Beyne Yedeyhi
Kuran çevirilerinde Beyne yedeyhi (بَيْنَ يَدَيْهِ ) deyiminin “öncekiler, önceki” şeklinde çevrildiği görülmektedir. Bu çeviri hatalı bir çeviridir. Anlamda belirgin sapmaya neden olmaktadır.
Nasıl?
Şöyle ki: “Beyne yedeyhi” bir deyimdir. Kelime karşılığı ma veya ellezi gibi harfi cer ile gelince yani bir şeyi ifade edince “iki elin arasında olan, önünde mevcut olan, hali hazırda olan” demektir. Min harfi ceri ile gelince “önünde, öncesinde” demektir. Yani A bir zaman aralığında ortaya çıkar fakat B, A'dan önce vardır. A ile aynı zaman da mecuttur. C ise A'dan sonra ortaya çıkmıştır. Fakat A ile aynı zamanda mevcuttur. A için B ve C beyne yedeyhi dir.
Bunu örnek bir ayette anlamaya çalışalım!
Bakara 66. Ayet:
فَجَعَلْنَاهَا نَكَالًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهَا وَمَا خَلْفَهَا وَمَوْعِظَةً لِلْمُتَّقِينَ (66)
Artık bunu o zamandaki mevcut olanlara ve ondan sonrakilere bir ibret, muttakiler için de bir nasihat kıldık.[66].
Burada açıkça anlaşıldığı gibi “beyne yedeyha” çağdaşları, dönemi, o zaman yaşayanlar, mevcut olanlar demektir. Çünkü olay “o zaman” yaşanmıştır. O zamandan önce yaşayan insanlara bir ibret ve öğüt olması imkansızdır. Bu nedenle lima beyne yedeyhi deyimi “öncekiler” olarak asla çevrilemez.
Şimdi “beyne yedeyhi” deyimi geçen bazı ayetleri yeniden anlamaya çalışalım:
Bakara 97:
قُلْ مَنْ كَانَ عَدُوًّا لِجِبْرِيلَ فَإِنَّهُ نَزَّلَهُ عَلَى قَلْبِكَ بِإِذْنِ اللَّهِ مُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ وَهُدًى وَبُشْرَى لِلْمُؤْمِنِينَ (97)
Söyle: «Her kim Cebrail’e düşman ise kendisinden öncekileri doğrulayan ve müminlere bir hidayet ve müjde olan Kur’an’ı senin kalbine Allah’ın izniyle o indirdi [97].
Bu çeviri eksiktir. Daha doğrusu:
Söyle: «Her kim Cebrail’e düşman ise kendi döneminde mevcut olanı düzeltmek ve müminlere bir hidayet ve müjde olan Kur’an’ı senin kalbine Allah’ın izniyle o indirdi [97].
Burada “kendi döneminde olanı” tanımlaması çok önemlidir. Çünkü “kendinden önceki” anlamında olsaydı. Bozulmamış kitapların da orijinal halini düzeltmiş olacaktı. Oysa orijinal Tevrat ve İncil zaten düzgündür. Musaddıken kelimesi “onaylaya” demek değildir. Doğrulaştıran, düzelten demektir. Yani muharrif Tevrat ve diğer kitapları düzeltmektedir.
Ali İmran 3. Ayet:
نَزَّلَ عَلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ مُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ وَأَنْزَلَ التَّوْرَاةَ وَالْإِنْجِيلَ (3)
Kendisinden önceki Kitapları tasdik eden Hak Kitap’ı sana indirdi. Önceden insanlara yol gösterici olarak Tevrat ve İncil’i de indirmişti.
Daha doğrusu:
Gerçekten kendi çağında mevcut olanları düzelten kitabı sana indirdi. Ve Tevrat’ı ve İncil’i indirdi.
Burada açıkça anlaşılıyor ki “kendi çağında olanlar” orijinal Tevrat ve İncil değildir.
Maide 46:
وَقَفَّيْنَا عَلَى آثَارِهِمْ بِعِيسَى ابْنِ مَرْيَمَ مُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ مِنَ التَّوْرَاةِ وَآتَيْنَاهُ الْإِنْجِيلَ فِيهِ هُدًى وَنُورٌ وَمُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ مِنَ التَّوْرَاةِ وَهُدًى وَمَوْعِظَةً لِلْمُتَّقِينَ (46)
Onların izi üzerine arkalarından Meryem oğlu İsa’yı, ondan önce gelmiş bulunan Tevrat’ı doğrulayıcı olarak gönderdik. Ona, yol gösterici, aydınlatıcı olan ve önünde bulunan Tevrat’ı doğrulayan İncil’i sakınanlara öğüt ve yol gösterici olarak verdik [46].
Daha doğrusu:
Onların izi üzerine arkalarından Meryem oğlu İsa’yı, Tevrat’tan olan, döneminde bulunanı düzeltici olarak gönderdik. Ona, yol gösterici, aydınlatıcı olan ve Tevrat’tan olan, döneminde bulunanı düzeltici İncil’i sakınanlara öğüt ve yol gösterici olarak verdik [46].
Maide 48:
وَأَنْزَلْنَا إِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ مُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ مِنَ الْكِتَابِ وَمُهَيْمِنًا عَلَيْهِ فَاحْكُمْ بَيْنَهُمْ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ وَلَا تَتَّبِعْ أَهْوَاءَهُمْ عَمَّا جَاءَكَ مِنَ الْحَقِّ لِكُلٍّ جَعَلْنَا مِنْكُمْ شِرْعَةً وَمِنْهَاجًا وَلَوْ شَاءَ اللَّهُ لَجَعَلَكُمْ أُمَّةً وَاحِدَةً وَلَكِنْ لِيَبْلُوَكُمْ فِي مَا آتَاكُمْ فَاسْتَبِقُوا الْخَيْرَاتِ إِلَى اللَّهِ مَرْجِعُكُمْ جَمِيعًا فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ فِيهِ تَخْتَلِفُونَ
Kitaptan olan önünde hazır bulunanı gerçek olarak düzelten ve ona inandırıcı kılan kitabı sana indirdi. Allah’ın indirdiği ile aralarında hükmet; gerçek olan sana gelmiş bulunduğuna göre, onların heveslerine uyma! Her biriniz için bir yol ve bir yöntem kıldık; eğer Allah dileseydi sizi bir tek ümmet yapardı, fakat bu, verdikleriyle sizi denemesi içindir; o halde iyiliklere koşuşun, hepinizin dönüşü Allah’adır. O, ayrılığa düştüğünüz şeyleri size bildirir.[48]
Enam 92:
وَهَذَا كِتَابٌ أَنْزَلْنَاهُ مُبَارَكٌ مُصَدِّقُ الَّذِي بَيْنَ يَدَيْهِ وَلِتُنْذِرَ أُمَّ الْقُرَى وَمَنْ حَوْلَهَا وَالَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِالْآخِرَةِ يُؤْمِنُونَ بِهِ وَهُمْ عَلَى صَلَاتِهِمْ يُحَافِظُونَ
Bu Kitap (Kur’ân), önünde hazır bulunanı düzelten ve şehirler anası (Mekke) halkını ve çevresindeki bütün insanlığı uyarman için indirdiğimiz potansiyeli olan bir kitaptır. Ahret gününe iman edenler bu Kitap’a da iman ederler ve onlar namazlarına da devamlıdırlar.[92]
Yunus 37:
وَمَا كَانَ هَذَا الْقُرْآنُ أَنْ يُفْتَرَى مِنْ دُونِ اللَّهِ وَلَكِنْ تَصْدِيقَ الَّذِي بَيْنَ يَدَيْهِ وَتَفْصِيلَ الْكِتَابِ لَا رَيْبَ فِيهِ مِنْ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Bu Kuran, Allah’tandır, başkası tarafından kurgulanmış değildir. Öyle ki döneminde var olanı düzeltir ve O Kitap’ı açıklar. Âlemlerin Rabbinden geldiğinden içinde çelişki yoktur.
Yusuf 111:
لَقَدْ كَانَ فِي قَصَصِهِمْ عِبْرَةٌ لِأُولِي الْأَلْبَابِ مَا كَانَ حَدِيثًا يُفْتَرَى وَلَكِنْ تَصْدِيقَ الَّذِي بَيْنَ يَدَيْهِ وَتَفْصِيلَ كُلِّ شَيْءٍ وَهُدًى وَرَحْمَةً لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ
And olsun ki, peygamberlerin kıssalarında, aklı olanlar için ibretler vardır. Kuran kurgulanan bir söz değildir. Fakat döneminde mevcut, önünde hazır bulunanı düzeltir ve inanan millete her şeyi açıklayan, doğru yolu gösteren bir rehber ve rahmettir.
Rad 11:
لَهُ مُعَقِّبَاتٌ مِنْ بَيْنِ يَدَيْهِ وَمِنْ خَلْفِهِ يَحْفَظُونَهُ مِنْ أَمْرِ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ لَا يُغَيِّرُ مَا بِقَوْمٍ حَتَّى يُغَيِّرُوا مَا بِأَنْفُسِهِمْ وَإِذَا أَرَادَ اللَّهُ بِقَوْمٍ سُوءًا فَلَا مَرَدَّ لَهُ وَمَا لَهُمْ مِنْ دُونِهِ مِنْ وَالٍ
Her insan için döneminde ve sonrasında takip edenler vardır. Allah’ın emrinden dolayı onu gözetirler. Allah bir kavme verdiğini, o kavim kendisini bozup değiştirmedikçe değiştirmez. Allah bir kavme de kötülük murat etti mi, artık onun geri çevrilmesine de imkân yoktur. Onlar için Allah’tan başka bir veli de bulunmaz.
Sebe 12:
وَلِسُلَيْمَانَ الرِّيحَ غُدُوُّهَا شَهْرٌ وَرَوَاحُهَا شَهْرٌ وَأَسَلْنَا لَهُ عَيْنَ الْقِطْرِ وَمِنَ الْجِنِّ مَنْ يَعْمَلُ بَيْنَ يَدَيْهِ بِإِذْنِ رَبِّهِ وَمَنْ يَزِغْ مِنْهُمْ عَنْ أَمْرِنَا نُذِقْهُ مِنْ عَذَابِ السَّعِيرِ
Süleyman’ın emrine de o rüzgarı verdik. Sabah gidişi bir aylık, akşam dönüşü bir aylık yol idi. Petrol membaını da ona sel gibi akıttık. Hem Rabbi’nin izniyle zamanında elinin altında cinlerden de çalışan vardı. Onlardan da kim emrimizden dışarı çıkarsa ona yakıcı azabından tattırırdık.[12].
Sebe 31:
وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لَنْ نُؤْمِنَ بِهَذَا الْقُرْآنِ وَلَا بِالَّذِي بَيْنَ يَدَيْهِ وَلَوْ تَرَى إِذِ الظَّالِمُونَ مَوْقُوفُونَ عِنْدَ رَبِّهِمْ يَرْجِعُ بَعْضُهُمْ إِلَى بَعْضٍ الْقَوْلَ يَقُولُ الَّذِينَ اسْتُضْعِفُوا لِلَّذِينَ اسْتَكْبَرُوا لَوْلَا أَنْتُمْ لَكُنَّا مُؤْمِنِينَ
Kâfirler: «Biz ne bu Kur’ân’a inanırız, ne de bunun önünde bulunanlara.» dediler. Fakat o zalimler yakalanıp Rablerinin huzuruna durduruldukları zaman, birbirlerine söz atarken bir görsen! Bir taraftan zayıf düşürülenler, o büyüklük taslayanlara: «Siz olmasaydınız biz mutlaka mümin olurduk» derler [31].
Fatır 31:
وَالَّذِي أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ هُوَ الْحَقُّ مُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ إِنَّ اللَّهَ بِعِبَادِهِ لَخَبِيرٌ بَصِيرٌ
Bu, sana kitaptan vahiy ettiğimiz, döneminde önünde hazır bulunanı düzelten gerçektir. Allah şüphesiz kullarından haberdardır, görendir.
Fussilet 42:
لَا يَأْتِيهِ الْبَاطِلُ مِنْ بَيْنِ يَدَيْهِ وَلَا مِنْ خَلْفِهِ تَنْزِيلٌ مِنْ حَكِيمٍ حَمِيدٍ (42)
Ona önünden de ardından da batıl erişemez. O, hikmet sahibi, çok övülen Allah’tan indirilmiştir.
Ahkaf 21:
وَاذْكُرْ أَخَا عَادٍ إِذْ أَنْذَرَ قَوْمَهُ بِالْأَحْقَافِ وَقَدْ خَلَتِ النُّذُرُ مِنْ بَيْنِ يَدَيْهِ وَمِنْ خَلْفِهِ أَلَّا تَعْبُدُوا إِلَّا اللَّهَ إِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ (21)
Âd’ın kardeşini hatırla; Hud’dan önce ve sonra uyarıcı olupta Hud ile birlikte nice uyarıcı gelip geçmişti; hani o, kavmini ahqaf ile «Allah’tan başkasına kulluk etmeyin, gerçekten ben, sizin için büyük bir günün azabından korkmaktayım» diye uyarıp-korkutmuştu.[21].
Burada çok önemli bir şeye dikkat etmek gerekir. Ad kavmi Hud peygamber döneminde helak olmuştur. Oysa ayette “min beyni yedeyhi ve min halfihi” denmektedir. Buradan şu anlam çıkmaktadır. Ad kavminin içinde Hud dan önce uyarıcı olanlar vardır. Hud uyarıcı olduktan sonra başka uyarıcılar da çıkmış ve birlikte uyarılar yapmışlardır.
Ahkaf 30:
قَالُوا يَاقَوْمَنَا إِنَّا سَمِعْنَا كِتَابًا أُنْزِلَ مِنْ بَعْدِ مُوسَى مُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ يَهْدِي إِلَى الْحَقِّ وَإِلَى طَرِيقٍ مُسْتَقِيمٍ (30)
Şöyle dediler: «Ey milletimiz! Doğrusu biz, Musa’dan sonra indirilen, kendi zamanında var olanı, gerçeğe ve düzgün tarikata doğru düzelten bir kitap dinledik.».
Cin 27:
إِلَّا مَنِ ارْتَضَى مِنْ رَسُولٍ فَإِنَّهُ يَسْلُكُ مِنْ بَيْنِ يَدَيْهِ وَمِنْ خَلْفِهِ رَصَدًا (27)
Ancak seçtiği elçiye açar. Çünkü onun döneminde ve ardından gözetleyiciler salar [27].
Doğrusunu Allah bilir.