Kuran’dan Hz. İsa ve Meryem Hakkında Bilinmeyenler
Hepimiz şimdiye kadar Hz. İsa ve annesi Meryem hakkında birçok doğru ve yanlış bilgiler işitmişizdir. Bunların çoğu Kurani bilgiden uzak Hristiyan kaynaklarından edindiğimiz bilgilerdir. Ne hikmetse hacılarımız, hocalarımız ve ilahiyatçılarımız Kuran’ araştırmaz ve bize gerçekler hakkında bilgiler sunmaz? Bunların ön kabulleri şöyledir: “Bundan bin yıl önce yaşamış olan âlimler Kuran’ı incelemiş ve bütün içeriğini kavramışlardır”. Oysa Kuran Allah’ın indirdiği zamanlar üstü bir kitaptır. Bazı ayetleri bilimin gelişmesi ile anlaşılabilecek ayetlerdir. Bu nedenle hiçbir çağın insanı Kuran’ı tam olarak anlayamaz. Ancak ilgilenenler kendinden öncekilerin anladıklarından daha iyisini anlayabilirler. Aksini düşünmek Allah’ın bilimine hakarettir, küfürdür. Bu durum muhkem ayetler için geçerli değildir. Muhkem ayetler her dönem her insan tarafından anlaşılabilir. Bilimsel ayetler ise elde edebildiğiniz bilgi kadar anlaşılabilir.
Şimdi bilebildiğimiz kadar Hz. Meryem ve İsa hakkındaki bazı ayetleri anlamaya çalışalım. Burada amaç haşa, ayetleri sorgulamak değildir, Ayetlerdeki hikmetleri anlamaya çalışmaktır. Ayetler sık sık tekrar edilecektir. Her bir tekrarda ayetin içerdiği başka bir bilgiye dikkat çekilmektedir.
Konuşmama Yemini!
Meryem suresi 26. Ayet:
فَكُلِي وَاشْرَبِي وَقَرِّي عَيْنًا فَإِمَّا تَرَيِنَّ مِنَ الْبَشَرِ أَحَدًا فَقُولِي إِنِّي نَذَرْتُ لِلرَّحْمَنِ صَوْمًا فَلَنْ أُكَلِّمَ الْيَوْمَ إِنْسِيًّا (26)
Fe kulî veşrabî ve karrî aynâ(aynen), fe immâ terayinne minel beşeri ehaden fe kûlî innî nezertu lir rahmâni savmen fe len ukellimel yevme insiyyâ(insiyyen).
Artık, ye ve iç ve gözün aydın olsun. Eğer herhangi bir beşer görecek olursan, de ki (ifade et): «Ben Rahman’a oruç adadım, bugün hiç bir insanla konuşmayacağım ».
Tabii ki bu mealde ve diğer meallerde birkaç nokta dikkati çekmektedir.
Birincisi: Konuşmama orucu adadığını söyleyen birisi nasıl konuşabilir?
İkincisi: Konuşmama orucu nedir?
Üçüncüsü: Neden Allah Hz. Meryem’e böyle bir tavsiyede bulunmuştur? Bunun hikmeti, sebebi nedir?
Birinci sorunun cevabı: Allah’ın kullandığı “qul” sözcüğü daha geniş anlamlıdır. Sadece ağızdan söz söylemek değildir. Aynı zamanda davranışı, yazıyı ve işaret dilini de içerir. Oysa ayette Hz. Meryem “kellim”, kelimelerle konuşma, ağızdan sesli kelimelerle konuşmak sözcüğünü kullanmaktadır. Yani buradaki “qul” ifadesi ile “Ağızdan konuşmadan işaret dili ile konuş, ifade et” denmektedir.
İkinci sorunun cevabı: Aslında konuşmama adağı dediğimiz şeyi biz Türkçemizde “sessizlik yemini” olarak biliyoruz. Hz. Zekeriya kısasından da biliyoruz ki konuşmama adağı vardır.
Ali İmran 41. Ayet:
قَالَ رَبِّ اجْعَلْ لِي آيَةً قَالَ آيَتُكَ أَلَّا تُكَلِّمَ النَّاسَ ثَلَاثَةَ أَيَّامٍ إِلَّا رَمْزًا وَاذْكُرْ رَبَّكَ كَثِيرًا وَسَبِّحْ بِالْعَشِيِّ وَالْإِبْكَارِ (41)
«Ya Rabb’i! Bana bir belirti kıl» dedi, «Belirtin, üç gün, işaretle anlaşma dışında insanları konuşturamamandır. Rabb’ini çok an, akşam sabah O’nun yegâne ilintisiz hükümranlığını ilan et » dedi.
Yukarıdaki ayetten Hz. Zekeriya’nın ve birlikte bulunduğu diğer kişilerin işaret dilini bildiği anlaşılmaktadır.
Ali İmran suresi 37. Ayet:
فَتَقَبَّلَهَا رَبُّهَا بِقَبُولٍ حَسَنٍ وَأَنْبَتَهَا نَبَاتًا حَسَنًا وَكَفَّلَهَا زَكَرِيَّا كُلَّمَا دَخَلَ عَلَيْهَا زَكَرِيَّا الْمِحْرَابَ وَجَدَ عِنْدَهَا رِزْقًا قَالَ يَامَرْيَمُ أَنَّى لَكِ هَذَا قَالَتْ هُوَ مِنْ عِنْدِ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ يَرْزُقُ مَنْ يَشَاءُ بِغَيْرِ حِسَابٍ (37)
Rabb’i onu güzel bir kabulle karşıladı, güzel bir bitki olarak yetiştirdi; Zekeriya’yı ona kefil kıldı. Zekeriya mihraba onun yanına her girişinde yanında bir yiyecek bulurdu. “Ey Meryem! Bu sana nereden?” dedi. O da: “Bu, Allah’ın katındandır” dedi. Kesinlikle Allah uygun gördüğünü hesapsız rızıklandırır.
Yukarıdaki ayetten Hz. Zekeriya’nın Hz. Meryem’in öğretmeni olduğu ve işaret dilini öğretmiş olabileceği anlaşılmaktadır.
İşaret dili kullanımı uygulaması sadece Yahudi toplumuna özgü değil. Sessizlik adağı çok uzun süre konuşmadan hayatını sürdürmektir. Diğer insanlar ile ancak işaretler yolu ile iletişim kurmaktır. Bu uygulama İslam dininde olduğu gibi Hıristiyanlık da, Hinduizm de, Budizmde de vardır. Pisagor da öğrencilerine sessizlik adağını sıkıca uygulamıştır. Roma toplumunda da vardır. En belirgin uygulamalardan biri “Tapınak Bakireleri” olarak bilinen Roma imparatorluğunda çok yaygın bulunan Vesta Bakirelerindedir.
Sessizlik adağı uygulayan insanlar iletişim için birtakım işaretler kullanmaktalardır. Buna kısaca işaret dili denmektedir. İşaret dilinin Hıristiyan manastırlarında 10. yüzyıldan itibaren kullanıldığı bilinmektedir (Monastic sign languages). Kökeni tapınak bakirelerine kadar uzanmaktadır. Bu gün kullanılan sağır ve dilsiz alfabesi gibidir. Fakat Kuran-ı kerimde bu uygulamanın daha da eski olduğunu öğreniyoruz.
Üçüncü sorunun cevabı: Hz. İsa’nın doğduğu yıllarda Kudüs ve civarı Roma imparatorluğunun işgali altındadır. Bu dönemde Yahudilerin kralı Büyük Herod (Hirodes) dur. Fakat bir Roma valisi gibidir. Bu durumda Hz. İsa sadece Yahudilere değil Romalılara da peygamber olarak gelmiştir.
Burada şunu bilmek gerekir. O dönemde Roma inancında en belirgin dini inanış Vesta Bakireleridir. Yani Tapınak bakireleri inancıdır.
Vesta Bakireleri (Sacerdos Vestalis) Antik Roma'da aile tanrıçası Vesta'nın kutsal bakire rahibeleridir. Vesta, Not supported field expression! Not supported field expression!, yuva (ev) ve Not supported field expression! Not supported field expression! tanrıçasıydı. Mitolojiye göre babası tanrı Not supported field expression! (Yunan mitolojisinde Not supported field expression!) annesi ise ocağın ve ailenin tanrıçası Not supported field expression!'du. Not supported field expression! Not supported field expression!'ya denkti. Belirli bir kişiliği olmadığı gibi, Not supported field expression! hiç yer almamış, hiç betimlenmemiştir; kutsal alev onun esrarlı varlığıdır. Bu Not supported field expression! Not supported field expression! bulunan kutsal alev tapınağının rahibeleri, yani Not supported field expression! tarafından korunmuştur. Not supported field expression! çok kutsal bir yere sahipti. Birincil görevleri Vesta'nın Forum Romanum’da, Vesta tapınağında bulunan kutsal ateşini korumaktı. Vestalık büyük bir onurdu ve bu rolü üstlenen kadınlara büyük ayrıcalıklar sağlanırdı. Bu rahibeler sesizlik ve iffet yemini ederlerdi. Roma mitolojisinde Spurius Tarpeius'un kızı Tarpeia hain bir Vesta Bakiresiydi. Mars'ın tecavüzüne uğrayan ve Romulus ve Remus'a hamile kalan Rhea Silvia Vesta Bakirelerine örnek olarak gösterilir. Pompeii'deki "Vestalar Evi"nin keşfi 18. ve 19. yüzyılda Vesta Bakirelerini popüler bir konu haline getirmiştir. Bu inanç ve tapınaklar MÖ 717 den M.S.394 yılına kadar devam etmiştir. Fakat daha önceki mitolojilerde de vardır.
Vesta Bakireleri çok kutsal kabul edilirlerdi. Çünkü Roma imparatorluğunun ocağı (evi) sayılan tapınaktaki kutsal ateşin devamını sağlarlardı. Bakirelere saygısızlığın büyük uğursuzluk getireceğine inanırlardı. Onlar şehrin ve devletin koruyucu melekleri gibi kabul edilirlerdi. Altı ve on yaşları arasından ergenliğe ermemiş asil ailelerden seçilirlerdi. Otuz yıl boyunca tapınakta hizmet ederlerdi. İstedikleri takdirde hizmetlerinin sonunda evlenebilirlerdi. Bir Vesta Bakiresi ile evlenmek çok onurlu bir evlilikti. İdama mahkûm olmuş birisi bir Vesta Bakiresi görse hayatı bağışlanırdı. Fakat bir Vesta Bakiresi iffet veya sessizlik yeminini bozarsa diri diri toprağa gömülürdü. Diğer kadınlar yılın belli günlerinde tapınağa girer ve gebe bir ineğin karnından alınmış bir buzağıyı adak olarak sunarlardı. Fakat Bakirelerle yalnızca işaret dili kullanarak diyalog kurardı.
İşte böyle bir dönemde, Kudüs şehri Roma imparatorluğu işgalindeyken Hz. Meryem Anne karnında Allah’a adanmıştır. Fakat annesi ve babası onun kız doğduğunu görünce çok üzülmüşlerdir. Fakat daha sonra Hz. Zekeriya’nın himayesine verilmiş ve hayatını Yahudi tapınağında iffetli bir halde zikir ve ibadetle geçirmiştir. Ve Hiçbir erkek eli değmeden hamile kalmış; Hz. İsa’yı doğurmuştur. Ayet bu olaydan hemen sonrasını anlatmaktadır.
Allah’ın bu ayetteki tavsiyesini Hz. Meryem'in karşılaşacağı kişilerin de bilmesi ve idrak edip ders alması gerekir. Bu tavsiye sadece muhatap olmama anlamında değildir. Çükü Karşındaki kişilere çok önemli bir mesaj vermektedir. Bu kişiler arasında yalnızca Yahudiler yoktur. Onlarla birlikte Romalılar da bulunmaktadır. Hem Yahudiler hem de Romalılar bu dönemde işaret dilini bilmektelerdir. Ayetten Meryem'in karşılaştığı kişilerin de işaret dilini bildiğini anlaşılmaktadır. Çünkü ona cevap vermektelerdir.
Bu davranış ile Hz. Meryem adeta şöyle bir gösteride bulunmaktadır: "Hani sizin bildiğiniz, kutsal, iffetli ve mucizevi şekilde doğum yapan Vesta Bakireleri var ya, işte ben de gerçekte öyle biriyim".
Sonraki ayetlerde şöyle anlatılmaktadır:
Meryem suresi 27. Ayet:
فَأَتَتْ بِهِ قَوْمَهَا تَحْمِلُهُ قَالُوا يَامَرْيَمُ لَقَدْ جِئْتِ شَيْئًا فَرِيًّا
Böylece onu taşıyarak toplumuna geldi. Dediler ki: “Ey Meryem, sen gerçekten yeni kurgu bir şeyle gelmişsin.
Meryem suresi 28. Ayet:
يَاأُخْتَ هَارُونَ مَا كَانَ أَبُوكِ امْرَأَ سَوْءٍ وَمَا كَانَتْ أُمُّكِ بَغِيًّا
Ey Harun’un kız kardeşi; baban kötü birisi değildi, annen de iffetsiz değildi”.
Meryem suresi 29. Ayet:
فَأَشَارَتْ إِلَيْهِ قَالُوا كَيْفَ نُكَلِّمُ مَنْ كَانَ فِي الْمَهْدِ صَبِيًّا
Bunun üzerine onu gösterdi: “Biz kundaktaki çocukla nasıl karşılıklı konuşabiliriz?” dediler.
Meryem suresi 30. Ayet:
قَالَ إِنِّي عَبْدُ اللَّهِ آتَانِيَ الْكِتَابَ وَجَعَلَنِي نَبِيًّا
O dedi ki: Kesinlikle ben Allah’ın kuluyum, O, bana kitap verdi ve beni bir nebi kıldı.
Beşikteki çocuk konuşunca Hz. Meryem’in doğru söylediği ve aynen bir Vesta Bakiresi gibi olduğu ispatlanmıştır. Çünkü bir bebeğin konuşması mucizevi bir olaydır.
Bu ayette Hz. Meryem’e Allah sessizlik adağı adadığını diğer insanlara işaret dili ile anlatmasını ve kendisinin de bir Vesta Bakiresi gibi masum olduğunu ve bu doğumun mucize olduğuna inanmalarının gerektiğini göstermiştir. Çünkü karşısındaki insanlar Vesta Bakirelerinin konuşmama adaklarının olduğunu, işaret dili ile konuştuklarını ve iffetli, kutsal bakireler olduklarını biliyor ve inanıyorlardı. Bu nedenle eğer samimi iseler Hz. Meryem’e de inanmaları gerekirdi. Bu da Romalı Yahudi ve Romalı kadınlar için bilinmedik işaret ve durum değildi. Çünkü kendi dinlerinde de böyle bir kavram vardı.
Allah burada topluma bilmedikleri bir kavramla değil çok iyi bildikleri bir inanışın gerçeği ile mesaj vermiştir.
Ayrıca Hz. Meryem bir Yahudi dir. Yahudilikte zinanın cezası recm dir. Recm zina yapan birini taşlayarak öldürmektir. Yahudiler Hz. Meryem’e inanmadıkları ve onun zina suçu işlediğini düşünmelerine rağmen ona dokunamamışlar ve recm cezası uygulayamamışlardır. Bunun muhtemel sebebi Hz. Meryem’in Romalılar tarafından bir Vesta Bakiresi gibi kabul edilmiş olması olmalıdır. Eğer Romalılar Hz. Meryem’i bir Vesta Bakiresi kabul etmişlerse, asla ona bir zarar gelmesini istemezler. Çünkü Romalılarca bir Vesta Bakiresine zarar gelmesi demek Roma imparatorluğunun başına büyük uğursuzluk gelmesi demektir. Hz. Meryem’in Romalılarca sahiplendiğinin diğer bir bulgusunu da ileriki sayfalarda göreceğiz.
Bildikleri ve kabul ettikleri bir kavramın gerçeğinin gelmesi aynen Arapların İslam dini gelmeden önceki düşüncelerinin belirtildiği Saffat suresi 168-169. Ayetlerdeki:
“Eğer yanımızda öncekilerden bir zikir bulunsaydı. Mutlaka Allah’ın saflaştırılan kullarından olurduk” demeleri gibidir. Nihayet istedikleri gelince ona tabii olmamışlardır.
Yahudi ve Roma toplumuna da bildikleri ve inandıklarını iddia ettikleri bir gerçek gelince çoğu ona iman etmemişlerdir.
Hz. İsa’nın Doğduğu Mevsim
Hz. İsa’nın doğduğu yıl, milattan önce ve milattan sonra dediğimiz sıfır yılı değildir. Bu hesaplamada yanlışlık olduğu bilim dünyasında icma ile kabul edilmektedir. İsa Yahudi kralı Büyük Herod yaşarken doğmuştur. Herod öldüğünde İsa 2 yaşındadır. Herod MÖ 4 yılında ölmüştür. Bu durumda İsa MÖ 6 yılında doğmuş olmalıdır.
Hıristiyan kiliselerine göre İsa peygamberin doğduğu ay ve gün 25 Aralık tır. Oysa birçok Hıristiyan araştırmacının İncil ve Tevrat’a göre yaptığı araştırmanın sonucunda ulaştıkları doğum zamanı Eylül ayıdır.
İsa’nın doğum zamanı hakkında Kuran’da bir bilgi var mıdır? Birçok, güya islâm âlimi “yok” diyecektir. Çünkü bunlar Kuran’a karşı kör ve sağır kesilmişlerdir. Oysa İsa’nın doğumu ile ilgili birçok bilgi Meryem suresi 23-25. Ayetlerde ayrıntılı olarak vardır.
Meryem suresi 23-25. Ayetler:
فَأَجَاءَهَا الْمَخَاضُ إِلَى جِذْعِ النَّخْلَةِ قَالَتْ يَالَيْتَنِي مِتُّ قَبْلَ هَذَا وَكُنْتُ نَسْيًا مَنْسِيًّا (23) فَنَادَاهَا مِنْ تَحْتِهَا أَلَّا تَحْزَنِي قَدْ جَعَلَ رَبُّكِ تَحْتَكِ سَرِيًّا (24) وَهُزِّي إِلَيْكِ بِجِذْعِ النَّخْلَةِ تُسَاقِطْ عَلَيْكِ رُطَبًا جَنِيًّا (25)
Doğum sancısı onu bir hurma gövdesine getirtti. “Keşke”, dedi; “Bundan evvel öleydim de unutulup gideydim”. Altından ona seslendi: “Hüzünlenme. Rabb’in senin altında bir sızıntı kılmıştır. Hurma gövdesini kendine doğru salla, üzerine yaş olgun hurma dökülsün”.
Yukarıdaki ayette « Hurma gövdesini kendine doğru salla, üzerine yaş olgun hurma dökülsün » denmektedir. Öyleyse İsa’nın doğduğu ay hurmaların olgunlaşıp kolayca döküldüğü tarih olmalıdır. Hristiyanlarca İsa’nın Filistin’deki Beytüllahim şehri yakınlarında doğduğu kabul edilmektedir. Bu bölgede hurma hasadı Eylül aylarında yapılmaktadır. Ayete göre “olgun meyvelerin dökülmesi” demek Eylül ayı olduğunu düşündürmektedir.
Bu ayetlerde dikkat çeken diğer bir nokta ise Hz. Meryem’e «Hurma gövde kütüğünü kendine doğru çek” denmesidir. Bir kadın nasıl bir hurma ağacını kendine doğru çekebilir? Oysa bizim bildiğimiz hurma ağaçları kocaman kalın gövdeli ağaçlardır.
Hurma toplayan bir adam.
Yaptığım araştırmada 2000 yıl önce Filistin bölgesinde yaygın bir şekilde yetişen fakat sonradan nesli yok olan bir hurma ağacı olduğunu saptadım. Bu hurma ağacı türünün ismi Yahudiye hurmasıdır (The Judean date palm). Bu hurma türünün özelliklerinden biri 1,5- 2 metre boyundayken meyve vermeye başlamasıdır ve küçük, bodur bir ağaç türü olmasıdır. Ayrıca bu hurmanın birçok sağlık sorununa şifalı olduğuna inanılmıştır. Tamamen yok olduğu düşünülen bu hurma çeşidi arkeolojik kazılar (Masada, Metzuda) esnasında keşfedilen çekirdeklerden 2005 yılında fideler üretilerek tekrar yetiştirilmeye başlanmıştır.
İki bin yıllık tohumdan üretilmiş Yahudiye hurması koruma altında yetiştirilmektedir. Nesli yok olmuş bir hurma türü tekrar canlandırılmaktadır.
2000 yıl öncesine ait Roma metal parası üzerinde Yahudiye hurması resmi vardır. Ağacın kısalığına ve inceliğine dikkat ediniz. Bir insan boyundan ancak yarım metre daha uzun olabilen bir ağaçtır. Bodur bir hurma ağacı türüdür.
Anlaşıldığına göre Hz. Meryem’in dayanıp doğum yaptığı ve çekerek silkeleyip meyvesini yediği hurma ağacı türü Yahudiye hurma ağacı türüdür.
Hz. İsa’nın Doğum Günü
Hz. İsa’nın doğduğu mevsimi ve ayı saptadık. Acaba doğduğu gün hangi gündür? Kuran’da bununla ilgili de bir bilgi var mıdır?
Hz. İsa’nın doğum günü kilise rahipleri tarafından 25 Aralık olarak tanıtılır. Oysa bu büyük bir yalandır. Aklıselim Hıristiyan araştırmacılar bunun yalan olduğunu ve pagan bayramı Saturnalia’ ya uyarlamak için yapıldığını bilmektelerdir. Yine bu kişiler İnciller ve Tevrat üzerinde yaptıkları araştırmalardan İsa’nın doğumunun Yahudi takvimine göre Tişri ayının 15’ de olduğunu hesaplamışlardır. O (M.Ö 6. Yıl) dönemde Tişri ayının 15. günü bizim kullandığımız takvime göre 29 Eylüle karşılık gelmektedir. Yahudi dininde 15. Tişri günü Sukot bayramıdır. Tişri ayının 10. Günü ise Yahudilerce en kutsal gün sayılan Yom Kipur gününe denk gelmektedir. Yom Kipur (Kefaret Günü) Yahudiler için yılın en kutsal ve dini ağırlığa sahip günüdür. Günün ana temaları kefaret ve tövbedir. Yahudiler genel olarak bu günü 25 saatlik bir oruç ve yoğun olarak dualarla geçirirler. Yahudilik geleneklerine göre, Tanrı, Roş Aşana'da insanların kader kitaplarını açar ve Yom Kipur'da karar alıp kitapları kapatır. Pişmanlık Günleri'nde, davranışlarını gözden geçirir ve Tanrı'ya yaptığı yanlışlar ve diğer insanlara karşı yaptığı yanlışlar için af diler. Gün boyunca toplu olarak insanlar tövbe eder ve Yom Kipur sonunda kişiler kendilerini arınmış olarak hissederler. İnsanın, "cennet bahçesinden kovulmadan" önceki saf haline döndüğüne inanırlar. Yahudi inanışında Âdem’in de bu günlerde yaratıldığına inanılır. Kuran'da ise Ali İmran 59. ayette İsa'nın Âdem’e benzediği anlatılır.
Kuran’da da İsa’nın doğumunun Eylül ayına denk geldiğini Aşağıda belirtilen ayetlerden açıklamaya çalışmıştım:
Meryem suresi 23-25. Ayetler:
فَأَجَاءَهَا الْمَخَاضُ إِلَى جِذْعِ النَّخْلَةِ قَالَتْ يَالَيْتَنِي مِتُّ قَبْلَ هَذَا وَكُنْتُ نَسْيًا مَنْسِيًّا (23) فَنَادَاهَا مِنْ تَحْتِهَا أَلَّا تَحْزَنِي قَدْ جَعَلَ رَبُّكِ تَحْتَكِ سَرِيًّا (24) وَهُزِّي إِلَيْكِ بِجِذْعِ النَّخْلَةِ تُسَاقِطْ عَلَيْكِ رُطَبًا جَنِيًّا (25)
Doğum sancısı onu bir hurma gövdesine getirtti. “Keşke”, dedi; “Bundan evvel öleydim de unutulup gideydim”. Altından ona seslendi: “Hüzünlenme. Rabb’in senin altında bir sızıntı kılmıştır. Hurma gövdesini kendine doğru çek, üzerine yaş olgun hurma dökülsün”.
Çünkü olgun hurmaların döküldüğü ay Filistin bölgesinde Eylül ayıdır. Eylül ayı bilgisi aklıselim Hristiyan araştırmacıların hesapladığı zaman ile uyum içindedir. Oysa biraz daha araştırıp ve ayetler üzerinde düşündüğünüzde başka bir ayrıntıyı fark edebiliriz. Bu ayrıntı Meryem süresinin 26. Ayetinin başında bulunan cümledir.
Meryem suresi 26. Ayet:
فَكُلِي وَاشْرَبِي وَقَرِّي عَيْنًا فَإِمَّا تَرَيِنَّ مِنَ الْبَشَرِ أَحَدًا فَقُولِي إِنِّي نَذَرْتُ لِلرَّحْمَنِ صَوْمًا فَلَنْ أُكَلِّمَ الْيَوْمَ إِنْسِيًّا
Artık, ye ve iç ve gözün aydın olsun. Eğer herhangi bir beşer görecek olursan, de ki (ifade et): «Ben Rahman’a oruç adadım, bugün hiç bir insanla konuşmayacağım ».
Görüldüğü gibi Allah Meryem’e “ Artık, ye iç, gözün aydın olsun” demektedir. Bunu neden söylemektedir? Bu sözün amacı sadece hurmaların yenmesi olsa sadece “ye” denmesi yeterli olacaktır? Fakat burada “Artık, ye iç, gözün aydın olsun” da denmektedir. Bu “artık yiyip içebilirsin” demektir. Bu da benim anladığım Hz. Meryem’in doğum yaptıktan hemen sonra yiyip, içebileceği zamanın geldiğinin bildirilmesidir. Yani aslında Meryem Yom Kipur (Kefaret) orucunu tutmaktadır. Yahudiler bu oruca bir önceki gün Güneş’in batışından sonra başlarlar, sonraki günün yatsı vaktine yani Güneş’in batmasından bir saat sonrasına kadar devam ederler. Bu ayette “Ye iç” denmesinin sebebi yatsı zamanının dolduğu ve oruç süresinin tamamlandığını bildirmektir. “Gözün aydın olsun” denmesinin sebebi ise Hz. Meryem’in kefaret orucunun kabul olduğu ve kendisinin cennetlik olduğunun müjdelemektir. Buradan anlıyoruz ki Hz. Meryem sağlığında cennet ile müjdelenmiş kişilerdendir.
Böylece Kuran’dan İsa’nın tam doğum gününün 10 Tişri yani Yom Kipur gününde olduğunu anlıyoruz. Bu doğum günü ise bizim takvimimiz ile 24-25 Eylül günlerine denk gelmektedir. Bu günlerin sayısı, Meryem suresin de İsa’nın doğduğu günden bahseden 24-25. Ayetlere de denk gelmektedir. Filistin yöresinde 24-25 Eylül günlerinde Güneş saat 18:30 da batmaktadır. Yatsı zamanı ise 19:30 da olmaktadır. Yani Yahudi kefaret orucu açma zamanı 19:30 da olmalıdır. Öyleyse Hz. İsa MÖ 6 yılında 25 Eylül saat 19:30 da doğmuştur. Neden 24-25 Eylül dedim? İslam’da ve Yahudilikte günün bitişi Güneş’in batışı iledir. Güneş batar batmaz yeni bir gün başlamış olmaktadır. İsa’nın doğumu 24 Eylül ikindi vakti başlamış ve 25 Eylül gününün hemen başlangıcında (akşam) tamamlanmıştır.
İlginç olan bir durum da MÖ 6. yılda gündüzün- geceye eşit olduğu ekinoks gününün de 25 Eylül yani İsa’nın doğum gününe denk gelmesidir. Eğer Yahudilerin “Âdem’in de Tişri 10. Günde yaratıldığı bilgisi doğru ise İsa peygamber ve Âdem peygamber aynı günde yaratılmış demektir. Bu bilginin doğru olduğunu düşünüyorum. Çünkü Ali İmran suresi 59. Ayette:
إِنَّ مَثَلَ عِيسَى عِندَ اللّهِ كَمَثَلِ آدَمَ خَلَقَهُ مِن تُرَابٍ ثِمَّ قَالَ لَهُ كُن فَيَكُونُ
İnne mesele îsâ indallâhi ke meseli âdem (âdeme), halakahu min turâbin summe kâle lehu kun fe yekûn (yekûnu).
Kesinlikle Allah katında İsa’nın benzerliği, Âdem’in benzerliği gibidir. Allah onu topraktan biçimlendirdi. Sonra ona; ol dedi, ardından var oldu.
Denmektedir. İsa’nın benzerliği Âdem peygamber gibi ise doğum günleri de aynı olabilir, anlamı ortaya çıkmaktadır.
Aşağıda İsa peygamberin doğduğu zamandaki Eylül ayı ekinoksu verilmiştir.
Year Spring Summer Autumn Winter _ T
Equinox Solstice Equinox Solstice
50 BC 23 Mar 19:21 25 Jun 18:48 26 Sep 04:39 23 Dec 20:55 03:05
49 BC 23 Mar 01:00 25 Jun 00:41 25 Sep 10:38 23 Dec 02:50 03:05
48 BC 23 Mar 06:57 25 Jun 06:35 25 Sep 16:22 23 Dec 08:36 03:04
47 BC 23 Mar 12:48 25 Jun 12:19 25 Sep 22:13 23 Dec 14:25 03:04
46 BC 23 Mar 18:27 25 Jun 18:01 26 Sep 04:09 23 Dec 20:22 03:04
45 BC 23 Mar 00:19 24 Jun 23:52 25 Sep 09:54 23 Dec 02:05 03:04
44 BC 23 Mar 06:02 25 Jun 05:39 25 Sep 15:41 23 Dec 08:00 03:04
43 BC 23 Mar 11:55 25 Jun 11:24 25 Sep 21:25 23 Dec 13:53 03:04
42 BC 23 Mar 17:48 25 Jun 17:06 26 Sep 03:10 23 Dec 19:30 03:03
41 BC 22 Mar 23:26 24 Jun 22:54 25 Sep 09:05 23 Dec 01:21 03:03
40 BC 23 Mar 05:21 25 Jun 04:48 25 Sep 14:47 23 Dec 07:09 03:03
39 BC 23 Mar 11:11 25 Jun 10:33 25 Sep 20:32 23 Dec 12:57 03:03
38 BC 23 Mar 16:48 25 Jun 16:17 26 Sep 02:27 23 Dec 18:52 03:03
37 BC 22 Mar 22:42 24 Jun 22:12 25 Sep 08:15 23 Dec 00:33 03:03
36 BC 23 Mar 04:28 25 Jun 04:01 25 Sep 14:07 23 Dec 06:23 03:02
35 BC 23 Mar 10:20 25 Jun 09:47 25 Sep 20:00 23 Dec 12:22 03:02
34 BC 23 Mar 16:13 25 Jun 15:33 26 Sep 01:50 23 Dec 18:06 03:02
33 BC 22 Mar 21:50 24 Jun 21:22 25 Sep 07:45 23 Dec 00:05 03:02
32 BC 23 Mar 03:48 25 Jun 03:19 25 Sep 13:32 23 Dec 06:01 03:02
31 BC 23 Mar 09:45 25 Jun 09:05 25 Sep 19:18 23 Dec 11:50 03:02
30 BC 23 Mar 15:30 25 Jun 14:49 26 Sep 01:16 23 Dec 17:46 03:01
29 BC 22 Mar 21:28 24 Jun 20:46 25 Sep 07:04 22 Dec 23:29 03:01
28 BC 23 Mar 03:18 25 Jun 02:35 25 Sep 12:52 23 Dec 05:19 03:01
27 BC 23 Mar 09:06 25 Jun 08:22 25 Sep 18:38 23 Dec 11:14 03:01
26 BC 23 Mar 14:57 25 Jun 14:11 26 Sep 00:24 23 Dec 16:52 03:01
25 BC 22 Mar 20:32 24 Jun 19:57 25 Sep 06:16 22 Dec 22:40 03:00
24 BC 23 Mar 02:23 25 Jun 01:49 25 Sep 12:04 23 Dec 04:28 03:00
23 BC 23 Mar 08:14 25 Jun 07:32 25 Sep 17:50 23 Dec 10:13 03:00
22 BC 23 Mar 13:48 25 Jun 13:09 25 Sep 23:45 23 Dec 16:09 03:00
21 BC 22 Mar 19:38 24 Jun 19:03 25 Sep 05:32 22 Dec 21:57 03:00
20 BC 23 Mar 01:27 25 Jun 00:49 25 Sep 11:17 23 Dec 03:48 03:00
19 BC 23 Mar 07:16 25 Jun 06:31 25 Sep 17:04 23 Dec 09:43 02:59
18 BC 23 Mar 13:13 25 Jun 12:20 25 Sep 22:54 23 Dec 15:26 02:59
17 BC 22 Mar 18:56 24 Jun 18:07 25 Sep 04:46 22 Dec 21:16 02:59
16 BC 23 Mar 00:50 25 Jun 00:05 25 Sep 10:34 23 Dec 03:11 02:59
15 BC 23 Mar 06:48 25 Jun 05:57 25 Sep 16:22 23 Dec 09:01 02:59
14 BC 23 Mar 12:26 25 Jun 11:39 25 Sep 22:17 23 Dec 14:55 02:59
13 BC 22 Mar 18:21 24 Jun 17:40 25 Sep 04:11 22 Dec 20:43 02:58
12 BC 23 Mar 00:14 24 Jun 23:30 25 Sep 10:01 23 Dec 02:31 02:58
11 BC 23 Mar 06:02 25 Jun 05:12 25 Sep 15:53 23 Dec 08:28 02:58
10 BC 23 Mar 11:54 25 Jun 11:03 25 Sep 21:44 23 Dec 14:15 02:58
9 BC 22 Mar 17:33 24 Jun 16:48 25 Sep 03:33 22 Dec 20:06 02:58
8 BC 22 Mar 23:23 24 Jun 22:40 25 Sep 09:19 23 Dec 02:00 02:58
7 BC 23 Mar 05:21 25 Jun 04:28 25 Sep 15:05 23 Dec 07:46 02:57
6 BC 23 Mar 11:00 25 Jun 10:03 25 Sep 20:55 23 Dec 13:34 02:57
5 BC 22 Mar 16:51 24 Jun 15:59 25 Sep 02:46 22 Dec 19:21 02:57
4 BC 22 Mar 22:42 24 Jun 21:47 25 Sep 08:28 23 Dec 01:07 02:57
3 BC 23 Mar 04:25 25 Jun 03:26 25 Sep 14:13 23 Dec 07:01 02:57
2 BC 23 Mar 10:15 25 Jun 09:18 25 Sep 20:02 23 Dec 12:43 02:57
1 BC 22 Mar 15:55 24 Jun 15:03 25 Sep 01:50 22 Dec 18:28 02:56
Equinox and Solstice are in UT, TT = UT + _T
Oysa İncil’i çarpıtan Pavlus’un Selaniklilere mektuplarında İsa’nın Eylül ekinoksunda gökten yere ineceği öne sürülmektedir. Görüldüğü gibi Pavlus İsa’ya ait bilgileri Roma kültürüne uydurmak için açıkça çarpıtmıştır. İsa’nın doğum gününü pagan bayramı olan 25 Aralık olarak bildirmiş sonra ise gerçek doğum tarihini İsa’nın gökten ineceği gün olarak tanıtılmıştır.
Hz. İsa’nın Büyüdüğü Yer?
Hıristiyan kaynaklarında Hz. İsa’nın doğduğu yerin Filistin’deki Beytüllahim şehri olduğu kabul edilir. Fakat genel inanışa göre burada doğan İsa, bebekken önce annesi ile birlikte Mısır'a kaçırılır, sonrada Celile şehrine geri dönerler. İsa Celile’de büyür? Böyle anlatılmasına karşın İsa’nın doğumu ve on iki yaşını doldurmasına kadar olan süre ile ilgili kilisenin kabul ettiği dört İncil’de de bir bilgi yoktur. Bu dönemden hiç bahsedilmez. Bazı araştırmacılar Beytüllahim’den Mısır’a ve oradan tekrar geri dönüp Kuzey Filistin’de bulunan Celile şehrine yerleşme olayının uydurma olduğunu iddia etmişlerdir. Bu konu ile ilgili Kuran’da benim bildiğim bir ayet vardır. Bu ayeti dikkatlice inceleyelim. Bakalım, İsa nerde doğmuş ve nerede 12 yaşına kadar yaşamıştır?
Müminun suresi 50. Ayet:
وَجَعَلْنَا ابْنَ مَرْيَمَ وَأُمَّهُ آيَةً وَآوَيْنَاهُمَا إِلَى رَبْوَةٍ ذَاتِ قَرَارٍ وَمَعِينٍ (50)
Biz; Meryem’in oğlunu ve annesini ayet kıldık. Her ikisini de sulak, oturmaya elverişli yüksek bir yere yerleştirdik [50].
Bu ayet Türkçeye daima benzer şekilde çevrilmektedir. Oysa ayette geçen ravetin kelimesi “yüksek yer” değil “yükseltilmiş yer, yükseltilmiş tepe” demektir. Yine ayette geçen qararin kelimesi ise karargah, yerleşim yeri, konaklama yeri, rezidans demektir. Main kelimesi ise tam olarak “sulak” anlamında değildir, pınar anlamında da değildir. Pınar kelimesi “ayn” dır. Main kelimesi su rezervi veya su deposu anlamındadır.
Aslında bu ayetin meali şöyle olmalıdır: “Biz; Meryem’in oğlunu ve annesini ayet kıldık. Her ikisini de su deposu, konaklama yeri olan yükseltilmiş bir yere yerleştirdik”.
Kudüs veya Beytüllahim şehirlerine yakın üzerinde konaklama yeri olan su depoları bulunan, yükseltilmiş bir tepe üzerinde kurulmuş bir yer var mıdır? Varsa nerededir?
Evet, bu günkü Filistin toprakları içinde Yahudi kralı “Büyük Hirodes (Herod) tarafından MÖ 23-15 yılları arasında inşa edilen, ayetteki tanıma tam uyan bir yer vardır. Bu yerin adı Herodion’dur. Hirodes (MÖ 74 – ö. MÖ 4 Kudüs), aynı zamanda I. Hirodes veya Büyük Hirodes adıyla bilinen ve Roma İmparatorluğu tarafından Yahudiye eyaletine atanan Yahudi Kralı dır. Hirodes M.Ö. 23-15 yıllarında Herodion isimli yapıyı yaptırmıştır. Bu yapı Kudüs’ün 12 km güneyinde ve Beytüllahim’in 5 km güney doğusunda bulunur. En belirgin özelliği suni olarak yapılmış tepe olmasıdır. Huni şeklindedir. Üzerinde kaleler, saray, yerleşim yeri ve çok büyük sarnıçlar vardır. Araplar bu yapıyı “Cebel Firdevs” Cennet Dağı olarak isimlendirmişlerdir.
Jerusalem Kudüs şehrinin İbranice ismidir. Bethlehem (Beytüllahim) ve Bethany (Al Azariya) şerlerine de dikkat ediniz. Daha sonra bahis konusu olacaklardır.
Herodion yan yana bulunan iki tepeden biri kesilerek diğerinin yükseltilmesi ile elde edilmiştir.
Cisterns su sarnıçları demektir.
Herodion’un farklı açılardan görünüşü.
Herodion’un iç planı
Yukarıda Hz. İsa’nın on iki yaşına kadar büyüdüğü Herodion tepe şehrinin görünüşü ve planı verilmiştir.
Bu yapı Müminun suresi 50. Ayette tanımlanan İsa peygamber ve annesinin yerleştirildiği yere tıpatıp uymaktadır. Benim görüşüm, onların yerleştirildiği yer burası yani Herodion dur. İsa'nın doğduğu yer ise Bethany (Hurmalar şehri)' de olmalıdır!
Çünkü Meryem suresi 16. Ayette:
وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ مَرْيَمَ إِذِ انْتَبَذَتْ مِنْ أَهْلِهَا مَكَانًا شَرْقِيًّا
Kitapta Meryem’i de an. O zaman, ehlinden ayrılarak doğuda olan bir mekâna çekilmişti.
Meryem suresi 22. Ayette:
فَحَمَلَتْهُ فَانْتَبَذَتْ بِهِ مَكَانًا قَصِيًّا
Hemen ona gebe kaldı. Böylece onunla, diğer öte mekâna çekildi, denmektedir.
Bu durumda Kudüs şehrinin ötesinde olan ve doğumdan sonra yürüyerek gelebileceği bir mesafede olan bir yere çekilmiş olmalıdır. Böyle bir yer Bethany (Al Azariya) şehri olmalıdır. Çünkü bu şehir Kudüs’e ancak 3 km mesafededir. Üstelik bu şehir hurmalar şehri olarak da anılmaktadır. Yukarıda anlatmaya çalıştığım gibi İsa’nın doğumu bir hurma ağacının altında olmuştur. Bu bilgi şehrin de hurmalar ile ilgili bir yer olabileceğini düşündürmektedir.
Bu şehir Zeytindağı’nın (Mount of Olives) güneydoğu yamacında bulunur. Yahudi inancında Mesih bu dağa ineceği inancı vardır. Hristiyan inancında ise İsa bu dağdan göğe yükselmiştir. Kısacası Hz. İsa’nın doğduğu yer büyük ihtimalle bu şehirdir. Beytüllahim şehri ise Kudüs’ün 10 km güneyinde yer almaktadır ve et evi veya ekmek evi anlamına gelmektedir.
Harun’un Kız Kardeşi Meryem!
Meryem suresi 27-28. Ayetler:
فَأَتَتْ بِهِ قَوْمَهَا تَحْمِلُهُ قَالُوا يَامَرْيَمُ لَقَدْ جِئْتِ شَيْئًا فَرِيًّا (27) يَاأُخْتَ هَارُونَ مَا كَانَ أَبُوكِ امْرَأَ سَوْءٍ وَمَا كَانَتْ أُمُّكِ بَغِيًّا (28)
Böylece onu taşıyarak toplumuna geldi. Dediler ki: “Ey Meryem, sen gerçekten yeni kurgu bir şeyle gelmişsin. Ey Harun’un kız kardeşi; baban kötü birisi değildi, annen de iffetsiz değildi”.
Ayette geçen “Ey Harun’un kız kardeşi!” cümlesi merak konusu olmuştur. Hatta bazı şeytanlar (insan) bu cümleyi Kuran’daki bir çelişki gibi göstermeye çalışmaktalardır. Oysa olay apaçıktır. Bunu size izah etmeye çalışacağım.
Konuyu iyice anlayabilmek için Yahudi tarihini iyi bilmek gerekir. Hz. Meryem, Meryem’in annesi olan İmran’ın karısı (Anna, Hanna?) ve Hz. Meryem’i eğiten kişi olan Zekeriya Yahudi’dir. Zekeriya aynı zamanda Hz. Yahya’nın babasıdır.
Ali İmran suresi 35. Ayet:
إِذْ قَالَتِ امْرَأَةُ عِمْرَانَ رَبِّ إِنِّي نَذَرْتُ لَكَ مَا فِي بَطْنِي مُحَرَّرًا فَتَقَبَّلْ مِنِّي إِنَّكَ أَنْتَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ (35)
İmran’ın karısı: “Ya Rabb’i! Karnımda olanı, sadece sana hizmet etmek üzere azat edilmiş olarak adadım, benden kabul buyur. Kesinlikle sen, sen işitensin bilensin” demişti.
Ali İmran suresi 36. Ayet:
فَلَمَّا وَضَعَتْهَا قَالَتْ رَبِّ إِنِّي وَضَعْتُهَا أُنْثَى وَاللَّهُ أَعْلَمُ بِمَا وَضَعَتْ وَلَيْسَ الذَّكَرُ كَالْأُنْثَى وَإِنِّي سَمَّيْتُهَا مَرْيَمَ وَإِنِّي أُعِيذُهَا بِكَ وَذُرِّيَّتَهَا مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ (36)
Onu doğurduğunda, Allah onun ne doğurduğunu daha iyi bilirken «Ya Rabb’i! Kız doğurdum. Erkek, kız gibi değildir. Ve ben ona Meryem adını verdim ve ben onu da soyunu da kovulmuş şeytandan sana sığındırırım» dedi.
Burada dikkat edilmesi gereken en önemli nokta şudur: Allah Meryem’in annesinin ne doğuracağını bilmektedir. Çünkü Allah her şeyi mükemmel bilir. Meryem’in annesi ise kız doğuracağını bilmemektedir. Kız doğurduğunu görünce büyük bir şaşkınlık içine düşmüş ve zor durumda kalmıştır. Oysa karnındaki bu çocuğu tapınağa adamıştır. Çocuğun bu durumda tapınağa kabul edilmesi imkânsızdır çünkü bir kızdır. O an aklına aniden bir çözüm gelmektedir. Hemen aklına bir fikir gelmiştir. “Ve ben ona Meryem adını verdim” demiştir. Ama neden Meryem? Neden başka bir isim değil de Meryem? Çocuğun adının Meryem olması tapınak için uygun olmasını ve kabulünü gerçekleştirebilecek midir?
Meryem ismi yalnızca İsa’nın annesi olan Hz. Meryem’e özel değildir. Hz. Meryem haliyle milattan hemen önce (M.Ö 1. yüzyılda) doğmuştur. Oysa Yahudi tarihinde aynı ismi taşıyan, yaşamış çok önemli bir karakter daha vardır. Bu kadının adı da Meryem’dir (Tevrat’ta Miryem diye geçer). Miryem Hz. Musa ve Harun’un ablasıdır. Çok kutsal bir kadındır. Yahudiler Miryem’i peygamber gibi kabul ederler (Yaşadığı dönem M.Ö. 1700-1600 yıllarıdır).
Tevrat Mika bölümü 6:
Seni Mısır’dan ben çıkardım,
Ben kurtardım seni kölelik diyarından.
Sana öncülük etsinler diye Musa’yı, Harun’u, Miryam’ı ben gönderdim.
Sonraki Yahudi inanışında ise kadın ikinci sınıf olarak görülür. Tapınakta görev alamazlar. Bu dönemde Hanna karnındaki çocuğun erkek olduğunu düşünerek, Allah rızası için tapınağa adamıştır. Fakat adanmış çocuk kız doğmuştur. Hem kız hem de tapınağa adanmış!
Bu çocuğun ismi ne olabilir? Kime benzeyebilir ki? Tapınakta kabul görsün? Yahudi dininde veya geleneğinde böyle biri var mıdır? Varsa kimdir? Ancak böyle bir isimlendirme veya atıfla bir kız tapınağa adanabilir veya kabul edilebilir. Hz. Meryem’in annesi adadığı çocuğun kız olduğunu görünce büyük bir şok geçirmiştir. Fakat hemen düşünüp onun Miryem gibi olabileceğini anlamış ve ona Meryem ismini vermiştir. Böylece Harun’un kız kardeşi kutsal peygamber gibi olan Miryem örnek gösterilerek tapınağa kabulü sağlanabilmiştir.
Meryem suresi 7. Ayet:
يَازَكَرِيَّا إِنَّا نُبَشِّرُكَ بِغُلَامٍ اسْمُهُ يَحْيَى لَمْ نَجْعَلْ لَهُ مِنْ قَبْلُ سَمِيًّا (7)
«Ey Zekeriya! Kesinlikle biz sana Yahya isminde bir erkek çocuk müjdeliyoruz. Bundan önce ona hiçbir adaş kılmadık ».
Yukarıdaki ayette Hz. Yahya’nın isminin orijinalliği vurgulanırken Hz. Meryem için ise böyle bir vurgulama yoktur. Peki, Hz. Meryem Hz. İsa’yı doğurup kucağında bebek İsa ile şehre geldiğinde neden İnsanlar: Böylece onu taşıyarak toplumuna geldi. Dediler ki: «Ey Meryem, sen gerçekten yeni kurgu bir şeyle gelmişsin.
Ey Harun’un kız kardeşi; baban kötü birisi değildi, annen de iffetsiz değildi” demişlerdir? Buradaki Harun ile kimi kast etmişlerdir? Burada da kast edilen Harun, Musa’nın ve Miryem’in kardeşi olan Harun peygamberdir. Yahudi inanışında haham (kohen, kâhin) sınıfının Hz. Harun’un soyundan geldiği kabul edilmektedir.
Daha da önemlisi Hz. Meryem’in ismi Hz. Harun’un ablası olan kutsal Miryem örnek alınarak verilmiş ve bu bütün toplum tarafından bilinen bir şey olmuştur. Çünkü Yahudi toplumu için bir kız çocuğunun tapınak üyesi olması çok zor kabul edilecek bir olgudur. Burada insanlar onun bu özelliğine rağmen çok kötü bir iş yaptığını yani ismine layık bir insan olmadığını yüzüne vurmaktalardır. Bu nedenle alay edercesine “Ey Hz. Harun’un kız kardeşi Miryem” demektelerdir. Kısacası “Sen tapınağa Harun peygamberinin kız kardeşine benzetilerek isimlendirilip tapınağa kabul edildin ama iffetsiz çıktın” demektelerdir.
Hz. Meryem Hermafrodit mi?
Bazı yayınlarda, bazı ayetler öne sürülerek Hz. Meryem’in hermafrodit olabileceği ileri sürülmektedir. Bu bölümün amacı bu konuyu açıklığa kavuşturmaktır.
Hermafroditi bir hayvanda veya insanda hem erkek hem de dişi üreme özelliklerinin birlikte bulunmasıdır. Çok nadir bir olgudur. Bu kişilerin üreme yetenekleri yoktur. Bir de yalancı hermafrodit dediğimiz bir durum vardır. Bu durumda ise erkek dış üreme organları dişi, dişi dış üreme organları ise erkek görünümündedir.
Konumuzla ilgili ayetler şunlardır:
Enbiya suresi 91. Ayet:
وَالَّتِي أَحْصَنَتْ فَرْجَهَا فَنَفَخْنَا فِيهَا مِنْ رُوحِنَا وَجَعَلْنَاهَا وَابْنَهَا آيَةً لِلْعَالَمِينَ (91)
O ki üreme organlarını koruyana (Meryem’e) ruhumuzdan üflemiş, onu ve oğlunu, âlemler için bir ayet kılmıştık [91].
Ayette görünen açık renk harfler Meryem’i ifade eden dişil zamirlerdir. Sırası ile “onun üreme organları”, “onun içine”, “onu kıldık” “onun oğlu” şeklindedir.
Tahrim suresi 12. Ayet:
وَمَرْيَمَ ابْنَةَ عِمْرَانَ الَّتِي أَحْصَنَتْ فَرْجَهَا فَنَفَخْنَا فِيهِ مِنْ رُوحِنَا وَصَدَّقَتْ بِكَلِمَاتِ رَبِّهَا وَكُتُبِهِ وَكَانَتْ مِنَ الْقَانِتِينَ (12)
Mahrem yerini korumuş olan İmran kızı Meryem de ki (bir misaldir) Ona ruhumuzdan üflemiştik; Rabbinin kelimesini ve kitaplarını tasdik etmişti; o, Bize gönülden itaat edenlerdendi [12]. Gibi yanlış, eksik olarak çevrilir.
Yukarıda mavi ile gösterilen “”fihi” kelimesi erildir. Meryem’in erkek özelliği de taşıdığına delil olarak gösterilmektedir. Oysa aynı ayetin altı kelimesinde Meryem için dişil kullanılmıştır. Apaçıktır ki Hz. Meryem normal bir dişi insandır. Bu durumda eril gelen “fihi”, “onun içine” kelimesi neyi ifade etmektedir?
Dikkatle incelendiğinde eril “fihi”, onun içine anlamında olan mana eril bir kelime olan “ferceha” “onun üreme organı” na gitmektedir. Ferc kelimesi eril olduğundan, onun üreme organı tanımlaması da eril olmaktadır. Çünkü ferc dişi veya erkek üreme organını ifade etmektedir. Aslında meal şöyle olmalıdır:
Mahrem yerini korumuş olan İmran kızı Meryem’i de ki Onun üreme organlarına ruhumuzdan üflemiştik; Rabbinin kelimesini ve kitaplarını tasdik etmişti; o, bize gönülden itaat edenlerdendi [12].
Peki, Allah neden bir ayette “onun içine” derken, başka bir ayette “onun üreme organına ruhumuzdan üfledik demektedir? Burada kısaca ruh kelimesinden bahsetmek gerekir. Ruh kelimesi entelektüel, bilimsel düşünceyi ve işlemi ifade etmektedir. Genel olarak insana üflenen ruh da entelektüel yetenek ve işlem yapabilme kapasitesidir.
Meryem konusunu anlayabilmek için Âdem peygamberin yaratılışı ile ilgili bir ayeti hatırlamak gerekir.
Hicr suresi 29. Ayet:
فَإِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ فِيهِ مِنْ رُوحِي فَقَعُوا لَهُ سَاجِدِينَ (29)
«Artık Ben onu tesviye ettiğim ve onun içine ruhumdan üflediğim zaman (Onu bana ait entelektüel bilgi ve beceriler ile geliştirdiğimde) siz hemen onun için secde ediciler olarak yere kapanın » [29].
Secde suresi 9. Ayet:
ثُمَّ سَوَّاهُ وَنَفَخَ فِيهِ مِنْ رُوحِهِ وَجَعَلَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْأَبْصَارَ وَالْأَفْئِدَةَ قَلِيلًا مَا تَشْكُرُونَ (9)
Sonra onu düzeltti ve içerisine ruhundan üfledi (Onu kendi entelektüel bilgi ve beceriler ile geliştirdi) ve sizin için işitmeyi ve gözleri ve gönülleri yarattı. Pek az şükredersiniz [9].
Görüldüğü gibi Âdem ve insan yaratılıp içine Allah’ın ruhundan üflenmiştir. Bu üfleme kalıcı bir üflemedir. Haliyle Hz. Meryem de yaratılınca ona da ruh zaten üflenmiştir. Bu durumda Hz. Meryem de iki ruh mu oluşmuştur? Hayır, İsa’nın yaratılması için ikinci kez yapılan üfleme sadece üreme organlarına yapılmış bir üflemedir. İkinci üflemenin etkisi İsa’nın doğumu ile Meryem’de son bulmuştur. Yani Ayetlerden Meryem’e Ruh-ul Kudüs aracılığı ile yapılan ikinci üflemenin üreme organına has geçici bir uygulama olduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle bu bilgiyi ortaya koymak için Tahrim süresi 12. Ayette “fihi” zamiri kullanılmıştır.
Bütün bunlardan sonra bazı insanlar şu ayeti de öne sürebilirler:
Ali İmran suresi 37. Ayet:
فَتَقَبَّلَهَا رَبُّهَا بِقَبُولٍ حَسَنٍ وَأَنْبَتَهَا نَبَاتًا حَسَنًا وَكَفَّلَهَا زَكَرِيَّا كُلَّمَا دَخَلَ عَلَيْهَا زَكَرِيَّا الْمِحْرَابَ وَجَدَ عِنْدَهَا رِزْقًا قَالَ يَامَرْيَمُ أَنَّى لَكِ هَذَا قَالَتْ هُوَ مِنْ عِنْدِ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ يَرْزُقُ مَنْ يَشَاءُ بِغَيْرِ حِسَابٍ (37)
Rabb’i onu güzel bir kabulle karşıladı, güzel bir bitki olarak yetiştirdi; Zekeriya’yı ona kefil kıldı. Zekeriya mihraba onun yanına her girişinde, yanında bir yiyecek bulurdu. “Ey Meryem! Bu sana nereden?” dedi. O da: “Bu, Allah’ın katındandır” dedi. Kesinlikle Allah uygun gördüğünü hesapsız rızıklandırır.
Bu ayete ki “güzel bir bitki gibi yetiştirdi” cümlesinde, bitkilere benzetme yapıldığından sanki “Meryem’de bitki gibi çift cinsiyetli” anlamı çıkarılmaya çalışılmıştır. Oysa aşağıdaki ayette insanın yaratılışı da bitkiye benzetilmiştir.
Nuh suresi 17. Ayet:
وَاللَّهُ أَنْبَتَكُمْ مِنَ الْأَرْضِ نَبَاتًا (17)
Allah’tır sizi yerden bir bitki bitirir gibi yetiştiren [17].
Bu ayetten insanın tamamen yeryüzünde yetiştirip, büyütüldüğü, geliştirildiği anlatılmaktadır. Yani İnsan başka bir gezegenden gelmemiştir. Başka bir yere de gitmemiştir veya geri gelmemiştir. Bitkilerin sabit olarak yetiştiği gibi yalnızca yeryüzünde gelişmiştir. Bütün ihtiyaçları yeryüzünde karşılanmıştır. Meryem de aynı şekilde Allah tarafından tapınakta bakılıp büyütülmüştür. Zaten ayette Zekeriya’nın onun yanına her girdiğinde onun ihtiyaçlarının karşılanıyor olduğunu gördüğü anlaşılmaktadır. Ayrıca Ali İmran suresi 37. Ayetin başında “Rabbi onu güzelce kabul etti” denmektedir ki “bitki gibi yetiştirme” olayı Meryem’in doğumundan ve isminin konulmasından sonra gerçekleşmektedir. Hermafrodit olsaydı, doğumdan önce “bitki gibi yetiştirme” söz konusu olacaktı. Çünkü hermafrodite olayı anne karnında oluşur. Doğduktan sonra hermafrodite oluşmaz. Kısacası “bitki gibi yetiştirilme” doğum sonrası bakım ve eğitimi içermektedir.
Yine bir kısım aklı evvel ise Ali İmran suresi 36. Ayette: Onu doğurduğunda, Allah onun ne doğurduğunu daha iyi bilirken «Ya Rabb’i! Kız doğurdum. Erkek, kız gibi değildir. Ve ben ona Meryem adını verdim ve ben onu da soyunu da kovulmuş şeytandan sana sığındırırım» dedi.
Ayetinde “ Allah onun ne doğurduğunu daha iyi bilirken” cümlesini sanki “ Allah onun hermafrodit doğduğunu daha iyi bilirken” gibi anlamaya çalışırlar. Oysa Meryem’in Annesi kız doğuracağını bilmemektedir. Doğumdan sonra şaşkınlık içindedir fakat hemen sonra bebeğin adını Harun peygamberin kız kardeşi olan Meryem koymuştur. Bu fikir aklına hemen nereden gelmiştir? Tabi ki Allah’ın ilhamıyla gelmiştir. Allah başlangıçtan itibaren bebeğin kız doğacağını zaten bilmektedir. Aslında bu olay Allah’ın zaten baştan planladığı kaderden başkası değildir. Bu nedenle Allah onun ne doğuracağını zaten daha iyi bilmektedir. Olay Allah’tan habersiz ve gaip değildir. Bu nedenle ayette “ Onu doğurduğunda, Allah onun ne doğurduğunu daha iyi bilirken” denmektedir. Meryem’in annesi Anna doğumdan hemen sonra şaşkınlık içinde bir an kaderin varlığını unutmuştur. Kız doğurduğunu Allah’a hitap ederek söylemektedir. Fakat bu olay zaten Allah’ın planlamasıdır.
Doğum Yapan Bakire Mitolojisi
Bu mitolojik karakter hemen hemen bütün eski toplumlarda vardır. Aslında bir mitoloji olsa da tarihi bir gerçektir. Bakire bir kız, hiçbir erkeğin katkısı olmadan, üstün yetenekleri olan bir erkek çocuk doğurur. Bu çocuk bazı kültürlerde tanrısal, bazı kültürlerde peygamber, bazı kültürlerde ise kahramandır. Ateş olmayan yerden duman çıkmaz denir. Öyle ise bu mitolojide de bir gerçeklik payı olmalıdır.
Bu mitoloji Akadlarda, Asurlularda, Eski Mısır’da, Eski Yunan’da, Budizmde, Hinduizmde, Mecusilerde, Orta Asya kavimlerinde, Çin’de ve bu günkü Yahudilikte, Hıristiyanlıkta ve İslam’da da vardır. Hatta Haitili kabileler ve Amerikan yerlilerinde de vardır. Aynen Tufan mitolojisi gibi birbiri ile ilişkileri olmayan toplumlarda da bakire doğum mitolojisi vardır.
Peki, neden bütün toplumlarda vardır? Eğer bu mitoloji eski Mezopotamya kaynaklı olsa idi, sadece Avrasya ve Afrika’da bulunurdu. Fakat on binlerce yıldır eski dünya ile bağlantısı olmayan Haiti ve Amerika’da bulunması nasıl açıklanabilir? Öyleyse bu mitolojik olay bütün insanlığın ortak atasında, ortak kültüründe bulunmalıdır.
Human genom projesini incelediğimizde şu bilgileri bulabiliriz: İnsanın ana atasının geçmişi en az 200 bin yıl önceye dayanır fakat baba atasının geçmişi 60-90 bin yıl öncesine dayanır. Yani İnsanlar yeryüzünde en az 200 bin yıldır erkekli ve kadınlı olarak varlardır. Fakat 60 bin yıl önce o toplumda bakire bir kadın, o toplumun erkelerinden tamamen farklı (genetik ve düşünsel olarak) bir erkek çocuk dünyaya getirmiştir. İşte o erkek çocuk Hz. Âdem’dir. Bu nedenle bir birinden çok önceleri izole olmuş insan topluluklarında böyle bir mitoloji mevcuttur. Hepsi bu gerçeği yani en eski atalarının olayını efsaneleştirmişlerdir.
Ali İmran suresi 59. Ayet:
إِنَّ مَثَلَ عِيسَى عِندَ اللّهِ كَمَثَلِ آدَمَ خَلَقَهُ مِن تُرَابٍ ثِمَّ قَالَ لَهُ كُن فَيَكُونُ
İnne mesele îsâ indallâhi ke meseli âdem(âdeme), halakahu min turâbin summe kâle lehu kun fe yekûn(yekûnu).
Kesinlikle Allah katında İsa’nın benzerliği, Âdem’in benzerliği gibidir. Allah onu topraktan biçimlendirdi. Sonra ona; ol dedi, ardından var oldu.
Yukarıdaki ayette Hz. İsa’nın yaradılışının Hz. Âdem gibi olduğunu anlıyoruz. Hepimiz biliyoruz ki: Hz. İsa Bakire Meryem’den mucize olarak doğmuştur. Demek ki Hz. Âdem de bakire bir kızdan mucizevi şekilde doğmuştur. Bilimsel genetik veriler de bunu ispatlamaktadır. Eğer İnsanlığın baba atasının tarihi, ana atasının tarihi ile aynı olsaydı, böyle bir yorumda bulunamazdık. Oysa Âdemoğlunun geçmişi 60 bin yıl önceye dayanmaktadır. Eğer Âdem’in babası o zamanki herhangi bir erkek olsa idi. O zaman Âdem’in ve Âdemoğullarının geçmişinin en az 200 bin yıl öncesine dayanması gerekirdi.
Bütün bu bilgilerden sonra şu bilgiyi rahatlıkla söyleyebiliriz: Bütün antik bakire doğum mitolojilerinin asıl kaynağı Hz. Âdem’in mucizevi doğumudur. Hz. İsa'nın doğumu bunun sadece bir tekrarıdır. Ayrıca bu ayet ve Human genom projesi sonuçlarının kesişmesi Hz. Meryem’in masumiyetinin delilidir.
Ayrıca Sümer yaratılış efsanesinde insanlar “Yeteneksiz eleman” anlamına gelen Kingu’nun kanından türetilmiştir. Muhtemelen bu efsanedeki Kingu Âdem’in yaratıldığı kadın ve onların babaları olan insanları ifade etmektedir. Yani Kingu efsanesi Âdem’in içinde doğduğu Homo sapiens toplumunu ifade etmektedir.
Çin yaratılış efsanesinde ise ilk insan olan Pan Gu kıllarla kaplı biridir, elinde de daima bir çekiç vardır. Bu figür ilkel insanı düşündürmektedir. Yine başka bir Çin yaratılış mitolojisinde Nu Wa insanları yaratan dişi bir tanrıçadır. Bu tanrıça da Homo habilis dişisini ifade ediyor olabilir. Bütün efsanelerin altında mutlaka bir gerçeklik vardır. Fakat bu gerçeklik toplumlara ulaşan kutsal kaynaklardan gelmiş olsa da zaman içinde yozlaşmış ve efsane (mitoloji) halini almıştır.
İsa Geri Gelecek mi?
İslam dininde israiliyyat ve Hristiyanlıktan geçmiş birçok inanış ve kabuller vardır. Hatta bunlar neredeyse imanın şartlarından kabul edilmiştir. Oysa bunların birçoğunun İslami imanla hiçbir alakası yoktur. Hatta Kuran’i bilgiye terstir. Bunlardan biri de Hz. İsa’nın yeryüzüne tekrar geleceği ve Müslümanlara liderlik yapıp gâvurlara karşı muzaffer edeceğidir. Fakat Kuran’da ki ayetlerden hiç de böyle olmadığı anlaşılmaktadır. Mesela Maide suresi 116 ve 117. ayetleri tetkik edelim.
Maide suresi 116-17. Ayet:
وَإِذْ قَالَ اللَّهُ يَاعِيسَى ابْنَ مَرْيَمَ أَأَنْتَ قُلْتَ لِلنَّاسِ اتَّخِذُونِي وَأُمِّيَ إِلَهَيْنِ مِنْ دُونِ اللَّهِ قَالَ سُبْحَانَكَ مَا يَكُونُ لِي أَنْ أَقُولَ مَا لَيْسَ لِي بِحَقٍّ إِنْ كُنْتُ قُلْتُهُ فَقَدْ عَلِمْتَهُ تَعْلَمُ مَا فِي نَفْسِي وَلَا أَعْلَمُ مَا فِي نَفْسِكَ إِنَّكَ أَنْتَ عَلَّامُ الْغُيُوبِ (116) مَا قُلْتُ لَهُمْ إِلَّا مَا أَمَرْتَنِي بِهِ أَنِ اعْبُدُوا اللَّهَ رَبِّي وَرَبَّكُمْ وَكُنْتُ عَلَيْهِمْ شَهِيدًا مَا دُمْتُ فِيهِمْ فَلَمَّا تَوَفَّيْتَنِي كُنْتَ أَنْتَ الرَّقِيبَ عَلَيْهِمْ وَأَنْتَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ شَهِيدٌ (117)
Ve o zaman, Allah dedi: «Ey Meryem oğlu İsa, sen mi insanlara: Beni ve annemi, Allah’tan başka iki tanrı edinin dedin?». «Sen her şeyden ilintisiz egemen olansın, gerçek olmayan bir şeyi söylemem bana yakışmaz. Eğer demiş olsam, sen bunu bilirsin, sen benim nefsimde olanı bilirsin, ben ise senin nefsinde olanı bilmem, kesinlikle sen, bilinmeyenleri bilen yalnız sensin!» dedi.
«Ben onlara sadece, senin bana emrettiklerini söyledim. “Benim ve sizin Rabb’iniz olan Allah’a kulluk edin” dedim. Aralarında olduğum müddetçe onlara şahit idim, fakat sen beni vefat ettirince onlar üzerinde gözetmen yalnız sen oldun. Sen her şeye şahitsin.
Yukarıdaki ayetlerde Allah İsa’yı ahiret günü sorguya çekmektedir. Burada bu günkü Hıristiyanlar’ın yaptığı şirkten yani Allah ile birlikte İsa ve Meryem’in tanrı olarak kabul edilmesinden veya teslis inancından İsa’nın haberinin olmadığını anlıyoruz. İsa’nın teslis inancından ancak ahret günü haberdar olduğunu anlıyoruz.
Yani İsa teslis inancı oluşmadan önce bu dünyadan ayrılmıştır ve bir daha dünyaya dönmemiştir. Eğer ahiret gününden önce dünyaya dönmüş olsa mutlaka teslis inancından haberdar olacaktır. “Onları teslis inancından çevirmeye çalıştım” diyecekti.
Bazıları da Nisa suresi 159. Ayeti İsa’nın tekrar geri geleceğine delil göstermek için eğip bükerler.
Nisa suresi 159. Ayet:
وَإِنْ مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ إِلَّا لَيُؤْمِنَنَّ بِهِ قَبْلَ مَوْتِهِ وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ يَكُونُ عَلَيْهِمْ شَهِيدًا
Ve o, onun ölümünden önce ona iman etmiş olanlar dışında kalan ancak, şu durumdaki bütün Kitap ehlinden iman etmemiş olanlar aleyhine kıyamet günü şahit olacaktır.
Oysa ayet çarpıtılarak şöyle çevrilir:
Andolsun, Kitap Ehlinden, ölmeden önce ona inanmayacak kimse yoktur. Kıyamet günü, o da onların aleyhine şahid olacaktır.
İman etmişlerse neden aleyhlerine şahitlik yapmaktadır? Oysa müslümanlar da kitap ehlidir. İsa’ya zamanında iman etmişler de, Musa’ya zamanında iman etmişler de kitap ehlidir. İsa’ya bu durumda Musa’ya ve diğer önceki peygamberlere iman edenler de mi iman etmek zorundadır? Ve İsa ahiret günü niye hepsinin aleyhine şahitlik yapmaktadır? Bu aptalca çarpıtmayı sadece “İsa geri gelecek demek için yaparlar”. Oysa cümle başındaki “in” şart edatıdır. Kuran’da yüzlerce defa şart edatı olarak kullanılmaktadır. Sanki buradaki anlamı “ma, la” gibi olumsuzlukmuş gibi verilmeye çalışılmaktadır. Oysa yüzlerce defa geçtiği gibi “in” şart edatıdır ve “bu şartlarda, bu durumda olanları” ifade eder sonra gelen illa ise o şartlarda olanların da istisnasını bildirir.
Peki “İsa’nın dünyaya tekrar döneceği inancı” nereden kaynaklanmaktadır.
Bu inancın kaynağı muharref İncil’deki şu bab dır: Yuhanna, 16, 7-13.
“Bununla beraber ben size hakikati söylüyorum; benim gitmem sizin için hayırlıdır, çünkü gitmezsem, Tesellici size gelmez; fakat gidersem, onu size gönderirim. Ve o geldiği zaman, günah için, salâh için ve hüküm için dünyayı yargılayacaktır. Günah için; çünkü bana iman etmezler. Salah için; çünkü Babama gidiyorum ve artık beni göremezsiniz. Ve hüküm için; çünkü bu dünyanın reisinde hükmedilmiştir. Size söyleyecek daha çok şeylerim var; fakat şimdi dayanamazsınız. Fakat o, hakikat Ruhu, gelince, size her hakikate yol gösterecek; zira kendiliğinden söylemeyecektir; fakat her ne işitirse söyleyecek ve gelecek şeyleri size bildirecektir”.
İsa’nın tekrar döneceği fikri Hıristiyanların buradaki gelecek kişiyi “İsa tekrar gelecek” şeklinde yorumlamalarından kaynaklanır. İncil deki Hz. Muhammed’i müjdeleyen bir bölümü yanlış yorumlayan Hıristiyanlar İsa’nın tekrar yeryüzüne geleceğine inandırılmaya çalışılmıştır. Bununla da yetinmeyip bugünkü Hıristiyanlığın kurucusu kabul edilen Pavlus Mektuplar bölümünde İsa’nın çok yakında geleceğini müjdelemiş fakat gelmeyince bunu daha sonraki günlere ertelemiş yine gelmeyince daha da sonraki tarihlere ertelemiştir. İki bin yıl geçmesine rağmen hala gelmemiştir.
Bu batıl inanış Müslümanlığa da sokulmuştur. Hâlbuki Gelecek olan kişinin Hz. Muhammet olduğunu zaten biz biliyoruz. Aksini kabul, bilmeden Hz. Muhammedi inkâr etmektir. Yukarıdaki ayetlerden ayrıca bu dünyadan göç edenlerin bu dünya ile ilgili şahitliklerinin de kalmadığını öğreniyoruz (Allah dilerse o başka). Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz: İslam dinine Yahudilik, Hıristiyanlık ve diğer dinlerden birçok temeli olmayan inanışlar girmiştir. Girmeye devam etmektedir. Bunu önlemenin en iyi yolu Kuran’ı iyi bilip anlamaya çalışmaktır. Yoksa bu kafayla gidersek günün birinde pagan bayramı Saturnalia, yılbaşı ve yılbaşında kırmızı don giymek imanın şartlarından sayılacaktır.
Allah’ın İki Eli!
Sad suresi 75. Ayet:
قَالَ يَاإِبْلِيسُ مَا مَنَعَكَ أَنْ تَسْجُدَ لِمَا خَلَقْتُ بِيَدَيَّ أَسْتَكْبَرْتَ أَمْ كُنْتَ مِنَ الْعَالِينَ
Kâle yâ iblîsu mâ meneake en tescude limâ halaktu bi yedeyye, estekberte em kunte minel âlîn(âlîne).
Dedi ki: Ya İblis, iki elimle biçimlendirdiğim için seni secde etmekten men eden nedir? Kibirlendin mi? Yoksa o üstün (elalin) olanlardan mı oldun?
Ayette Âdem’in yaratılıp, Allah’ın ruhundan üflemesinden sonra meleklerin secde etmesi fakat İblis’in secde etmemesi anlatılmaktadır. Bu ayette benim dikkatini çeken iki kısım vardır. Birincisi “iki elimle” ifadesidir; ikincisi ise “Elalilerden mi oldun?” ifadesidir.
İkincisini yani Elaliler (üstün olanlar) Elruh’u (Ruhül Kudüs, Cibril, Cebrail, Ruhul Emin) da kapsamaktadır. Bunu nereden çıkarıyorum? Aşağıdaki ayetlerden bu anlaşılacaktır.
Bakara suresi 34. Ayet:
وَإِذْ قُلْنَا لِلْمَلَائِكَةِ اسْجُدُوا لِآدَمَ فَسَجَدُوا إِلَّا إِبْلِيسَ أَبَى وَاسْتَكْبَرَ وَكَانَ مِنَ الْكَافِرِينَ
Ve iz kulnâ lil melâiketiscudû li âdeme fe secedû illâ iblîs(iblîse), ebâ vestekbere ve kâne minel kâfirîn(kâfirîne).
Ve meleklere, «Âdem’e secde edin» dediğimizde, İblis müstesna hepsi secde ettiler, o ise kaçındı, büyüklük tasladı ve inkâr edenlerden oldu.[34]
Bu ayette “biz” “Âdem’e secde edin demiştik” ifadesi mevcuttur. Bu şu anlama gelmektedir. Meleklere secde etmeleri emri Elaliler tarafından iletilmiştir. Elalilere secde emredilmemiştir. Sad suresi 75. Ayette İblis’in secde etmemesi nedeni ile söylenen “Elalilerden misin?” sorusu. İblis’in Elalilerden olmadığını ortaya çıkarmaktadır.
Burada şunu belirtmek gerekir. Allah bir şeyi direkt değil, Elaliler melekler veya başka yaratıklar aracılığı ile yapıyorsa “biz” zamirini kullanır. El Ruh da “biz” zamirinin içinde yer alır. Elaliler Yahudi ve Hıristiyan kültüründe Arş melekleri olarak bilinir.
Diğer ifade ise “iki elimle” ifadesidir. Tabi ki Allah bütün eksikliklerden münezzehtir. Yani bizim gibi iki eli olmaktan da münezzehtir. El yaratılmış bir şeydir. Peki, öyleyse bu iki el nedir?
Kuran’da ve Semitik dillerde “yed” kelimesi el-kol anlamına geldiği gibi destek ve kuvvet anlamına da gelmektedir. Bizde de “bir elver, bir el atıver” gibi kullanılır.
Fetih suresi 10. Ayet:
إِنَّ الَّذِينَ يُبَايِعُونَكَ إِنَّمَا يُبَايِعُونَ اللَّهَ يَدُ اللَّهِ فَوْقَ أَيْدِيهِمْ فَمَنْ نَكَثَ فَإِنَّمَا يَنْكُثُ عَلَى نَفْسِهِ وَمَنْ أَوْفَى بِمَا عَاهَدَ عَلَيْهُ اللَّهَ فَسَيُؤْتِيهِ أَجْرًا عَظِيمًا (10)
İnnellezîne yubâyiûneke innemâ yubâyiûnallâh(yubâyiûnallâhe), yedullâhi fevka eydîhim, fe men nekese fe innemâ yenkusu alâ nefsihî, ve men evfâ bi mâ âhede aleyhullâhe fe se yu’tîhi ecran azîmâ(azîmen).
Kesinlikle seninle biatlaşanlar kesin olarak Allah ile biatlaşırlar. Allah’ın eli onların ellerinin üzerindedir. Artık kesin olarak kim çözerse kendi aleyhinedir. Ve kim üzerindeki, Allah’a verdiği sözü yerine getir ise ona büyük bir karşılık verecektir.
Bunu daha iyi anlayabilmek için başka bazı ayetlere bakmak gerekir. “iki el” ifadesinin geçtiği ayet (Sad 75.) Âdem’in yaratılmasını ifade etmektedir. Başka bir ayette ise Âdem’in yaratılması İsa peygamberin yaratılmasına benzetilmektedir.
Ali İmran suresi 59. Ayet:
إِنَّ مَثَلَ عِيسَى عِنْدَ اللَّهِ كَمَثَلِ آدَمَ خَلَقَهُ مِنْ تُرَابٍ ثُمَّ قَالَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ
İnne mesele îsâ indallâhi ke meseli âdem(âdeme), halakahu min turâbin summe kâle lehu kun fe yekûn(yekûnu).
Kesinlikle Allah katında İsa’nın benzerliği, Âdem’in benzerliği gibidir. Allah onu topraktan biçimlendirdi. Sonra ona; ol dedi, hemen var oldu.
İsa’nın yaratılmasından yola çıkarak Âdem’in de nasıl yaratıldığını anlayabiliriz. İsa nasıl yaratılmıştır?
Meryem suresi 17. Ayet:
فَاتَّخَذَتْ مِنْ دُونِهِمْ حِجَابًا فَأَرْسَلْنَا إِلَيْهَا رُوحَنَا فَتَمَثَّلَ لَهَا بَشَرًا سَوِيًّا
Fettehazet min dûnihim hicâben fe erselnâ ileyhâ rûhanâ fe temessele lehâ beşeren seviyyâ(seviyyen).
Hemen sonra ehlinden başkası için bir perde edindi. Böylece ona ruhumuzdan gönderdik. Hemen ona bir beşer seviyesinde temsil etti.
Maide suresi 110. Ayet:
إِذْ قَالَ اللَّهُ يَاعِيسَى ابْنَ مَرْيَمَ اذْكُرْ نِعْمَتِي عَلَيْكَ وَعَلَى وَالِدَتِكَ إِذْ أَيَّدْتُكَ بِرُوحِ الْقُدُسِ تُكَلِّمُ النَّاسَ فِي الْمَهْدِ وَكَهْلًا وَإِذْ عَلَّمْتُكَ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَالتَّوْرَاةَ وَالْإِنْجِيلَ وَإِذْ تَخْلُقُ مِنَ الطِّينِ كَهَيْئَةِ الطَّيْرِ بِإِذْنِي فَتَنْفُخُ فِيهَا فَتَكُونُ طَيْرًا بِإِذْنِي وَتُبْرِئُ الْأَكْمَهَ وَالْأَبْرَصَ بِإِذْنِي وَإِذْ تُخْرِجُ الْمَوْتَى بِإِذْنِي وَإِذْ كَفَفْتُ بَنِي إِسْرَائِيلَ عَنْكَ إِذْ جِئْتَهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْهُمْ إِنْ هَذَا إِلَّا سِحْرٌ مُبِينٌ (110)
İz kâlellâhu yâ îsâbne Meryem’ezkur ni’metî aleyke ve alâ vâlidetike iz eyyedtuke bi rûhil kudusi tukellimun nâse fîl mehdi ve kehlâ(kehlen), ve iz allemtukel kitâbe vel hikmete vet tevrâte vel incîl(incîle), ve iz tahluku minet tîni ke hey’etit tayri bi iznî fe tenfuhu fîhâ fe tekûnu tayran bi iznî ve tubriul ekmehe vel ebrasa bi iznî, ve iz tuhricul mevtâ bi iznî, ve iz kefeftu benî isrâîle anke iz ci’tehum bil beyyinâti fe kâlellezîne keferû minhum in hâzâ illâ sihrun mubîn(mubînun).
Hani Allah o zaman demişti: «Ey Meryem oğlu İsa! Senin ve annenin üzerindeki nimetimi hatırla! Hani seni Ruhül Kudüs ile desteklemiştim; (bu sayede) sen beşikte iken de yetişkin çağında da insanları konuşturuyordun. Hani sana kitabı, hikmeti, Tevrat ve İncil’i öğretmiştim. Ve hani benim iznimle çamurdan, kuş şeklinde bir şey yapıyordun da ona üflüyordun, hemen benim iznimle o bir uçan oluyordu. Ve yine benim iznimle anadan doğma körü ve alacalıyı iyileştiriyordun. Ve ölüleri benim iznimle çıkarıyordun. Ve hani İsrailoğullarını engellemiştim; kendilerine apaçık deliller getirdiğin zaman onlardan inkâr edenler, «Bu, apaçık bir sihirden başka bir şey değildir» demişlerdi.
Yukarıdaki ayetlerden İsa’nın yaratılması Ruhül Kudüs (Cebrail) aracılığı ile olduğu anlaşılmaktadır.
Ayrıca İsa peygambere destek ile ilgili ayetlerde de ءيد kelimesi (eyed: destek olmak) kelimesi geçmektedir.
Bakara suresi 87. Ayet:
وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ وَقَفَّيْنَا مِنْ بَعْدِهِ بِالرُّسُلِ وَآتَيْنَا عِيسَى ابْنَ مَرْيَمَ الْبَيِّنَاتِ وَأَيَّدْنَاهُ بِرُوحِ الْقُدُسِ أَفَكُلَّمَا جَاءَكُمْ رَسُولٌ بِمَا لَا تَهْوَى أَنْفُسُكُمُ اسْتَكْبَرْتُمْ فَفَرِيقًا كَذَّبْتُمْ وَفَرِيقًا تَقْتُلُونَ
Ve lekad âteynâ mûsâl kitâbe ve kaffeynâ min ba’dihî bir rusuli ve âteynâ îsâbne Meryem’el beyyinâti ve eyyednâhu bi rûhil kudus(kudusi), e fe kullemâ câekum resûlun bimâ lâ tehvâ enfusukumustekbertum, fe ferîkan kezzebtum ve ferîkan taktulûn(taktulûne).
Mutlaka Musa’ya kitap vermiştik, ondan sonra ard arda resuller gönderdik. Meryem oğlu İsa’ya belgeler verdik, onu Ruhul Kudüs ile destekledik. Size bir resul nefsinizin hoşlanmadığı bir şey getirdikçe, büyüklük taslayarak, bir kısmını yalancı sayıp, bir kısmını öldürür müsünüz?
Bakara suresi 253. Ayet:
تِلْكَ الرُّسُلُ فَضَّلْنَا بَعْضَهُمْ عَلَى بَعْضٍ مِنْهُمْ مَنْ كَلَّمَ اللَّهُ وَرَفَعَ بَعْضَهُمْ دَرَجَاتٍ وَآتَيْنَا عِيسَى ابْنَ مَرْيَمَ الْبَيِّنَاتِ وَأَيَّدْنَاهُ بِرُوحِ الْقُدُسِ وَلَوْ شَاءَ اللَّهُ مَا اقْتَتَلَ الَّذِينَ مِنْ بَعْدِهِمْ مِنْ بَعْدِ مَا جَاءَتْهُمُ الْبَيِّنَاتُ وَلَكِنِ اخْتَلَفُوا فَمِنْهُمْ مَنْ آمَنَ وَمِنْهُمْ مَنْ كَفَرَ وَلَوْ شَاءَ اللَّهُ مَا اقْتَتَلُوا وَلَكِنَّ اللَّهَ يَفْعَلُ مَا يُرِيدُ
Tilker rusulu faddalnâ ba’dahum alâ ba’d(ba’din), minhum men kellemallâhu ve rafea ba’dahum derecât(derecâtin), ve âteynâ îsâbne Meryem’el beyyinâti ve eyyednâhu bi rûhıl kudus(rûhıl kudusi), ve lev şâallâhu maktetelellezîne min ba’dihim min ba’di mâ câethumul beyyinâtu ve lâkinihtelefû fe minhum men âmene ve minhum men kefer(kefere), ve lev şâallâhu maktetelû ve lâkinnallâhe yef’alu mâ yurîd(yurîdu).
İşte bu resulleri bir kısmını diğerlerinden fazlalıklı kıldık. Onlardan Allah’ın bazılarından konuştuğu, bazılarından da derecelerle yükselttikleri vardır. Meryem oğlu İsa’ya belgeler verdik, onu Ruhul Kudüs’le destekledik. Allah gerekli bulsaydı, belgeler kendilerine geldikten sonra, onların ardından birbirlerini öldürmezlerdi. Fakat ayrılığa düştüler, kimi inandı, kimi inkâr etti. Allah gerekli görseydi birbirlerini öldürmezlerdi, lakin Allah istediğini yapar.
Maide suresi 110. Ayet:
إِذْ قَالَ اللَّهُ يَاعِيسَى ابْنَ مَرْيَمَ اذْكُرْ نِعْمَتِي عَلَيْكَ وَعَلَى وَالِدَتِكَ إِذْ أَيَّدْتُكَ بِرُوحِ الْقُدُسِ تُكَلِّمُ النَّاسَ فِي الْمَهْدِ وَكَهْلًا وَإِذْ عَلَّمْتُكَ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَالتَّوْرَاةَ وَالْإِنْجِيلَ وَإِذْ تَخْلُقُ مِنَ الطِّينِ كَهَيْئَةِ الطَّيْرِ بِإِذْنِي فَتَنْفُخُ فِيهَا فَتَكُونُ طَيْرًا بِإِذْنِي وَتُبْرِئُ الْأَكْمَهَ وَالْأَبْرَصَ بِإِذْنِي وَإِذْ تُخْرِجُ الْمَوْتَى بِإِذْنِي وَإِذْ كَفَفْتُ بَنِي إِسْرَائِيلَ عَنْكَ إِذْ جِئْتَهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْهُمْ إِنْ هَذَا إِلَّا سِحْرٌ مُبِينٌ
İz kâlellâhu yâ îsâbne Meryem’ezkur ni’metî aleyke ve alâ vâlidetike iz eyyedtuke bi rûhil kudusi tukellimun nâse fîl mehdi ve kehlâ(kehlen), ve iz allemtukel kitâbe vel hikmete vet tevrâte vel incîl(incîle), ve iz tahluku minet tîni ke hey’etit tayri bi iznî fe tenfuhu fîhâ fe tekûnu tayran bi iznî ve tubriul ekmehe vel ebrasa bi iznî, ve iz tuhricul mevtâ bi iznî, ve iz kefeftu benî isrâîle anke iz ci’tehum bil beyyinâti fe kâlellezîne keferû minhum in hâzâ illâ sihrun mubîn(mubînun).
Hani Allah o zaman demişti: «Ey Meryem oğlu İsa! Senin ve annenin üzerindeki nimetimi hatırla! Hani seni Ruhül Kudüs ile desteklemiştim; (bu sayede) sen beşikte iken de yetişkin çağında da insanları konuşturuyordun. Hani sana kitabı, hikmeti, Tevrat ve İncil’i öğretmiştim. Ve hani Benim iznimle çamurdan, kuş şeklinde bir şey yapıyordun da ona üflüyordun, hemen benim iznimle o bir uçan oluyordu. Ve yine benim iznimle anadan doğma körü ve alacalıyı iyileştiriyordun. Ve ölüleri benim iznimle çıkarıyordun. Ve hani İsrailoğullarını engellemiştim; kendilerine apaçık deliller getirdiğin zaman onlardan inkâr edenler, «Bu, apaçık bir sihirden başka bir şey değildir» demişlerdi.
Anlaşıldığı gibi Allah’ın “iki elimle yaratığım” dediği elin biri Ruhul Kudüs (Cebrail) dür. Çünkü Allah Ali İmran 59 da İsa içinde, Âdem içinde “ol” emrini kullanmıştır. Fakat Meryem 17. Ayette İsa’yı yaratmak için Ruhül Kudüs’ün gönderildiği aşikârdır. Bu el kudret elidir; Kudret desteğidir. Böylece yeni bir özel insan, canlı yaratılmıştır. Sıçrama yapılmıştır. Bu sıçrama Âdem’in yaratılması için de geçerlidir. İlk Homo habilis dişisinin de, bir insanımsıdan yaratılmasında da geçerlidir. Yani bütün ortak atalardan yeni türlerin türetilmesi, sıçramalı evrimin oluşturulması Cebrail’in görevidir.
İkinci el nedir?
Bakara suresi 98. Ayet:
مَنْ كَانَ عَدُوًّا لِلَّهِ وَمَلَائِكَتِهِ وَرُسُلِهِ وَجِبْرِيلَ وَمِيكَالَ فَإِنَّ اللَّهَ عَدُوٌّ لِلْكَافِرِينَ
Men kâne aduvven lillâhi ve melâiketihî ve rusulihî ve cibrîle ve mîkâle fe innallâhe aduvvun lil kâfirîn(kâfirîne).
Kim Allah’a, meleklerine, resullerine, Cibril’e ve Mikail’e düşman olur ise, kesinlikle Allah inkâr edenlerin düşmanıdır.
Mikail ise tabiat olaylarını idare eden Elalilerdendir. O halde Âdem peygamberi yaratan Allah’ın bir eli kullarından Cebrail diğer eli doğa olaylarını gerçekleştiren kullarından Mikail’dir. Bir el Cebrail aracılığı ile müdahaleyi gerçekleştirir. İkinci el Mikail ile doğal dediğimiz unsurları, Hz. Meryem’in doğal fizyolojisini ve var oluşunu gerçekleştirir. Yani tabiatın doğal işleyişinden Mikail, müdahale işlerinden Cebrail sorumludur.
İsa’nın yaratılmasının bir kısmı bize göre doğal yani bir anneden (Hz. Meryem) Mikail aracılığı ile kaynaklanırken, diğer kısmı Cebrail’in müdahalesi ile mucizevidir. Aynı şekilde Âdem’in yaratılmasında da bir annesinin olması doğal bir olayken, babasız ve Cebrail’in müdahalesi ile hamilelik gelişmesi bir mucizedir. Bu düzeni bütün evrimsel var oluş için tanımlayabiliriz. Evrimde de sıçramaları yapan Cebrail’dir diyebiliriz.
İsa Geldi!
Zuhruf suresi 59-61. Ayetler:
إِنْ هُوَ إِلَّا عَبْدٌ أَنْعَمْنَا عَلَيْهِ وَجَعَلْنَاهُ مَثَلًا لِبَنِي إِسْرَائِيلَ (59) وَلَوْ نَشَاءُ لَجَعَلْنَا مِنْكُمْ مَلَائِكَةً فِي الْأَرْضِ يَخْلُفُونَ (60) وَإِنَّهُ لَعِلْمٌ لِلسَّاعَةِ فَلَا تَمْتَرُنَّ بِهَا وَاتَّبِعُونِ هَذَا صِرَاطٌ مُسْتَقِيمٌ
O başka değil sadece üzerine nimetlendirdiğimiz bir kuldur. Ve onu İsrailoğulları için benzetme kıldık. Ve eğer biz uygun görseydik, sizden yeryüzünde yerinize geçecek melekler kılardık. Ve kesinlikle o, saat için mutlaka bilimdir. Onu sorgulama içinde olma. Ve bana tabi olun. İşte bu dosdoğru yoldur.
Ayette geçen ve saat (Dünya’nın sonu) için bilim olan “o” kimdir? Burada geçen o zamiri en yakın olarak İsa’ya gitmektedir. Yani Dünya’nın sonu için İsa bir bilim, bilgidir.
Son 15 yıl içinde insan ve insanın geçmişi hakkında yapılan genetik çalışmalar bize şunları göstermiştir:
Bu günkü bütün insanların babası yaklaşık olarak 60 bin yıl önce yaşamış bir tek insana dayanmaktadır. ( Y kromozomu Âdem). Erkekler Y kromozomu taşır. Yani bir insanı erkek yapan Y kromozomudur. Bu da ancak babanızdan size geçer. Y kromozomu üzerindeki işaretlere bakılarak baba soy geçmişiniz Âdem’e kadar belirlenebilir.
Bu günkü bütün insanların %95’i aynı anne soyundan (Homo sapiens dişisi) ve %5’i başka bir anne soyundan gelmektedir. Bu iki anne soyu ise 1,5 milyon yıl önce yaşamış ortak bir annenin soyundan gelmektedir. Başka bir anlatışla bu günkü insanların %95’ inin annesi Cro-Magnon (Homo sapiens) insanı kökenlidir. %5’inin annesi ise Denisov ve Neandertal insanı kökenlidir.
Mitokondriyal genler yalnızca anneden gelir. Bu genlerdeki işaretlere bakılarak bir insanın ana geçmişinin izi ve kökeni saptanabilir. Cro-Magnon, Neandertal ve Denisov insanının anneleri ise yaklaşık bir buçuk milyon yıl önce yaşamış bir kadındır. Yani ananeleri aynıdır. “Yani bir tek dişi nefisten yaratılmışlardır”. Bütün bunlara rağmen günümüz dünyasındaki insanların baba atası 60 binyıl önce yaşamış Âdem dir.
Şimdi tekrar Ali İmran 59. Ayeti hatırlayalım: Kesinlikle Allah katında İsa’nın benzerliği, Âdem’in benzerliği gibidir. Allah onu topraktan biçimlendirdi. Sonra ona; ol dedi, hemen var oldu.
İsa’nın yaradılışını teorik olarak biliyoruz: Bir Yahudi toplumun da yaşayan samimi müslüman olan Hz. İmran’ın karısı karnındaki çocuğu Allah’a adamış ve o çocuk Hz. Meryem olmuş ve tapınakta yaşamış ve hiçbir erkek eli değmeden hamile kalmış ve İsa doğmuştur. Eğer İsa’nın yaradılışı Âdem’e benziyorsa, Âdem’in yaradılışı da İsa’ya benziyor demektir.
Yani Âdem bir toplumda 60 bin yıl önce mucizevi şekilde hamile kalan bir kadından babasız olarak doğmuştur. Bilimsel araştırmalar bunu ispatlamaktadır. Daha sonra Âdem’in içinde yaşadığı toplumun diğer erkeklerinin nesli yok olmuş ve Âdem’in nesli o erkeklerin yerini almıştır. Yeryüzünde halifeler olmuşlardır.
Âdem’in babasız doğduğunun bilimsel genetik ispatı Kuran’ın Ali İmran 59. Ayeti ile bir araya gelince Hz. İsa’nın da babasız doğduğunun kesin delilini oluşturmuş olmaktadır. Böylece Hz. Meryem’in masum ve iffetli olduğu da gerçek olarak ispatlanmış olmaktadır.
Ayrıca İsa’nın Tanrı’nın Oğlu olmadığı, aynen Âdem’in durumu gibi olduğunun ve bütün insanların da Âdem’in soyundan gelmesi sebebi ile İsa’nın durumunun da diğer insanlardan çok da farklı olmadığının ispatıdır. Haşa, bir oğlu ise diğerleri de torunu olmaktadır.
Yani inandığımız bilgi artık gerçek olarak ortaya çıkmıştır. Artık bundan böyle Meryem’in masumiyetine, İsa’nın ve Âdem’in babasız doğduğuna sadece inanmıyoruz aynı zamanda bilimsel olarak biliyoruz. Ayrıca Kuran’ın zamanlar ötesi ve mükemmel doğrulukta bilimsel bir kitap olduğunu da biliyoruz.
Kısacası İsa yeryüzüne çoktan Human genom projesi ile gelmiştir. Bu da bize Dünya’nın sonunun çok yaklaştığını göstermektedir.
Allah hepimizin sonunu en hayırlı eylesin.
Dr. Mete Firidin