Yecüc ve Mecüc hakkında bir çok yorumlar duyduk.Uzaylılar, Çinliler, Türkler, mitolojik yaratıklar gibi. Aslında gerçek apaçık ortada!
Bugünkü genetik bilgilere göre bir insanın baba tarafının eski insanlardan hangi gruba ait olduğunu YDNA analizine göre saptamak kesin olarak mümkündür.Çünkü YDNA yalnız babadan gelir.
Anne tarafını da mtDNA dan yapılan analizle kesin olarak saptamak mümkündür.Çünkü mtDNA yalnızca anneden geçmektedir. Böylece toplumların bugünkü ve geçmişteki akrabalık bağlarını saptamak mümkün hale gelmiştir.
Tarihi bilgilerimizi bugünkü verilerle değerlendirirsek: Hz. Zülkarneyn’in Hz. İbrahim zamanında veya sonrasında yaşadığı rivayet edilmektedir. MÖ 3000’ler yani Sümer'ler zamanında yaşadığı anlaşılmaktadır.
Zülkarneyn’in yaptığı set demir ve bakırdan oluşmuştur. Avrupa’nın da bugünkü gücüne demir ve bakırı seri şekilde üretip kullanması ile ulaştığını da biliyoruz.
Settin bir zamanlar Kafkasya’da olduğu rivayet edilmektedir. Kuzeyli İskit kavimlerinden güneydeki uygar kavimleri korumak için yapılmıştır.
Ünlü filozof Voltaire Gog’ların Galliler ve İspanyollar olduğunu Magog’ların ise Ruslar olduğunu söyler.
Tevrat’ta ve İncil’de Yecüc ve Mecüc: Gog ve Magog olarak bahsedilmektedir. Yahudi kaynaklarında Gog ve Magog’un uzak kuzeydeki kabileler olduğu belirtilir . Yahudi alim Josefus, Gog’ların İskitler olduğunu saptamıştır. İskitler Hint-Avrupa dili konuşur. Kurganlardan (taş devirlerine ait anıt mezarlar) çıkarılan DNA örneklerinin YDNA’ları R1a ve R1b dir. Tevrat’ta Togarmah denen bir yerden bahsedilir. Burası Gog ve Magog ülkesidir. Yahudi Talmud and Midrashim’e göre Magog ülkesinin yeri Germania İran Belucistan’ı olarak gösterilir. Bazı yorumlara göre Kafkasya’nın kuzeyidir.
Tarihi genetik araştırmalar YDNA R1b’nin bulunduğu yerlerden birinin bu bölgeler olduğunu gösteriyor.Tarihi mezarlardan çıkarılan YDNA örneklerine göre bugünkü Avrupalıların atalarının (kendileri de böyle kabul eder.) MÖ 2500-3700 yılları arasında Kafkasya’nın kuzeyinde Azak denizinin doğusundan Dağıstan’ın Derbent şehrine kadar uzanan bölgede yaşadıkları saptanmıştır. (Maykop kulture: bakınız www.eupedia.org) Bilinmeyen bir sebeple daha sonra büyük çoğunluğu bugünkü Avrupa’ya göç etmişlerdir. Daha önce Avrupa’da bulunan halkları hemen hemen yok etmişlerdir.
Avrupalı erkeklerin özellikle İspanya, İngiltere, Fransa kısacası Kelt dili konuşan Avrupalıların YDNA analizine göre çoğunluğu R1b geni taşımaktadırlar.
Keltlerin Maykop uygarlığından göç haritası.
Avrupa toplumu dışında bu genetik özelliği taşıyan diğer toplumlar Anadolu’daki, İran’daki ve Uyguristan’daki toplumlardır. Burada mutlaka Orta Asya’daki tarım havzasında yaşamış olan Yuecic (Tocharian) toplumundan bahsetmek gerekir. Çünkü bu insanların da aynı genetik özellikler taşıdıkları kazılardan elde edilen YDNA özellikleri ile saptanmıştır. Ayrıca bu insanlar Tokarian denilen Hint-Avrupa dillerine ait bir dil konuşuyorlardı. Eski bilgilere göre Yuecicler veya Tocharianlar Türk boyu gibi gösterilmekteydi. Oysa bunların İskitlerin bir kolu olduğu ispatlanmıştır. L. Ligeti Bilinmeyen İç Asya adlı eserinin 1. cildinde M.Ö. II. yüzyılda Hun akınlarından başını kaldıramayan Çin hükümdarlarının Yue-cic adlı (Tocharianlar) (YDNA R1b geni taşıdıkları tespit edilmiştir.) barbar bir kavime ittifak kurmak için elçi gönderdiğinden bahseder. Elçi bu kavme bugünkü Afganistan toprakları üzerinde rastlar. Görüşür, ama onları Hunlarla savaşmaya ikna edemeden döner.)
Çin kaynaklarında anlatılan bir olaya göre, babası Teoman, kendisi yerine üvey annesi Yenşi'nin oğlunu tahta çıkarmak istemiştir ve Mete'yi komşu kavim olan Yüeçilere (Yuezhi, Tocharianlar) rehin olarak göndermiştir. Babası, ardından Yüeçilere savaş ilan ederek Mete'yi öldürtmek istemiştir. Mete, babası Teoman Yüeçilerin topraklarına girmeden Yüeçilerin elinden kaçmıştır. Babası bu kadar zorlukları atlatmasının ardından hakkını vermek için emrine bir birlik vermiştir. Sonunda da Mete öz babasını, üvey annesi ve kardeş(ler)ini öldürüp kağan olmuştur. (M.Ö. 209).
Orta Asya’da binlerce yıldan beri yaşayan beyaz tenli, mavi gözlü, kızıl saçlı bir kavmin yaşadığı ve bunlara Tocharian, Yüecic, Yüezi dendiğini biliyoruz.Bu insanların genetik yapısı aynen Avrupa’daki erkeklerin genetik yapısına benzemektedir. Yani YDNA’ları R1b’dir. Kuşhan imparatorluğu döneminde Budizm’i deforme edip yayan kavimdir.
Tocharian’ların ana dilleri Hint-Avrupa dilerinden Kelt ve Germen dillerine çok yakındır. Kelt dilleri özellikle İspanyol, İngiliz, Belçika ve Fransız dilleridir.
Tocharian’ların bir kolu MS 600-700 yılları arasında Avar adını kullanarak Avrupa’ya göç etmişler ve buradaki kadınlarla evlenmişlerdir. Göktürkler bunların gerçek Avar olmadığı, İskitlerden olduğu konusunda Romalıları uyarmışlardır. (Uarlar, Pseudo Avars). Orta Avrupa’nın ailelerinin birçoğu Uarlardan kalma isimler taşırlar. İspanya ve Bask’lara ait mitolojilerde (MS 800’lü yıllara ait) kuzeyden gelen ve onlara bir çok hünerler öğreten tanrısal kişilerden bahsedilmektedir. Avrupa’da uygarlaşma bu yüzyıllardan sonra başlamıştır.
Roma imparatorluğu tarihçilerine göre ise Magog’lar Goth’lardır (ostragot, vizigotlar).
Tarihi kayıtlarda Göktürk hakanının M.S. 4. yy'da Maniakh başkanlığında bir elçi heyetini Bizans Hükümdarına gönderdiğini, bunların dönüş yolunda Meccü’lerle karşılaştıklarını ve Meccü'lerin Pagan Papazlar olduğunu yazar.
İslami kaynaklarda da genellikle şu şekilde bahsedilmektedir:
Kur'ân'da geçen seddin özellikleri şöyledir.
1. İki duvar gibi iki dağ arasında kapı gibi bir boğazdır;
2. Bu demir kapı iki dağ ile müsavi seviyededir;
3. Bu boğaz meskun bir bölge ile bir başka bölge arasında tek geçiş noktasıdır.
4. Yapımında, demir parçaları ve bakır vardır.
5. Bu boğaz, doğu ve batı cihetinde değildir.
İbn Cerîr et-Taberî ve İbn Kesir ve Yâkut eserlerinde buna yer vermişlerdir. Azerbaycan'ın fethinden sonra Hz. Ömer hicrî 22 yılında Surâka b. Amr'ı Derbent'e bir sefer düzenlemekle görevlendirdiğinde Surâka, Abdurrahman b. Rabia'yı öncü koluna kumandan tayin etti. Abdurrahman Ermenistan'a geldiğinde, ülkenin yöneticisi Şehbrâz karşı koymaksızın teslim oldu. Daha sonra Abdurrahman Derbent'e doğru ilerlemek istediğinde, Şehbrâz ona Zülkarneyn tarafından inşa edilen bu duvar hakkında bütün ayrıntıları bilen bir adamdan bilgi topladığını haber verdi. Sonra o adam Abdurrahman'ın huzuruna getirildi.
Bu hâdiseden iki yüzyıl sonra Abbâsi Halifesi Vâsık (h.227-233), Selâmü'l-Tercümân'ın başkanlığında elli kişilik bir heyeti Zülkarneyn'in yaptırdığı duvarı incelemekle görevlendirdi. Bu yolculukta, Samarra'ya, oradan Tiflis'e daha sonra es-Serîr ve el-Lân üzerinden Filanşah'a ulaşırlar. Oradan da Hazar ülkesine, sonra Derbent'e girmişler ve orada duvarı görmüşlerdir. Bu da Müslümanların 300 yıl kadar Kafkas duvarını Zülkarneyn'in yaptığı duvar olarak kabul ettiklerini gösterir.
el-Kâsımî'ye göre, Abbâsi Halîfesi Vâsık zamanında gönderilen birliğin görmüş olduğu sed Çin seddidir. Çin ülkesinin harikalarından biridir. Zülkarneyn'in yaptığı asıl sed ise Rusya'nın Dağıstan bölgesinde bulunan derbent ve Hozat kentleri arasındadır. Burada çok meşhur "Sudd" adıyla bilinen eski bir boğaz vardır. Bu boğazda "Demirkapı" diye bilinen bir yer mevcuttur. Burası, Arapların Kaf dağı dedikleri Kafkas dağlarından iki dağın arasında bulunan, eski bir demir sed kalıntısıdır. Bazıları burada Zülkarneyn'e isnat edilen duvarın Çin seddi olduğu gibi yanlış bir izlenime kapılmışlardır. Oysa bu duvar Dağıstan ve Karadeniz’le Hazar denizi arasında yer alan Kafkasya'nın iki şehri olan Derbent ve Daryal arasına inşa edilmiştir. Karadeniz ve Daryal arasında, aralarını büyük bir ordunun geçemeyeceği derin vadilerin ayırdığı yüksek dağlar vardır. Fakat Derbent ile Daryal arasında bu tür dağlar yoktur ve geçitler geniş ve yol veren cinstendir. Eski çağlarda kuzeyden gelen vahşi ve göçebe kabileler güneydeki toprakları bu geçitlerden yararlanarak istila ederlerdi. Bu akınlardan tedirgin olan Pers kralları korunmak için elli mil uzunluğunda, 29 fit yüksekliği 10 fit genişliği olan bir duvar yapmak zorunda kaldılar. Bu duvarın kalıntıları bugün bile görülebilir. Bu duvarı ilk önce kimin yaptırdığı tarihi olarak tespit edilememiştir. Fakat Müslüman tarihçiler ve coğrafyacılar bu duvarı Zülkarneyn'e isnat ederler. Çünkü bu duvarın kalıntıları Kur'ân'da anlatılanlara benzemektedir.
Hindistan’da bulunan Ahmediye mezhebine göre Yecüc kelimesinin kökeni hızlı ateşlenen anlamına da gelmektedir (bugünkü ateşli silahları düşündürmektedir).
Bugün Avrupa’nın büyük çoğunluğu bu genetik (YDNA R1b) özelliğini taşımaktadır.
İngilizler, İspanyollar, Portekizliler, Fransızlar ve Hollandalılar toplum olarak en yüksek oranda bu özellikleri taşımaktadırlar. Bu toplumlar dünyadaki sömürgelerin büyük çoğunluğuna sahiptir. Haçlı seferlerini başlatanlar da bu ülkelerdir. En büyük köleciliği de yapanlar da yine kelt kökenli kavimlerdir. Dünyada eşi görülmemiş iki dünya savaşı çıkaranlar da bunlardır.
Bir hadiste Yecüc Mecüc’ün oklarını göğe fırlatıp onun kanlı olarak döndüğü belirtilmektedir. Bu oklar roketleri ve füzeleri olabilir mi?
Yine bir hadiste Yecüc Mecüc’ün hayvanların burnundan bulaşan bir kurtçuk ile öldüklerinden bahsedilmektedir. 1918-1919 tarihlerin de İspanyol gribi nedeni ile dünyada özellikle Avrupa-Amerika’da 50-100 milyon kişi ölmüştür. Bu oran 1. dünya savaşında ölen insanlardan çok daha fazladır. Mesela 1. dünya savaşında 450 bin Amerikan askeri ölmüştür. Bunların 50 bini savaştan, 400 bini grip nedeniyle ölmüştür.
O yıllarda İslam aleminin her türlü gücünün ne durumda olduğu malumdur. Eğer bu grip olmasaydı İslam toplumları çok daha kötü bir işgal ve istila altında kalabilir miydi?
Bugün tarihe baktığımızda dünyanın her tarafını işgal eden ve bütün halkları sömüren ve her türlü sapıklık fikirlerini üretip insanları inançsızlığa çağıranlar (Darwinizim, Freud vs), doğayı bozan, yeryüzünü ve insanları sömürmek için ülkeleri işgal eden, fitneler çıkaran kimlerdir?
Yani Yecüc- Mecüc kimlerdir dersiniz?