Melek Olmak?
Araf Suresi 21. Ayet:
فَوَسْوَسَ لَهُمَا الشَّيْطَانُ لِيُبْدِيَ لَهُمَا مَا وُورِيَ عَنْهُمَا مِنْ سَوْءَاتِهِمَا وَقَالَ مَا نَهَاكُمَا رَبُّكُمَا عَنْ هَذِهِ الشَّجَرَةِ إِلَّا أَنْ تَكُونَا مَلَكَيْنِ أَوْ تَكُونَا مِنَ الْخَالِدِينَ (20)
21. Ki o şeytan ikisinden gizli kalan (bilinç altından) ikisinin kötü yönlerinden ortaya çıkarmak için ikisine vesvese verdi. Ve dedi ki: “Rabbinizin sizi bu çok yıllık bitkiden menetmesi iki melek olmanız veya o kalıcılardan olmanızdan başkası değildir.
Yukarıdaki ayetten Ademoğlunun ve insanın bilinç altında “melek veya kalıcı olmak” özleminin yattığı anlaşılmaktadır. Ve bu duygu o kadar güçlüdür ki insanı Allah’a isyan etmeye götürebilmektedir. İblis (o şeytan) bu durumu çok iyi bilmektedir ki Âdem ve eşini yasak ağaçtan yemesi için ancak bu özlemi ileri sürerek ikna edip kandırabilmektedir.
Peki, nedir melek olmak veya kalıcılardan olmak?
Melek ilahi yani tanrısal, hatasız varlık demektir. Halid ise bir mekânda aralıksız sürekli kalan demektir. Halid bir yer var oldukça orada daimî olarak var olmaktır. Âdem ve eşinin kalıcılardan olmak istediği o cennet (bahçe) midir? Yoksa Evren midir? Muhtemelen her ikisidir. Melek olmak tanrısal olmak tanrıcık olmaya yakın bir kavramdır. Geçmişte ve günümüzde melek veya ilahcık olmak için çabalayan birçok insan vardır. Bu durum şark zihniyetinde çok daha belirginse de Batı zihniyetinde de vardır. Aslında ruhban veya aziz olmak gibi kavramlar dünyanın her yerinde yaygındır.
İslam dünyasında ise daha çok Şarktan göç etmiş ve Hindu, Budist felsefeden çok etkilenmiş Türklerde ve Farslarda bu yaklaşım çok yaygındır. Budizmde Nirvana’ya ulaşmak Türklerde ermişlik kavramı olarak bilinmektedir. Nirvana’ya ulaşma tanrısallaşmak demektir. Tanrı’dan bir parça olmak demektir. Başka bir deyişle bedensellikten kurtulup melekleşmek demektir.
Oysa Kuran’da böyle bir durumun olmadığı ve olamayacağı anlatılmaktadır. Hiçbir Nebi kıssasında böyle bir yaklaşım yoktur. Buna rağmen tasavvuf ehli Hindu ve Budist felsefesine göre davranarak melekleşmeye, yani tanrıcık olmaya çalışmaya devam etmektelerdir.
Bu felsefenin aslı çok eskilere, en azından Âdem ve eşine kadar dayanmaktadır. İlk ortaya atan ise İblis’tir. Buna benzer felsefelerin en aşırı şekli Kuran’da iki ayrı kıssada anlatılmaktadır. Birincisi İbrahim kıssasındaki
Bakara 259. Ayet meali:
O ki Allah ona o mülkü verdi diye İbrahim ile onun Rabbi hakkında tartışana hiç bakmaz mısın? İbrahim: “Rabbim O ki diriltir ve öldürür” dediğinde dedi ki: “Ben diriltirim ve öldürürüm”. İbrahim dedi ki: “Ki kesinlikle Allah Güneş’i o doğu taraftan getiriyor ki sen onu o batı taraftan getir”. Ki o ki inkâr eden şaşırıp kaldı. Ve Allah, O, o zalim topluluğa rehberlik etmez.
Buradaki mülk sahibi (kral) aptal veya deli değildir. Bir felsefenin sonunda kendini tanrı veya tanrıcık olarak kıyaslamaktadır.
İkincisi ise Musa kıssasındaki Firavun ailesidir.
Naziat Suresi 20-26. Ayet mealleri:
20. Ve sana Rabbine doğru rehberlik edeyim de çekinesin. 21. Ki ona o en büyük ayeti gösterdi. 22. De o yalanladı ve isyan etti. 23. Sonra döndü koşuşturdu. 24. Ki topladı da seslendi. 25. Ki dedi ki: “Benim sizin o en yüce rabbiniz”. 26. Ki Allah onu o ahiret ve o öncül (dünya hayatı) caydırmasıyla yakaladı.
Firavun (Firavun ailesinden bir firavun) ki gayet akıllı ve bilgili biridir. Asla geri zekâlı biri veya deli değildir. Fakat antik Mısırda Tohth (tağut) felsefesine göre insanlar bir takım eğitim ve çilelerden geçtikten sonra melekleşirler veya ilahlaşırlar ki Firavun bu konuda çok aşırıya giderek kendini her şeyin yaratıcısı Tanrı (Allah) olarak görmeye başlamıştır. Bu felsefeye ait bilgiler Zümrüt Tabletler olarak bilinmektedir. Ve bu bilgiler Abdulkadir Geylani’nin kitaplarında da bulunmaktadır. Aynı yaklaşımı Masonlukta da bulabilirsiniz.
Kısacası melek olma özlemi insanın bilinç altında vardır. İblis ise bu özlemi kullanarak şeytani bir din anlayışı oluşturmuştur ki bunun adı tasavvuf veya Nirvana felsefesidir.
Doğrusunu Allah bilir.