Lâ mevcûde illâ Hû?
Arapça'da
La : Olumsuzluk bildirir. Yoktur anlamına gelir.
Mevcud: Var olan demektir.
İlla: İstisna harfidir. Ancak, dışında, hariç, … den başka, sadece, yalnız, müstesna anlamlarına gelir. Kendisinden sonra hâl vâvı bulunabilir ancak atıf vâvı bulunamaz. Yani hâli istisna yapabilir. Fiil hariç cümledeki bütün ana öğe ve alt öğeleri istisna yapabilir.
Hüve : 3. Şahıs tekil zamiri , o demektir.
Hu : 3. Şahıs tekil zamiri , o demektir.
Arapçada bu cümlede HU olamaz çünkü İLLA dan sonra ancak HÜVE olabilir (Arapça dil kuralları).
Bazı tasavvuf ehli şöyle der: Hu, Arapça "O" anlamına gelen ve tarikatlarda kullanılan bir ifadedir. Sufi literatürde sıklıkla Allah'ı kastetmek için kullanılır. Türkçede kullanılan "Hay'dan gelen Hu'ya gider" sözünde demek istenen de aslında Allah'tan gelenin Allah'a döneceği anlamını taşır ki hay Allah'ın isimlerinden birisidir ve "diri, dirilten, yaşamın kaynağı olan" anlamına gelir.
Fakat Hu nun bir anlamı daha vardır. Farscada ruh anlamına yani tanrı anlamına gelir.
İLLA HÜVE demek kelime karşılığı olarak :ANCAK O , ONUN DIŞINDA, ONUN HARİCİNDE , vs…demektir. Aslında kelimenin orjinali LA İLAHE İLLA HÜVE dır. Yani ONUN HARİCİNDE, ONDAN BAŞKA İLAH YOK demektir.
Fakat bazı mutasavvuflar özellikle İLLA HÜVE yerine LA MEVCUDE İLLA HU kullanırlar. Yani RUHTAN BAŞKA ŞEY YOK derler. ALLAH'dan başka şey yok ve O'nun iradesi dışında başka bir irade yok demeye getirmeye çalışmaktalardır. Böylece cüzzi iradeyi yok saymaktadırlar. Kulların sorululuklarını ve amellerinin sonuçlarını Allah'a atf etmektedirler. Bütün sorumluluğu sadece Allah'a yüklemektedirler. Sonuç olarak sorumluluk olmayınca ceza ve ödülüde inkar etmektedirler.
Aslında bu yaklaşım panteizimden kaynaklanmaktadır. Hinduizim temel inancı şudur: Tanrı birdir. Bütün varlıklar tanrının bir yansıması ve bir parçasıdır. Fakat Tanrı görünmediğinden ve görünen diğer varlıklar Tanrı'nın bir parçası olduğundan onlara tapılabilir. Yani Lâ mevcûde illâ Hû dur.
Bu cümle Arapça ve Farsça karışımı olan ve İslam öncesi fars inanışını yansıtan bir cümledir. Farsçadan dinle ilgili ne kadar çok kavram aldığımızı düşünürsek bu bize normal gelebilir. Mesela namaz kelimesi Farsça dır. Ve Mecusilikte ateşin karşısında saygıyla eyilmek anlamına gelir. Oysa orjinali Arapça salat dır. Oruç Farsça dır. Oysa Arapcası siyam dır, Vs …
Dilimiz gibi dinimizde farsilikten çok etkilenmiştir.
Bizim imanımızın temelini Kuran oluşturur. Kuran'ın ayetleri bize ne bildiriyorsa biz ona iman etmekle yükümlüyüz eğer iman edenlerdensek. Kuranda İLLAHÜVE diye bir ayet yoktur. Ama LA İLAHE İLLAH HÜVE vardır. Bu olay bektaşi fıkrasındaki : NAMAZA YAKLAŞMAYIN ayetine benzemektedir. Aslında ayetin orjinali SARHOŞKEN NAMAZA YAKLAŞMAYIN dır.
Peki Kuran'da Allah kendi dışında başka varlıklar olduğunu bildirir mi? Tabiki bildirir. Bunlar MELEKLER, CİNLER,İNSANLAR , GÖKLER, BİTKİLER, HAYVANLAR VS. DİR.
Kasas süresi 88. Ayet:
Sen Allah ile beraber başka bir ilâha ibadet etme. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O’nun zatından başka her şey yok olacaktır. Hüküm yalnızca O’nundur ve kesinlikle O’na döndürüleceksiniz.
Demek ki Allah'ın zatından başka olan şeyler vardır. Yani onun mahlukatı vardır.
Çünkü Allah yoktan var edendir.
Zuhruf 15. Ayet:
Ama onlar, kullarından bir kısmını, O'nun bir cüzü kıldılar. Gerçekten insan apaçık bir kafirdir.
Demek ki kullarından birkısmını dahi O'nun parçası sayamayız. Yani insanı ve hatta peygamberleri dahi O'nun bir parçası sayamayız.
Cüzzi iradeye sahip olanların iradesi Allah'ın iradesi karşısında epsilon ile sonsuzun karşılaştırmasına benzer. Epsilon matematikte kullanılan, sıfıra en yakın sayıdır. Sıfırla bölme işlemi yapılamayacağından bu sayı sıfıra eklenir ve işlem yapılır. Epsilon sayısı okadar küçüktür ki hesabın sonucunu etkilemez.
Yani irade ne kadar çüzzi de olsa değerlendirme (işlem) yapılır. Yani sorumluluk oluşur.
İLLAHÜVE sözü ile bu kast ediliyorsa amenna.
Ya da ben Allah'a okadar çok iman ettim ve onu okadar çok seviyorum ki O'ndan başka her şeyi önemsemiyorum ve başıma ne gelirse gelsin umursamıyorum demek isteniyorsa bu çok iddalı bir sözdür.
Böyle bir idda ancak hakkında şu ayet olan Enam 162: Deki: “Kesinlikle benim namazım, ibadetlerim hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabb'i olan Allah içindir.
Allah'ın nebi kulu Hz Muhammet Mustafa (S.A.V.) için geçerlidir.
Yoksa eline kıymık batsa doktor doktor gezen, malına en ufak zara gelse kıyamet koparan veya kendinin ve çocuklarının istikbalini düşünenlerin iddia edebileceyi bir şey değildir.