Bakara 213: İnsanlar bir tek ümmetti. Allah peygamberleri müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdi; insanların ayrılığa düşecekleri hususlarda aralarında hüküm vermek için onlarla birlikte hak Kitaplar indirdi. Ancak Kitap verilenler, kendilerine belgeler geldikten sonra, aralarındaki ihtiras yüzünden onda ayrılığa düştüler. Allah, inananları, ayrılığa düştükleri gerçeğe kendi izni ile eriştirdi. Allah dilediğini doğru yola eriştirir.
Benzer bir ayet de
Yunus 19:İnsanlar tek bir ümmet idiler; sonra ayrılığa düştüler. Eğer (azabın ertelenmesiyle ilgili olarak ezelde) Rabbinden bir söz geçmiş olmasaydı, ayrılığa düştükleri hususlarda aralarında derhal hüküm verilir (işleri bitirilir)di.
Elmalılı’nın tefsirinde bulunan yorumlardan biri:
3- Burada "tek bir ümmet" demek, bir tek cins veya bir tek sınıf demektir. Yani bu ilk insanların üzerinde emirler ve yasaklar yoktu. Onlar hiçbir şer'i kânuna tâbi değildiler, herşeyin serbest olduğu bir dönemi yaşıyorlardı. "Allah gönderdi" ifadesi gösteriyor ki şeriatler daha sonra peygamberler ile gelmiş ve bilinen anlamı ile din ve insanların sosyal bir görünüm alması o zaman başlamış, iman ve küfür ayrımı o zaman ortaya çıkmıştır. O halde öncekiler, hayvanlar veya çocuklar gibi mükellef olmaktan bağımsız ve ilâhî hükümlerle yükümlü olmaktan uzak olmak itibariyle bir "cins" idiler veya bir cevherden ve bir babadan gelmiş olmaları açısından bir "sınıf" idiler. Çeşitli sınıflar, ırklar, milletler ayrılmış değildi, vatandaş ve yabancı yoktu. Dolayısı ile bunlara "bir tek ümmet" denilmesi, gerçek anlamı ile, din ve şeriatte bir araya gelmiş insan topluluğu demek değil; tek bir cins, veya tek bir sınıf demektir. Bu görüş Ebu Hayyan'da İmam Mâturidî hazretlerinin görüşü olarak ileri sürülmüştür. Buna göre demek olur ki: İnsanlar ilk zamanlar, Avrupalıların "doğal durum" dedikleri gibi, kayıtsız ve şartsız bir bağımsızlık içinde bulunuyorlardı. Hiçbir yükümlülüğe ve hiçbir yasaklık durumuna boyun eğmiyorlardı ve üzerlerinde hiçbir âmir ve hâkim tanımıyorlardı. Henüz insanlar az, yeryüzü geniş, araziden elde edilen ürünler geçimlerine yeterli idi. Serbest serbest yaşıyorlar, yalnız insanların dışındaki hayvanlara karşı mücadele ediyorlardı. İnsanlar arasında mücadele ve mücadele ihtiyacı yoktu. Yaratılışları, durumları bir, fıtrî eğilimleri bir, hareket tarzları birdi. İlk babadan gördükleri gibi gidiyorlardı, hep böyle hareket edebilselerdi kânuna, hükûmete muhtaç olmayacaklardı. Ancak nesilleri çoğaldıkça, bulundukları yerler darlaştıkça yığılma ve karşılıklı engellemeler meydana geldi. Cahillik ve hayat sevgisi yüzünden görüş ayrılıklarına düştüler. Sınıf sınıf, grup grup oldular. İşte o zaman bu ayrılıkları ortadan kaldırmak için içlerinde yüce Allah'ın katından, geleceği gören, acı-tatlı haberler veren, iyiden, kötüden, helal ve haramdan, görev ve yasaklama kurallarından söz eden peygamberler gönderildi. Peygamberlerin dediklerine uygun davrananlar iman ile birleşti, aykırı davrananlar da bunlara karşı koymak için bir araya geldiler. Böylece "mümin" ve "kâfir" olmak üzere çeşitli milletler ortaya çıktı. Sonunda peygamberlerin sonuncusu evrensel tevhid için gönderildi. Bu açıklama, "ayrılığa düştüler" ifadesini var saymaya ve âyetin devamına da uygun olabilir. Ancak bu takdirde, kelimenin söylendiğinde hemen akla geliveren ilk anlamına aykırı iki nokta ortaya çıkar:
Ümmet ne demektir?
Enam 38:Yerde yürüyen hayvanlar ve kanatlarıyla uçan kuşlar da ancak sizin gibi birer ümmettirler. Kitap da biz hiçbir şeyi eksik bırakmadık; onlar sonra Rablerine toplanacaklardır.[38]
Bu ayetten sadece insanların değil hayvanların da birer ümmet olduğu anlatılmaktadır.
Ümmet bir anneden doğan çocuklara verilen isimdir. Ümmet, imâm kelimesi ile aynı kökten gelmektedir. Her peygamber, birer imâm, rehber olarak kabul edilir ve ona tabi olanlara da onun ümmeti denir.
Varlığın veya fikrin, inancın yani ahlakın menşeinin bir kaynağa dayandığını ifade eder.
Bakara 30. Ayet :Düşün ki, Rabbin meleklere: «Muhakkak Ben, yeryüzünde bir halife tayin edeceğim.» dediği vakit, «Biz seni tesbih ve takdis edip dururken orada fesat çıkaracak ve kanlar akıtacak bir yaratık mı yaratacaksın?» dediler. «Her halde Ben sizin bilmeyeceğiniz şeyleri bilirim!» buyurdu.
Bu ayetten Allah yeryüzünde halife yaratmadan önce birtakım insanların yaşadığını anlıyoruz. Aksi takdirde melekler “orada fesat çıkaracak ve kan akıtacak bir yaratık” olduğunu bilemezlerdi. Ayrıca orada bulunan insanların fesat çıkardıklarını ve haksız yere kan akıttıklarını öğreniyoruz.
Yusuf suresi 109. Ayet: Senden önce gönderdiğimiz peygamberler de o kasaba halkındandı, onlar da kendilerine vahiy verdiğimiz birtakım erkeklerden başkası değillerdi. Şimdi o yerlerde şöyle bir gezip görmediler mi? Kendilerinden önce gelip geçenlerin akıbetlerinin nasıl olduğuna bir baksalar ya!... Elbette ahiret yurdu müttakiler için daha hayırlıdır. Hâlâ aklınızı başınıza toplamayacak mısınız?[109]
Buradan da her peygamberin bir kasabaya gönderildiğini öğreniyoruz. Yani bir topluma gönderildiğini öğreniyoruz. Öyle ise “Adem de bir topluluğa gönderilmiştir” diyebiliriz.
İnsan suresi 1. ayet: İnsanoğlu, var edilip bahse değer bir şey olana kadar, şüphesiz, uzun bir zaman geçmemiş midir?[1]
Bu ayetten de insanın insan denene kadar bir çok safa dan geçtiğini anlıyoruz. Yani bu ayet Adem’den önceki insanların yada insanımsıların varlığını ispatlamaktadır.
Burada önemli bir açıklama yapmak gerekir: Ayette” insan var edilip bahse değer bir şey olana kadar” deniyor. Yani Adem’den öncekiler de insandır. Fakat Adem ile bahse değer bir şey olma hakkını kazanıyor.
Bu gün soyut düşünce yeteneği olmayan bebekler, zeka geriliği veya akıl hastalarını da insan olarak kabul ediyoruz. Bunlardan herhangi birine karşı işlenmiş suçlar insana karşı işlenmiş suçlar olarak kabul ediliyor. Bu mefum da Adem den önceki insanımsı canlıların insan olarak kabul etme zorunluluğunu doğuruyor.
Müminun suresi 14.ayet: Sonra nutfeyi alaka (aşılanmış yumurta) yaptık. Peşinden, alakayı, bir parçacık et haline soktuk; bu bir parçacık eti kemiklere (iskelete) çevirdik; bu kemikleri etle kapladık. Sonra onu başka bir yaratışla insan haline getirdik. Yapıp-yaratanların en güzeli olan Allah pek yücedir.
Bu ayetten anlaşılan ise bütün canlıların yaratılışı aynıdır. Balık olsun, kuş olsun, memeli olsun embriyolojik aşamalar hep aynıdır. Fakat son aşamada insan kendine özgü olan yaradılışla insan haline dönüşür.
Daha önceki yazılarımda Adem’in İsa gibi bir toplum içinde bakire bir anneden mucizevi olarak doğduğunu bilimsel ve Kuran’i bilgilerle ispatlamıştım.
Bütün bu bilgilerden sonra bakara suresi 213. Ayeti şu şekilde yorumlayabiliriz: Hz. Adem’den önce dünyada topluluklar halinde yaşayan insanlar mevcuttu. Fakat bu toplumda ahlak, günah, sevap, adalet, hak ve hukuk, ilah kavramları yoktu. Kısacası tam anlamı ile “din” kavramı yoktu. Yani tekbir ümmettiler. Allah yeryüzünde daha farklı bir insan olan Adem’i yarattı. Adem’e soyut düşünce yeteneği verdi. Böylece Allah dan vahiy aldı. Tövbe etmeyi öğrendi . Ahlak kavramını geliştirdi. Dini ve hukuku başlattı. Böylece yeryüzünde Allahın Halifesi oldu. Ayrıca diğer insanların yerine geçen halife de oldu. Allah Adem ile birlikte kitabı (yasaları ve yöntemleri de) bildirdi. Fakat insanlar her defasında indirilen yasalara ve yöntemlere aralarındaki ihtiras yüzünden uymadılar. Daha sonraları ise Allah dilediğini ve dileyeni sonraki peygamberler ve kitaplar vasıtası ile doğru yola eriştirmektedir.
“Ben, güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim” hadisi şerifinden anlaşılacağı üzere:
Sonuncu olarak Hz Muhammedi ve Kuran’ı gönderdi ki dileyeni ve dilediğini güzel ahlaka( Allah’a karşı güzel ahlak, insanlara karşı güzel ahlak ve bütün yaratılana karşı güzel ahlak) eriştirsin.