Şeytan
Şeytan denince insanların aklına hemen boynuzlu, korkunç bir yaratık gelmektedir. Böylece ayetlerde geçen “şeytan” kelimeleri hemen korkunç görünümlü, kötü yaratık olarak anlaşılmaktadır. Oysa birçok ayette geçen şeytan kelimesi bu anlamdan çok uzaktır.
Şeytan kelimesinin kelime kökü şin, tı, nun ( شطن ) dur. Kuran’da bu kelime kökünden türetilmiş 88 kelime bulunmaktadır. Kelimenin kök anlamı uzaklaşmak, uzaklaştırmak, yoldan rotadan sapmak, saptırmak, bir şeyin normal işleyişinden saptırmak demektir.
Arapçada daha sonra bu kelime kökünden “bozguncu ve uzaklaştırıcı, yılan” anlamında olan kelimeler türetilmiştir.
Kuran’da geçen ve bizim Şeytan yaratığı olarak bildiğimiz mahlukun adı İblis tir. İblis cinlerden olan bir şeytandır. İnsanları doğru yoldan uzaklaştırmaya çalıştığından ikincil ismi şeytandır. Fakat bütün şeytanlar cin veya İblis değildir.
Mesela Enam suresi 112. Ayette:
وَكَذَلِكَ جَعَلْنَا لِكُلِّ نَبِيٍّ عَدُوًّا شَيَاطِينَ الْإِنْسِ وَالْجِنِّ يُوحِي بَعْضُهُمْ إِلَى بَعْضٍ زُخْرُفَ الْقَوْلِ غُرُورًا وَلَوْ شَاءَ رَبُّكَ مَا فَعَلُوهُ فَذَرْهُمْ وَمَا يَفْتَرُونَ (112)
Ve kezâlike cealnâ li kulli nebiyyin aduvven şeyâtînel insi vel cinni, yûhî ba’duhum ilâ ba’dın zuhrufel kavli gurûrâ(gurûran), ve lev şâe rabbuke, mâ fealûhu fe zerhum ve mâ yefterûn(yefterûne).
İşte böylece biz, her nebiye insan ve cin şeytanlarını düşman yaptık. Onlardan kimi, kimini aldatmak için süslenmiş sözler vahiy ederler. Eğer Rabbin gerekli görseydi bunu yapamazlardı. Öyleyse onları iftiraları ile baş başa bırak.
Yukarıdaki ayetten de anlaşıldığı gibi “insan ve cin şeytanları” vardır. Yani insanlardan ve cinlerden Allah’ın doğru yolundan uzaklaştırmaya çalışan yaratıklar vardır.
Aslında Kuran’da şeytan kelimesi sadece doğru yoldan uzaklaştırmaya çalışan, kötü düşünceli yaratıklar için kullanılmaz. Çanlı olmayan bozucu, yıkıcı, uzaklaştırıcı faktörler içinde kullanılır. Fakat ne yazık ki meal yapanların çoğu bu kelimeyi mistik yaratıklar, şeytanlar gibi çevirmişlerdir. Bu ise insanları bilimsel anlayıştan çok uzaklaştırmaktadır.
Mesela Mülk suresi 5. Ayet:
وَلَقَدْ زَيَّنَّا السَّمَاءَ الدُّنْيَا بِمَصَابِيحَ وَجَعَلْنَاهَا رُجُومًا لِلشَّيَاطِينِ وَأَعْتَدْنَا لَهُمْ عَذَابَ السَّعِيرِ (5)
Ve lekad zeyyennâs semâed dunyâ bi mesâbîha ve cealnâhâ rucûmen liş şeyâtîni ve a’tednâ lehum azâbes saîr(saîri).
Bu ayet daima şöyle çevrilir:
And olsun ki, yakın göğü kandillerle donattık, onları şeytanlar için taşlamalar yaptık ve şeytanlara çılgın alev azabını hazırladık.[5]
Andolsun ki biz, (dünyaya) en yakın olan göğü kandillerle donattık. Bunları şeytanlara atış taneleri yaptık ve onlara alevli ateş azabını hazırladık.[5]
Celâlim hakkı için biz o Dünya Semayı takım takım kandillerle donattık ve onları Şeytanlar için (rucum) atmalar yaptık, hem onlar için o çılgın ateş azabını hazırladık (ki azâbı Seıyr)[5]
Andolsun ki, Biz o dünya göğünü takım takım kandillerle donattık ve onları şeytanlar için atmalar (atış yapılan mermiler) yaptık; ayrıca onlara o çılgın ateş azabını hazırladık.[5]
Andolsun biz, en yakın göğü kandillerle donattık ve onları, şeytanlar için taşlamalar yaptık. Ve onlar için alevli ateş azabını hazırladık.[5]
And olsun biz, dünyaya en yakın göğü lambalarla donattık. Bunları şeytanlara atılan taşlar yaptık ve onlara ateş azabını hazırladık.[5]
Andolsun ki; Biz, yere en yakın göğü kandillerle donattık. Onlarla şeytanların taşlanmasını sağladık. Ve onlara, çılgın alevli azabı hazırladık.[5]
Andolsun ki en yakın olan göğü kandiller ile bezedik ve onları şeytanlar için atılacak şeyler kıldık ve bunlar için alevli ateş azabı hazırladık.[5]
Biz yere en yakın göğü lambalarla donattık. Onları şeytanlara atılan mermiler yaptık. Hem onlara alevli ateş hazırladık.[5]
Andolsun, biz en yakın olan göğü (dünya göğünü) kandillerle süsleyip-donattık ve bunları, şeytanlar için taşlama-birimleri (rücûm) kıldık. Onlar için çılgınca yanan ateşin azabını hazırladık.[5]
Oysa doğru çeviri şöyle olmalıdır:
Ve mutlaka en yakın göğü manyetik alanla donatmışız ve onu bozucu faktörler için uzaklaştırıcı kılmışız. Ve onlar için yakıcı ışınlı terbiye (azap) hazırlamışız.
Ayette geçen mesaabih kelimesine misbah anlamı verilerek lamba, kandil gibi çevrilmektedir. Oysa mesaabih kelimesi me + saabih مَفَاعِيلَ kalıbından manyetizma aracı, sebebi olan demektir. Lamba değil manyetizma aracı, sebebi demektir. Çünkü Arapçanın atası olan Akadca saabit(h)u manyetizma demektir.
Ayette aslında Dünya’nın çekirdeğinden başlayan, en yakın atmosfer olan manyetosferden bahsedilmektedir. Bu manyetosferin Güneş ve kozmik arka plandan gelen zararlı ışınların Dünya ve onun atmosferine zarar vermesinin engellendiği ve bu engellenme ile Aurora ışınlarının oluşturulduğu belirtilmektedir.
Kutup ışıkları, kuzey ışıkları ya da Aurora Borealis, Kutup bölgelerinde gökyüzünde görülen, yeryüzünün manyetik alanı ile Güneş'ten gelen yüklü parçacıkların etkileşimi sonucu ortaya çıkan doğal ışımalardır.
Bu ayete benzeyen Fussilet suresi 12. Ayet incelendiğinde de bu düşüncenin doğru olduğu anlaşılacaktır.
Fussilet 12. Ayet:
فَقَضَاهُنَّ سَبْعَ سَمَوَاتٍ فِي يَوْمَيْنِ وَأَوْحَى فِي كُلِّ سَمَاءٍ أَمْرَهَا وَزَيَّنَّا السَّمَاءَ الدُّنْيَا بِمَصَابِيحَ وَحِفْظًا ذَلِكَ تَقْدِيرُ الْعَزِيزِ الْعَلِيمِ (12)
Fe kadâhunne seb’a semâvâtin fî yevmeyni ve evhâ fî kulli semâin emrehâ ve zeyyennâs semâed dunyâ bi mesâbîha ve hıfzâ(hıfzen), zâlike takdîrul azîzil alîm(alîmi).
Böylece onları iki dönemde yedi gök (atmosfer) olarak gerçekleştirdi. Ve her göğe onun görevini vahyetti. Ve en yakın göğü koruyucu olarak manyetizma ile donattık. İşte o yaptırım gücü olan âlimin ayarlamasıdır.
Doğrusunu Allah bilir.