yoktur da denildi. Ragıb da: İbbale odun demetine benzetilmesindendir. Ebâbil, ibbîlin çoğuludur. Deve bölükleri gibi ayrı ayrı demekir, diyor. "Kamus"ta da şöyle diyor: İbbâle, ibâle, ibbevl, ibbîl, ibîl, kuştan, attan, deveden bir kıt'a (bölük) yahut peyderpey gelen kötülüklerden her biri (ki katar demek) olur ve ibbale huzme (bir bağ) demektir. "Bir bağ üzere bir demet" tabiri de darb-ı mesel (atalar sözü)dir. Bela üzerine bela yerinde söylenir. Ebabil bunlardan birinin çoğulu olduğu şekilde de mânâ: Küme küme, çeşitli bölükler halinde, katar katar, alay alay, birçok kuşlar demek olur ki, bu da İbnü Cerir'in açıkladığı mânâ demektir. Ancak ebabil, ibbalenin çoğulu olduğuna göre bunda darb-ı meselinin mânâsına işaret olarak demek gibi bir mânâ daha muhtemel olur. Zira büyük bela üzerine bir küçük bela daha meâlinde olduğu halde bunda büyük bela üzerine büyük bela, hatta belalar halinde denilmek gibi bir mânâ anlaşılmak gerekir ki, bu "el-Kâria" Sûresi'nde geçtiği üzere "haviye"nin "anası ağladı" tabirinden türemiş olmasına benzer. Yani bu kuşları onlara bela üzerine bela olmak üzere belalar yığını halinde gönderdi, demek olur. Fakat kimse bundan böyle bir mânâ anladığını söylememiştir. Bununla beraber Zemahşerî'nin anılan darb-ı meseli şahit olarak getirmesi buna işaretten uzak olması gerektir. Bu mânâlarca ebabil, tayrın sıfatı veya halidir. Bundan başka ebabil adıyla bilinir olmuş ve kırlangıca benzer bir kuş vardır ki ayaklarının uçları kıvrık olması hasebiyle yere konunca uçamadığından yuvalarını hep yüksek yerlere yapar ve yüksecik yerlerden atılarak uçarlar. "Kamus" şerhçisinin ve tercümesinin zikrettikleri vechile bazıları ebabilin, dağ kırlangıcı dedikleri bu kuş olduğunu kabul etmişlerdir. Çoğunlukla bu kuşların vasfında "kırlangıçlar benzeri", "avuçları köpeklerin avuçları gibi" diye rivayet edilmesi dolayısıyla bu yaygın olmuştur. Bu takdirde ebâbil tayr'a atf-ı beyan demek olur. Ve ebâbil lafzının tekili yoktur denilmesine de uyar. Fakat yukarıda görüldüğü üzere imam tefsirciler ebâbilin böyle bir çeşit kuş ismi olduğunu söylememiş, çeşitli şekilde, bölük bölük, peyderpey gelen sürüleriyle çokluklarını ifade eden bir sıfat veya hal mânâsıyla açıklamış oldukları ve âyetin sevki de özellikle bu kuşların garipliğine işaret ettiği cihetle bunu atf-ı beyan gibi bir kuş ismi olarak anlamak doğru görünmez, müvelled (yapay kelime) olması gerektir. Gerçi söylediğimiz gibi bunların hacimleri kırlangıçlar kadar olduğu yaygın ve hortumları kuş hortumları ve avuçları köpek avuçları gibi diye İbnü Abbas'dan rivayet edilmiş ise de rivayetlerin tamamı bunların hepsi bir çeşit kuş olmayıp, gerek hacim ve gerekse renk itibarıyla çeşitli olduğunu anlatmaktadır. Şu halde çarpışmalarda leşler üzerinde dolaşan kartallar, kara kuşlar gibi irileriyle kargalar gibi ortaları ve sinek avlayan kırlangıçlar gibi küçükleri ve siyah, beyaz, yeşil ve alaca çeşitli renkleriyle türlü türlü ve birbiri ardınca takip ederek gelen çeşitli sürüleriyle irili ufaklı, alay alay kuşlar demek olur ki, bunların Yemen'den doğru ve deniz tarafından geldikleri de vaki olan rivayetler cümlesindendir. Böyle bir fırtına gibi birdenbire bir kuş akımının saldırması acaib bir şekilde onların başına bir bela yağdırdı. Şöyle ki:
4. 3- O kuşlar, onlara (yani fil sahiplerine) siccilden taşlarla atış ediyorlardı.”
Birkaç gün önce “ebabil” kelimesi ile ilgili araştırmalarımda Sümer tabletlerinde geçen “ububul” kelimesine rastladım. Bu tablet Sümerli Eyyub’un Ağıtı olarak isimlendirilmişti. Tablette şehri işgal edenlerin Ububul tarafından yok edilmesi isteniyordu ki bu durum Fil Suresindeki tanımlamaya çok uygundu.
Sümerce ububul kelimesinin anlamı: Şimşek çakması, alev, coşkulu ve püstül (zonklayıcı) demektir. Tabletten Ububul’un yıkım gücü olan kutsal bir yaratık veya yaratıklar olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü öncesinde Anunaki (melekler) ve Enlil’den (Mikail) bahsedilmektedir.
Aşağıdaki resimde bu tabletin içeriği verilmiştir. Bu tabletin yaşı MÖ 1200-1300 yıları olarak hesaplanmıştır. Diğer bazılarına göre MÖ 2000 yıllarına aittir. Antik Nippur şehrinde bulunmuştur.
LAMENT OF A SUMERİAN JOB (SÜMERLİ EYYUB’UN AĞITI)
Ağıtın çevirisi: Noktalı yerler okunamayan kırık yerlerdir.
Sokaklar benden uzaklaştı.
Yok edilmiş halde yatıyor.
Seninle konuşanlar yok edildi.
Tamamen yukarıdan yok etti,
Ben yıkım adamıyım.
Aşağıdan gelen öfkeyle yok etti,
Ben yıkım adamıyım.
Anunaki onları yok etsin.
İşte şehrim yıkıldı.
Oh Enhl, yukarı diyarlardan boyun eğdir.
Ububul onları yok etsin.
Eski ve Yeni Ahitte Kuran’daki Fil Suresinin içeriğine benzeyen sadece bir bölüm vardır. Ebabil kelimesi Yahudi ve Hristiyanlarca bilinmemektedir.
3 Makabiler 6:16-21 Yeni Gözden Geçirilmiş Standart Versiyon:
16 Tam Eleazar duasını bitirirken kral, hayvanları ve tüm kibirli kuvvetleriyle birlikte hipodroma geldi. 17 Ve Yahudiler bunu fark ettiklerinde göğe öyle büyük çığlıklar attılar ki, yakındaki vadiler bile kendileriyle çınladı ve ordu üzerinde kontrol edilemeyen bir korku yarattı. 18 Sonra en izzet, her şeye kadir ve gerçek Tanrı, kutsal yüzünü gösterdi ve Yahudiler dışında herkesin görebildiği, korkunç görünüşlü iki muhteşem meleğin indiği göksel kapıları açtı. 19 Düşman kuvvetlerine karşı çıktılar, onları şaşkınlık ve dehşete düşürdüler, onları sarsılmaz prangalarla bağladılar. 20 Kral bile bedeni titremeye başladı ve küstahlığını unuttu. 21 Hayvanlar kendilerini takip eden silahlı kuvvetlere saldırdılar ve onları ayaklar altına alıp yok etmeye başladılar.
Daha önceki makalemde de değindiğim gibi “tayren” kelimesi kuşlar demek değildir. “Uçanlar” anlamındadır. Ebabil kelimesi ise şişek çakması veya ateş çakması anlamındadır. Fil Suresinde gönderilenler şimşek çakması gibi ateş eden silahlara (makinalı tüfek veya lazer silahı gibi) silahlara sahip uçaklara benzemektedir. Veya UFO araçlarına! Biz günümüzde yeryüzü dışından gelen veya gelecek olanlara uzaylılar tanımlamasını kullanmaktayız. Aslında bütün melekler bir tür uzaylıdır.
Allah Sümerlerden önce Nuh Toplumuna, Ad Toplumuna ve Semud Toplumuna da resuller ve bilgiler göndermiş. Zaman zaman da müdahaleler yapmıştır ve yapmaktadır. Eskilerin bunları yorumlamaları farklı olmuştur. Doğruları ve yanlışları vardır. Bizim de!
73. Müddessir Suresi:
32. Ayet meali: Ve biz o ateşte bulunanları meleklerden başkası kılmadık. Ve onların sayısını onlar ki kafirler için fitneden, onlar ki o kitap verilenlerin kesin inanır olmalarından ve onlar ki iman edenlerin imanının artmasından ve onlar ki o kitap verilenlerin ve o müminlerin çelişkiye düşmemesinden başkası için kılmadık. Ve onlar ki kalplerinde hastalık olanların ve o kâfirlerin “Bu benzetme ile Allah ne istemiştir?” demeleri için. İşte onun gibi Allah uygun gördüğünü saptırır ve uygun gördüğüne hidayet eder. Ve Rabbinin ordularını O’ndan başkası bilir değildir. Ve o, o beşer için hatırlatmadan başkası değildir.
Doğrusu Allah bilir.