Serpil Yücel
20.05.2020
01:02
| ‘Dedi ki: Diriliş gününe kadar bana tolerans göster. (Allah:) Dedi ki: Kesinlikle sen o tolerans gösterilenlerdensin. Dedi ki: Ki beni azdırman nedeniyle mutlaka onlar için senin o doğru yolunun üstüne oturacağım.(Araf 14-16)’ Bu ayetlerde iki şey beni düşündürür. - Neden öldükleri güne kadar değil de be’as gününe kadar mühlet istiyor?
- Allah ile görüşmelerinde onu azdırmasını sağlayan şey ne? Adem’e secde etmesini istemesi mi, Adem’in yaratılmış olması mı?
Mete Bey sizin Adem veya Adem’in içinden seçileceği insanların ilk atasının babası olmadığına, Hz. İsa gibi babasız olarak bir anneden bir çeşit sürümün yükseltilmesi gibi doğduğu fikrinize katılıyor, bunun Allah’ın sünnetine uygun olduğunu düşünüyorum. Bu süreç içinde bu ayetlerde anlatılan olayın bilimsel olarak nasıl bir senaryo ile gerçekleştiğini ise kafamda canlandıramıyorum. Soyut konuları somutlaştırmak insanın o konuyu anlamasını kolaylaştırdığı için ‘sırât-ı müstakîm’ i anlamak için şöyle bir canlandırmam var. Yaşam dediğimiz; sürekli önümüze tali yollar (daal) ve bir tane ana yol(sırât-ı müstakîm) çıkaran ve bu iki yol arasında yaptığımız tercihlerden ibaret bir yolculuktur. Yaşam yolculuğu başladığında dosdoğru yolun üzerine bir bisiklet ile konuluruz. Bisiklet diyorum çünkü pedalına basılmazsa devrilen bisiklet gibi; ibadetler, kendimizi geliştirmek için çabalarımız, birbirimize yardım ve tavsiyelerimiz, olmazsa (Asr) fucüra düşeriz.(Kıyamet 5) Dosdoğru yol üstünde başlarız diyorum çünkü bize iman yani doğru yolda olmanın zevki verilmiştir (Hucurat 7). Doğru yol; geniş, rampa aşağı, fıtratımıza uygun ve seyahat etmesi kolaydır. Tali yollar; rampa yukarı, dikenli ve zordur (Leyl 5-10). Yolculuğumuz boyunca defalarca tali yola gireriz. Bazen çabuk anlar, yanlış yoldayım (istiğfar) der, doğru yola yönümüzü (tevbe) çeviririz. Bazen birbirine bağlı sayısız tali yola dalarak dosdoğru yoldan bir hayli mesafe ve bir hayli zaman uzaklaşırız. Nefislerimiz aleyhine (Zümer 53)olarak yaptığımız bu hatalar onarılmaz değildir. Yolun ve nefsimizin Yaratıcı’sının bize bağışladığı ‘restart’ tuşu elimizin altındadır (Furkan 71). Bir yol ayrımına geldiğimiz de iki şey (akıl ve iman) bize doğru yolu gösterirken, iki şey bizi tali yola (nefs ve şeytan) çelmeye çalışır. Akıl doğru yolu bulurken bir rehberden- haritadan (Kur’an-ı Kerim ) yardım alır. Aklın çıkarımlarının şaşırma ihtimali vardır, bu yüzden gördüğümüzde hatırlamak üzere iman içine yazılan veriler (zikir) ile uyumlu olduğunda nefs-i levvamemiz ses çıkarmaz, yoksa yapılan işin ve gidilen yolun yanlış olduğunu bize haykırır. Tali yola girmemiz için adeta kendini feda eden nefs acelecidir. Sonunu düşünmekten acizdir ve acele olanı sever (Kıyamet 20-21). Ama şeytanın derdi bambaşkadır. O bu bisikletin sürücüsünün seçildiği gün kendisinin bu iş için uygun bulunmamasına razı gelmemiş, kendisinin ateş gibi bir şoför olduğunu, bu iş için uygun olduğunu iddia etmiştir. Teklifi kabul edilmeyip de kenara alınınca (ğavy) sürücünün işini baltalamak üzere ruhsat almıştır. Direksiyona dokunamaz, yönetimde en ufak bir söz hakkı yoktur. Ama sürücünün (rüşd) kulağının dibinde ona sürekli tali yolları övüp durmaktadır. İşte bu şartlar altında sürücünün görevi dosdoğru yol üzerinde kalmaktır. Yaratıcı’nın Rahman vasfı tüm bu yolları kaplamıştır. Sürücü ne yaparsa yapsın affetmek ve sürücüyü dosdoğru yolun üstüne koymak Yaratan için sorun değildir. Tam da bu sebepten dolayı Yaratıcı’nın affetmesi ahretin değil, sınavın devam ettiği bu dünyanın konusudur. Affetmek, yolunu şaşırmış ve yardıma ihtiyacı olan ‘sırat köprüsünde kalmaya çalışan sürücünün’ ihtiyacı olan bir yardımdır. Marifet ölüm geldiği anda dosdoğru yol üzerinde olmayı başarmaktır. Çünkü ölüm geldiğinde o sürücünün ana yolları da tali yolları da toplanır, birbirine karışır (Kıyamet 29), yeniden dirildiği gün daha hesabı görülmeden zaten hesabının sonucundan haberdardır(Kıyamet 22-25).’ Eğer bu simülasyon doğru ise buradaki ‘ğayn-vav-ye’ azgınlık değil de bir görev dağıtılırken kenar da kalma olsa daha doğru mu olur? Tersi olan ve ‘ğaviyden açık bir biçimde ayrılmış olan rüşd’ (Bakara 256) direksiyonda olma, karar alma mevkisinde olma hali olur. Diğer ayetlerde de bu kelimeye direksiyonu bırakma, taşıtı kendi haline bırakma olarak yorumlamak gerekecek. Şeytanın neden ölüm günü değil de dirilme gününe kadar mühlet istediğini ise tam anlayamıyorum. Yoksa o da kendini bu dünya da sınav oluyor ve ahrette sınavını vermiş olma umudunu içinde tutuyor, yeterince insanın ehliyetini hak etmediğini ispat edebilirse direksiyona geçmeyi mi umuyor acaba?
Normal
0
21
false
false
false
TR
X-NONE
X-NONE
MicrosoftInternetExplorer4
‘Dedi ki: Diriliş gününe kadar bana
tolerans göster. (Allah:) Dedi ki: Kesinlikle sen o tolerans
gösterilenlerdensin. Dedi ki: Ki beni azdırman nedeniyle mutlaka onlar için
senin o doğru yolunun üstüne oturacağım.(Araf 14-16)’
Bu ayetlerde iki şey beni düşündürür.İblis,
- Neden öldükleri güne kadar değil de be’as gününe
kadar mühlet istiyor?
- ALLAH ile görüşmelerinde onu azdırmasını
sağlayan şey ne? Adem’e secde etmesini istemesi mi, Adem’in yaratılmış olması
mı?
Mete Bey sizin Adem veya Adem’in içinden seçileceği insanların
ilk atasının babası olmadığına, Hz. İsa gibi babasız olarak bir anneden bir
çeşit sürümün yükseltilmesi gibi doğduğu fikrinize katılıyor, bunun Allah’ın
sünnetine uygun olduğunu düşünüyorum. Bu süreç içinde bu ayetlerde anlatılan
olayın bilimsel olarak nasıl bir senaryo ile gerçekleştiğini ise kafamda
canlandıramıyorum.
Soyut konuları somutlaştırmak insanın o konuyu anlamasını
kolaylaştırdığı için ‘sırât-ı müstakîm’
i anlamak için şöyle bir canlandırmam var. Yaşam dediğimiz; sürekli önümüze
tali yollar (daal) ve bir tane ana yol(sırât-ı müstakîm)
çıkaran ve bu iki yol arasında yaptığımız tercihlerden ibaret bir yolculuktur. Yaşam yolculuğu başladığında dosdoğru yolun
üzerine bir bisiklet ile konuluruz. Bisiklet diyorum çünkü pedalına basılmazsa
devrilen bisiklet gibi; ibadetler, kendimizi geliştirmek için çabalarımız, birbirimize
yardım ve tavsiyelerimiz olmazsa (Asr) fucüra
düşeriz.(Kıyamet 5) Dosdoğru yol üstünde başlarız diyorum çünkü bize iman sevgisi yani
doğru yolda olmanın zevki verilmiştir (Hucurat 7).
Doğru yol; geniş, rampa aşağı,
fıtratımıza uygun ve seyahat etmesi kolaydır. Tali yollar; rampa yukarı,
dikenli ve zordur (Leyl 5-10). Yolculuğumuz boyunca defalarca tali yola
gireriz. Bazen çabuk anlar, yanlış yoldayım (istiğfar) der, doğru yola yönümüzü
(tevbe) çeviririz. Bazen birbirine bağlı sayısız tali yola dalarak dosdoğru
yoldan bir hayli mesafe ve bir hayli zaman uzaklaşırız. Nefislerimiz aleyhine (Zümer
53) olarak yaptığımız bu günahlar onarılmaz değildir. Yolun ve nefsimizin
Yaratıcı’sının bize bağışladığı ‘restart’ tuşu elimizin altındadır (Furkan 71).
Bir yol ayrımına geldiğimiz de
iki şey (akıl ve iman) bize doğru yolu gösterirken, iki şey bizi tali yola
(nefs ve şeytan) çelmeye çalışır. Akıl doğru yolu bulurken bir rehberden -
haritadan (Kur’an-ı Kerim ) yardım alır. Aklın çıkarımlarının şaşırma ihtimali
vardır, bu yüzden gördüğümüzde hatırlamak üzere iman içine yazılan veriler
(zikir) ile uyumlu olduğunda nefs-i levvamemiz ses çıkarmaz, yoksa yapılan işin
ve gidilen yolun yanlış olduğunu bize haykırır.
Tali yola girmemiz için adeta
kendini feda eden nefs acelecidir. Sonunu düşünmekten acizdir ve acele olanı
sever (Kıyamet 20-21). Ama şeytanın derdi bambaşkadır. O bu bisikletin sürücüsünün
seçildiği gün kendisinin bu iş için uygun bulunmamasına razı gelmemiş,
kendisinin ateş gibi bir şoför olduğunu, bu iş için uygun olduğunu iddia etmiştir.
Teklifi kabul edilmeyip de kenara alınınca (ğavy) sürücünün işini baltalamak
üzere ruhsat almıştır. Direksiyona dokunamaz, yönetimde en ufak bir söz hakkı
yoktur. Ama sürücünün (rüşd) kulağının dibinde ona sürekli tali yolları övüp
durur.
İşte bu şartlar altında sürücünün
görevi dosdoğru yol üzerinde kalmaktır. Yaratıcı'nın Rahman vasfı tüm bu
yolları kaplamıştır. Sürücü ne yaparsa yapsın affetmek ve sürücüyü dosdoğru
yolun üstüne koymak Yaratan için sorun değildir. Tam da bu sebepten dolayı Yaratıcı’nın
affetmesi ahretin değil, sınavın devam ettiği bu dünyanın konusudur. Affetmek,
yolunu şaşırmış ve yardıma ihtiyacı olan ‘sırat köprüsünde kalmaya çalışan
sürücünün’ ihtiyacı olan hayati bir yardımdır. Marifet ölüm geldiği anda dosdoğru yol
üzerinde olmayı başarmaktır. Çünkü ölüm geldiğinde o sürücünün ana yolları da
tali yolları da toplanır, birbirine karışır (Kıyamet 29), yeniden dirildiği gün
daha hesabı görülmeden zaten hesabının sonucundan haberdardır(Kıyamet 22-25).’ Eğer bu simülasyon
doğru ise buradaki ‘ğayn-vav-ye’ azgınlık değil de bir görev dağıtılırken kenar
da kalma olsa daha doğru mu olur? Tersi olan ve ‘ğaviyden açık bir biçimde
ayrılmış olan rüşd’ (Bakara 256) direksiyonda olma, karar alma mevkisinde olma
hali olur. Diğer ayetlerde de bu kelimeye direksiyonu bırakma, taşıtı kendi
haline bırakma olarak yorumlamak gerekecek. Şeytanın
neden ölüm günü değil de dirilme gününe kadar mühlet istediğini ise tam
anlayamıyorum. Yoksa o da kendini bu dünya da sınav oluyor ve ahrette sınavını
vermiş olma umudunu içinde tutuyor, yeterince insanın ehliyetini hak etmediğini
ispat edebilirse direksiyona geçmeyi mi umuyor acaba?
|
Mete Firidin
20.05.2020
01:11
| sıratı müstakin dogru yol yöntem demektir. İblis niye ölene kadar değil de dirilme gününe kadar istiyor. onu bende çözemedim. Beli de dünyanın sonu ve dirilme aynı anda oluyordur.
|
Hüseyin Kayahan
01.06.2020
16:40
| Yevme yüb'asune, görevlendirilmelerin günü demektir. İblis kendisine yeniden görev verilmeyeceğini biliyor. Öte yaşamda o görevli olmayacak demektir. O güne kadar mühlet istiyor ve koparıyor. İyi bir pazarlık doğrusu. |